269
beşiktaş – galatasaray : 3-3 bir yaşar usta hikayesi
rahmetli dedem de yaşar usta diye anılırdı ama asıl vurgumuz elbette allah uzun ömürler versin münir özkul’un “bak beyim” diye başladığı meşhur tiradına.
beşiktaş zor günler geçiriyor. şimdiki tff başkanı yıldırım demirören’in koskoca beşiktaş’ı bataklığa sürüklediği ortaya çıktı. fikret orman bataktan çıkarmaya çalışıyor ama nedense kimse demirören’e hesap sormuyor. çok acayip. benzeri de fenerbahçe’de yaşanıyor, kimse aziz yıldırım’a hesap sormuyor. çok acayip. belki de çok acayip değil, memlekette normal karşılanıyor böyle şeyler.
maçımıza dönelim. bu sezon amacım bir word sayfasını geçmemek, sizi sıkmamak.
maç başladı galatasaray umut’la pozisyona girdi, boş kaleye avuta attı. ulan dedim sanırım acayip bir fark gelecek. beşiktaş’ın golüne kadar da galatasaray top göstermedi. sonra aynı fenerbahçe ile olan süper kupa maçı gibi (hatırlayan var mı geçen sene niye oynanmadı bu maç) duran toptan beşiktaş öne geçti. melo kendi kalesine attı. olur öyle, top bu dedim, daha çok var nasılsa. nitekim çok geçmeden beraberlik geldi. işin gol kısmına takılan biri değilimdir.
eğer galatasaray real madrid’le, barcelona’yla, manchester’ların herhangi biriyle oynuyorsa beşiktaş’ın attığı golleri biz atsak evde taklalar atarım. bilmem farkı fark ettirebildim mi?
hooooopppp, karışmasın. galatasaray’ın golleri de organize değildi diyenlere önlem olarak şöyle söyleyeyim, golleri gol olmayan organize gelişen pozisyonlara saysınlar.
saha içinde söylenecek o kadar az şey var ki aslında. samet aybaba bir fikir koymuş ortaya, galatasaray’ı durdurmak, selçuk inan’ı durdurmaktan geçiyor. yemediği goller itibariyle, çünkü inan şahane gol pasları attı, samet hoca haklı çıktı diyebiliriz maç sonu itibariyle. özellikle ikinci devrenin başında gelen golden sonra galatasaray panikledi ve inan kayboldu. çok net, samet hoca bir fikir koydu, olabilecek en iyi fikirdi bu ve tuttu. inan’ın ara pasları gol olsaydı maç böyle bitmezdi, samet hoca da tutturamamış olurdu. çok mu karışık oldu? olsun, herkes anlasın diye yazmıyorum zaten.
inan’la ilgili şöyle bir şey dikkatimi çekiyor son maçlarda. inan, çolak gibilerle oynayamıyor. çolak aynen adaşı belözoğlu gibi stoperin 2 metre yakınına gidip top alıyor. inan böyle bir tip değil, stoperden pas almayı bekliyor. sorun şu: orta sahanın ortasında savunmadan topu ilk alan adam oyunu kurar! inan bu durumda devre dışı kalıyor, çünkü rakip kendisine iyice yanaşmış oluyor. inan aynı sıkıntıyı milli takımda da yaşıyor. ne zaman emre(lerden biri)’yle oynasa aynı problem. inan’a aşık falan değilim ama bu durum takımın performansını düşürüyor. çünkü inan hem çolak’tan hem de belözoğlu’undan çok daha iyi bir oyun görüşüne ve futbol zekasına sahip.
maç? ne maçı yahu, ben burada kişisel fikirlerimi yazıyordum. maç mı vardı lan , kimin maçı? niye söylemiyorsunuz oğlum ya.
beşiktaş kesinlikle iyi oynadı. kime göre, neye göre? elindeki imkanlara göre. orta sahada inan’a birebir adam markajı, diğerlerinin inanılmaz özverili ve cansiperane oyunuyla sonuca gitti.
beşiktaşlı dostların penaltıda burak’ın kendini attığı yönünde şikayetleri var. haklı olabilirler. burak sıklıkla bacağı alçıya alınmış gibi atlar. ama sadece galatasaray’da yapmadı ki bunu. manisa, beşiktaş, fenerbahçe ve trabzonspor’da da yaptı. eğer kendine gelmezse beşinci şampiyon bursaspor’da da forma giyerek sergen yalçın’ı geçer ve erişilmesi güç bir rekora imza atar. uyarması benden. soran olursa captano uyarmıştı dersiniz.
hilbert'in topu kolla çevirmesi dün mehmet topal'dan sonra normal sayılıyor sanırım. canlarım benim.
an itibariyle ilk a4 sayfasını geçmiş bulunuyoruz. dikkat edilirse sıkıntılı maçlardan sonra yazı uzuyor.
