çok
üstünegidiyorlar bu adamın.
her şeyini ortaya döküp
acımasızca eleştiriyorlar.
anlayamıyorum.
ne olmuş
araba aldıysa, zaten çektiği krediyi
36 ay boyunca nasıl ödeyeceğini kara kara düşünüyor adam,
babasına filan biriktirdim aldım demiş,
onun yükünü taşıyor göğsünde.
ne olmuş
atb plakası aldıysa?
biz ne zaman böyle olduk
arkadaşlar? ne zaman yitirdik
içimizdeki masum çocuğu, daha dün çekirdek çitliyorduk stadlarda omuz omuza?
ne zaman
böylevahşileştik?
ne zaman düşünenin sırtına bir tekme de biz atar olduk.
gelin bütün
bu kötü huylarımızdan vazgeçelim,
gelin gündüzle gece olalım,
gelin
gökyüzünde yıldız olalım.
gelin insan olalım!
abi senin tarzın da ne kadar zormuş, allah kolaylık versin. :(
neyse, gevezeliği kesip, istihbarat merkezimize kendisiyle ilgili düşen son haberi paylaşayım. bu aralar kendisinin boş vakti çok, daha çok yazıyor, döktürüyor resmen, nerden buldu bu kadar boş vakti diye düşünüp duruyordum. sebebini araştırdım ve yürek burkan sonuçlara ulaştım. malumunuz, komşumuz suriye'de 2 yılı aşkın bir süredir kaos ortamı hakim, ülkede çok kanlı bir iç savaş süreci yaşanıyor, insanlar zulümden, ölümden kaçmak için evlerini ocaklarını bırakıp göç ediyorlar. komşu ülkelere, özellikle de türkiye'ye akın var, türkiye sınır kapılarını sonuna kadar açtı mültecilere, basından okuduğumuz kadarıyla bu göçten dolayı türkiye'nin nüfusu 1 milyon artmış.
yanlış!
999.999 kişi arttı nüfusumuz, niye, çünkü kapılar açıldığında adamlar buraya geçerken, bizim bu
baranakcok da suriye tarafına geçmiş, hazır kapılar da açıkken memleket göreyim, yeni yerler keşfedeyim hesabı. hani olur da bu kadar olmaz, temiz kalplilik diye geçiştiriyorum kırmamak için ama saflıktan başka bir şey değil bu. sonra ne oldu, tabi bir haftaya kalmadan, 2 ateş arasında kalmış zavallı arkadaşımız, bir yandan esed güçleri bombalıyor, diğer yandan muhalifler saldırıyor. bizimki de çareyi özgür suriye ordusu saflarına katılmakta bulmuş. geçen gün skype üzerinden sohbet etme fırsatımız oldu biraz. durumunu ahvalini sordum, tabi perişan halde, konya'da askerken bunun eline g3 bile vermemişler, gidip birini vurur kazayla diye, şimdi roketatarla dolaşıyormuş. dışişleri yetkililerine haber vereyim, alsınlar seni ordan, getirsinler memlekete dedim, 'yok abi ya, koca konsolosluk çalışanlarını geri getiremiyorlar, benim gibi simitçiyle mi uğraşırlar, yalan olur o iş' dedi. vallahi ne yalan söyleyeyim, haksız da sayılmaz. 'ee dedim, neler yapıyorsun, nasıl geçiriyosun günlerini oralarda' diye sordum, 'kendimi barış güvercini ilan ettim abi' dedi. 'mücadele ediyorum bu anlamsız savaşı bitirebilmek adına, iki tarafın askerlerine de öğütler veriyorum, şiirler okuyorum dostluk üzerine, barış üzerine. tabi arapçam olmadığı için, mal mal bakıyorlar suratıma bir şey anlamıyorlar ama olsun hiç umut olmasa da ben gayretimi sürdüreceğim. karınca hikayesindeki gibi, bilir misin abi karınca'nın hikayesini sen?
lan evladım, sana anlatan benim zaten o hikayeyi, geçen ramazanda eyüp camiinin avlusunda, bilmez olur muyum, demedim tabi, zaten morali bozuk, dedim bilmiyorum anlat da öğrenelim. anlattı, kendi başarısız hikaye anlatma tarzıyla, böyle çabuk çabuk, heyecanlı heyecanlı.
şimdi bi tane karınca varmış, ayağı topal bi karıncaymış, firavun hz isa'yı çarmıha gerip yakmak istiyormuş, kocaman bir ateş yakmış, karınca da ağzına bi damla su almış, ateşe doğru gitmeye başlamış, durdurup sormuşlar, karınca, karınca nereye gidiyorsun böyle, demiş ateşi söndürmeye, senin ağzındaki bir damlayla söner mi sanıyorsun diye sormuşlar, olsun demiş saf olduğum belli olur hiç olmazsa demiş karınca da.
off allah'ım ya, hikayeyi bile neresinden anlamışsa.
*