83
orduspor – galatasaray : 2-0 olur öyle, top bu
yenilgi kötü şey yahu. iki sezon evvel böyle yenilgilere üzülürdük ama alışmıştık da, şimdi ise daha çok üzülüyor insan.
ordu diri bir takım. cuper sıkı bir takım kurmuş. özellikle oynatmama konusunda çok başarılılar. bunu eleştirmek için söylemiyorum. galatasaray’a karşı kafa kafaya oynamamaları gerektiğini türkiye’deki bütün teknik adamlar biliyor, inanmazsanız aykut kocaman’a sorun. ikinci sezondur galatasaray’dan puan alan takımların hepsi sahalarında bekleyerek aldılar. hatta manu bile. bu yüzden,
cuper’in galatasaray’ı iyi analiz ettiği söylenebilir. şöyle düşünmüş olmalı; takım olarak çok mücadele ederiz, bir tane de sıkıştırdık mı direncimiz artar. bir de galatasaray yakaladıklarını atamazsa maçı alabiliriz. böyle de oldu zaten. sıkı mücadele ettiler, maçın başlarında muhteşem bir gol attılar, dirençleri arttı, galatasaray’da yakaladıklarını atamayınca bir de ekstra olarak kontradan ikinciyi buldular. bitti gitti. golleri iki eski galatasaraylının atması da enteresan oldu. aklına olcan adın gelmeyen bizden değildir. ama hasan kabze bu sefer de bize unutamayacağımız bir gol attı, muhteşem bir rövaşataydı. orta ilk yapıldığında sol ayağını kaldırmak üzereydi ki top sekti, bir nevi sola dönüş sinyalini çaktı, sonra da şahane bir rövaşata ile golü attı, sola dönüşü tamamlamış oldu.
gelelim galatasaray’a. ikinci sezondur bu kadar durağan, iştahsız, isteksiz, coşkudan uzak bir galatasaray izlememiştim. maç devam ederken, pozisyonlar kaçsa bile takımın maçı alacağına hiç inanamadım. o hırsı, isteği bir türlü sahaya koyamadı takım.
uefa kupasının anlatıldığı belgeselde miydi, fatih hoca bir maç konuşmasında topçulara “size kaç gündür bir şey demiyorum, orada onu yaptınız, burada bunu yaptınız. ne zaman düzeleceksiniz diye bekliyorum. ama artık yeter” dediği bir sahne vardır. bugün de benzeri bir durum oluştu galiba.
sahaya çıktı mı bam bam bam basan fatih terim takımı yoktu bugün sahada. futbolcunun isteksiz olması elbette futbolcunun sorumluluğunda, bireysel bir durum. ancak bu isteksizlik bütün takımdaysa burada teknik direktörün de eksikliğinden bahsedebiliriz. bir tek şartla kabul edilebilir, yukarıda anlattığım örnekte olduğu gibi, hoca bu isteksizliği anlamış ancak bilerek önlem almamıştır.
psikolojik taktiklerden biridir. önemli maçlar arifesinde takımı suni şekilde motive etmektense, kendileri acıyı deneyimlesin istemiş olabilir. bir babanın çocuğuna kendi sorumluluklarını öğretmek için, her acısını telafi etmek için devreye girmemesi gibi. olamaz mı, olabilir. hoca fatih terim’se olabilir.
oyuncu değişiklikleri için itiraz edenler olacaktır, var zaten. doğrusu “olur mu hocam ya, o çıkar mı, bu girer mi” diyeceğim bir yanlışlık görmedim. takımdan bir kişi söyleyin bana “hoca bu çıkar mı” diyebileceğimiz. hoca kimi çıkarsaydı kimse itiraz edemezdi. dikkat edilmesi gereken, girenler de katkı yapamadılar.
futbolcuların ayaklarında kurşun var gibiydi. yerden yükselemeyen ortalar, kale ağzında göklere dikilen toplar. gençliğimde böyle topa vuranlara marangoza marangoza diye bağırılırdı. şimdi marangoz bile kalmadı, mobilyalar marketlerde demonte satılıyor. evet ikea’ya yakın oturuyorum.
takımın bugün ayarı bozuktu. braga maçına kadar rot-balansa girmesi lazım.
şimdi önümüzde braga maçı var. bu maça bakarak o maçta şöyle olur diyemiyorum. futbol o kadar enteresan bir oyun ki, matematik hesapları tutturmak gibi değil. ordu’ya yenildik iyi oldu da diyemiyorum, kötü oldu da diyemiyorum. ancak braga maçının ordu maçından birkaç yüz kat daha önemli olduğunu biliyorum. fatih hocanın geçen hafta söylediği şey gerçekleşti “avrupa maçlarının önün ya da arkasında puan kayıpları olur” demişti, akhisar’ı yendiğimizde. aklıma gelmişken ligimizde avrupa maçları öncesinde sıkıntı yaşamayan takımlar da var, biliyorsunuz. adamların umurlarında bile değil avrupa maçları. her kulüp kurulma amacıyla doğru orantılı yaşamını sürdürüyor. biri türk olmayan takımları yenmek için kurulmuş, diğeri ona rakip olsun diye. fark burada. (çok şükür bugün de fenerbahçeyi dilimize doladık)
braga maçını bilemem ama galatasaray’ın gruptan çıkacağını düşünüyorum.
her yenilgi sonrasında maç yazısı yazmak içimden gelmiyor. elim klavyeye gitmiyor. ama yazı bittikten sonra bir mucize oluyor ve ben yenilgiye üzülmüyorum artık. içimi size dökmüş oluyorum bir yerde. yazı benim self-terapistim. size de öneririm. sadece maç için değil, her konuda keyfiniz kaçtığında konu hakkında yazın. müthiş iyi gelecek.
