• 30
    fikstür çekilince gözlerin hemen tarihlerine kaydığı, akabinde önce öğrenenin arkadaşlarıyla telefonda ilk maçın içeride veya dışarıda olmasının avantaj ve dezavantajları üzerine doktora tezi kıvamında tartışmalara konu olabilen karşılaşmalardır.

    lig başladıktan birkaç hafta sonra, farklı kazandığımız bir maç sonrası, "fener maçı ne zamandı ya, bi gelse de koysak artık", kaybettiğimiz maç sonrası ise "fener maçı ne zamandı ya, bi koysak da kendimize gelsek artık" minvalindeki cümlelerin öznesidir.

    bir fenerbahçe derbisi, karşılaşma tarihinden önceki maçın haftasının başında; takriben maç saatinden 12 gün kadar önce başlar.
    bu zamandan itibaren taraftarlarda stres, gerilim, heyecan ve bazı tarif edilmesi güç duygular o güne yaklaştıkça yüksek ivmeyle artar ve maç günü doruk noktasına ulaşır.

    derbi sürecinin başladığı ilk günlerde, çalışma saatleri içerisinde alakasız zamanlarda maçı düşünmek suretiyle profesyonel yaşamdan anlık kopmalar baş gösterir.
    fener maçından önceki son maç, arkadaşlarla beraber bira eşliğinde izlenip bitirildikten sonra, ortamda bulunan herkes artık 6 günlük bir saçmalık dönemine girer; bundan sonrası uykusuz her gece:
    okuluna gidenler derse girer dinleyemez, işe gidenler şirkete gider çalışamaz, hekimler grip olmuş hastanın koluna alçı yapar...

    genellikle iş günleri içerisinde arkadaş grupları arasında telefon yoluyla kimsenin duyamayacağı yerlerde karşılıklı tezahürat yapma, fenerbahçeye küfretme gibi ritüeller yerine getirilir.
    eğer maça gideceğiniz arkadaşlarınızdan birisiyle aynı iş yerinde çalışıyorsanız, şirkette bir toplantı odasını birkaç saatliğine çalışma bahanesiyle rezerve edip projektörden 5-1 lik maçı izleyebilirsiniz. (denendi, gayet verimli sonuç alındı)
    bu hafta süresince karşı takımı tutan hiçbir şahıs ile mecbur kalınmadıkça görüşülmez, görüşülse bile muhabbet maça döner dönmez o ortamdan ivedilikle uzaklaşılır, skor tahmininde bulunulmaz, kazanmak ve kaybetmek kelimeleri ya da eşanlamlıları gırtlağı kessen ağızdan asla çıkmaz.
    günün uzunca bir bölümü youtube, dailymotion gibi video paylaşım sitelerinde eski maçlar, tribün performansları, az bilinen besteleri aramak ve dinlemekle geçer.
    sabaha karşı alakasız bir saatte yüksek alkollü kişiler tarafından aranıp, melodiden çıkarabildiğiniz kadarıyla nevizade gecelerini ve muhtelif besteleri çok farklı yorumlarla dinlersiniz.
    uyanır uyanmaz telefonunuzu çaldıran ilk mesaj bu hafta sevgilinizden değil, denyo arkadaşlarınızdan gelir.
    bu mesaj genellikle kalan süreyi belirtse bile -"3 gün 4 saat 5 dakika kaldı" gibi- bazen isyankar küfürlerden de oluşabilir -"hay amk bu geçmeyen zamanın" gibi-.

    maç sabahı gerginlik doruk noktaya ulaşmıştır, dolayısıyla en tehlikeli saatler başlamış demektir bir taraftar için.
    bugün, tabii ki maç günü ritüellerine bağlı kalmak suretiyle, mümkün mertebe karşı takım taraftarıyla karşılaşmaktan kaçınılır.
    fenerbahçeli eş, dost, akrabayla görüşülmez, eğer görüşülecekse bir şekilde konuşma çabucak sona erdirilir. zira bilinir ki bu yolda çok kalpler kırılmıştır.

    gerekli totemleri yaptıktan sonra, (uğurlu forma, uğurlu marşla evden çıkma, son kazanılan maçta giyilen şeyleri giymek, yapılan şeyleri tekrar yapmak vs...) artık sivil halkın arasına karışılır.

    insanların istedikleri zaman ne kadar dakik olabileceklerini görmek için güzel bir fırsattır bu an.
    herhangi bir gün buluşmalara japonya saatiyle dahil olan arkadaşınızın, bir anda nasıl antrenmana geç kalmayan alman futbolcu gibi dakik olduğunu görünce şaşırabilirsiniz.
    pazar günü 13te galatasaray lisesinin önünde kararlaştırılan buluşmaya saat 11de gelip "hadi nerde kaldınız nevizadede yer kalmayacak" diyen adam biliyorum.

