• 267
    henüz 10 yaşındayken, babam bir denizlispor maçı için ablama ve bana söz vermişti, bu maça gidiyoruz üçümüz diye. o zamanlar altımızda renault 9 vardı. arka camın hemen önüne maça gideceğimiz günler galatasaray bayrağını koyardım, camdan sallayıp, zamanın gereğini yerine getirmek için. neyse bir pazar sabahıydı, uyandım ve arabanın anahtarını alıp bayrağı arabaya götürdüm. biraz şoför koltuğunda oturup kendimi iyi hissettikten sonra eve döndüm. herkes uyanıktı döndüğümde. kötü bir haber gelmişti. babaannene verem teşhisi konmuş, hastaneye gidiyoruz dediler. yedikule'ye gittik hemen göğüs hastalıkları hastanesine. gittiğimizde neredeyse tüm sülale oradaydı. babaannemi odasının camından görebilmiştim. çok kötü görünmüyordu, ama iyi de değildi. birkaç saat sonra galatasaray'ın maçı vardı ve maça gidecektim. heyecanlıydım. babamla maçla ilgili konuşmak için uygun zamanı bekliyordum. neyse ki babaanneme üst baş almak için eve gitmemiz gerekti ve o kalabalıktan ırak, babama sordum: ''baba maça gidecek miyiz?'' duygusala bağlayıp bana: ''annem ölüyor, ne maçı oğlum?'' dedi. gidemedik elbette maça. duyduğum üzüntüyü dün gibi hatırlıyorum.

    galatasaraylılık, belki yaşımın bana verdiği umursamazlıktan, belki de sahiden öyle hissettiğimden, hayatımdaki önemli insanlardan birinin hastalığını önemsemeyip, maç düşüncesiyle yanıp tutuşmak ve babaya böyle kötü bir günde ''maça gidecek miyiz?'' diyebilmektir benim için.
App Store'dan indirin Google Play'den alın