piyasasını merak ettiğim olay. bizim götümüz sıka sıka oynadığımız deplasmanlarda el alem 15-20 dakikada 2-3 gol bulup iş bitiriyor.
35
mal gibi oynamayan her büyüğün %75'ini güle oynaya kazanacağı maç türüdür.
formanın 2-0 önde başlaması lazım lan, kullanmasını bilecek zekada oyuncuların olacak tabii.
36
gomis'e aşırı bağlı olduğumuz her an uzak olacağımız durum. en azından transfer yapana kadar tolga, sinan hatta yasin gibi ceza sahasında etkili oyuncuları kullanmalıyız.
37
2016-2017 sezonu için elde etmekte sıkıntı çektiğimiz hadise.
bu sezon dışarıda oynadığımız 16 maçta 7 mağlubiyet ve 2 beraberliğimiz var. 7 maçı da biz kazanmışız. şöyle bir durum var ki kazandığımız 7 maçın tamamında en az 2 gol atmışız. 2 golü bulamadığımız hiçbir maçı kazanamamışız.
38
2016-2017 sezonunda bir yapıp pir yapacağımız hede.
ek: 2017-2018 sezonu olacak tabiî. hayır, maçın tarihini yazabilip de sezonu yanlış yazmak ayrı bir beceri. kutluyorum kendimi.
39
galatasaray bu sene deplasmanlarda 7 kere kaybetti. bunların 3’ü beşiktaş, başakşehir ve trabzon maçlarıydı. bunun nedeni takımın deplasman sorunu mu yoksa tudor’un derbi sorunu mu bilemiyorum. aslında galatasaray ilk haftalarda deplasmanda da kazanıyordu. osmanlı’yı rahat geçtik, o dönem iyi giden bursa’yı yendik ve konya’yı yendik. onun dışında tudor döneminde bir de malatya deplasmanında alınan mağlubiyet var ki sanırım kimse onun saha içiyle ilgili olduğunu düşünmüyor.
sonra fatih terim ile deplasmanda kayseri’yi de yendik. fakat sonra çok kritik bir şey oldu: ndiaye gitti. ndiaye senin özellikle deplasmanda aradığın dinamizm ve enerjiyi tek başına sağlıyordu neredeyse. bence onun gidişi deplasman oyunumuzu çok etkiledi.
fakat bir de işin unutulan detayları var. galatasaray, sivas’ta iyi oynamadı ama tam oynamaya başladığı an çok komik bir penaltıyla skor 2-0 oldu. belki o maç dönecekti. kasımpaşa maçında iyi oynadığımız ve önde olduğumuz bir ilk yarıda yine komik bir penaltı ve oyunun gidişatı değişti. o maçı çok yüksek ihtimalle kazanırdık o penaltı olmasa. yani size aykut kocaman gibi “taçımızı çaldılar, auttu korner verdi” demiyorum. direkt skor değiştiren çok kritik hata bunlar. özellikle kasımpaşa maçında mümkün değil mağlup olmazdık. ardından fener deplasmanı berabere ki gayet top oynadık. gençler maçı gerçekten çok kötüydük ve haklı bir mağlubiyet aldık. ardından da alanya ve akhisar’ı yendik.
baktığımız zaman durum böyle. evet takımın deplasmanlarda bir sorunu olduğu bariz, öne geçince bile yere sağlam basmıyoruz ve kötü bir deplasman karnemiz var ama kritik detayları da unutmamak lazım.
diğer yandan beşiktaş ile aynı puanı toplamışız deplasmanlarda fakat bizim durumumuz çok gündem oldu. bunu da iç sahadaki harika oyunla, deplasman oyunu arasındaki farkın çok olmasına ve dikkat çekmesine bağlıyorum.
