975
--- alıntı ---
aslında her şey 113 yıl önce başlamıştı. 22 kasım 1899’da bir isviçrelinin verdiği ilanla...
“arkadaşımız ve yoldaşımız hans kamper eski isviçre (futbol) şampiyonu şehirde futbol maçları düzenlemek istiyor. bu oyun hakkında heyecan duyan herkesi gazetenin binasında herhangi bir salı ya da cuma akşamı 9-11 arasında bekliyor.”
annesini tüberkülozdan kaybettikten sonra zürih’e taşınan kamper ailesinin küçük oğlu hans, sporla iç içe büyümüştü. bisiklet, atletizm, golf, tenis, rugby derken futbola sevdalanmıştı basel kaptanı. iş onu lyon’a sürüklediğinde, o zamanlar futbola fransız olan kentte yine rugby topunun peşinden koşmuştu.
ne zaman ki 21 yaşında dayısını ziyaret etmek için barselona’ya gitmiş, bir efsane de böylece doğmuştu. şehre aşık olan kamper, hemen katalanca öğrenmeye başlamıştı. kısa sürede de adının katalancasını kullanmayı tercih etmişti: joan gamper.
bir taraftan muhasebe işlerine bakıyor, diğer taraftan isviçre gazeteleri için muhabirlik yapıyordu. her ne kadar protestan toplulukla futbol oynasa da, bu onu kesmiyordu. arada sırada yardımcı olduğu los deportes gazetesinde verdiği bir ilâna, bir hafta sonra 11 kişi cevap verince, 29 kasım 1899’da barcelona kurulmuştu. kaptanlığını yaptığı basel’in de renkleri alınınca, işlem tamamdı.
zamanla katalan milliyetçiliğinin kalesi olmaya başlayan kulüp, adeta bir kültürel kimliğin futbol sahalarındaki karşılışığıydı. o zamanki statları les corts’ta oynanan maçta ispanyol milli marşı’nı ıslıklayıp ingilizlerin god save the queen’ini alkışlayınca olanlar oldu. zamanın muktediri diktatör primo de rivera, katalan milliyetçiliği propagandasıyla suçladığı isviçreliyi bir süreliğine sınırdışı etmiş, stadyumun da kapısına altı aylığına kilit vurmuştu. büyük buhran nedeniyle bütün malvarlığını kaybeden gamper, 30 ekim 1930’da intihar etmişti.
başkanlardan josep sunyol, rejim taraftarlarınca 1936’da öldürülürken, ispanya iç savaşı sırasında amerika turnesine çıkan barcelona 1937’de faşizme dikkat çekmeye başlamıştı. kulüp sol entelektüellerin desteğini alırken, 1957’de kapılarını açan statları camp nou katalanca’nın özgürce konuşulabildiği tek yer olmuştu.
ilk defa 1968’de başkan narcis de carreras’ın konuşmasında yer verdiği kulübün mottosu mes que un club (bir kulüpten daha fazlası) o tarihten beri hep kullanılıyor. katalunya’ya özerklik verilmesi kampanyasının da merkezi olan camp nou, general franco tarafından sürgüne gönderilen katalan politikacı josep tarradellas’ın 38 yıl sonra 1977’de vatanına dönüşünden sonra ilk ziyaret ettiği yerlerden biriydi.
formasına uzunca bir süre reklam almayan barcelona, 2006’da unicef ile imzaladığı sözleşme doğrultusunda beş yıllığına kuruluşun logosunu formasında taşımayı kabul ederken, projelere de her sene 1.5 milyon avro vermeye başlamıştı. dünyanın birçok kıtasında yoksulluğa, açlığa, hastalıklara dikkat çeken kulüp, ekvador, nepal ve ruanda’daki mülteci çocuklara yardım eli de uzatmıştı. malum formasına başka reklam aldığında, tartışılan tek kulüp de o olmuştu.
şimdi olmasa da, bir gün ispanya’dan ayrılmaya kararlı gözüken gaudi ve dali’nin topraklarının sakinleri kazanınca, bir inanışa göre katalanlar özgürleşiyor, kralın takımı real madrid gülünce, ispanya bütünleşiyor. fakat bardağın neresine bakarsanız bakın, barcelona bir kulüpten çok daha fazlasını ifade ediyor.
