• 76
    20 yılda yaşattıkları skandaldan sadece birisini başka bir hükümet yaşatsa tarihin tozlu raflarında yerini alırdı.

    -ergenekon davası
    -kozmik odaya terör örgütü sokulması
    -öğrencilerin sınav sorularının çalınması, göz göre göre 100’den fazla türkiye birincisi açıklanması
    -kurumların bir terör örgütüne emanet edilmesi
    -17-25 aralık
    -yetmez ama evet rezilliği
    -çözüm süreci
    -400 milletvekilini verin bu iş huzur içinde çözülsün
    -damadın maliye bakanı yapılması
    -türk lirasının durumu
    -polise haber verin beşiktaş’ta patlama oldu rezillikleri
    -ardarda bombaların patladığı ankara’ya aylarca emniyet müdürü atanamaması
    -başkanlık sistemi rezilliği
    -sayıştay denetimlerinin bitirilmesi
    -venezuela’ya giden maskeler(!)
    -depremde organizasyonsuzluk sonucu kaybettiğimiz canlar
    -türk lirasının durumu
    -süleyman şah türbesinin kaybedilmesi
    -yavru vatanla kopma noktasına gelen ilişkiler
    -bir terör örgütünün 2 askerini yakmasına sessiz kalınması
    -10 milyon mülteci

    yaz yaz bitmiyor. daha bir sürü yazarım da yoruldum. gözlerinizi kapatın ve sadece şunlardan bir tanesini herhangi bir muhalefet liderini yaptığını düşünün.

    gerçekten inanılmaz bir ülke.
  • 78
    hep eleştirdim bu sefer övmeye geldim.

    pisliğe bu denli battıkları bir ortamda toki'nin yaptığı binalarda son 4 depremde hiçbir yıkım olmaması sevindirdi. rant dönse de hiçbir para bir insanın canından değerli olamayacağından çalan ama çalışan kurum diye buna derim görevlerini yapmışlar. demek ki kader değilmiş. asrın felaketi değilmiş.

    ayrıca yeni yapılan hastanelere ve tüm kamu binalarına sismik izolatör kullanmayı zorunlu hale getiren bir yasa da çıkarılmış. meskenlere de kullanılmasının zorunlu hale gelmesi zeminin yeterince sağlam olduğu yapılarda deprem sorununu kökünden çözecektir. sonradan da eklenebilmesi yıkıp yeniden yapmaya göre zaman ve mali yükü büyük ölçüde düşürecektir.

    mühendisliğe bilime bu kadar itibar etmeyen, her fırsatta vazgeçilen ilk şeyin eğitim olduğu bir topluluktan bunları da beklemezdim açıkçası.
  • 81
    japonya'da ilkokula giden cocuklar hiroshima'ya goturulup savasin ve kotulugun ne demek oldugunu anlarlar. iyi insan olun ki boyle seyler yasanmasin demektir bu.

    biz de kendilerini anlatacagiz cocuklarimiza. bu utanç donemini oyle gercek anlatacagiz ki, bunlarin ictikleri gibi su bile icmeyecekler.

