787
--alıntı--
tolunay kafkas’ın bir demeci var: “top dany’ye geldiğinde kalp krizi geçiriyordum” diyor…
evet bana sürekli bunu söylüyordu, ben de ona “koç, benim oyun tarzım bu” derdim. bugün olduğum yere geldiysem, oyunda risk alabildiğim için. bu beni ben yapan özelliklerden biri.
peki fatih hoca ne diyor bu işe?
oh, fatih terim. “risk yok dany, basit oyna” diyor, ben de ona tamam diyorum. ama pozisyon geldiğinde dany yine aynı dany. eğer o an içimden hücumcuya çalım atmak geliyorsa atmalıyım o çalımı. karakterim bu. nasıl bir hücumcu kafaya çıkıyor içgüdüsel olarak, ben de örneğin topu göğsümle karşılayabilirim.
galatasaray’a geldiğinden beri topu hiç taca atmamış olabilirsin. hatta topu en yakınındaki adama bile değil, direkt oyunu kuracak adama atmak gibi bir çaban var.
altyapıda çok antrenörle, çok oyuncuyla çalıştım. böylece benim oyunumun bütünü, birçok parçanın bileşiminden oluştu. ben oyunu dikine oynamayı seviyorum, antrenmanda bile pası en uzaktakine vermeye çalışırım çünkü o pası geçirirsem bir anda 50 metre kazanıyoruz. yandakine verince aynı enlemde oynamış oluyoruz.
tribünde, geride kaldığın adama yetişeceğine dair bir inanç, güven oluştu. bugüne kadar tek yetişemediğin oyuncu wellbeck’ti herhâlde…
ah, o pozisyonda kaydım ben. yakalar mıydım bilmiyorum ama hızımın benim iyi özelliklerimden bir tanesi olduğunu biliyorum. bunu en iyi şekilde kullanmaya çalışıyorum. semih de çok hızlı bir oyuncu. iki stoperimizin de hızlı olması takım için bir avantaj, bu sayede savunmayı daha yukarıda kurabiliyoruz.
100 metreyi kaç saniyede koşuyorsun?
aydın benden hızlı koşuyor! takımda yarış yaptık, en hızlısı aydın. ben ikinci oldum. hızlıyım evet ama bu natürel bir şey. çünkü artık koşu antrenmanı yapmıyorum.
türkiye’deki taraftarlar hakkında ne düşünüyorsun?
neredeyse çılgınlık boyutunda. geçenlerde babam geldi ve bir sürü maçımı seyretti. son fenerbahçe maçından sonra bana dedi ki, “oğlum sizin taraftarlarınız deli.” hayatında böyle bir coşku görmediğini söyledi.
işin garibi, ben antep’e geldiğimde seyrettiğim ilk maç galatasaray maçıydı, ali sami yen’de. oynamıyordum, tribündeydim ama orada bile tüylerim diken diken olmuştu.
bu taraftarı görünce kendime diyorum ki, neyin var neyin yoksa sahaya dökmelisin. çünkü 90 dakika, tezahürat yapıyorlar. ne var ne yoksa veriyorlar, senin de hesap yapmaman lazım.
peki sahaya çıkmadan önce taraftarların sesleri geliyor, korkutucu olmuyor mu bazen? rakip sahada örneğin…
hayır bu bana tamamen motivasyon veriyor. 12. adam arkamda diyorum, sahaya çıkınca hiçbir hesap yapmayalım, çıkalım ve kozlarımızı paylaşalım.
mesela manchester united maçını düşün, şampiyonlar ligi’nde maça çıkıyorsun, old trafford’da. dışarı bir çıkıyorsun, senin taraftarının sesi yine geliyor, yine oradalar. o anda her şeyi unutuyorsun. rekabet, deplasman, hiçbir şey kalmıyor.
bazı oyuncular maç sırasında oyuna konsantre olduklarını ve tribünleri hiç duymadıklarını söylerler, sen ise old trafford’da köşedeki az sayıda galatasaray taraftarını bile duyduğunu söylüyorsun…
evet, tabii ki duyuyorum. ve o kadar motive ediyor ki... tamam diyorum, bizimkiler buradalar, arkamızdalar, e hadi, biz de çıkalım oynayalım!
dany, eboue hakkında ise şunları kaydetti:
benim için bir takım arkadaşı değil, öz abim o benim. bizde önce saygı gelir, ben profesyonelim ve galatasaray’ın oyuncusuyum doğru. ama eboue ile aramdaki profesyonel bir ilişki değil; ben ona önce abi saygısı veriyorum. eboue aileden birisi gibi benim için.
