• 3
    yazısının başlığı "maç yazısı" olunca işkillendim zaten. adam metin oktay'dan bahsediyor, halı sahadan değil, sahanın içinden bahsediyor adam.

    --- alıntı ---

    maç yazısı
    kemal tahir derdi ki, "çoğu zaman gerçek sandığınız şeylerin önünde, arkasında, yanında başka gerçekler vardır."...
    türk milleti artık yavaş yavaş öğreniyor yakın tarihinin gerçeklerini...
    yalan prangaları bir bir sökülüyor zihinlerden.
    peki hazmedebiliyor mu?
    henüz herkes değil.
    ama bir gün gelecek, torunlarımız bize bakıp "ne saçmalıklarla uğraşmışlar, neyin ne olduğunu nasıl da yıllarca görememişler" diyecekler.
    bendeniz karmaşık gibi görünen sorunlara da basit çözümlerden yanayım. çünkü her şeyin bir "püf noktası" vardır. bakarsınız, göremezsiniz, biri size gösterince de "tüh" dersiniz, "nasıl da uyanamadım!" bunu bana merhum baba metin öğretmişti. futbolcu metin oktay.
    futbolun "durarak" oynandığı bir dönemin gol kralıydı, şimdi, eşek gibi koşmak zorunda kalınan "avrupa maçlarında" değil ama durarak oynanan "1960 modeli" yerli maçlarda hep onu anıyorum. "şimdiki gençler gol atmayı bilmiyorlar" demişti bir gün.
    malum, moruk ağızları. ara sıra ben de yapıyorum. fazla da ciddiye almayınız.
    ama önemli bir açıklama getirdi bu sözüne... dedi ki:
    "topa vuracakları zaman kaleciye bakıyorlar... kaleciye bakarsan topu onun üstüne vurma tehlikesi artar...
    direklere bakacaksın!" çerçeveyi görüp içine vurursan, direk ile kaleci arasındaki boşluğu yakalama şansın oluyordu. kaleciye bakarsan, bilinçaltın "gayrı ihtiyari" onu hedeflemeye yöneltiyordu seni, hani "avını vuran avcı" ya da "düşman askerine ateş eden piyade neferi" dürtüsü...
    sonuçta futbol bir "seks ve savaş simülasyonu" değil miydi? savunma vardı, saldırı vardı, kale vardı, yaralanma ve ölüm simülasyonu olan sakatlanma vardı... ateş etme (ya da vajinaya penis sokma) simülasyonu olan gol yani hedef vardı!
    bu kadar basitti işte. kaleciyi yok sayacak, gözucuyla direkleri kollayacaktın. (fakat kadınlarla ilişkilerinizde sakın kaleciyi yok saymaya kalkmayınız, iki tarafa da üzüntü olur.) geçen gün gene çok basit bir gerçeği öğrendim.
    bu sefer de erman toroğlu öğretti.
    hani "halkın anlayacağı şekilde konuştuğu" için işinden kovulan adam.
    hani "kıro" dedikleri, "kabzımal" diye aşağıladıkları ama iktisadi ve ticari ilimler akademisi mezunu olan adam. "kaleciye geri pas verirken topu kendi kalene atma tehlikesini yaşamak istemiyorsan, topu kesinlikle çerçevenin dışına doğru göndereceksin" diyor.
    gol atmanın tam tersi yani.
    çünkü kaleci de kaçırırsa top en kötü ihtimalle kornere gider. ötekinde, bir hafta takımını kurtarıp öbür hafta batıran "talihsiz kahraman" durumuna düşebilirsin.
    toroğlu ikide bir ofsayta düşmeyi huy edinen salaklardan da sıkılmış, diyor ki: "ofsayta düşmek istemeyen hücum oyuncusunun yapacağı çok basit bir şey var, kendine hiza olarak yan hakemi seçecek, onun durduğu yerin yarım metre gerisinde kalacak, çünkü yan hakem daima defans yapan takımın son adamının hizasındadır!" işte bu kadar basit. rakipleri değil, gözünün ucuyla yan hakemi kollayarak yer tutacaksın.
    ama "ben kaptırır koşarım abi, yan hakem yerse yer, yemezse yemez, sekiz kere bayrak kaldırır bir kerecik boş bulunursa golümü de atarım" diye düşünenler de vardır. savunmada "ofsayt taktiği" uygulayanlar da tam tersine, yan hakemin görevini "kusursuz yapacağı" varsayımından yola çıkarlar.
    yan hakem sekiz kere görür bir kerecik atlarsa, ayvayı da yerler.
    hakeme güvenme, yalnızca kendine güven. "hazırlop" fikir satan köşe yazarına da aldırma, gerçeği kendin ara, kendin bul, kendi düşünceni kendin oluştur.

