resim
Ali Yıldırım Koç
Görev:Başkan
Takım:Fenerbahçe
Yaş:57
Uyruk:Türkiye
  • 2826
    bir soru; kendisinin yaptığı bunca transferden sonra velevki bu sezonu şampiyon tamamladılar.
    hedef ne? şampiyonlar ligine katılım,
    peki bize kılı kırk yaran uefa, daha yeni trabzonspor'u turnuvasına almayan o uefa, kendilerine yol verir mi sanıyor acaba?
    gerçi uefa turnuvalarının en baba sponsorlarından oldukları için bazı kuralların kendilerine işlemeyeceği de öngörülebilir, bilemem.
    lakin o turnuvaya katılamadıktan sonra şampiyonluk en fazla arşive +1 yazdırır. zira bizim ligde şampiyon olanla 2. olanın arasında, şampiyonlar ligi gelirlerini saymazsak eğer, ciddi bir gelir farkı olduğunu sanmıyorum.
  • 2827
    ben kendisinin son kurşununu geçen sene attığını düşünürken bu sezon 2020-2021 sezonudaha büyük risk alıp yatırımları arttırdı.

    artık kendi adını mı yoksa koç ailesinin adını mı düze çıkartmaya çalışıyor bilmiyorum ama sanki kuma daha da çok saplanıyor. bu sene şampiyon olsa bile fenerbahçe’nin avrupa’ya gidebileceğini zannetmiyorum.

    ayrıca fikret orman misali kulübü öyle bir borç altına soktu ki servetinin bir kısmını bağışlamaz ise fenerbahçe’nin beşiktaş gibi olması işten bile değil.
  • 2828
    2020 subat ayinda forbes'un acikladigina gore kisisel serveti fenerbahce baskanlik koltuguna oturduktan sonra gecen 1.5 sene gibi bir surede 850 milyon dolar'dan 650 milyon dolara dusmus kisi. o vakit, turk lirasi da amerikan dolari'na karsi efsanevi cokusune henuz daha yeni baslamak uzereydi. yani eger ali koc'un turk lirasi gelir kaynaklari vardiysa, bu gelirlere doviz kurunun etkisi aradaki 200 milyon dolarlik cokusu aciklamaya yetecek bir seviyede degildi.

    bu da demek oluyor ki adam resmen cebinden servetinin dortte birini fenere harcamis ki tekrar edeyim, buna 2020-21 sezonu yaz transfer sezonundaki manyaklik dahil degil. onumuzdeki sene turkiye'nin en zengin 100 kisisi aciklandiginda muhtemelen kendisini bu listede goremeyecegiz. adam servetini fener'e gomdu.

    sahsen ben kendimi fanatik bir taraftar olarak gormeme ragmen bu adamin servetinin bu kadarini fener'e harcamasina saygi duyuyor fakat bunun hasta bir ruh hali oldugunu dusunuyorum, hem ali koc cephesinden, hem de agzindan salyalar akarak bununla cosan fener taraftari acisindan. aziz yildirim'a bile kalmamis o koltuktan eninde sonunda basarisizliklar gelip uzaklastirilacagi zaman neler yasayacaklar gercekten cok merak ediyorum.
  • 2830
    başkanların kulüplere kendi cebinden verdikleri para kozdur ve koltuktan indirmeye çalıştığında "paramı alırım haaaa" tehdidiyle gelirler.

    şimdi ali koç fenerbahçe'nin başkanı olmadan önce +150 küsür milyon dolar artı da olmuş olabilir ama emin olun ki, bu paranın kat be kat fazlasını söke söke alacaktır. bunlar koskoca iş adamı, verdikleri sakızı bile senetle veriyorlar bunlar. sırf tuttuğu takımın başkanı diye, "param feda olsun" demez. dünyanın en fanatik adamı bile bunu yapmaz. sen, ben, o, ... hiç kimse yapmaz. dediğim gibi bu para onların garantisidir. ne zaman kullanacağını çok iyi bilirler. takım şampiyon olduğunda veya yıldız oyuncular geldiğinde "büyük başkan" naralarını dinleye dinleye koltuklarına otururlar ama aksi bir sonuçta senetler gün yüzüne çıkar ve bir bakmışsın topuuukkkk. büyük başkan ortalıkta yok.*
  • 2833
    mehmet ali aydınlar ile anlaşmasi hic bir açıdan tutarli olmayan bir hamle.

