dün akşam
* yayınlanan "transfer günlüğü" isimli televizyon zırvasında, işkembe-i kübradan sallayarak, galatasaray üzerinden prim yapmaya(?) çalışan futbol eskisidir.
kendisinin ne kadar dikkate alındığı ise bu güzel platformun, çok değerli yazarları tarafından sadece 13 entry girilerek, rahatlıkla görülebilir.
şimdi bu beyzademiz, sonuçta galatasaray'a hizmet etmiş, 80'li yılların başında futbolcu olarak, daha sonra da yönetime girerek, "taş üstüne taş koymuş" olabilir. lakin, küçüğün
* bile omuzlarında en azından bir uefa apoleti varken; onunla aynı yolda yürümesini abesle iştigal buluyorum
*.
galatasaray'a nereden vuracağını fazla düşünmeden, arda'nın 10 numaralı forması konusunu getirip,
metin oktay'a -sözde- yapılmamış vefa olayına bağlamıştır.
galatasaray ruhu,
galatasaraylılık gibi değerlere ne kadar uzak olduğunu buradan biz görebiliyoruz, ayhan bey'i buradan bu platformu takip etmeye çağırıyorum. kendisinden kat be kat genç yaş ortalamasına sahip yazarların yazılarını okuyarak, belki birşeyler öğrenebilir. galatasaray'da başkanlık ve yönetim kurulu kutsal bir görevdir. eleştireceğiniz konuları, nereye hizmet ettiği belli medyanın önünde, spordan ve mantıklı düşünmekten uzak, hayatında hiçbir başarıya imza atmamış -sözde- spor adamlarının önünde değil, divan kurulunda yaparsınız.
kaldı ki eleştiri konusu metin oktay üzerinden galatasaray'ın vefa duygusu ise, "kıptinin merdi şecaat arzederken sirkatin söylermiş" deyimine uymaktadır. önce siz sayın bayım, bulunduğunuz yer için galatasaray'a teşekkür edeceksiniz. sonra başarısız olduğunuz bir yönetim kurulu için, "ben nerede yanlış yapmıştım?" diye düşünüp, üslubunuzu galatasaraylılığa yakışır biçimde yaparak eleştireceksiniz.
bakın bayım, galatasaray türkiye'nin hiçbir kulübünde olmayan, avrupa'da da sayılı kulüpte görebileceğiniz "bayrak adamını" bulup çıkartır ve seneler boyunca onun arkasında kalır. bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olduğunuzdan kelli, arda'nın kaptanlık yaşı konusunda sarfettiğiniz eleştiriler içinde mesela
turgay şeren'i anmadınız. bu konuyla ilgili
hıncal uluç'un son yazısı size cevap niteliği taşımaktadır.
büyük metin
*, baba gündüz
*, turgay kaptan
*, cesur yürek
*, kral
*, şu anda ilk aklıma gelen bayrak isimlerdir. daha sırada eşref'ler, rambo'lar, erdal'lar, karpatların maradona'sı vardır.
galatasaray taraftarı aklı selim bir sivil toplum örgütüdür. 2000'li yıllarda kazanılan son başarıların ardından, takımda "bayrak adam" arayışı ve bulunamayışı üzerine koyduğu hassasiyettir, sizin aklınızı kurcalayan "metin oktay bugüne kadar neredeydi o zaman?" sorusunun cevabı!
galatasaray şampiyonluklarla değil; bu ruh ile övünür, metin oktay'ın yırttığı ağla değil, elinin tersiyle ittiği "bol sıfırlı" senetle, "7 kişiyle 7-0" yendiği hezimet skorla değil, başkanının fair-play davranışıyla övünür. çayırspor bize 6 tane atmış olmasa ve belki de yüzyıl sürecek bu "lokal başarıyı" konusunu gündeme taşıyıp durmasa; belki birçoğumuz bu galibiyetten haberdar bile olmayacaktık.
galatasaraylılık ruhu, metin oktay'dır.
orhan şengürbüz'ün ebedi yolculuğuna uğurlanışında tek çelengi
arda turan göndermiştir. bir galibiyet sonrasında, oynanan oyununun yanında gecenin bir yarısında giydiği kazağı öven
şansal büyüka'ya, nereden bulup hallettiği bilinmez, kazağın aynısını stüdyoya özel şoförüyle gönderme nezaketini
fatih terim yapmıştır.
özetle sayın bayım, yönetimdeki başarısızlığınızı galatasaray'a her fırsatta çamur atarak örtemezsiniz. divan kurulu, üyeler ve yönetim; başarısızlığınızın cezasını size bir daha görev vermeyerek tebliğ etmişlerdir. bir babanın yaramaz oğluna vurduğu tokattan daha ağır bir derstir bu.
çünkü sayın bayım; galatasaray'da "görev alınmaz, verilir" siz, size verilen görevi layıkıyla yapamamış durumdasınız. önce bu gerçeği kabul etmeli ve galatasaraylılığı öğrenmelisiniz.