226
bu bakış açısını hastalıklı ve maalesef karşı oldukları partiye hizmet eder nitelikte buluyorum.
açıklama yapmayı çok abes ve utanç verici bulsam da peşin peşin söyleyeyim; 20 yıldır genel seçim, yerel seçim, referandum hepsinde karşılarında olup, muhalefet etmek için ciddi gayret göstermiş biri olarak yazıyorum bu satırları.
öncelikle bu önerme gerçekçi değildir. madem galatasaray türkiye’dir o halde her iki galatasaray’dan biri akp’ye oy vermiştir.
ikincisi bu ifade bir aşağılama içermektedir. fikri hür ve vicdanı hür insanlar olarak bir partiye muhalefet etmek farklıdır, demokratik yollarla iktidarı değiştirme niyetindekiler için kendisi gibi düşünmeyenleri aşağılamak farklıdır. senin ne kadar fikri ve vicdanı hür olma hakkın varsa karşındakinin de vardır.
üçüncüsü: evet dağdaki çobanın da odtü’deki profesörün de oyu birdir. sosyal medyada ve sanal ortamlarda karşı olduğu iktidarı aşağılayarak, küçümseyerek çobanın oyunu alabilmiş muhalif yoktur. olmadığı bunca yılda yaşanan onlarca savrulmaya (ergenekon, balyozdan-fetö’ye uzanan çizgiden, çözüm sürecinden-pkk ile en sert mücadeleyi biz yaptıka, dış politikada kardeşim esed’ten suriye’de ordu kurmaya kadar çok sayıda örnek verilebilir), bunca yolsuzluk söylemine, bunca antidemokratik uygulamaya, bunca ekonomik sıkıntıya rağmen türkiye’nin çok partili sisteme geçtiğinden beri gördüğü en uzun iktidar olmasından bellidir.
siyaset sanal dünyadaki güzel sözlerle yapılmaz. siyaset halka ulaşmayı, ikna etmeyi gerektirir. maddi fedakarlık gerektirir. keyifinize harcayabileceğiniz zamanı katlanmakta zorlandığınız insanların gönüllerine hitap etmek için harcamayı gerektirir. yaz tatilinizden, uykunuzdan, marka ayakkabılarınızın yıpranmasından korkarsanız, o oy torbalarındaki bir oyu bile sonuna kadar takip etmezseniz her seçim sonrası aynı terane; bu millet aptal, aziz nesin haklı, oyları çaldılardan öteye geçemez 20 sene nasıl oluyorda oluyor der durursunuz.
uzatmak mümükün ama burası galatasaray sözlük, bu kadar bile siyaset yazmak istemezdim bu platformda.
o yüzden gelelim son sözlere:
marmara üniversitesi kamu yönetimi bölümünde, 9 kasım 1988 günü son sınıf öğrencilerinin idare hukuku sınavı vardır. saat 10’da başlayan sınavdan bir çok öğrenci dersten kalma, okulu uzatma pahasına hızla sınav kağıtlarını doldurup çıkarlar. çünkü mecidiyeköy’de 13:30’da başlayacak maça yetişmeleri gerekmektedir. 3-0 kaybettikleri ilk maçın rövanşı için bu kadar riske, telaşa, koşuşturmaya değer mi diye düşünmeyenler koşarak bilet kuyruğuna girip eski açıktaki yerlerini alırlar. o zamanlar desibel ölçümü yapılmadığından olsa gerek, bu maçtaki ıslık ve tezahürat sesleri muhtemelen tarihin en yüksek seviyesine çıkmasına rağmen pek bilinmez.
maç başlar. soğuktan değil heyecandan titrenir. bağırmaktan değil heyecandan ağızlar kurur.
19. dakikada uğur tütüneker 3-0 ın rövanşındaki bu inancın boşa olmadığını gösteren ilk golü atar. sonraki dakikalar anlatılmaz ancak yaşanır.
hele 82. dakikada tanju çolak turu müjdeleyen 4. golü attığında ali sami yen bir bayram yerine döner.
evet kiminizin yaşadığı, kiminizin okuduğu neuchatel xamax’ı 5-0 yendiğimiz, hatta sonra uefa’yı yendiğimiz, uefa’yı yenmek için bile bir sürü jeton alıp farklı ankesörlü telefonlardan uefa’ya telefonlar açtığımız maçtır bu.
bunu anlattım çünkü 4. golden sonra eski açıkta bütün tribünler sarmaş dolaş olmuşken tanıyanlar için bu kalabalıkta iki kişi dikkat çekicidir.
dakikalarca birbirine sarılıp zıplayan, defalarca birbirini öpen bu iki kişiden biri ülkücülerin, diğeri devrimcilerin fakültedeki başkanları, reisleri, liderleridir.
okulda verdikleri fikri ve hatta fiili mücadele o maçın 82. dakikasında yerini ortak sevgiye, ortak aşka, ortak heyecana, ortak mutluluğa bırakmıştır. galatasaraylılık o an dünyevi her türlü mücadelenin ötesine geçmiş, iki ayrı kutbu potasında bir kılmıştır.
not: sözlük yönetimi isterse bu yazıyı tamamen silebilir. sadece duygularımı ifade etmek için yazılmış olduğundan, kimseyi değiştirmek, düzeltmek, akıl vermek iddiasını taşımamaktadır.