--alıntı--
topla oynama konusunda tam düşündüğüm şeyleri söylemiş. tarzım bu, taca atmam demiş. taraftar konusundaki söylemleri de samimi. velbek pozisyonunda ayağı kaydı, yoksa yetişir demiştim; o da ayağım kaydı, yoksa yetişirdim demiş..
galatasaray tarihi'nin en başka stoperi olduğunu düşünüyordum, artık eminim. burdan real madrid'e de gitse hala sevmeyen taraftarlar olacak o'nu. real madrid'e gittiğinde de sevmeyen real madrid taraftarı olacak. bazı oyuncular böyledir, tamamen sevemezsin. başkadır çünkü. dany başka bir stoper. galatasaray tarihi'nin en iyi stoperi olabilir mi? şu an için değil ama olabilir. çünkü galatasaray forması giymiş en potansiyelli, en başka stoper kendisi.
ayağındaki topu kayarak taca atsan severler seni dany. cengaver derler, asi ruh derler. bir de reklam panolarına çarptın mı senden kral yoktur. taparlar. çünkü bu memleketin stoper algısı bu. o yüzden egemen korkmaz 2 milyon euro para alıyor. niye? çünkü göğsüyle kontrol edebileceği topa uçan kafa atıyor. uçan kafa atınca da tribünler etkileniyor tabii. uçan kafa sonuçta. bugün cüneyt arkın filmlerinde görsek bile gururlanıyoruz. böyleyiz biz. kucağına gelen topa planjon yapınca 500 bin yüron garanti bu memlekette. uçan kafa zaten direkt 1.5 milyon euro'dan başlıyor + taş gibi stoper oluyorsun.
tolunay kafkas’ın bir demeci var: “top dany’ye geldiğinde kalp krizi geçiriyordum” diyor…
evet bana sürekli bunu söylüyordu, ben de ona “koç, benim oyun tarzım bu” derdim. bugün olduğum yere geldiysem, oyunda risk alabildiğim için. bu beni ben yapan özelliklerden biri.
peki fatih hoca ne diyor bu işe?
oh, fatih terim. “risk yok dany, basit oyna” diyor, ben de ona tamam diyorum. ama pozisyon geldiğinde dany yine aynı dany. eğer o an içimden hücumcuya çalım atmak geliyorsa atmalıyım o çalımı. karakterim bu. nasıl bir hücumcu kafaya çıkıyor içgüdüsel olarak, ben de örneğin topu göğsümle karşılayabilirim.
galatasaray’a geldiğinden beri topu hiç taca atmamış olabilirsin. hatta topu en yakınındaki adama bile değil, direkt oyunu kuracak adama atmak gibi bir çaban var.
altyapıda çok antrenörle, çok oyuncuyla çalıştım. böylece benim oyunumun bütünü, birçok parçanın bileşiminden oluştu. ben oyunu dikine oynamayı seviyorum, antrenmanda bile pası en uzaktakine vermeye çalışırım çünkü o pası geçirirsem bir anda 50 metre kazanıyoruz. yandakine verince aynı enlemde oynamış oluyoruz.
tribünde, geride kaldığın adama yetişeceğine dair bir inanç, güven oluştu. bugüne kadar tek yetişemediğin oyuncu wellbeck’ti herhâlde…
ah, o pozisyonda kaydım ben. yakalar mıydım bilmiyorum ama hızımın benim iyi özelliklerimden bir tanesi olduğunu biliyorum. bunu en iyi şekilde kullanmaya çalışıyorum. semih de çok hızlı bir oyuncu. iki stoperimizin de hızlı olması takım için bir avantaj, bu sayede savunmayı daha yukarıda kurabiliyoruz.