    bu adami kendileri sike operasyonu sonucu baskan yapacaklar demişlerdi. dolayısıyla kendi taraftarı acisindan zaten kafadan problem.

    bunun yaninda is adamı olarak atatürk ilke ve inkilaplarina bağlı bir koç ailesi olarak biliyoruz. bu açıdan direk tutarsız.

    anladik para sponsor vs lazim da bu ne lahana turşusu demezler mi?

    demiyorlar.*
  • 2834
    (bkz: #2996666)

    eğer bunu dediyse vah ki ne vah. yahu bir insanın hangi menajerle çalışıp çalışmayacağını belirleme hakkını nerden buluyorsun arkadaş. insanların kimle çalıştığına, nasıl yaşadığına, ne yaptığına karışamazsınız. bakın eleştirebilirsiniz, madara da edebilirsiniz ama karışamazsınız. ülkedeki herkes mi otokrat yahu. zengini fakiri, okumuşu cahili superior oldu mu "otokrasi candır." diyor.

    en fazla siz de kimle çalışmayacağınızı seçersiniz. bu da partiler arasındaki güç dengesinden dolayı manüpilasyona girer mi, yanlış mıdır tartışırım.
  • 2836
    --- alıntı ---

    “bundan sonra altyapı oyuncularımız kulübün belirlediği menajerlerle çalışacak. alıyorsun yetiştiriyorsun sonra bir menajer gelip aklını karıştırıyor. benim istediğim menajerle çalışmıyorsa da benim oyuncum olmayacak.”

    -ali koç

    --- alıntı ---

    (bkz: #2996666)

    bu söyleme sahip kişi.

    en başından söyleyeyim. bu söylemin kanunî dayanağı olup olmadığını bilmiyorum.

    söylem, beyin göçünün önüne geçmek geçmek için ortaya atılmış bir önlem önerisidir. uygulamaya koyulabilip koyulamayacağı dediğim gibi meselenin kanunî tarafına bakar. eğer böyle bir dayanak varsa, evet, uygulamanın belirli bir otorite kullanımı olduğu söylenebilir. hem olumlu hem olumsuz anlamda... bu nereden baktığınıza göre değişir. kulüp açısından bakıyorsanız olumlu gibi görünürken, futbolcu açısından baktığınızda olumsuz gibi görünüyor.

    bir de şu var. türkiye toplumu genel olarak devlet eksenli bir toplumdur. devletin bir baba figürü olduğunu genel olarak herkes kabul eder. ataerkil toplum düzeninin de katkılarıyla genel anlamda bu söylemlerin geniş tabanda olumlu karşılanacağını öngörmek zor değil. gerçi makrodan mikroya bakmak ne kadar sağlıklıdır emin değilim.

    gelelim bu durumun mümkün olup olmadığı konusuna... aslında alt yapıdan bahsediyorsak -ki öyle- 18 yaş eşiğini dikkate alarak değerlendirmek lazım. yani futbolcu ergin mi değil mi? ya da ergin kılınmış mı? ergin olmayan bir bireye dışarıdan, ne yapması gerektiğini söyleyememeniz gerekir. dolayısıyla burada devreye aile devreye girer. ama 18 yaşına girdiğinizde "bu sözleşme benim birey olarak yararıma değil." deme hakkınız hemen her zaman vardır. hatta mahkeme kararıyla 18 yaşını beklemeden bile bunu deme hakkı vardır. kazai rüşd, falan filan... yani öyle olması lazım.

    o zaman siz, 18 yaşından büyük alt yapı futbolcularından bahsediyorsunuz. ya da işi arka odalarda, belirli otorite kullanımıyla halletmekten bahsediyorsunuz. buraya diyecek bir sözüm zaten yok.

    diyelim futbolcu 18 yaşından büyük ve kulübüyle devam etmek istiyor. biz burada sözleşme şartlarını tartışacağız. kulübün futbolcusuna bazı şartlar öne sürüp sürmeyeceğini... kiminle çalışıp çalışamayacağına...

    bu konuda benim aklıma hemen şey geliyor mesela. bazı şirketler çalışanlarına belirli bankalarla çalışmayı şart koşar. maaşlarını falan oradan yatırır. bazı çalışanlar bunu istemeyebilir. bazı şirketler bu isteklere olumlu yaklaşabilirken, bazıları hiç oralı olmaz. aslında çok farklı örnekler de olabilir bu ikisi. bilemedim.