tamam yahu, maça geçiyorum. galatasaray her zaman olduğu gibi oyuna önde baskıyla, topu çevirerek başladı. beşiktaş’ın duran toptan golü gelene kadar pozisyon da buldu, atamadı. ilk devre skor ne olursa olsun aynı şekilde oynandı.
galatasaray’ın en büyük hatası maçı koparamamak oldu. hatta hiç öne geçememek. devreye hiç sevmediğim asla samimi bulmadığım çarşı girdi. daha önce de benzeri olmuştu, taraftar takımını bırakmadığı için bunları yenememiştik. zaten şu sıralarda beşiktaş’ın ihtiyacı olan bu. tek çareleri, geçen sezon fenerbahçe’nin yaptığı gibi mağdur rolüne girip kenetlenmek.
aga normaldir bizim memlekette böyle şeyler. adamlara anlatamazsın “ulan senin başkanın senin kulübünü haşat etmiş, neyin mağduriyeti bu”. ama camiayı toplamak için başarılı hamlelerden biridir. diyordum ki, bir beşiktaşlı balkonun önünden geçerken maçın 3-2 bitmesi gerekirdi dedi, kafasına tuzlu fıstık attım. yok usta empatiyi bıraktım. kendi kulüplerini rezil edenlerin cezasını taraftarı çeksin. sonuna kadar hak ediyorlar. üzülürsem, empati yaparsam adam değilim. aga adam yemedikleri gollere dua etmiyor, hala hakem peşinde. bunu diyen de kupa finalinde rakibin santraforuna yarış atı veren kulübün taraftarı. amk, santrafora niye at veriyorsun zaten aptal herif, kaleciye mini cooper vericen.
bu yazı burada biter. galatasaray hem sahada oynadıkları hem de saha dışında oynamadıklarıyla bu ülkeye fazla.
yazıyı bitirmeden başlığa bir gönderme daha yapayım. samet hoca yaşar usta değil, sanırım beşiktaş camiasında son yaşar usta süleyman seba’ydı, allah uzun ömürler versin. hani o meşhur paralı asker çarşı’nın “ahmet dursun, seba gitsin” diye pankart açtığı seba.
bir gazeteci pascal nouma’ya soruyor : senin eşcinsel olduğun söyleniyor, ne diyorsun?
pascal : ahmet dursun ve bayram iyi arkadaşlarım ama ben eşcinsel değilim.
ahmet dursun, seba gitsin ha. beter olun lan !
(yazının sonu ağır mı oldu? olur öyle, top bu)
*
rahmetli dedem de yaşar usta diye anılırdı ama asıl vurgumuz elbette allah uzun ömürler versin münir özkul’un “bak beyim” diye başladığı meşhur tiradına.
beşiktaş zor günler geçiriyor. şimdiki tff başkanı yıldırım demirören’in koskoca beşiktaş’ı bataklığa sürüklediği ortaya çıktı. fikret orman bataktan çıkarmaya çalışıyor ama nedense kimse demirören’e hesap sormuyor. çok acayip. benzeri de fenerbahçe’de yaşanıyor, kimse aziz yıldırım’a hesap sormuyor. çok acayip. belki de çok acayip değil, memlekette normal karşılanıyor böyle şeyler.
maçımıza dönelim. bu sezon amacım bir word sayfasını geçmemek, sizi sıkmamak.
maç başladı galatasaray umut’la pozisyona girdi, boş kaleye avuta attı. ulan dedim sanırım acayip bir fark gelecek. beşiktaş’ın golüne kadar da galatasaray top göstermedi. sonra aynı fenerbahçe ile olan süper kupa maçı gibi (hatırlayan var mı geçen sene niye oynanmadı bu maç) duran toptan beşiktaş öne geçti. melo kendi kalesine attı. olur öyle, top bu dedim, daha çok var nasılsa. nitekim çok geçmeden beraberlik geldi. işin gol kısmına takılan biri değilimdir.
eğer galatasaray real madrid’le, barcelona’yla, manchester’ların herhangi biriyle oynuyorsa beşiktaş’ın attığı golleri biz atsak evde taklalar atarım. bilmem farkı fark ettirebildim mi?
hooooopppp, karışmasın. galatasaray’ın golleri de organize değildi diyenlere önlem olarak şöyle söyleyeyim, golleri gol olmayan organize gelişen pozisyonlara saysınlar.
saha içinde söylenecek o kadar az şey var ki aslında. samet aybaba bir fikir koymuş ortaya, galatasaray’ı durdurmak, selçuk inan’ı durdurmaktan geçiyor. yemediği goller itibariyle, çünkü inan şahane gol pasları attı, samet hoca haklı çıktı diyebiliriz maç sonu itibariyle. özellikle ikinci devrenin başında gelen golden sonra galatasaray panikledi ve inan kayboldu. çok net, samet hoca bir fikir koydu, olabilecek en iyi fikirdi bu ve tuttu. inan’ın ara pasları gol olsaydı maç böyle bitmezdi, samet hoca da tutturamamış olurdu. çok mu karışık oldu? olsun, herkes anlasın diye yazmıyorum zaten.