100 metreyi kaç saniyede koşuyorsun?
aydın benden hızlı koşuyor! takımda yarış yaptık, en hızlısı aydın. ben ikinci oldum. hızlıyım evet ama bu natürel bir şey. çünkü artık koşu antrenmanı yapmıyorum.
türkiye’deki taraftarlar hakkında ne düşünüyorsun?
neredeyse çılgınlık boyutunda. geçenlerde babam geldi ve bir sürü maçımı seyretti. son fenerbahçe maçından sonra bana dedi ki, “oğlum sizin taraftarlarınız deli.” hayatında böyle bir coşku görmediğini söyledi.
işin garibi, ben antep’e geldiğimde seyrettiğim ilk maç galatasaray maçıydı, ali sami yen’de. oynamıyordum, tribündeydim ama orada bile tüylerim diken diken olmuştu.
bu taraftarı görünce kendime diyorum ki, neyin var neyin yoksa sahaya dökmelisin. çünkü 90 dakika, tezahürat yapıyorlar. ne var ne yoksa veriyorlar, senin de hesap yapmaman lazım.
peki sahaya çıkmadan önce taraftarların sesleri geliyor, korkutucu olmuyor mu bazen? rakip sahada örneğin…
hayır bu bana tamamen motivasyon veriyor. 12. adam arkamda diyorum, sahaya çıkınca hiçbir hesap yapmayalım, çıkalım ve kozlarımızı paylaşalım.
mesela manchester united maçını düşün, şampiyonlar ligi’nde maça çıkıyorsun, old trafford’da. dışarı bir çıkıyorsun, senin taraftarının sesi yine geliyor, yine oradalar. o anda her şeyi unutuyorsun. rekabet, deplasman, hiçbir şey kalmıyor.
bazı oyuncular maç sırasında oyuna konsantre olduklarını ve tribünleri hiç duymadıklarını söylerler, sen ise old trafford’da köşedeki az sayıda galatasaray taraftarını bile duyduğunu söylüyorsun…
evet, tabii ki duyuyorum. ve o kadar motive ediyor ki... tamam diyorum, bizimkiler buradalar, arkamızdalar, e hadi, biz de çıkalım oynayalım!
dany, eboue hakkında ise şunları kaydetti:
benim için bir takım arkadaşı değil, öz abim o benim. bizde önce saygı gelir, ben profesyonelim ve galatasaray’ın oyuncusuyum doğru. ama eboue ile aramdaki profesyonel bir ilişki değil; ben ona önce abi saygısı veriyorum. eboue aileden birisi gibi benim için.
--alıntı--
topla oynama konusunda tam düşündüğüm şeyleri söylemiş. tarzım bu, taca atmam demiş. taraftar konusundaki söylemleri de samimi. velbek pozisyonunda ayağı kaydı, yoksa yetişir demiştim; o da ayağım kaydı, yoksa yetişirdim demiş..
galatasaray tarihi'nin en başka stoperi olduğunu düşünüyordum, artık eminim. burdan real madrid'e de gitse hala sevmeyen taraftarlar olacak o'nu. real madrid'e gittiğinde de sevmeyen real madrid taraftarı olacak. bazı oyuncular böyledir, tamamen sevemezsin. başkadır çünkü. dany başka bir stoper. galatasaray tarihi'nin en iyi stoperi olabilir mi? şu an için değil ama olabilir. çünkü galatasaray forması giymiş en potansiyelli, en başka stoper kendisi.
ayağındaki topu kayarak taca atsan severler seni dany. cengaver derler, asi ruh derler. bir de reklam panolarına çarptın mı senden kral yoktur. taparlar. çünkü bu memleketin stoper algısı bu. o yüzden egemen korkmaz 2 milyon euro para alıyor. niye? çünkü göğsüyle kontrol edebileceği topa uçan kafa atıyor. uçan kafa atınca da tribünler etkileniyor tabii. uçan kafa sonuçta. bugün cüneyt arkın filmlerinde görsek bile gururlanıyoruz. böyleyiz biz. kucağına gelen topa planjon yapınca 500 bin yüron garanti bu memlekette. uçan kafa zaten direkt 1.5 milyon euro'dan başlıyor + taş gibi stoper oluyorsun.