• 52
    pasiflikten kaynaklanmaktadır. çirkef oyuncu giymesin formamızı eyvallah da, biraz da agresif olunur anasını satıyım ya. rakipler vurur çeker, döner giderler, hakem doğrar güler geçerler. rakip tribün 2 ıslıklar hemen pısıyorlar haliyle. hayatımda bu kadar pasif karakterin bir araya geldiğini görmemiştim galatasaray formasıyla. hem hakkını yiyorlar hem puanın alıyorlar, sen de bön bön bakıyorsun, aferin...
  • 55
    bu sezon yaşadığımız şeyin adı deplasman fobisi midir onu bile bilemiyorum.

    maça çıkarsın gümbür gümbür topunu oynarsın her seferinde ama sende bi kere bir fobi oluşmuştur, oyuncularda olumsuz bir hava bir korku oluşmuştur. rakip 2 kere gelir oyuncularının eli ayağına dolanır yada şans yanında olmaz golü yersin. hep tekrarlar bu döndü kendisini. bence deplasman fobisi budur. mesela kadıköy'de kaybettiğimiz maçların çoğu bir deplasman fobisi örneğidir.

    ama bizde sorun bu değil. biz bu sezon deplasmanda direkt olarak top mop oynamıyoruz.
    maicon pereira roque: tt arena'da müthiş konsantre oluyor, hantallığının zaaflarını doğru pozisyon alarak kapatıyor. deplasmanların ise tamamında dany nounkeu gibi canlı bombaydı.
    mariano ferreira filho: tt arena'da bekten oyun kurar, pozisyonlar hazırlar, tren gibi çalışır. deplasmanlarda sahada yok. o kadar yok ki yeni malatyaspor maçında aly cissokho'ya asist yaptırdı.
    sofiane feghouli: tt arena'da bi istikrar yakalayamadı belki ama zaman zaman oyun zekasını koydu kanadını iyi işletti. deplasmanlarda saman alevi gibi parladığını bile görmedim.
    bafetimbi gomis: tt arena'da askerden yeni gelmiş gibi oynuyor. kaleciye pas atıyorlar kalecinin üzerine koşuyor, savunmadan top şişiriyorsun rakip stopere panter gibi saldırıyor. trabzonspor maçında ekmeğini taştan çıkartıp gol attı. deplasman? rakip stoperlerin arasında öylece bekliyor. çıkıp 2 kafa topu aldığı bile nadir oluyor.
    younes belhanda:tamam çok kötü değil belki deplasmanlarda ama tt arenadaki coşkusundan da eser olmuyor.

    bizim olayımız deplasman fobisi değil. fobi dediğin çabalarsın çabalarsın ama sonuç alamazsın. bi şanssızlığın vardır bir türlü kıramazsın budur yani. bizim sorunumuz çabalayıp karşılığını alamamak, şanssızlığı kıramamak değil. bizim sorunumuz tribünde sarı kırmızılı 55000 kişi bağırmayınca konsantrasyonu, eforu düşen, antreman maçındaymış gibi aheste takılan topçular. 7 kişi ile savunma yapan rakibinin kalecisi 1 tane bile kurtarış yapmadan maçı bitirmiş. bunun adı deplasman fobisi olabilir mi?
  • 58
    lig tarihimize bakarsak şampiyonlukların yolu çoğu kez deplasman galibiyetlerinden geçmiş. galatasaray, 1998-99 ve 99-00 sezonlarında 34 deplasman maçında toplam sadece bir(1) kez yenilmiş. keza diğer sezonlarda da durum farklı değil. bunun iki istisnası var: 2000-2001 ve 2013-2014 fenerbahçesi. o sezonlarda fenerbahçe deplasmanda 6'şar mağlubiyet almış. bu sene şampiyon olursak bu alandaki fenerbahçe rekorunu kırmış olacağız.