    --- alıntı ---
  • 4
    --- alıntı ---

    özetleyelim: polis, geçen sene, fenerbahçe'nin şike yapmış olabileceğine dair deliller saptadı. başta kulüp başkanı olmak üzere birçok fener yöneticisi tutuklandı. yargılama sürüyor. kimi zanlılar da tutuksuz yargılanıyorlar.
    bunun üzerine fener camiası, en cahilinden en okumuşuna kadar ayaklandı. suçlamayı şiddetle reddettiler. şimdi lumpenler adliye önünde lahmacun yiyip turşu suyu içerek bağırıp çağırıyorlar, daha önce hemen her konuda yanılmış birtakım "ortadoğu uzmanı" gazeteciler de az buçuk kalmış itibarlarını bu yolda büsbütün tüketiyorlar...
    başkan da suçlamaları reddediyor ama onun savunması daha çok "atatürkçülük ve kuva-yı milliyecilik" üzerine odaklanıyor.
    hemen belirtelim, biz kimseyi suçlamıyoruz, kimseyi etkilemeye çalışmıyoruz, mahkemenin son kararını bekliyoruz. laf aramızda, berber kalfaları kadar merak da etmiyoruz. yani, sayın aziz yıldırım'ın geçenlerde yaptığı gibi bizi savcılığa şikâyet etmesine gerek yok, çünkü bu tür girişimler avukat olarak tuttuğu koca koca hukuk profesörlerinin mahçup olmalarından başka bir işe yaramıyor (sayın prof. köksal bayraktar "dört sene hapsimi" istemişti, savcı "takipsizlik" kararı verince herhalde cüppesini ısırmıştır.)
    biz mahkeme kararını bekliyoruz ama uefa beklemiyor.
    çünkü, uefa kurallarına göre, şikenin yalnızca "şüphesi" bile olsa, gölgesi bile olsa ceza verilmesi şart. bu adil midir değil midir, ayrıca tartışılır. (bence değildir.) cezayı kesecek olan türkiye futbol federasyonu. (bu idari ceza... mahkemenin vereceği ya da vermeyeceği hukuki ceza ayrı...)
    buna hiçkimsenin gücü yetmedi.
    bu arada, para kaybedecekleri için şarlayan maç yayıncılarının baskısı üzerine "play off" diye gereksiz ve yorucu bir saçmalık peydahlandı. kanun değiştirilerek, zanlıların suçlu bile bulunsalar "daha az yatmaları" da sağlandı.
    eski federasyon sonunda fener'e dönüp "gelin az biraz bir ceza verelim de zevahiri kurtaralım, biraz puan muan silelim de kendi göbeğimizi kendimiz kesmiş olalım, uefa'nın ağzını kapatalım" dedi... fenerli yöneticiler "yarım puan bile sildirmeyiz" diye cevap verdiler. çok bunalan federasyon istifa etti.
    bir süre, şark kurnazlığıyla, bu göreve şenes erzik'in getirilmesi istendi. şenes bey "eski uefa'lıydı" ya, ilişkilerini konuşturur, oralarda birşeyler yapar, durumu kurtarırdı...
    uefa bunu "yemedi"... şenes bey'e, hani ünlü fıkrada amerikalı pilotun malatyalı havlucu mehmet'e demiş olduğu gibi, "sen bu işe karışma" dediler.
    son çare olarak, "tarafsız" olması gereken göreve beşiktaş'ın başkanı seçildi!
    şimdi açıklandığına göre bu sene küme düşme hiç olmayacakmış. düşmüş olan ankaragücü bile düşmeyecekmiş. önümüzdeki yıl da lig 22 takımla oynanacakmış. yani play off yok, 42 maç var! maşallah.
    fenerbahçe'nin de ne puanı silinecekmiş ne de küme düşürülecekmiş. hiçbir şey yapılmayacakmış.
    mahkemenin iradesi ne yönde tecelli eder, bilemeyiz. ancak kabak gibi görünen bir gerçek var:
    topu taca atmanın mutluluğu kısa sürecek. uefa, türkiye'ye ve türk futbolunun tamamına öyle bir ceza verecek ki sesi hint'ten çin'den duyulacak. bu da, üç ya da beş yıl süreyle bütün avrupa karşılaşmalarından kovulmaktır, milli takım dahil!
    şimdi oturun, "en sağlam defans oyuncusunu" seçin, bilmem kaç bilmem kaça kısa mesaj gönderin, türk futbolu kalkınsın.