    neyse.

    bana göre ortada çok da abartılacak bir söylem yok. kulüp futbolcusuna bazı şartlar öne sürebilir. tabii ki futbolcu da kulübe. mesela dennis berghamp'ın arsenal'e transfer olmadan önce, "bak kardeşim ben tek forvet oynamam, çift forvet oynarım." dediği ve hatta bunu sözleşmesine eklettiği söylenir. bu örneklem farazi olsun olmasın, soru şu: bir futbolcu teknik konularda şart koşabilir mi, koşamaz mı? eğer hakikaten böyle bir şart varsa kulüp buna uymak zorunda. şartı esnetme hakkı ise tamamen futbolcuya ait.

    özgürlük bu şartları kabul edip etmeme noktasında. eğer şartları beğenmiyorsanız kabul etmezsiniz biter. kulüp veya şirket şuradan bakar: benim kazancım ne, çıkarımı korumak için ne yapabilirim? yine birey de bu açıdan bakar. çıkarları ne gerektiriyorsa onu yapar.

    şartlar, şartlar, şartlar... eğer siz fenerbahçe veya üçüncü bir kulübün şartlarının sizin çıkarınıza olduğunu düşünüyorsanız kabul edersiniz. her şey on numara. her türlü imkan sağlanmış. müthiş olanaklar sunuyorlar sana. ama bizim elemanlarımızla çalışacaksınız diyorsa kulüp ve sen de her şey güzel ama ben istediğim kişiyle çalışırım diyorsan eyvallah. o şartları sunan kulüple anlaşırsın. kulüpler tam otorite sahibi mekanizmalar değil ki devletler gibi.

    ortada iki taraflı bir irade açıklaması var.

    mühim olan şartların önceden ilan edilmesi. eğer kulüp şartları önceden belirtmişse ve futbolcu bunu kabul etmişse şartlara uymak zorunda. ki isterse gece hayatına karışır ondan sonra, isterse bireysel antrenörüne karışır, isterse ne yiyip ne içtiğine, isterse hangi marka araç kullanacağına, isterse toplum önünde ne giyeceğine... önemli olan bunları önceden anlaşmaya konu etmek. ama şartlar belirtilmemişse veya sonradan değiştirilmişse hiçbir anlamı, hükmü yoktur. geriye yürümezlik gibi zımbırtı var bildiğiniz gibi...

    söz gelimi wimbledon'a katılan tenisçiler, "ben beyaz giymem arkadaş, istediğim şeyi giyerim" diyebiliyor mu? giymek istemiyorsan turnuvaya katılma. ha mesele diyebilip diyememesi noktasıysa orada işler daha derine inmekten geçiyor. ve işin ucu çok kaçıyor. çizgiyi nereye çekeceğiz? tâ bireyci anarşizme kadar gideriz. bir nevi kapitalizm versusu olur. markasını korumaya çalışan wimbledon, özgürlüğü savunan sporcu... bu sorunun net bir cevabı da maalesef yok.

    ha bir de temel haklar konusu var.

    bunları söylüyorum ama sözleşme şartları da önemli tabii. yoksa bildiğiniz kölelik sözleşmeleri yapanlar var. ömür boyu süren sözleşmeler var. bunlar zaten mahkemelerde birey lehine çözülen konular. yani kanunîlik ve hatta hukukîlik önemli.

    aslında ali koç'un bu söylemlerinin hiçbir önemi yok. ortaya koyduğu problemin çözümüne yeni bir bakış açısı da getirmiyor. yetiştirilen futbolcuların elden kaçmasının nedenini menecerlerde görmek açık tabirle aymazlıktır. ki ali koç'un -her ne kadar sevmesem de- aymaz olduğunu zannetmiyorum. argo tabirle çakar almazdan geliyor. sadece taraftarına bir şeyler sunmak zorunda. elden kaçırılan yetenekler konusunda bir yol haritası çizme, suçu üzerinden atma yönünde... yukarıda da dediğim gibi bu tarz otorite söylemleri, türkiye'de geçer akçedir. zaten sıklıkla kullanılır. suç, hemen her zaman başkasındadır. bu özel örnekte mesela menecerlerdedir.

    ama bu gerçekten doğru mu?