    guzelim ulkemiz ne hale geldi. gurur duydugumuz cumhuriyetimiz yerlere dokuldu. bu ulkeye, yurttaslarimiza cok yazik ettiniz cok.
  • 82
    ülkeye ne adaleti ne kalkınmayı getiren parti. aksine kör topal işleyen hukuk düzeni iyice yerin dibini boylamış, kalkınmayı sağlayan öz kaynaklar satılarak, yağmalanarak veya içi boşaltılarak bitirilmiştir. 21 senenin büyük bir bölümünde başat sektör olarak övgüyle bahsedilen inşaat sektörü her bir depremde (van, elazığ, izmir, maraş ve niceleri) boyunun ölçüsünü almasına rağmen asıl yatırımların yapılmaya devam ettiği ama ülkeyi kalkındırmayan sektör olmaya devam etmiştir. coğrafyamız gereği önem arz eden tarım, hayvancılık ve yer altı zenginliklerimiz önemsizleştirilmiş, verimsiz ve etkisiz hale getirilmiştir. bilim ve liyakat terk edilmiş, ahbapçılık, nepotizm ve sonsuz bir rant düzeni getirilmiştir. eğitim, kriz anlarında ilk vazgeçilen unsur olmuş, ağır şartlarda çalışan doktorlara ülkeyi bırakıp gitmeleri için yol verilmiştir. bu 20 senede ülkede doğru iş yapıldıysa ya rant için yapılmıştır ya da akp'ye rağmen yapılmıştır.
  • 83
    ülkeyi ayrıştıran partidir. 1 haftadır gördüm ki umudumu yavaş yavaş kaybettiğim ülkem ve insanları aslında ne kadar vicdanlı ve eli açıklar. ancak halkımızı öyle bir ayrıştırdılar ki insanlar birbirinden siyasi düşüncesinden, ırkından, dininden hatta tuttuğu takımdan dolayı bile nefret etmeye başlamıştı. oysa ki son yaşanan deprem felaketinden dolayı öyle bir kenetlendik ki insanları sadece insan olduğu için bile sevmemiz, saygı göstermemiz gerektiğini yeniden anladık. tabii bu ne kadar devam eder bilmem ama umarım herkeste bir farkındalık oluşur ve belli kişilerin çıkarları adına daha fazla birbirimize kin gütmeyiz.
  • 92
    yazılacak o kadar çok şey var ki ne desem, nereden başlasam bilemedim.
    ilk iktidar olduktan sonra yaptıkları ihlallel, dini istismarlar, hukuksuzluklar, yandaşlarına ek bütçeler, cemaatlere izin vermeler, rant sağlamalar, hazine arazileri keşke bunun üzerine arşiv taraması yapıp siteleştirsek. bir ülkenin altı nasıl oyulur.
    derslik ve ibretlik.
  • 94
    gidici olan parti. gidici olduğunun farkında olacaklar ki deprem yüzünden yapamadıkları kaos çıkarma formülünü çok beklemeden depremden 2 hafta sonra ekşi sözlük platformunu kapatarak uygulamaya koydular. ne yapsalar boş, şurada 120 130 gün civarı kaldı en fazla ondan sonra iktidar olamadıkları sabahlara uyanacaklar. bu partiye mensup cumhurbaşkanı ise her gün millete küfretmektedir, dipnot olarak geçelim.
  • 95
    kendileri bu güzide platformun da en büyük tehdididir. burayı da kapatamazlar diyemezsiniz, sicilleri belli. kurucusunun beyanıdır: ''biz yola çıkarken 3y ile mücadele dedik; yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar.'' diye. şimdi bunu ağızlarına bile alamazlar. nereden nereye demişti yine birileri. yüzyılın felaketi asıl bunlardır.