    öğle saatlerinde başlayarak genellikle bünye alkole (derbi olduğu için çoğunlukla rakı veya viski) verilir.
    eğer kalabalıkça bir grupsa, her zamanki gibi bir kişinin diğerlerine göre biraz daha ayık kalmasında fayda vardır; ama bu ekseriyetle yalnızca bir ütopya olarak hayallerimizde yer alır.

    nevizade'nin tozu alındıktan sonra, derbiye 2 saat kala balık pazarındaki tekelden yolluklar alınır ve istiklale çıkılır.
    derbi münasebetiyle metroya yürürken meşaleler yakılır, türlü tezahüratlar edilir, demirörenin önünde bi durulur, küfredilir, o saatte alışverişte olanların biraz korkmuş, biraz şaşkın bakışları arasında tekrar yola koyulur.
    stada gidilirken yolda edilen küfürlerden sonra polisle tartışmaya girmek, uzatmak gereksizdir.
    (polisler insan değildir, insan olsalardı polis olmazlardı diyen güzel bi abimiz var, onun yalancısıyım)

    bambiden alınanlar bira eşliğinde (ki bu anda "ay ben hayatta efes içemem, en sevdiğim bira mariachi" diyenler tombul şişeye yaralı antilop görmüş leopar gibi saldırırlar) mideye indirilmesine müteakip metroya binilir.
    binilir derken yanlış anlaşılmasın, dışardan bakıldığında sanki yolcular metroyu taşıyormuş havası süzülebilir.
    içerideki solunan hava, oksijen ve azotla beraber yancı olarak bira, biralı ter, kokoreç kokuları ve sigara dumanı ihtiva eder.
    güzergah boyunca metro tezahüratlarla inler, küfür edilince "şşşşşşşşşştttt!!!!!!!" sesleri çıkar, yarramı ye fener hemen kurabiye fenere döner.
    tren ilerledikçe, ki mehteran takımı gibi iki gider bir durur, makinist anons yapar lütfen sallamayın der, metro sallana sallana seyrantepeye varır.

    seyrantepede inilip, polis kontrolünden çakmağı bırakmadan geçilir.
    tribüne çıkarken yol boyu arkadaşlar göz göze gelir, herkes tanrıya yalvarır vaziyettedir, şu maçı alalım var ya bizon kurban edicem gibi olur olmaz vaatlerde bulunulur.
    artık kafalar ayılmıştır, alınan biletteki yerlere geçilir, bir sigara yakılır.
    eğer arkadan çök çök çök sesi gelirse veya maç sırasında tadımızı bozabilecek birine rastlanırsa hemen 417 sete yakınlaşılır.

    karşı takım ısınmaya çıkar, son ses ıslıklar ve yuhalamalar gelir, kulağınız delinecek gibi olur, sanki gök delinmiş gibidir.
    etrafınıza bakıp ellibin kişinin nasıl aynı amaç uğruna, aynı nefret, tutku ve çaresizlikle sizlere benzer yollarla oraya gelmiş olduklarına şaşırırsınız.

    takımlar seremoniye çıkar, pegasustaki koreografi alkışlanır ama o an pek de farkına varılamaz açıkçası, ve ardından hakem düdüğünü çalar.

    işte o düdükten sonra tam 2 saatimiz var.

    2 saat sonra yine o monoton, sıkıcı, değersiz işlerimize geri döneriz.

    ta ki bir sonraki fikstür çekilene kadar.

    ...what else are you gonna do on a saturday? sit in your fuckin' armchair wankin' off to pop idols? then try and avoid your wife's gaze as you struggle to come to terms with your sexless marriage? then go and spunk your wages on kebabs, fruit machines and brasses? fuck that for a laugh! i know what i'd rather do. tottenham away, love it! ...
App Store'dan indirin Google Play'den alın