    bir garip deplasmanda kazanamama durumu.
  • 59
    öyle bir algı yaratıldı ki sadece galatasaray da mevcut bu sorun. 9 nisan 2018 gençlerbirliği galatasaray maçına gelene kadar beşiktaş ve galatasaray'ın deplasmanda topladığı puan aynıydı be. ama öyle bir algı yaratıldı ki hem futbolcular hem taraftar üzerinde her deplasman sorun olur hale geldi. uzay takımı olarak gördükleri takımın deplasman karnesi de en az bizim kadar kötü idi. ama konuşan yok özel olarak deplasman röröeöreörö diye. algıyı kıramadık, kıramıyoruz allah kahretsin!
  • 61
    galatasaray açısından konuşursak; var böyle bir şey. istatistikler belli bir noktaya kadar şansla açıklanabilir ama bu kadar değil. içerisiyle dışarısı arasında dağlar kadar fark var.

    hastalıkları ve sorunları tedavi etmede yapılması gereken ilk şey gerçeklerden kaçmamaktır, tam tersine sorunlarla yüzleşmektir.
    türkiye ligi açısından konuşursak; çok oturmuş bir kadronuz yoksa maçların içerisiyle dışarısı çok fark eder. biz her yerde aynı oynarız, biz rakibe göre oynamayız mottoları şimdilik bizim için geçerli değil. mevcut durumda her maçın stratejisi, anlık şartları muhakkak ayrı ayrı ele alınmalıdır. takımın çok oturur, guardiola takımlarında olduğu gibi güçlü, dominant bir oyun anlayışın olur. o zaman şimdiki söylemin geçerli olur. bu eleştirim fatih terim'e. hocanın galatasaray'ın henüz oturmuş ve güçlü bir oyun anlayışına sahip olmadığını kabullenmesi gerekiyor.

    mesela rakip anormal kapalı ve gömülü mü oynayacak? o zaman garry ile başlama, bu kadar basit. her maç aynı 11'le çıkma zorunluluğumuz olmadığı gibi her maç aynı stratejiyle oynama zorunluluğumuz da yok. artık pragmatik olmakta fayda var.
  • 62
    hepimizin aklına zihnine nasıl bir illetse işlemiş durumdadır. futbolcularında öyle. birde gidilen deplasman takımlarının galatasarayla oynarken hayvanımsı direnç sağlaması iyice gardımızı düşürüyor.
    bizim bir oyun tarzımız var. hep hücum devamlı hücum. rakip savunmayı dövercesine. yalnız rakiplerin gömülmüş çıkmamaya tövbekar kontra atağa yeminli gibi oynayacağı belli maçlarda özel oyun planımızın olması gerekiyor. yani tabiri caizse üçüne beşine bakmadan rakibe göre taktik yapmak bazen gerekiyor.
  • 63
    2008 - 2009 sezonu - 15 maç - 24 puan - 5.
    2009 - 2010 sezonu - 14 maç - 21 puan - 3.
    2010 - 2011 sezonu - 14 maç - 14 puan - 8.
    2011 - 2012 sezonu - 14 maç - 28 puan - 1.
    2012 - 2013 sezonu - 14 maç - 24 puan - 1.
    2013 - 2014 sezonu - 14 maç - 18 puan - 2.
    2014 - 2015 sezonu - 14 maç - 28 puan - 1.
    2015 - 2016 sezonu - 14 maç - 14 puan - 6.
    2016 - 2017 sezonu - 14 maç - 22 şuan - 4.
    2017 - 2018 sezonu - 14 maç - 17 puan - ?

    kötü deplasman karnemiz olduğu yıllarda 8. ve 6. bitirmişiz. ama bu bizleri yanıltmasın; o sezonlar iç sahada bu kadar dominant değildik.

    fobi falan yok 6 da 6 yapıp şampiyon olucaz!