*
yenilgi kötü şey yahu. iki sezon evvel böyle yenilgilere üzülürdük ama alışmıştık da, şimdi ise daha çok üzülüyor insan.
ordu diri bir takım. cuper sıkı bir takım kurmuş. özellikle oynatmama konusunda çok başarılılar. bunu eleştirmek için söylemiyorum. galatasaray’a karşı kafa kafaya oynamamaları gerektiğini türkiye’deki bütün teknik adamlar biliyor, inanmazsanız aykut kocaman’a sorun. ikinci sezondur galatasaray’dan puan alan takımların hepsi sahalarında bekleyerek aldılar. hatta manu bile. bu yüzden,
cuper’in galatasaray’ı iyi analiz ettiği söylenebilir. şöyle düşünmüş olmalı; takım olarak çok mücadele ederiz, bir tane de sıkıştırdık mı direncimiz artar. bir de galatasaray yakaladıklarını atamazsa maçı alabiliriz. böyle de oldu zaten. sıkı mücadele ettiler, maçın başlarında muhteşem bir gol attılar, dirençleri arttı, galatasaray’da yakaladıklarını atamayınca bir de ekstra olarak kontradan ikinciyi buldular. bitti gitti. golleri iki eski galatasaraylının atması da enteresan oldu. aklına olcan adın gelmeyen bizden değildir. ama hasan kabze bu sefer de bize unutamayacağımız bir gol attı, muhteşem bir rövaşataydı. orta ilk yapıldığında sol ayağını kaldırmak üzereydi ki top sekti, bir nevi sola dönüş sinyalini çaktı, sonra da şahane bir rövaşata ile golü attı, sola dönüşü tamamlamış oldu.
gelelim galatasaray’a. ikinci sezondur bu kadar durağan, iştahsız, isteksiz, coşkudan uzak bir galatasaray izlememiştim. maç devam ederken, pozisyonlar kaçsa bile takımın maçı alacağına hiç inanamadım. o hırsı, isteği bir türlü sahaya koyamadı takım.
uefa kupasının anlatıldığı belgeselde miydi, fatih hoca bir maç konuşmasında topçulara “size kaç gündür bir şey demiyorum, orada onu yaptınız, burada bunu yaptınız. ne zaman düzeleceksiniz diye bekliyorum. ama artık yeter” dediği bir sahne vardır. bugün de benzeri bir durum oluştu galiba.
sahaya çıktı mı bam bam bam basan fatih terim takımı yoktu bugün sahada. futbolcunun isteksiz olması elbette futbolcunun sorumluluğunda, bireysel bir durum. ancak bu isteksizlik bütün takımdaysa burada teknik direktörün de eksikliğinden bahsedebiliriz. bir tek şartla kabul edilebilir, yukarıda anlattığım örnekte olduğu gibi, hoca bu isteksizliği anlamış ancak bilerek önlem almamıştır.
psikolojik taktiklerden biridir. önemli maçlar arifesinde takımı suni şekilde motive etmektense, kendileri acıyı deneyimlesin istemiş olabilir. bir babanın çocuğuna kendi sorumluluklarını öğretmek için, her acısını telafi etmek için devreye girmemesi gibi. olamaz mı, olabilir. hoca fatih terim’se olabilir.
oyuncu değişiklikleri için itiraz edenler olacaktır, var zaten. doğrusu “olur mu hocam ya, o çıkar mı, bu girer mi” diyeceğim bir yanlışlık görmedim. takımdan bir kişi söyleyin bana “hoca bu çıkar mı” diyebileceğimiz. hoca kimi çıkarsaydı kimse itiraz edemezdi. dikkat edilmesi gereken, girenler de katkı yapamadılar.
futbolcuların ayaklarında kurşun var gibiydi. yerden yükselemeyen ortalar, kale ağzında göklere dikilen toplar. gençliğimde böyle topa vuranlara marangoza marangoza diye bağırılırdı. şimdi marangoz bile kalmadı, mobilyalar marketlerde demonte satılıyor. evet ikea’ya yakın oturuyorum.
takımın bugün ayarı bozuktu. braga maçına kadar rot-balansa girmesi lazım.
şimdi önümüzde braga maçı var. bu maça bakarak o maçta şöyle olur diyemiyorum. futbol o kadar enteresan bir oyun ki, matematik hesapları tutturmak gibi değil. ordu’ya yenildik iyi oldu da diyemiyorum, kötü oldu da diyemiyorum. ancak braga maçının ordu maçından birkaç yüz kat daha önemli olduğunu biliyorum. fatih hocanın geçen hafta söylediği şey gerçekleşti “avrupa maçlarının önün ya da arkasında puan kayıpları olur” demişti, akhisar’ı yendiğimizde. aklıma gelmişken ligimizde avrupa maçları öncesinde sıkıntı yaşamayan takımlar da var, biliyorsunuz. adamların umurlarında bile değil avrupa maçları. her kulüp kurulma amacıyla doğru orantılı yaşamını sürdürüyor. biri türk olmayan takımları yenmek için kurulmuş, diğeri ona rakip olsun diye. fark burada. (çok şükür bugün de fenerbahçeyi dilimize doladık)
braga maçını bilemem ama galatasaray’ın gruptan çıkacağını düşünüyorum.
her yenilgi sonrasında maç yazısı yazmak içimden gelmiyor. elim klavyeye gitmiyor. ama yazı bittikten sonra bir mucize oluyor ve ben yenilgiye üzülmüyorum artık. içimi size dökmüş oluyorum bir yerde. yazı benim self-terapistim. size de öneririm. sadece maç için değil, her konuda keyfiniz kaçtığında konu hakkında yazın. müthiş iyi gelecek.
*