    siz bu çocuklara ne gibi fırsatlar sundunuz ki? menecerler bu çocukların akıllarını çabucak çelebiliyorsa ortada başka bir problem vardır.

    demiyorum ki menecerler sudan çıkmış ak kaşıktır. fakat bireylerin çıkarlarını düşünmesi gerekir. eğer menecer bir futbolcuya daha iyi şartlarla geliyorsa futbolcu bu şansı neden kullanmasın? asıl soru: siz, neden o şartlardan daha iyisini sunamıyorsunuz? bu olmalı.

    diyorum ya. çok basit bu işler türkiye'de. sen yetişmiş bireyine hiçbir imkan sağlama. sonra ona o imkanları sağlayan başka bir ülkeye göç ettiğinde vay efendim! yeri gelir vatan haini bile olursun alimallah!
  • 2838
    yine 28 şampiyonluk muhabbetlerine giren fb başkanı. ben emin oldum bunlar bu seneyi de çöpe atacak. takımın çok iyi oynamasa da iyi puan toplamış, rakipler iyi giriş yapamamış, bu açıklamayı yapıyorsun, önündeki sezonla ilgileneceğine geçmişe takılı kalmaya devam ediyorsun.

    çok rahatladım bu açıklama ile, yeter ki galatasaray toparlasın, biz kafayı kaldırırsak bunların yine sesi kesilir.
    https://twitter.com/...950033874264065?s=20
  • 2842
    --- alıntı ---

    mohikan ol lansmanında soruları yanıtlayan ali koç:

    "sesimin en çok kısıldığı maç 6-0’lık galatasaray derbisidir. en çok bağırdığım maç o. sadece 6-0 olduğu için değil, eşimle flört aşamasındaydık, ilk defa onu maça götürmüştüm. o yorulmuştu locaya yollamıştık, biz devam etmiştik. o maçta ses falan kalmamıştı."

    https://twitter.com/...Eserp%7Ctwgr%5Etweet
    https://www.haberturk.com/...-mac-2850316-spor/11

    --- alıntı ---

    2006 yılındaki denizlispor deplasmanına* götürseydin muhtemelen evlenemezdin hadi illa ki evleneceksen 2010 yılındaki trabzonspor maçına* kadar evlenme teklif etmeseydin, malum maçtan sonra stada inip öyle teklif ederdin*. ha bide başkan ya iyi ki 2012 yılındaki galatasaray maçına* götürmedin yoksa kesin boşanırdınız.

    bu arada maçtan önce galatasaray, maçtan sonra galatasaray, lansmanda galatasaray, genel kurulda galatasaray, röportaj da galatasaray, söyleşi de galatasaray, televizyon da galatasaray...

    bu dörtlük senin için gelsin:

    celladına aşık olmuşsa bir millet,
    ister ezan ister çan dinlet.
    itiraz etmiyorsa sürü gibi illet,
    müstehaktır ona her türlü zillet.
  • 2844
    hala satın alamayacağı şeylerin olduğunu öğrenemeyen vizyonsuz zengin. sahip olduğu fenerbahçe ve beşiktaş’ın keyfi, asla sahip olamayacağı galatasaray’ın ise acısı kalmış herifte. yakında babasını çağırıp iki kupa satın almasını isteyecek kıvama dahi geldi herif 2 sezonda. ülkenin en zengin ailesinin veliahtı bu adam üstelik. varın ülkenin ekonomik ve liyakat durumunu siz düşünün.
  • 2845
    https://twitter.com/.../1321421968005042178

    galatasaray'ın adını anmadan tek bir gün geçiremeyen başkanımsı. çok seviyorsan gel galatasaray'a başkan ol be adam. zaten galatasaray taraftarı da hafiften seni "objektif" şekilde övmeye başladı. fena mı olur, gelirsin buraya toplarsın 35 yaşındaki adamları takıma, mis gibi takım kurarsın.

