legendsoul kardeşimin yazmış olduğu mükemmel entry'den sonra tarihindeki iki final serisi hakkında bir şeyler yazmak istediğim takım
ım.
öncelikle (bkz:
#2835391)
dallas 2006 yılında nba finaline çıktığında tam olarak günümüzdeki
denver nuggets gibi bir takımdı. ne spektaküler, ne medyatik ne de yıldızlar topluluğu idi. hatta önceki sene
steve nash'i kaybetmiş ve oyun tarzı olarak zamanın koçu
don nelson'dan farklı bir yapıya bürünmüş bir takımdı. çok tecrübeli olmayan, zaten dallas sonrası dönemde de nba'de çok tutunamayan
avery johnson'ın koçu olduğu ve takım oyunu ile dikine oynamaya dayalı, üstelik önceki yılların aksine savunma yapmayı bilen bir takımdı. olgunluk dönemine yavaş yavaş giren
dirk nowitzki etrafında o zamanlar steve nash yerine guard olarak alınmış
jason terry, kokainci
josh howard, kısa süre sonra nba'den silinen
marquis daniels, yağlı elleriyle top kaybetme makinesi
eric dampier, hücum yönü neredeyse sıfır olan
adrien griffin ve yine hücum yönü çok kısıtlı ama savunmada acayip yürekten oynayan
desagana diop falan vardı. çoğu
no name olan bu oyuncular müthiş bir mücadele gücü ve muazzam oynayan bir nowitzki'yle finale çıktı. kimsenin beklemediği bir şeyi yaptı aslında bir bakıma. karşısında miami ise
dwayne wade,
shaquille o'neal,
jason williams, o dönemin en iyi üçlükçülerinden birisi olan
jason kapono,
udonis haslem,
alonzo morning, hatta her ne kadar yaşlanmış olsa da seride ciddi katkı veren
gary payton falan vardı. miami zaten kağıt üstünde favori olan taraftı. ama tabi ki dallas seride 2-0 öne geçtikten sonra geriden gelerek 4-2 kazanmak miami adına çok büyük bir başarı ve hikaye. ama bu hikayenin altında bir de sonradan ortaya çıkanlar var. seride tüm dünya bir hakem katliamına şahit olmuştu ki nba de bunu kabul etmişti ama olanlar olmuştı artık ve yıllar sonra bir hakem yazdığı kitapta o sene olanların önceden talimatla yapıldığını belirtmişti. dallas'ın sahibi
mark cuban'ı söylemlerinden ve
david stern'e karşıtlığından bir nevi cezalandırmaydı bu.
2011'e gelecek olursak, yine çok da şans tanınmayan bir dallas, ama bu sefer guard koltuğunda her ne kadar yaşlanmış da olsa yürüyen beyin olan
jason kidd, bir guard olmadığı yıllar sonra ancak anlaşılabilen
jason terry, nihayet nowitzki'nin robin'i olarak kadroya katılmış
caron butler, savunma canavarı
shawn marion ve tamamlayıcı atletik uzun
tyson chandler vardı. kimya olarak harika bir takımdı bu. ama gel gör ki tam da yeni yıl gününde oynanan maçta
caron butler dizinden sakatlanmış ve sezonu kapatmıştı. yıllardır yancısı yok denen nowitzki yine tek kalmıştı. yerine de ancak bula bula yaşlı
peja stojakovic'i sezon sonuna doğru bulabilmişlerdi.
o sezon batıda son 2 yılın şampiyonu ve kadro olarak kat kat üstün
los angeles lakers,
kevin durant,
james harden,
russell westbrook,
kendrick perkins,
tabo sefolosha hatta iyi de katkı veren
nenad krstic'li gümbür gümbür gelen
oklahoma city thunder vardı. öte tarafta ise
lebron james,
dwayne wade ve
chris bosh'tan kurulu, üçü de prime döneminde olan yıldızlar topluluğu
miami heat vardı.
ilk turda bütün seri boyunca favori olduğu tek seri ilk turda karşılaştığı
portland trail blazers'tı. seride 2-0 öne geçtikten sonra, 4. maçın son çeyreğinde 23 sayı önde olmasına rağmen dizleri tutmayan
brandon roy'a engel olamayıp maçı kaybederek zaten yıllardır bir yafta olarak yakasına yapışmış
choker kavramını bir daha gündeme getirdi (ki itiraf edeyim ben de o zaman yine bunlardan bir bok olmayacak demiştim).
https://youtu.be/TVfzIShpYK4 ama dallas psikolojik bunalımdan çıkmayı başardı ve ardından oynanan 2 maçı da kazanarak o playoffların mottosu olan
resilience'ın temelini atmıştı.
