ultralpaslan
türkiye’nin bütün tribün renkleri şişli cami avlusunda biraraya geldi ve 5 bin kişi onu son yolculuğuna tezahüratlarla uğurladı. modern zamanların karıncaezmez’i, alpaslan dikmen’in kısa ama dolu dolu yaşadığı sarı-kırmızı hayatın hikayesi...
son yolculuğuna alkışlarla uğurlanan aydınlar, sanatçılar; terörü lanetleyen öfkeli kalabalıkların haykırışlarıyla toprağa verilen şehitler; sloganlarla yüceltilen politikacılar, ardından ağıtlar yakılan gençler; siyah güneş gözlüklerinin ardında akan gözyaşlarıyla uğurlanan aile büyükleri, dostlar, komşular... hayat sizi bir cami avlusundan geçirmişse tümüne ya da birine şahitlik etmişsinizdir.
bir insan ebedi istirahatgahına tezahüratlarla uğurlanabilir mi peki? türkiye’de tribün kültürünün en önemli figürlerinden alpaslan dikmen geçtiğimiz pazar günü şişli cami’nden işte bu tezahüratla uğurlandı:
yıllar yılı hiç bıkmadın büyük bir aşkla bağlandın
yeri geldi sabahladın bütün ömrünü harcadın
şimdi söyle nerdesin sen, oldu mu bırakıp gitmen?
keşke çıkıp şaka desen ne olur alpaslan dikmen.
bayram tatili için ailesiyle birlikte istanbul’dan antalya’ya yola çıkmıştı dikmen. bursa’da şarampole yuvarlanan araçtan emniyet kemeri takmadığı için fırlayıp 50 metre öteye sürüklendi. eşi ve çocuğu kazayı ufak sıyrıklarla atlatırken; dikmen olay yerinde hayatını kaybetti. haber istanbul’a ulaştığında kimse ertesi gün ali sami yen’de görmeyi umdukları arkadaşlarının antalya’ya gittiğine inanmadı önce. hayatını galatasaray’a adamış alpaslan dikmen, dört günde iki maç varken bayram tatiline mi giderdi? ihmal, kader, ecel ve keder kelimelerin anlamına sözlükten hiçbiri bakmadı. alpaslan hepsine hatırlatmıştı...
***
galatasaray, fatih terim ile 4 şampiyonluk arka arkaya kazanmış; kopenhag’da uefa, monaco’da süper kupa kaldırılmış; sarı-kırmızılı taraftarlar kendinden geçmişti. ertesi sezon “artık kazanacak ne kaldı ki” diyenler tribünleri boş bırakınca, çocuk yaştan beri galatasaray’ın peşinden koşan farklı sosyal çevrelerden kadınlı, erkekli 53 kişi, 20 ocak 2001 tarihinde ultraslan adını verdikleri taraftar grubunu kurdular. herşey legal olmalıydı, dernek olmak için valiliğe başvurdular. kuruculardan biri de derneğin genel sekreterliğini üstlenecek olan alpaslan dikmen’di. istanbul’un zengin semtlerinde yaşayan, cipiyle maça gelenler, şehrin varoşlarından tıkabasa dolu otobüslere binip stada gelenlerle aynı masalarda, tribünde yan yana koltuklarda buluşuyordu. bunu da bu dünyada ancak güzel oyun’ futbol başarabilirdi.
galatasaray, istanbul kulübüydü ama bu coğrafyada taraftarının olmadığı köy, mahalle, sokak var mıydı ki? alpaslan dikmen, gün gelecek koordinatör sıfatıyla türkiye’deki tüm üniversitelerde sarı-kırmızılı taraftarları örgütleyecek ve her üniversitede (hatta liselerde) ultraslan-üni grupları o üniversitenin en faal sosyal kulüplerinden biri haline gelecekti. galatasaray artık hangi deplasmana gitse o şehirdeki ultraslan oluşumu takımı havaalanında karşılıyor; maç için pankartlar hazırlıyor ve stadyumda büyük destek veriyordu. dikmen proje adamıydı. ultraslan, önce kıbrıs sonra avrupa derken 5 kıtadaki temsilcilikleriyle değerli bir marka haline geldi. yola çıkarken “amacımız hiçbir zaman galatasaray’ın önüne geçmek değil” diyorlardı, ultraslan markasının kullanım hakkını kulübe hediye ettiler.