40
yine yanlis noktalara takiliyoruz. 16 macta 9unda istedigimiz sonucu almisiz. kalan maclarin bir kismi da buyuk mac dedigimiz maclar zaten. yarina dair korkacak bir durumumuz yok. goztepe real madrid degil, izmir kisin ortasinda van deplasmani degil. zemin guzel, hava guzel, takim guzel, enerji guzel, saha kenarinda fatih terim cok cok guzel. galatasaray istedigini alip cikacaktir. ben de maca giremesem de mac sonrasinda stad kenarinda bizim cocuklari bekleyecegim. hep birlikte sampiyonlugu kutlayacagiz.
allah’ını seven üzerime biraz atsın. veya gören nasıl bişey olduğunu anlatsın. (bkz: galatasaray futbol takımı)
44
yabancı sınırının kalkmasından sonra iyice zorlaşmış olan aktivite. bakmayın sadece bizim değil fb ve bjk'da aynı şekilde deplasmanlarda bocaladı geçen sezon falan.
sen adam akıllı oynamazsan deplasman falan dinlemeden mücadele edip baskı yapmazsan tabi ki de galibiyet alamazsın. bu çok net.
bu siralar ''benim bir hayalim var'' cumlesindeki hayal olabilir. * ne hallere dustuk yav.
47
şampiyonlar ligi'nde türk takımlarının sadece toplam 15 kez aldığı galibiyet türü.
1996-1997 manchester united 0-1 fenerbahçe 1999-2000 hertha berlin 1-4 galatasaray 2001-2002 nantes 0-1 galatasaray 2002-2003 lokomotiv moskova 0-2 galatasaray 2003-2004 chelsea 0-2 beşiktaş 2004-2005 sparta prag 0-1 fenerbahçe 2009-2010 manchester united 0-1 beşiktaş 2011-2012 inter 0-1 trabzonspor 2012-2013 cluj 1-3 galatasaray 2012-2013 braga 1-2 galatasaray 2012-2013 schalke 04 2-3 galatasaray 2016-2017 napoli 2-3 beşiktaş 2017-2018 porto 1-3 beşiktaş 2017-2018 monaco 1-2 beşiktaş 2017-2018 rb leipzig 1-2 beşiktaş
bunun yanında bizim milan, juventus ve barcelona deplasmanlarında 0-2 öne geçip 2-2'ye razı olmuşluklarımız da var tabi.
48
söz konusu şampiyonlar ligi olursa hem cebiniz dolar, hem gururumuz tavan yapar. umarım bu akşamda bunlardan biri gerçekleşir. haydi cimbom, gönlümüz seninle.
49
sanırım şampiyonluğun anahtarı olan kavram. son 2 veya 3 sezondur çok özlüyoruz ve gözümüzde çok büyütüyoruz.
50
zihniyetlerini sahaya kararlılıkla yansıtan takımların kazanımıdır. belli bir futbol felsefesini, özellikle süper lig gibi kalitesiz liglerde, karşısına kimin çıktığına bakmaksızın sahaya yansıtan takımlar, çoğunlukla belirli bir örüntü ya da seri oluşturan neticeler elde ediyorlar.
öte yandan "yetinmek" bir futbol felsefesi olamaz. sıradan anadolu takımlarının başına geçerek, bugünkü gibi arabesk oyunlar oynatan teknik adamlar, bu tip deplasmanlarda sorun teşkil edemezler. onları, birbirine güvenen ve birbirini seven oyuncularla nefessiz bırakıp sıfıra karşı bol gollü sonuçlarla hezimete uğratabilirsiniz. fakat alternatifleriniz bol olmalı. uzun top atabilmelisiniz. hızlı kanatlarınız varsa ve siz uzun top atamıyorsanız; atmak istediğinizde topu ısrarla rakip stoperlerin üzerine bırakıyorsanız; uzun topu sadece forvetinizin alabileceğine dair garip bir tabuya sahipseniz ve kanat forvetleriniz fizik olarak güçlü duramıyorlarsa, olmaz. pas oyunu popüler, evet, fakat ikinci yollar daima birinci yolları yener. deplasmanlar, ikinci yollar için elverişli ortamlardır.
post scriptum: "birbirine güvenen ve birbirini seven" oyuncular demişim de, aklıma direkt bayern munchen'in gol sevinçleri geldi bunu tekrar okuyunca. işte ideal bir örnek. görsellerini getirmeye üşeniyorum, fakat müller'in bir golünden sonra takımın nasıl bir araya geldiğini hatırlıyorum.