    --- alıntı ---

    01/03/2012 tarihinde sabah gazetesinde yayımlanan yazısı ile aziz ve şikeciler ile tüpçünün yüzlerine acı gerçekleri tokat gibi patlatmıştır.
    gerçi onlarda yüz namına bir şey var mıdır bilemiyorum artık.
  • 9
    güzel bir yazı yazmış ama yazının şu kısmına hayran oldum:

    --- alıntı ---

    fenerbahçe, galatasaray maçlarında penaltı yapmamaya dikkat etsin, çünkü muslera çekebilir! o gol volkan'ın ruh durumunu nasıl etkiler, bilemeyiz.
    tersi olur da hoşluk niyetine volkan muslera'ya çekerse, muslera'nın "penaltı kurtarmak" gibi bir özelliği vardır, unutulmasın.

    --- alıntı ---

    http://www.sabah.com.tr/...2012/04/11/piley-off
  • 10
    --- alıntı ---

    fenerbahçe şampiyon

    ne var? bu basında her önüne gelen zevzek fenerbahçe'yi "birşeylerin şampiyonu" ilan ediyor da (gönüllerin, maneviyatın, şunun bunun), biz yazınca mı yadırgadınız?
    neyse, iş bitti. ligtv'de maç anlatan çocukların sesini ağustos ayına kadar duymayacağımız için sevinçliyiz.
    aslında lig nisan ayının başında bitti (bildiğiniz birinci lig, ama adına isterseniz daha fiyakalı olsun diye süper, hiper, mega, giga falan da diyebilirsiniz)... galatasaray şampiyon oldu.
    galatasaray, en yakın rakibi fenerbahçe'yi tam 9 puan geride bıraktı. averaj hesabında da tam 18 puan öndeydi. üstelik "ikili averajda" da fener'i geçiyordu, bir galibiyet, bir de beraberlikle...
    galatasaray aynı zamanda ligin en çok gol atan ve en az gol yiyen takımıydı.
    buna şampiyon denmezse, tff'ye de federasyon denirdi.
    federasyon, maçları yayınlayan lig tv'ye daha da fazla para kazandırmak için bu turnuvayı çöpe attı, yeni bir turnuva düzenledi.
    bu yeni ligde galatasaray'ın puanlarının yarısı silindi. sonuç "buçuklu" çıkınca yarım puan lütfen eklendi ama yeni turnuvanın sonunda ilk iki takımın puanları eşit olursa galatasaray ikinci sayılacaktı...
    galatasaray'ın şampiyon olmaması için herşey hazırdı.
    eh, galatasaray da bunun üzerine, "zarar yok, dokuz puan farkla değil, bir puan farkla şampiyon oluruz, yeter ki federasyon ve de televizyon mutlu olsun" dedi. ve de öyle yaptı. kadıköy'deki lumpen ayaklanması yatıştıktan sonra kupasını da aldı.
    fakat biz bunu kabul etmeyiz.
    nasıl chp'nin kazanamadığı seçim, seçim sayılmıyorsa, fenerbahçe'nin şampiyon olamadığı lig de geçersiz kılınmalıdır (burada "cahil halkın" yerine isterseniz "hakemleri" koyabilirsiniz.)
    kenan evren olsaydı "emir ve komuta zinciri içinde ve emirle" fener'i şampiyon ilan eder, konu kapanırdı (küme düşen ankaragücü'nü emirle birinci ligde tutmamış mıydı?)
    ama artık daha demokratik numaralar var.
    bu süper bilmemne iptal edilmeli, fenerbahçe'nin şampiyon olacağı yeni bir turnuva düzenlenmelidir. tedbir olarak, galatasaray'ın puanlarının bu kez tamamının silinmesi, ya da fener'e "her maçta iki gol avans", ya da "üç korner bir penaltı" gibi yöntemler geliştirilebilir. uefa'nın buna ne diyeceği hiç umurumuzda olmamalıdır.
    gene mutlu sonuç elde edilemediği takdirde, turnuvalar fener şampiyon olana kadar sürekli tekrarlanmalıdır. maç önceleri sergilenen o soğuk ve "alafranga" gösteriler de terkedilmeli, örneğin yıldız tutan kızların göbekleri açılarak bize yakışacak şekilde "oryantal figürler" yapılmalı ve bu cümbüşe tff ile ligtv temsilcileri de topuk vurarak, zil döverek, aşağıdan ve de yandan yandan kıvırarak katılmalıdırlar.
    yeni maçların, haziran ayında yapılacak avrupa kupası maçlarıyla çakışması hiç önemli değildir. hem böylece, diyelim bir ispanya-italya, ya da bir hollanda-almanya maçlarında sergilenecek kötü futbolu seyretmekten de kurtulmuş oluruz.
    uefa'nın müthiş cezası da yoldadır. federasyon fenerbahçe'yi yakmamak için bütün türk futbolunu yaktı. bari o fener'i şampiyon yapsın da kendi stadyumunu yani kendi malını yakıp yıkan ve de polis arabalarını ters çeviren lumpenlerin yürekleri soğusun...
    bu arada "en sağlam defans oyuncusunu" bir türlü öğrenemedik gitti yahu, bu kadar önemli bilgileri ligtv bizden niçin saklıyor?