    en azından halk git deyince gitmeyi becerebilseler. en geç 116 günleri var, bunlara 1 gün daha verirsek yazıklar olsun bu millete bu cumhuriyet'e.
  • 96
    abbasilerin beşinci halifesi harun reşid (763-809) bermeki kabilesi mensuplarına çok değer verir, tüm kademeleri ile ordu onlarla dolmuş, devlet âdeta onlardan sorulmaya başlanmış. o kadar ki, başka kabilelere mensup insanlar, iş bulabilmek için bermeki kabilesi önderlerinden referans bulmak zorunda kalmışlar.
    bu ortamda halife harun reşid, çok sevdiği ve değer verdiği veziri yahya el-bermeki ile sarayının bahçesinde dolaşırken, elma ağacındaki bir elma dikkatini çekmiş. çok güzel görünüyormuş. koparmak için birkaç hamle yapmış, ama başaramamış. vezirine dönmüş: “bir de sen dene bakalım.”
    vezirin de boyu yetmeyince, bir teklifte bulunmuş: “şöyle çömeliverseniz de omuzlarınıza bassam elmayı kolayca koparabilirim.”
    harun reşid tereddüt etmeden çömelmiş. vezir yahya el-bermeki, halife’nin omuzlarına basarak elmayı koparmış: “buyrunuz efendim, âfiyet olsun.”
    harun reşid elmayı ısırmış. o kadar lezzetliymiş ki, onu yetiştiren bahçıvanı tebrik etmek istemiş.
    bir çalının arkasından olup bitenleri hayretle seyreden orta yaşlı bahçıvan, huzura varıp temenna etmiş.
    “hangi kabiledensin?” diye sormuş halife…
    “bermekilerdenim, efendim.”
    “belli, bermekiler her işi böyle doğru düzgün yapar.”
    sonra şöyle devam etmiş: “seni kutlarım. muhteşem bir meyve yetiştirmişsin. dile benden ne dilersin?”
    bahçıvan hiç düşünmeden cevap vermiş:
    “önce sağlığınızı, sonra da beni bermeki kabilesi’nden çıkarmanızı dilerim.”
    halife şaşırmış, veziri şaşırmış, bu adam neler söylüyormuş böyle? herkes bermeki kabilesi’nden olmaya can atarken, bahçıvan neden kabileden çıkmak istiyormuş? bahçıvana sormuş:
    “bermeki kabilesi’ndensin ama ayrılmak mı istiyorsun?”
    “aynen öyle efendimiz, ayrılmak istiyorum. lütfen kendi rızamla kabileden çıktığıma dair mühürlü bir belge verin bana…”
    “peki ama neden?”
    “dile benden ne dilersen dediniz ben de diledim, sebebi sonra ortaya çıkar, siz o belgeyi lütfedin yeter.”
    halife, bahçıvanını iknaya çalışmış, fakat dinletememiş. sonunda belgeyi vermiş: “sarayımın bahçıvanı filan oğlu falan bu tarihten sonra bermeki değildir.”
    atmış tarihi, üstüne basmış hilafet mührünü, uzatmış belgeyi bahçıvana:
    “al bakalım, ne işine yarayacak?”
    aradan yıllar geçmiş. bermekiler şımarmış, azıtmış, halka zulmetmeye, devleti kendi çıkarları için kullanmaya başlamışlar. bu yüzden hem halkla, hem de halife harun reşid’le araları açılmış. nihayet ordu içindeki adamları vasıtasıyla halife’yi devirmeye çalıştıklarında, halkın ve halife’nin hışmına uğramışlar. bir bir yakalanıp idam edilmeye başlanmışlar.
    bermeki temizliği günlerce sürmüş. ordudan ayıklanmışlar, sivil bürokrasiden temizlenmişler, topluca lânetlenmişler. en sonunda sıra kenar köşede kalan bermekilerin de bulunup cezalandırılmasına gelmiş. dikilmişler bizim bahçıvanın tepesine: “sen de bermeki’sin!..”
    “hayır değilim” diye basmış itirazı bahçıvan, “ben çoktan o kabileyi terk ettim, elimde halife’nin bizzat mühürlediği kapı gibi belgem var.”
    bakmışlar ki, doğru söylüyor. dokunamamışlar. yine de alıp halife’ye götürmüşler. halife sormuş:
    “böyle olacağını nereden biliyordun?”
    bahçıvan anlatmış:
    “bir bermeki, halife’nin omuzlarına basınca, ‘eyvah dedim, bu işin sonu kötü!’”
    “amma ben izin vermiştim?..”
    “siz tevazuunuzla izin verebilirsiniz, ama veziriniz yahya el-bermeki böyle bir hadsizlik-edepsizlik yapmamalıydı. akıbet tahmin ettiğim gibi oldu.”

    bu hikayeyi hasan atilla uğur'dan dinlemiştim. ne güzel anlatıyor değil mi tüm yaşadıklarımızı? başlasınlar şimdiden imza almaya zaten ben ak partili değildim diye.
  • 99
    ülkenin insanı enkaz altında yardım bekledi aman susun; vefat edeni ceset torbası ile defnedildi aman susun; kalanı kışın ortasında sokakta kaldı aman susun;

    ülkenin güvenlik gücü sınırın ötesinde ya da içinde canından oluyor aman susun;

    öğrenci üniversite göremeden mezun oldu aman susun; o öğrenci mezun olup iş bulamadı aman susun;

    ev araba almak et yemek hayal oldu aman susun;

    susun susun susun. peki ne konuşalım;

    asrın lideri, dünyaya ayar verdi, olmadığımız masa yok, almanya bizi kıskanıyor, yol yaptı, köprü yaptı, havalimanı yaptı.
App Store'dan indirin Google Play'den alın