tribünde, din, dil, ırk, sosyal statü kimsenin umurunda bile değildir. herkesin dileği tektir. tuttuğu takım rakip filelerini havalandırsın ve profesör-çırak; mühendis-esnaf kolkola “golll” diye ortalığı inletsin. alpaslan dikmen ve arkadaşlarının başarısının altında yatan, dünyada birçok tribün grubunun kartvizitinde yazan politik duruşu ultraslan’ın kimliğinde boş bırakmak oldu. grubun politik bir kimliği yoktu ve işlevi sadece futbol takımını 15 günde bir ali sami yen’de desteklemek de değildi. birçok sivil toplum kuruluşunun sadece adıyla varolduğu ülkede, galatasaray sevdalılarını birçok sosyal yardım projesinde bir araya getirdi alpaslan dikmen.
taçsız kral metin oktay’ı unutmayan oydu. 2002 yılından beri ölüm yıldönümlerinde oktay’ın mezarı sarı-kırmızı gül bahçesine dönüyorsa, galatasaray’ın kurucusu ali sami yen’in eşi fahriye yen ölümünden birkaç yıl önce bir huzurevinde gözünün feri sönmüşken, üzerinde galatasaray formalı gençleri dizinin dibinde bulup son kahkahalarını attıysa; kulübün efsane amigosu karıncaezmez şevki ölüm döşeğinde elini tutan bir galatasaraylı görebildiyse; ankara’da metin oktay ilkokulu öğrencileri her eylül’de yenilenmiş okullarında, kırtasiye dolu hediye paketleriyle ders başı yapıyorsa; anadolu’da birçok okula kitap-kalem-defter yağıyorsa, tüm bu gönül işlerinde imzası olan alpaslan dikmen’di işte.
o gün şişli camisi’ni dolduran 5 bin kişinin belki de % 90’ını şahsen tanıyordu dikmen. binlerce galatasaraylı, yüzlerce fenerbahçeli, beşiktaşlı, trabzonlu, sakaryalı, anadolu’nun birçok kulübünün tribünlerinden temsilciler vardı cenazede. onları bir araya getiren alpaslan dikmen’in fair-play’ ruhuydu. organizasyon adamıydı ama tribün terörüne onun taraftarlık sözlüğünde yer yoktu. rakiple kavga için sokak krokileri çıkartmak yerine, galatasaray taraftarını çanakkale şehitleri’ni anma törenine götürecek otobüslerin planlamasına kafa yoran bu insan tribün sevdalısıydı. farklı renklere sevdalananlar son yolculuğunda veda ederken kol kola yürüdüler ali sami yen’e... mevzubahis olan samimiyetti, arkadaşlıktı; renkler ne ola ki...
***
bebek balıkçısı’nda akşam yemeği yiyip; geceyi şamdan’da bitiren ile üniversite yurdunda kalıp; burs parasıyla kombine bilet alan anadolulu gencin ortak arkadaşıydı alpaslan dikmen. sınıflar arası bağlantının en güzel ön liberosu işte!
amigo muydu? sözlük anlamıyla tribünleri coşturan.
coşturan değil; geçmişi unutan galatasaray taraftarını, efsanelerinin mezarına koşturandı alpaslan dikmen. şişli cami’nden galatasaray forması sarılı tabut çıkacaktı da alpaslan orada olmayacaktı! şaşardı onu tanıyanlar. alpaslan yanıltmadı. oradaydı. eller üstünde...
bülent timurlenk