    (bkz: hedef 21)
  • 67
    2 yıldır ligde canımızı sıkan durum. önceki yıllarda da şampiyonluktan ettiği dönemler oldu deplasmandaki başarısız skorların, ilk aklıma gelen mancini ile geçirdiğimiz sezon. lakin durum sanki daha genel gibi geliyor bana. ezeli rakibimiz fenerbahçe ile olan istatistik, son yıllarda trabzon deplasmanı, hatta beşiktaş deplasmanları. hatta avrupa kupalarındaki deplasman performanslarımız. hepsini düşününce resmen kulübün genetiğine işlemiş bir durum var. şampiyonlar liginde çokça zaferimiz var, deplasmanda olanın sayısı bir elin parmaklarını geçmez. hoca oyuncu farketmiyor, pısırıklaşıyor takım çetin deplasmanlarda resmen. allahtan iç sahada da bambaşka bir moda geçiyoruz da başarı kazanıyoruz. yoksa hiç büyük takıma yakışacak bir durum değil şu, çıkıp çat çat deplasmanda büyük maç kazanan bir takım olamadık, olamıyoruz anasını satıyım, mesele sadece 1 eylül 2018 trabzonspor galatasaray maçı, forvetsizlik, transfer yapamama beceriksizliği falan değil yani...
  • 68
    bir türlü çözülemeyen belki de en büyük sorunumuz. yani deplasmanda iyi olmayı geçtim idare eden bir halimiz bile olsa kabul edeceğim ama yokuz resmen abi bildiğin yokuz ya.

    1 eylül 2018 trabzonspor galatasaray maçında geçen sezonun * kopyası bir durum yaşadık resmen. önceki maçta da feghouli görmüştü kırmızı kartı.

    insan düşünüyor bazen 21. şampiyonluğumuzun kırılma noktası olarak görülen başakşehir ve beşiktaş maçları deplasmanda oynanmış olsaydı yine şampiyon olabilir miydik acaba? diye.
  • 70
    sebebi mariano, maicon, fernando ve belhanda'dır. belhanda'nın iç sahada da kötü oynadığı oluyor gerçi ama diğer üçü iç sahada muazzam oynuyorlar. özellikle fernando ve mariano için bu ligin çok üstünde bu adam diyorsun tt arena'da izlerken. sonra deplasmana bi gidiyorsun hepsi patates olmuş.

    ofsaytlanmayı göze alarak iddia ediyorum ki mariano'nun deplasman maçlarındaki bek performansı fenerbahçelilerin ıslıklamaya doyamadığı hasan ali kaldırım'dan daha kötüdür.

    daha önce de dedim eren derdiyok'a rağmen iç sahada 17 de 17 yapabiliriz. ancak deplasmanda mala bağlayan bu topçularla deplasman fobimiz devam edecek malesef. kazansak da ıkına ıkına kazancaz.
  • 71
    tff süper lig'de genel bir problemdir. bu yuzden iç saha maçları extra extra önem kazanıyor. zira 2017 - 2018 sezonu'nda bizi şampiyon yapan da evimizdeki performansımızdı.

    deplasmanda yaşadığımız puan kayıpları sebebiyle andreas cornelius'un alınmasını çok istemiştim. çok atamaz ama 4×4 arazi taşıtı misali; bozuk, karlı, çamurlu, buzlu zemin farketmez, doksan dakika boyunca ilerde üzerine düşeni yapardı. fiziği, direnci ve sol ayağıyla dış sahada denge bozacak tipte bir karakterdi.
  • 72
    adımız galatasaray diye her maça hurra çıktığımız içindir. kadro kalitesini kabullenmek lazım artık. biz pas takımı değiliz, bu nüveyle de hiç olamayız. savunmamız çok kötü. hem ağırlar, hem de pas kaliteleri yerlerde. santraforumuz zaten yok. senin yapman gereken nedir, önce gol yememek. türkiye'de ağır baskıya pasla cevap verecek takım yok. avrupa'da bile seyrek. birkaç iyi bundesliga ve portekiz takımını saymazsanız en iyi 10 kulüp hariç hiçbir takım yoğun baskıya iyi pasla çıkamaz. 10 kere çıkmaya çalışsa en azından 6'sında hata, 2-3'ünde fahiş, pozisyonluk hata yaparlar. işte biz bunlar gibi oynamaya çalıştık dün trabzon'da, 20'de 4-0 olması gereken maçın ilk bölümünü 2-0 atlattık. halbuki bu savunma ancak gömülü oynarsa fizik gücüyle hiç yoktan sırıtmayacak bir performans gösterebilir. takım ancak önde baskı ve hareketli sahte 9'la oynarsa rakip kalede ciddi tehlike yaratabilir.