inan’la ilgili şöyle bir şey dikkatimi çekiyor son maçlarda. inan, çolak gibilerle oynayamıyor. çolak aynen adaşı belözoğlu gibi stoperin 2 metre yakınına gidip top alıyor. inan böyle bir tip değil, stoperden pas almayı bekliyor. sorun şu: orta sahanın ortasında savunmadan topu ilk alan adam oyunu kurar! inan bu durumda devre dışı kalıyor, çünkü rakip kendisine iyice yanaşmış oluyor. inan aynı sıkıntıyı milli takımda da yaşıyor. ne zaman emre(lerden biri)’yle oynasa aynı problem. inan’a aşık falan değilim ama bu durum takımın performansını düşürüyor. çünkü inan hem çolak’tan hem de belözoğlu’undan çok daha iyi bir oyun görüşüne ve futbol zekasına sahip.
maç? ne maçı yahu, ben burada kişisel fikirlerimi yazıyordum. maç mı vardı lan , kimin maçı? niye söylemiyorsunuz oğlum ya.
beşiktaş kesinlikle iyi oynadı. kime göre, neye göre? elindeki imkanlara göre. orta sahada inan’a birebir adam markajı, diğerlerinin inanılmaz özverili ve cansiperane oyunuyla sonuca gitti.
beşiktaşlı dostların penaltıda burak’ın kendini attığı yönünde şikayetleri var. haklı olabilirler. burak sıklıkla bacağı alçıya alınmış gibi atlar. ama sadece galatasaray’da yapmadı ki bunu. manisa, beşiktaş, fenerbahçe ve trabzonspor’da da yaptı. eğer kendine gelmezse beşinci şampiyon bursaspor’da da forma giyerek sergen yalçın’ı geçer ve erişilmesi güç bir rekora imza atar. uyarması benden. soran olursa captano uyarmıştı dersiniz.
hilbert'in topu kolla çevirmesi dün mehmet topal'dan sonra normal sayılıyor sanırım. canlarım benim.
an itibariyle ilk a4 sayfasını geçmiş bulunuyoruz. dikkat edilirse sıkıntılı maçlardan sonra yazı uzuyor.
tamam yahu, maça geçiyorum. galatasaray her zaman olduğu gibi oyuna önde baskıyla, topu çevirerek başladı. beşiktaş’ın duran toptan golü gelene kadar pozisyon da buldu, atamadı. ilk devre skor ne olursa olsun aynı şekilde oynandı.
galatasaray’ın en büyük hatası maçı koparamamak oldu. hatta hiç öne geçememek. devreye hiç sevmediğim asla samimi bulmadığım çarşı girdi. daha önce de benzeri olmuştu, taraftar takımını bırakmadığı için bunları yenememiştik. zaten şu sıralarda beşiktaş’ın ihtiyacı olan bu. tek çareleri, geçen sezon fenerbahçe’nin yaptığı gibi mağdur rolüne girip kenetlenmek.
aga normaldir bizim memlekette böyle şeyler. adamlara anlatamazsın “ulan senin başkanın senin kulübünü haşat etmiş, neyin mağduriyeti bu”. ama camiayı toplamak için başarılı hamlelerden biridir. diyordum ki, bir beşiktaşlı balkonun önünden geçerken maçın 3-2 bitmesi gerekirdi dedi, kafasına tuzlu fıstık attım. yok usta empatiyi bıraktım. kendi kulüplerini rezil edenlerin cezasını taraftarı çeksin. sonuna kadar hak ediyorlar. üzülürsem, empati yaparsam adam değilim. aga adam yemedikleri gollere dua etmiyor, hala hakem peşinde. bunu diyen de kupa finalinde rakibin santraforuna yarış atı veren kulübün taraftarı. amk, santrafora niye at veriyorsun zaten aptal herif, kaleciye mini cooper vericen.
bu yazı burada biter. galatasaray hem sahada oynadıkları hem de saha dışında oynamadıklarıyla bu ülkeye fazla.
yazıyı bitirmeden başlığa bir gönderme daha yapayım. samet hoca yaşar usta değil, sanırım beşiktaş camiasında son yaşar usta süleyman seba’ydı, allah uzun ömürler versin. hani o meşhur paralı asker çarşı’nın “ahmet dursun, seba gitsin” diye pankart açtığı seba.
bir gazeteci pascal nouma’ya soruyor : senin eşcinsel olduğun söyleniyor, ne diyorsun?
pascal : ahmet dursun ve bayram iyi arkadaşlarım ama ben eşcinsel değilim.
ahmet dursun, seba gitsin ha. beter olun lan !
(yazının sonu ağır mı oldu? olur öyle, top bu)
*