51
mahalle maçları tam da hayatımızın ortasındaydı. sabah kalkılır öğle güneşine kadar minyatür oynanırdı. deniz muhabbetinden sonra 4'ten 8'e kadar çeşitli maçlar oynanırdı. ancak silivri tarafında sikko 4 sitenin maçları unutulmazdı. 4 tane site vardı. bunlardan benim dahil olduğum parkköy ve saraçoğlu maçları esas maçlardı. daha sonra bunlara aysar ve muratsuyu eklendi. eklendi diyorum çünkü bu iki site önceden yoktu. sadece parkköy saraçoğlu oynardı. ezeli rekabetin ilk zamanlarında ki mahalle arası sokakta "meşinle mi oynayalım plastik topla mı?" geçiş sürecinin yaşandığı zamanlara tekabül eder, saraçoğlu'nun bariz üstünlüğü vardı. bu da benim kalecilik zamanlarıma denk gelir. parkköy'ün kendi arasında yaptığı maçlarda adam almaca sonrası alınan ilk adamlardan olmadığımı da hemen anlamışsınızdır. ancak yine de kalede güven verdiğimi söylemeliyim. saraçoğluna devamlı yenildiğimiz o 88-89 senesinin son maçlarından birini "bu defa yeneceğiz lan" motivasyonuyla kazanmıştık. ondan sonra ezeli rekabete ortak olduk. bu ezeli rekabet ara sokaktan, önce yukarıda her sene başında dikenliğini yaktığımız arsaya, oradan da saraçoğlunun toprak sahasına taşındı.
dost kulüp muratsuyunun doğuşu ise 1992'ye tekabül eder. yanan bir bostan, oraya kurulan villalar ve gelen yetenekli oyuncular muratsuyu mahalle takımının doğmasına sebep oldu. evime çok yakın olmaları sebebiyle ve artık forvet oynama isteğime parkköy takımının verdiği olumsuz yanıtla parkköyde oturmama rağmen onlara transfer oldum. yırtıcı forvet olarak oynadığım zamanlar da bu zamanlara tekabül eder. 3 sene sonra karıya kıza hava atıcam diye içtiğim sigaraların sportif yaşamıma son vereceğinden habersiz pres yapar dururdum. hayat garip ameka. lakin muratsuyu kulüp oyuncuları derslerinde başarısız olduklarından takımları kısa sürede dağıldı (zira yazlıklarına gelemez oldular) ve kurucu üye olarak yer aldığım yeni bir parkköy - muratsuyu takımı kuruldu.
bu sırada boğazın öbür yakasında * saraçoğlu'na bir uydu site eklendi. aysar sitesi kısıtlı sayısıyla başlı başına bir takım olarak fazla dayanamadı ve o da çok geçmeden güçlü saraçoğlu'na bir sporcu kaynağı oldu. artık parkköy bünyesinden bir forvet bir kaç tane de yaşı ufak defans oyuncusu kopararak yeni takımımı kurmuştum.
en güzel maçlarımızdan birini o gün saraçoğlu'na karşı oynamıştık. bu arada belirtmeliyim bu maçlarda genelde saraçoğlu'nun bazı topçularının işi gücü olmayan, fm kafası yaşamak isteyen göbekli dayıları - amcaları - babaları o dönem fm olmadığından (gerçi cm vardı ve liverpoolla 5 sene ardarda şampiyon olmuştum bile 0-5-1-4 taktiğiyle) bu maçlara sarmışlardı ve hem hakem hem de td tadında takılıyorlar arada çocuklarına fırça kayıyorlardı. hani yani tribünler çok etkiliydi. birkaç taş hatun da (rakibin manitaları, akrabaları falan... lan napıyorlardır acaba o hatunlar nasıl olmuşlardır lan?) rakibi desteklerdi. belirtmeden geçemedim. neyse saraçoğluyla o gün maçımız vardı. ve saatle oynama kafasına daha yeni yeni geçiyorduk. yine de 5'te devre 10da biter şeklinde ayarlanmıştı maç. sahaya geldiğimde gözlerime inanamadım. rakip dream teamle çıkmıştı. saraçoğlu takımı parkköy'den yani eski takımımdan adam takviyesi yapmıştı. defans yaş ortalaması yükselmiş hatta kaleden çıkmama izin vermeyen panpalardan bir tanesi kaleye bile geçmişti.
ilk yarı sürklase olduk. 0-5... mert murat ve ben hariç bizim takım (ki 7'şerlikten oynanıyordu maçlar) çoluk çocuktan oluşuyordu. düşünün ki defansın en yaşlı elemanı benim kardeşimdi o da benden 3 yaş küçüktü. 3 yaş 14-15 yaşlarında çok şey ifade ediyor. bilidiğin bıdıklar lan. kardeşime (fenerlidir amk) dedim ki "olm oğuz önüne gelene atacaksın tekmeyi korkma sana dayılana ben dayılanıcam". santrada da rakibe "bu maçı kazanmak çok zevkli olacak" diye korkuyu saldım. o maçı yanılmıyorsam 10-7 gibi bir skorla kazandık. o çocukların babalarından yemedikleri azar kalmadı. beni kaleden çıkarmayan panpaya attığım gollerden sonra sevinmedim fazla. ne de olsa eski takım arkadaşımdı benim derdim saraçoğluyla idi.