2. turda rakip
three-peat peşinde koşan
los angeles lakers'dı. çok iyi hatırlıyorum seri öncesinde espn sitesinde yer alan
expert picks bölümünde adı geçenlerin tamamı, tek bir istisna olmaksızın, seriyi lakers'ın kazanacağını düşünüyordu. lakers kadro olarak çok daha iyiydi, son 2 yılın şampiyonuydu, daha tecrübeliydi vs. vs. dallas önce ilk 2 maçı deplasmanda kazandı sonra yetmedi dallas'taki 3. maçı da kazandı. seri 3-0'a geldiğinde dallas medyada o kadar saygı görüyordu ki (!), evimde sabahtan akşama kadar açık olan
espn'de lakers 4-3 kazanır mı diye konuşuluyordu gece gündüz. hatta
kobe bryant 4. maç öncesi aklıma kazınan şu ifadeleri sarf etmişti. “i might be sick in the head or crazy but i think we're still going to win the series." 4. maçta yaşlı denen stojakovic 2000'li yılların başındaki kings-lakers rekabetinin acısını çıkarırcasına üçlük üstüne üçlük gönderirken, jason terry de gavura vururcasına 9 üçlük ile beraber sahanın yerinden lakers'ı yerlere çaldı ve dallas 36 sayı farkla maçı kazanarak lakers'ı tarihinde ilk defa bir playoff serisinde
süpürdü.
terry & peja üçlük yağmuru
https://youtu.be/XiMLjAbuMmI artık bu galibiyet dallas'ın çıtayı bir üst noktaya taşıdığının kanıtıydı.
batı konferans finalinde bu sefer rakip oklahoma idi. o zamanlar
kaan kural'ın
orkun çolakoğluyla yaptığı podcastler vardı ve sürekli okc'nin ne kadar iyi olduğundan, serinin favorisi olduğundan falan bahsedip duruyordu. resmen olumsuzluk aşılamıştı bana ama dallas ilk maçı rahat kazanmış fakat 2. maçı kendi evinde kaybetmişti ve "acaba" soruları yükses sesle dillendirilmeye başlamıştı. sırada oklahoma'da oynanacak 2 maç vardı ve zaten sportif anlamda iki eyalet arasında hep bir rekabet varken (ki iki eyaleti red river isimli nehir ayırır) bir de bu kadar kritik bir yerde futbol maçlarını anımsatacak gürültüde oynanacak maçlardı. dallas o maçları gitti ve yumruğunu masaya vurarak kazanıp geldi. seri dallas'a taşındığında ise artık final bileti alma zamanı gelmişti.
finalde rakip üç süper yıldızlı mega güç
miami heat idi. tıpkı lakers serisi gibi burada da seri öncesi dallas'ın kazanacağını düşünen
expert(!) yoktu. dallas ilk maçta buraların takımı değil havasındaydı ve miami rahat kazandı. 2. maçta son 5 dakikaya girilerken miami 15 sayı öndeydi ve maçı kazanmış sayılırdı. 2-0'dan geri gelmek zaten kolay olmayacaktı kaldı ki rakip zaten dallas'a göre çok güçlüydü. ama o son 6 dk var ya... ben şuraya linkini bırakayım da en sonda dallas ve nowitzki'nin
god mode açarak nasıl 22-5'lik bir seriyle küçük çaplı bir mucizeye imza attığını hatırlayın.
https://youtu.be/HxAL3lzwsbU seri dallas'a 1-1 ile taşındı ve momentum tam dallas'a geçmişken nowitzki 40 derece ateş ile maça çıkmak zorunda kaldı. sahada neredeyse yürüyecek hali yoktu ama yine maçı getirecek mucizevi basketi atmışken son saniyede bosh'un basketiyle miami maçı kazandı. miami yine avantajı eline aldı ve dallas için artık her şey daha zordu derken basına lebron ve wade'in nowitzki'nin hastalığıyla dalga geçtiği video yansıdı. lebron'ın benim için büyük oyuncu ama kötü karakter olmasının ana sebebi de tam olarak buradaki videoydu.
https://youtu.be/LoOXKha7uL4 wade ve lebron farkında olmadan şeytanı çağırmışlardı ve seride her şey tersine dönmüştü. dallas tam olarak takım oyunun sözlük karşılığını sahaya yansıtarak 4. maçı almış ve 5. maçta da önce nowitzki sonra da jason terry lebron james'e kariyerinin en aciz anlarını yaşattı ve dallas seride 3-2 öne geçti.
göz zevkiniz için.. video'da 2:26 "somebody tell lebron james the rules. hand down, man down!"
https://youtu.be/7qPcoId3q00 6. maç miami'deydi ve hala miami'nin şampiyon olma oranları daha yüksekti. dallas gitti ve orada fişi çekti geldi. bu maçta lebron da hak ettiği üzere kariyerinin en kötü final performansını gösterdi.
dallas mavericks 2011 nba şampiyonu oldu. üstelik bunu favori olmadan, çok güçlü bir yoldan gelerek, takım oyunuyla mega güçlere karşı başardı. son 20 yılda daha iyi bir hikaye var mı? bence yok.