--- alıntı ---
ali murat hamarat
aslında her şey 113 yıl önce başlamıştı. 22 kasım 1899’da bir isviçrelinin verdiği ilanla...
“arkadaşımız ve yoldaşımız hans kamper eski isviçre (futbol) şampiyonu şehirde futbol maçları düzenlemek istiyor. bu oyun hakkında heyecan duyan herkesi gazetenin binasında herhangi bir salı ya da cuma akşamı 9-11 arasında bekliyor.”
annesini tüberkülozdan kaybettikten sonra zürih’e taşınan kamper ailesinin küçük oğlu hans, sporla iç içe büyümüştü. bisiklet, atletizm, golf, tenis, rugby derken futbola sevdalanmıştı basel kaptanı. iş onu lyon’a sürüklediğinde, o zamanlar futbola fransız olan kentte yine rugby topunun peşinden koşmuştu.
ne zaman ki 21 yaşında dayısını ziyaret etmek için barselona’ya gitmiş, bir efsane de böylece doğmuştu. şehre aşık olan kamper, hemen katalanca öğrenmeye başlamıştı. kısa sürede de adının katalancasını kullanmayı tercih etmişti: joan gamper.
bir taraftan muhasebe işlerine bakıyor, diğer taraftan isviçre gazeteleri için muhabirlik yapıyordu. her ne kadar protestan toplulukla futbol oynasa da, bu onu kesmiyordu. arada sırada yardımcı olduğu los deportes gazetesinde verdiği bir ilâna, bir hafta sonra 11 kişi cevap verince, 29 kasım 1899’da barcelona kurulmuştu. kaptanlığını yaptığı basel’in de renkleri alınınca, işlem tamamdı.
zamanla katalan milliyetçiliğinin kalesi olmaya başlayan kulüp, adeta bir kültürel kimliğin futbol sahalarındaki karşılışığıydı. o zamanki statları les corts’ta oynanan maçta ispanyol milli marşı’nı ıslıklayıp ingilizlerin god save the queen’ini alkışlayınca olanlar oldu. zamanın muktediri diktatör primo de rivera, katalan milliyetçiliği propagandasıyla suçladığı isviçreliyi bir süreliğine sınırdışı etmiş, stadyumun da kapısına altı aylığına kilit vurmuştu. büyük buhran nedeniyle bütün malvarlığını kaybeden gamper, 30 ekim 1930’da intihar etmişti.
başkanlardan josep sunyol, rejim taraftarlarınca 1936’da öldürülürken, ispanya iç savaşı sırasında amerika turnesine çıkan barcelona 1937’de faşizme dikkat çekmeye başlamıştı. kulüp sol entelektüellerin desteğini alırken, 1957’de kapılarını açan statları camp nou katalanca’nın özgürce konuşulabildiği tek yer olmuştu.
ilk defa 1968’de başkan narcis de carreras’ın konuşmasında yer verdiği kulübün mottosu mes que un club (bir kulüpten daha fazlası) o tarihten beri hep kullanılıyor. katalunya’ya özerklik verilmesi kampanyasının da merkezi olan camp nou, general franco tarafından sürgüne gönderilen katalan politikacı josep tarradellas’ın 38 yıl sonra 1977’de vatanına dönüşünden sonra ilk ziyaret ettiği yerlerden biriydi.
formasına uzunca bir süre reklam almayan barcelona, 2006’da unicef ile imzaladığı sözleşme doğrultusunda beş yıllığına kuruluşun logosunu formasında taşımayı kabul ederken, projelere de her sene 1.5 milyon avro vermeye başlamıştı. dünyanın birçok kıtasında yoksulluğa, açlığa, hastalıklara dikkat çeken kulüp, ekvador, nepal ve ruanda’daki mülteci çocuklara yardım eli de uzatmıştı. malum formasına başka reklam aldığında, tartışılan tek kulüp de o olmuştu.
şimdi olmasa da, bir gün ispanya’dan ayrılmaya kararlı gözüken gaudi ve dali’nin topraklarının sakinleri kazanınca, bir inanışa göre katalanlar özgürleşiyor, kralın takımı real madrid gülünce, ispanya bütünleşiyor. fakat bardağın neresine bakarsanız bakın, barcelona bir kulüpten çok daha fazlasını ifade ediyor.
--- alıntı ---
ali murat hamarat