    galatasaray her zaman iyi pres takımı oldu ve öyle top oynadı. terim'in 11-12 kadrosu hariç. çünkü o kadro hem topla çok yetenekli oyunculardan, hem de 10 kişi kalsa da maçı döndürebilecek fizik kalitesinde isimlerden oluşuyordu. geçtim tudor'u, terim geldiğinden beri galatasaray geri düştüğü hangi maçı çevirebildi, 10 kişi kaldığı hangi maçta varlık gösterebildi? içeride hurra iyi kötü oynanır, en azından lig seviyesinde. rakip sadece atmosferle de geri çekilir, baskıyı yaparsın. ama deplasmanda hiçbir maçı böyle oynayamayız biz. beşiktaş kadar kadromuz olsa alanya, antalya'da filan oynarsın derdim ama savunmamız o kadar fecaat ki emin olun alanya'da filan hurra oynasak bu adamlar yine salak saçma hata yapıp geri düşürürler bizi. bizim eldeki kadroyla çok da verimli yapabileceğimize inandığım deplasman oyunumuz, maicon-serdar-ahmet'in top ayağına geldiğinde mümkün mertebe ''verimli'' uzun vurduğu ve topun düştüğü yerde onyekuru-garry-feghouli-n'diaye ve emre gibi oyuncularla ani ve etkili pres yapabileceğimiz kontra oyunu. emin olun bunu efektif yaparsak maicon-ahmet gibi oyuncularımız da daha az sırıtır, emre-n'diaye gibi dünyaları yaratmasını beklediğimiz adamların da performansı katlanır.

    işin özü deplasman fobisi dediğimiz galatasaray'ımızın bilhassa yerel sınırlar içerisinde her deplasman maçını barcelona gibi oynamaya çalışması, halbuki yarım yamalak kadrosunun valencia'dan ötesini içermediğini kabul ve idrak edememesinden ileri gelmektedir. biz bunu ne zaman kabul eder ve kadroya uygun bir top oynarız o zaman deplasman fobimiz filan da toz olur uçar. trabzon gibi ''ulan bu adamlar tek bize oynuyor'' dediğimiz dandik kadroların mustafa akbaş isimli müthiş stoperlerinin ağzına savunabilecekleri tek tip eren derdiyok'u atmaktansa onyekuru'yla filan oynayınca da dün maicon-ahmet gibi yetersiz stoperlerimizin düştüğü komik durumlara rakip stoperleri düşürürüz. ama önce ne olduğunu, ne yapabileceğini, kapasiteni bilmek lazım. onu beceremezsen tek avuntum belhanda'nın aptal saptal kırmızıları olur.
  • 73
    olmayan fobi. buna fobi dememizin sebebi gerekli taşları oturtamamız. ndiaye hazır hale geldikten sonra anadolu'yu çiğ çiğ yeriz. çünkü mariano ve maicon gibi kolay beli kırılan oyuncuların önünü kapatamadığımız gibi ligin en fazla top kaybeden adamlarından birini 8 numara oynatmaya çalışıyoruz. ndiaye hazır olunca bu fobi olayı sentetik tiner gibi uçacak. derbiler taktik ve psikolojik savaştır, onları ayrı tutuyorum.
App Store'dan indirin Google Play'den alın