    hem transfer hasreti çeken galatasaray taraftarı mutlu olur hem de sen artık bastırdığın sevgini doya doya yaşarsın.
  • 2846
    adam kompleksin vucut bulmus hali. umarim bu sene de sampiyonluk yasayamaz ve rezil bir sekilde baskanligi birakir. sampiyon olurlarsa artik 1 yil boyunca her mecrada 7/24 abartili guzellemeler ile gercek otesi basari oykulerini, sahane teknik direktorlerini, muhtesem trasfer hikayelerini, fenerbahceye asik parayi hic sevmeyen dunyanin en genc en yetenekli futbolcularini, bitmeyen savaslarinin sonucunda tum dunyayi nasil dize getirip galip gelmelerini dinleriz.
  • 2849
    ali koç, ilk başkan adayı olduğunda, bir galatasaraylı ile diyaloğu vardı. galatasaraylı hatırladığım kadarıyla şöyle diyordu; ali bey, aziz yıldırımın başkan olması bizim menfaatimize ama futbol dünyasına kalite ve barış getireceğinize inandığım için sizin başkan olmanızı istiyorum.

    bu cümleler o gün için birçok galatasaraylı tarafından eleştirilmişti. ben nötr kalmıştım çünkü ali yıldırım koç’un gerçek yüzünü henüz görememiştim. ancak gözlerinin rengi beni endişelendiriyordu. çünkü bizim illerde hiç de sevilen bir göz rengi değildi.:)

    ali koç başkan seçildi ve aradan 2,5 yıla yakın zaman geçti ve ben gördüm ki, kızınca sağa sola ana-avrat küfreden, başkan tokatlayan, kendi taraftarına “paralı köpekler diyen” aziz yıldırım, ali koç’a göre kırk çeşme suyu ile yunmuş-yıkanmış kadar temizmiş. evet aziz yıldırım kızınca basardı küfrü ama ali koç gibi insanları tv ekranından açıkça tehdit ettirmezdi. mertçe çıkar kendisi eleştirirdi.

    ne demek istiyorum? evet ali yıldırım koç, fb tv’den birtakım insanları resmen tehdit ettiriyor. dün akşam (12 kasım 2020 saat 21.00‘di galiba) ismi cismi pek bilinmeyen dört kişinin katıldığı bir programa zaplarken takıldım. bunlar ne diyor diye biraz izleyeyim dedim ama izleyince şaşırdım kaldım. bu dörtlü ve özellikle moderatör pozisyonundaki kişi, başta hakemler olmak üzere bazı isimleri eleştiriyor ve bunlar için açıkça “hesabı sorulur,” “bedelini öderler” diyor. hukuk karşısında, mahkemeler önünde dese hiç önemsemeyeceğim de hayır hukuk, mahkeme kelimelerini asla telaffuz etmiyor. mimik ve hareketleriyle tam aksini ima ediyor.

    bu programları rtük, emniyet genel müdürlüğü hiç mi takip etmiyor? ali yıldırım koç’un, bunlara yaptırdığı 6222’nin sınırlarını çok aşıyor. dediğim gibi adamlar resmen hesabı sorulur, bedelini öderler diyor. nasıl soracaksın bu hesabı gel bakalım diyecek devlet yok mu bu ülkede? ali koç’u bir savcı çağırıp bu bedel nasıl ödetilecek, bu hesap nasıl sorulacak anlat bakalım diyemeyecekse batsın böyle düzen.

    ismini hatırlayamadığım bir filozof, kanunlar için şöyle diyordu; “kanunlar örümcek ağı gibidir, sinekler takılır kalır, eşek arıları deler geçer.” bu düşüncenin ülkemizde geçerli olduğu, meclisin bir gecede disiplin talimatının 58. maddesini değiştirmesinden anlaşılmıştı ama hadi o sportif suçlara ilişkin bir maddeydi ama bunların yaptıkları resmen suç ve bu suç, milyonlara hitap eden tv ekranlarında işleniyor.

    güçlülerin hukuku bir ülkede uzun süre hüküm sürerse o ülkenin ayakta kalması mümkün değildir. gün gelir mazlumun feryadı arşa varır, arş titreyince de allah yerin dibine batırır. bu kural sadece sportif değil bütün alanlar için geçerlidir. bu nedenle ülke yetkililerine seslenmek istiyorum: oy kaybederim korkusuyla haksızlıklara ve zulme sessiz kalanlar bir gün gelir o korkularıyla imtihan olurlar. işte o imtihanı vermek çok çetindir. o nedenle böyle cüretlere boyun eğmeyin, sessiz kalmayın.

    kısacası, ali yıldırım koç, “gelen gideni aratır” deyiminin tam karşılığı olmuştur. ülkemizin vahşi kapitalistlerinin temsilcisi bir kişiden başka bir şey beklemek de saflık/safdillik olurdu zaten.
App Store'dan indirin Google Play'den alın