kış zamanı biraderle evde top oynadık paso. sonra bizimkiler olm sen baskete başla dediler. gs'da basket oynadım yıldız takımının kapısından döndüm diyebilirim. çocuk aklı işte ailede en az 1 kişinin bu mevzulara ciddi bakması lazım. sonra sigaraya başladık ve son düdüğü çaldık panpa. topun yerini karı kız aldı. e iyi de oldu.
dost kulüp muratsuyunun doğuşu ise 1992'ye tekabül eder. yanan bir bostan, oraya kurulan villalar ve gelen yetenekli oyuncular muratsuyu mahalle takımının doğmasına sebep oldu. evime çok yakın olmaları sebebiyle ve artık forvet oynama isteğime parkköy takımının verdiği olumsuz yanıtla parkköyde oturmama rağmen onlara transfer oldum. yırtıcı forvet olarak oynadığım zamanlar da bu zamanlara tekabül eder. 3 sene sonra karıya kıza hava atıcam diye içtiğim sigaraların sportif yaşamıma son vereceğinden habersiz pres yapar dururdum. hayat garip ameka. lakin muratsuyu kulüp oyuncuları derslerinde başarısız olduklarından takımları kısa sürede dağıldı (zira yazlıklarına gelemez oldular) ve kurucu üye olarak yer aldığım yeni bir parkköy - muratsuyu takımı kuruldu.
bu sırada boğazın öbür yakasında * saraçoğlu'na bir uydu site eklendi. aysar sitesi kısıtlı sayısıyla başlı başına bir takım olarak fazla dayanamadı ve o da çok geçmeden güçlü saraçoğlu'na bir sporcu kaynağı oldu. artık parkköy bünyesinden bir forvet bir kaç tane de yaşı ufak defans oyuncusu kopararak yeni takımımı kurmuştum.
en güzel maçlarımızdan birini o gün saraçoğlu'na karşı oynamıştık. bu arada belirtmeliyim bu maçlarda genelde saraçoğlu'nun bazı topçularının işi gücü olmayan, fm kafası yaşamak isteyen göbekli dayıları - amcaları - babaları o dönem fm olmadığından (gerçi cm vardı ve liverpoolla 5 sene ardarda şampiyon olmuştum bile 0-5-1-4 taktiğiyle) bu maçlara sarmışlardı ve hem hakem hem de td tadında takılıyorlar arada çocuklarına fırça kayıyorlardı. hani yani tribünler çok etkiliydi. birkaç taş hatun da (rakibin manitaları, akrabaları falan... lan napıyorlardır acaba o hatunlar nasıl olmuşlardır lan?) rakibi desteklerdi. belirtmeden geçemedim. neyse saraçoğluyla o gün maçımız vardı. ve saatle oynama kafasına daha yeni yeni geçiyorduk. yine de 5'te devre 10da biter şeklinde ayarlanmıştı maç. sahaya geldiğimde gözlerime inanamadım. rakip dream teamle çıkmıştı. saraçoğlu takımı parkköy'den yani eski takımımdan adam takviyesi yapmıştı. defans yaş ortalaması yükselmiş hatta kaleden çıkmama izin vermeyen panpalardan bir tanesi kaleye bile geçmişti.
ilk yarı sürklase olduk. 0-5... mert murat ve ben hariç bizim takım (ki 7'şerlikten oynanıyordu maçlar) çoluk çocuktan oluşuyordu. düşünün ki defansın en yaşlı elemanı benim kardeşimdi o da benden 3 yaş küçüktü. 3 yaş 14-15 yaşlarında çok şey ifade ediyor. bilidiğin bıdıklar lan. kardeşime (fenerlidir amk) dedim ki "olm oğuz önüne gelene atacaksın tekmeyi korkma sana dayılana ben dayılanıcam". santrada da rakibe "bu maçı kazanmak çok zevkli olacak" diye korkuyu saldım. o maçı yanılmıyorsam 10-7 gibi bir skorla kazandık. o çocukların babalarından yemedikleri azar kalmadı. beni kaleden çıkarmayan panpaya attığım gollerden sonra sevinmedim fazla. ne de olsa eski takım arkadaşımdı benim derdim saraçoğluyla idi.
kış zamanı biraderle evde top oynadık paso. sonra bizimkiler olm sen baskete başla dediler. gs'da basket oynadım yıldız takımının kapısından döndüm diyebilirim. çocuk aklı işte ailede en az 1 kişinin bu mevzulara ciddi bakması lazım. sonra sigaraya başladık ve son düdüğü çaldık panpa. topun yerini karı kız aldı. e iyi de oldu.