aslında her şey basit bir sebepten başladı. roma'da yarışlar yapılırken kim geride kim önde karışmasın, seyirciler rahatça ayırt edebilsinler diye yarışmacılar iki renk giyinmeye başlar; kırmızı ve beyaz. daha sonra bu iki takım adına spor kulüpleri kuruldu, augustus döneminde maviler ve yeşiller de rekabete katıldı. o zamanlar bu grupların temsil ettikleri gayet masumaneydi. yeşiller toprağı, maviler suyu, kırmızılar ateşi ve beyaz da havayı simgeliyordu. ilerleyen zamanlarda morlar ve altın renginin de katıldığı rekabet, az kazanan diğer takımların mavi ve yeşil takımlara katılmasıyla boyut değiştirdi. mavi ve yeşil takımların popülaritesi bizans'ta da aynen devam edecekti.
http://1.bp.blogspot.com/...C4%B1lar+maviler.jpg doğu roma'da zenginler tarafından finanse edilen kulüpler, aynı zamanda üyelik sistemi ile aidat toplar, bu sayede para konusunda sıkıntı yaşamazlardı. kulüp, üyelerin seçtiği denmark adı verilen bir yönetici ve imparator tarafından seçilen demokrat denilen başka bir yönetici tarafından birlikte yönetilirdi. takımların bunlardan başka notari denilen ve sözleşmeleri kaleme alan, chautulari denilen bu sözleşmeleri saklamakla mükellef yöneticileri, şair ve şarkıcıları da bulunurdu. en popüler kişiler ise büyük paralara transfer olan yarışçılardı.
gelelim asıl konumuza, yani bizans'taki mavi (venetoi) ve yeşil (prasinoi) rekabetine. romadaki kulüp olgusundan çok farklı olarak, bizanstaki takımlar siyasi bir parti halini almıştı. maviler siyasal anlamda saray eşrafına daha yakındı. büyük toprak sahipleri, roma kökenli senato üyeleri ve aristokratlardan daha çok destek gören maviler, bir taraftan da devletin dini ideolojisi olan, kadıköy konsilinde kabul edildiği şekliyle ortodoksluğu savunuyorlardı. yeşiller ise halkın takımıydı, ticaret ve üretim alanında bulunan kişiler bu takımın sempatizanlarıydı. loncalar ve esnafın finanse ettiği yeşiller, bazıları tarafından sapkın bulunan monofizit düşünceyi destekliyordu. (monofizit düşünceye göre isa peygamber tek tanrıdır ve meryem de tanrının annesidir)
bir mavi veya yeşil taraftarı ilk bakışta ayırt edilebilirdi. kılık ve kıyafetleri, hatta saç şekilleri ile birbirinden ayrılan bu gruplar farklı bir moda yaratmışlardı. prokopius'un aktardığına göre, bazı fanatik mavi taraftarları, hunlar gibi saçlarının şakaklarına kadar olan kısmını kesip gerisini uzatır, bıyık ve sakallarına ise hiç dokunmazlardı. ayaklarına ise barbar kavimlerinkine benzer sandaletler giyerlerdi. kendi takımlarının rengindeki pelerinler ve baş bantları ise her iki grup için de vazgeçilmezdi.
taraftarların sahiplendiği semtler de değişiyordu. galatasaray - beyoğlu, beşiktaş - beşiktaş semti, fenerbahçe - kadıköy örneklerinde olduğu gibi yeşiller halkedon'u ( bugünkü kadıköy), maviler ise blahernai ( bugünkü ayvansaray ) bölgesini kendi evleri olarak görüyordu.
hayat görüşleri, ekonomik durumları ve hatta dini inançları bile birbirinden farklı bu iki grup arasında sürtüşme ve kavgalar kaçınılmazdı. hatta iş bazen daha da tehlikeli bir hal alabiliyordu. sadece konstantinopolis değil, diğer kentler de bu rekabet ve kavgalardan nasibini almıştı. antakya'da greek ve yahudi kavgasına dönüşen mavi - yeşil rekabeti, efes ve iskenderun gibi kentlerde hayatın doğal akışında da kendisine yer bulabiliyordu. bu kentlerdeki mavi ve yeşil taraftarlarıyla diğer kentteki taraftarlar arasında da organik bir bağ vardı. mesela konstantinopolis mavileri, tarsus'taki mavilere kötü muamele yapan bir kontu öldürmüşlerdi.
yenilen takım taraftarların mağlubiyeti ağırbaşlılıkla karşıladığını sanıyorsanız yanılıyorsunuz. mağlubiyet sonrası elinde hançerle sahaya girip rakip takım sürücüsüne saldıran kimseler, bazen de imparatoru taraf tutmakla suçlarlar, yarışın adil olmadığını savunurlardı. pek haksız da sayılmazlar gerçi. birçok imparator destekledikleri takımı açıklardı. mavilerin saraya yakın tutumu ve resmi ideolojiyi sahiplenmeleri hasebiyle olsa gerek, imparatorluk locasında en çok sempati beslenen takım mavilerdi. claudius, marcus aurelius ve caracalla mavileri desteklediğini açıkça ifade etmişti. roma'nın deli imparatoru neron ise yeşillere hayranlığını dile getirmişti. kimi imparatorlara mavi ve yeşil diye lakap takıldığı da görülmüştür.
takımlar zor zamanlarda devletin yardımına koşmuşlardı. 378 yılında got istilasında edirne önlerinde omuz omuza düşmanla çarpışırken 558 yılında avarlarla olan savaşta da imparatora yardıma koşmuşlardı. yine atilla balkanlarda doğu ve batı roma ordularını bozguna uğratdığı sıralarda bir de istanbul'da büyük bir deprem yaşanınca, yıkılan surlar ve olası bir kuşatma ihtimaline karşı bu iki gruptan yardım istenmişti. canla başla çalışan bu iki grup, surları eskisinden daha sağlam hale getirmekle kalmayıp hendekler kazmış, yeni gözetleme kuleleri dikmişlerdi. bunun karşılığını da hastahanelerde tedavi önceliği gibi bir takım haklar verilmişti bu gruplara.
bu gruplar bizans'ın otoritesini kaybettiği anlarda haydutluğa soyunurdu. özellikle mavilerin geceleri estirdiği terör prokopius'un anlatılarında kendine yer bulmuştur. insanları geceleri evinden dışarı çıkamayacak kadar bezdiren mavilerin çeteci grubu, zenginleri soyar, "ölü kişi masal okumaz" diyerek soyduklarını öldürürlerdi. görevlilere para yedirerek satın aldıkları için kimse onlara ilişmezdi. kiliseler bile güvenli değildi artık. düğünde dernekte adam öldürür, kimsenin gözünün yaşına bakmazlardı. artık holiganlık sınırlarını da aşmışlardı.
yeşiller de az değildi. 610 yılında yeşil holiganlar veya artık partizanlar demek daha doğru olur, imparator fokas'ın mavileri desteklemesi ve yarışta mavilerin hile yaptığını düşünmeleri üzerine mavilerin bulunduğu oturma gruplarını ateşe verdi. çıkan büyük yangında can kayıpları yaşansa da bu hadise nika isyanın yanında bir hiçti. nika isyanı da artık nasipse başka bir yazımızın konusu olsun.
kaynak, resimler ve daha ayrıntılı bilgi için;
http://bugraderci.blogspot.com.tr/...abet-maviler-ve.html