    http://www.sabah.com.tr/.../fenerbahce-sampiyon

    --- alıntı ---
  • 15
    1990larda atatürkcü (islam teksasda isimli kitabı yasaklanır bugün yazsa), sonra genç parti amigosu (tesadüf bu ya o sıralar cem uzanın gazetesinde yazıyordu), uzun süredir de sabah gazetesinde hükümet şakşakcısı. parasını veren kalemine sahip olur.

    burada neden eleştiriliyor, politika yapıyorsunuz vb diyen arkadaşlar var. okuyun arkadaşlar okuyun. hayat fanatik, amk den ibaret değil. kendinizi geliştirin biraz. kimsenin politik görüşü ile de ilgili değiliz. koyu muhafazakar da komunist de samimi olduğu sürece başımızın üstündedir. döneklere, elindeki gücü kötüye kullanarak halkı kandıranlara karşıyız.
  • 16
    saçma sapan birşeyler sallamış yine.

    http://www.ahaber.com.tr/...2017/02/20/ekpe-udoh

    tıklama kazandırmak istemeyenler için :

    --- alıntı ---
    hani basketçi bir çocuk vardı, anıtkabir'i ziyaret etmişti...
    kendiliğinden mi gitmişti de o arada gazeteyi bilgilendirmişti, yoksa o gazetenin spor servisi (ya da magazin servisi) tarafından "götürülmüş" müydü, onu da tartışırsınız.
    eskiden babıali'de bunları maç öncesi eyüp sultan'a götürme geleneği vardı...
    maç avrupa takımlarından biriyle oynanacaksa da yeniçeri kılığına falan, yani "şekle" sokarlardı..
    ama ekpe udoh, müslüman değil (barak hüseyin de değildi.) ismi tuhafımıza gitti, araştırdık.
    kendisi aslen kübalı, asıl adı da expedia friday udoh...
    ekpe, lakabı.
    "cuma" evet, robinson'un cuma'sı gibi.
    çocuk dedim ama otuz yaşında. fenerbahçe'de oynuyor.
    ücret olarak üç buçuk milyon dolar kaldırıyor.
    (laf aramızda, galatasaray'ın igor tudor'u transferi üzerine fenerbahçe de advocaat'ın yerine zagor'u getirtmeyi düşünüyormuş.) anıtkabir'e gitmiş, arslanlı yol'da yürürken atatürk ve anıtkabir hakkında rehberlerden bilgi almış, mozoleden sonra atatürk ve kurtuluş savaşı müzesi'ni gezmiş, bu arada "bol bol fotoğraf çektirmeyi" de unutmamış tabii.
    göçmen çocuğu olsa gerek, castro'dan kaçanlardan.
    ama "asimile" olmuş.
    baskete santa fe lisesi'nde başlamış, teksas'ta baylor üniversitesi'nde devam etmiş...
    geçen gün sözünü etmemiştim, atatürk hayranı ekpe'nin atatürk'le ilgili "projeleri" varmış.
    bunların neler olabileceğini merak ettim, film mi yapacak, kitap mı yazacak? reklamını yapan gazete yer verirse öğreniriz.
    sonra da düşündüm:
    atatürk bu çocuğa ne diyebilir?
    onu ne yönde etkileyebilir?
    karayip bölgesi umum kuva-yı milliye kumandanı fidel castro'nun emir ve direktifleri uyarınca "amerikan emperyalizmiyle savaşmak" mı?
    öyleyse ne demeye amerika'da okuyor ve basket oynuyor? niçin ülkesine dönmüyor?
    neyse, şimdi türkiye'de çalışıyor da hiç olmazsa mazlum milletlerle bütünleşiyor.
    peki ücretini niçin amerikan doları olaraktan alıyor?
    ünlü "rum and coca cola" şarkısında denildiği gibi "working for the yankee dollar!" atatürkçüler bu çocuğa ne öğretirler?
    "şapka giy" desen adama gülerler.
    "latin alfabesi kullan" desen gene gülerler.
    "birden fazla kadınla evlenme" desen gene...
    "kendine soyadı al" deseler belki udoh'u bırakır da öztürk misali "realcuban" gibi bir şey uydurur.
    "yurduna uğratma düşmanı" deseler, çocuk çoktan amerikalı.
    peki "ilk hedefin meksika körfezi'dir, ileri" deseler?
    "fasbüreklerinde" muhtaç olduğun kudret "ribaundlarında" mevcuttur.
    yaa, gördün mü, "atatürkçülük olsun için" yoktan magazin haberi yumurtlarken bunları da düşüneceksin.
    fakat sende "fikr-i takip" yok anlaşılan, sordun mu ekpe udoh referandumda evet mi tavsiye ediyor hayır mı?
    ona da hayır dedirtin de basın kartımı yiyeyim..

    --- alıntı ---

    ne denebilir ki !
  • 18
    abuk subuk şeyler yazıp, yazdığı şeylerin tartışılmaz şekilde doğru olduğuna inanarak yazısının sonunda "yaa gördün mü?" diye bir soru sormuş olan bir kişi.

    bana hayatımda okuduğum en saçma cümleler bütünlerinden birini okuttu. insan şu metni yazarken bir düşünür "yahu ben bunları yazıyorum ama şu oturduğum masayı-sandalyeyi, kullandığım kalemi-kağıdı üretene yazık değil mi?" diye.
  • 22
    udoh'un birçok türk'üm diyenin yapmaya götünün yemediğini yapıp yabancı haliyle anıtkabir'e gitmesini kendine yedirememiş ve bu durum kendisine görünen o ki çok dokunmuş. amiyane tabirle kuyruk acısı da denebilir.

    ezeli rakibe gelmiş bu zamana kadar bana göre en karakterli yabancı sporcunun atamızı ziyaret etmesinin verdiği ağlaklıkla birşeyler yazmış, saçmalamış, sıçmış, batırmış; yazdığı gazetenin hitap ettiği at gözlüklü ve koşulsuz inanan kitleler gibi okuyan diğer herkese de bu palavralarını yutturabileceğini sanmış yazarımsı.

    sonunda hiç alakası yokken konuyu referanduma getirip yabancı ve ülkemiz vatandaşı olmayan biri için "hayır verdirin de görelim xd" liseliliğinde bulunmuş bir de. udoh atatürk'le ilgili birçok kitap okumaya başladı şu aralar. eğer yeni vatandaşlığa geçip 'reis' ile de ilgili biraz araştırma yapsa koşulsuz hayır'a basardı engincim bundan emin olabilirsin.
  • 23
    sağ tarafta ismini görünce önce bir öğürme tuttu, afedersiniz gittim öğle yemeğini çıkardım.

    sonra bir ihtimal belki başına kötü birşey gelmiştir diye açayım dedim, günümün içine sıçtı.

    vay be nereden nereye, lise, üniversite zamanında kitaplarını biriktirdiğimiz engin ardıç, o nostaljik kuvvetli kalem bugün değil sabahta, akitte yazsa bile kötü kalacak, sırıtacak yazılar yazıyor. islam teksasta'nın yazarı senelerdir islamcıların kalemşörlüğünü yapıyor. hadi bu adamda karakter yok da bu islamcılar başka adam mı bulamamışlar kapılarının önünü bekletecek? islam teksasta'yı okudukdan sonra ne kişiliksizliktir, bu adamı gazetelerinde tutmak. ne diyelim, tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş.

    ben zamanında epey kitabını almıştım, her kuruşum haram olsun, iyi günde harcayamasın. benden önce ölürse de mezarına işemeyi düşünüyorum.
App Store'dan indirin Google Play'den alın