1
halkın haber alma hakkını temin ettiği kimselerdir.
sadece türkiye'de değil dünyanın her ülkesinde, tarihin her döneminde tartışmalara konu olmuşlardır. bununla birlikte ilgili meslek ve çalışanlarıyla alakalı çok bilinen yanlışlar gibi az bilinen gerçekler de hayli fazladır.
gazeteci kurumları şeffaf haline getirme gibi bir işlev taşır mesela. bu yazılı olmayan bir kaidedir. nitekim kurum ve kuruluşlarda olan ahlaki ya da gayri ahlaki durumları, sıkıntılı ya da başarılı süreçleri gazete ve gazeteciler üzerinden öğrenebiliriz. kurumsal ilişkiler ya da public relations departmanları bu yüzden var... bu durum her kurum için "doğruların bir gün ortaya çıkmak gibi bir düsturu vardır!" sözünün gerçekliğinin kavranmasına ve süreçlerin olması gerektiği gibi ilerlemesi endişesiyle hareket edilmesine yardımcı olur. anlayacağımız, bir tür korku unsuru olma özelliği taşır.
yanlış gazeteci ya da gazetecilik yok mudur? muhakkak vardır. fakat terazi yanlışı zaten tartmaz. arkaya dönüp bakıldığında watergate skandalı'nı, 2011 şikesini, fifa rüşvet skandalı'nı ve daha bir çok tarihi vesikayı gazeteciler sayesinde öğrendik. fakat, yalan skandalları hiç birimiz sanırım hatırlamıyoruz...
gazetecinin yaptığı haber için kaynak bildirme zorunluluğu yoktur ve bu yasayla da koruma altına alınmıştır. sağlıklı bir gazetecilik faaliyeti için bu durum olmazsa olmaz bir durumdur. zira kaynağın gizliliğini koruma ilkesi olmasa bir çok kaynak bildiklerini gazetecilere aktaramaz, gerçekler de ortaya çıkamaz. konuyla alakalı bir film tavsiyesi de yapalım... 2015 yapımı ve bol oscarlı spotligt filmi meseleyi anlamak için önemli...
https://www.imdb.com/title/tt1895587/
"abi bu nasıl bir kaide ya?" dediğinizi duyar gibi oluyorum... zira gazetecilerin mütemadiyen yalan yazdığını, son zamanlarda özellikle kulübümüzü basın üzerinden zor durumda bırakmaya çalıştıklarını düşündüğünüzü biliyorum. fakat bunun basit bir yolu var...
yalanlamak!..
böyle bir durumla, bir iftirayla, karşılaştığında yalanlarsın, olur biter. eğer yalanlamıyorsan ya da yalanlayamıyorsan haberin doğruluğuna da kabul etmiş olursun. nasıl ki uğur karakullukçu'nun sözleri yalanlandı ve gerçeğin aktarıldığı gibi olmadığı açıklandıysa, demek ki açıklanabiliyor, yine yalanlarsın... bıkmadan, usanmadan yalanlarsın... ve hatta şikayetçi olur, dava açarsın... bir ara sabık başkan dursun özbek için açılacak dava gibi (?) bunlara da açarsın...
anadolu'da bir tabir var, mazur görün lütfen, yutamayacağın lokmayı ağzına almayacaksın diye... arkadaşlar durum bu kadar basit...
kıymetli başkan mustafa cengiz son 10 yılda kulübe en çok faydası dokunmuş başkan olabilir. pandemi olmasaydı üst üste 3 şampiyonluk yaşayarak efsane başkan haline de gelebilirdi... fakat bunlar dünün mevzuları. bizler bugününü yaşayan, yarını ise planlayan insanlarız. sayın başkan'ın sağlık problemleri bugünü kaliteli yaşamasına engel olduğu gibi yarını planlamasına da engel... o yüzden bu hikayeyi uzatmanın hiç bir mantığı yok...
insanları, doğru ya da yanlış, mesleklerinin gerekliliklerini yaptıkları için eleştirmeyelim. eleştireceğimiz şey mesleğini yapan gazetecilere bu malzemeleri sunan kimseler olmalıdır. bir yolsuzluğu ortaya çıkaran gazeteciye "arkadaş bu nasıl gazetecilik, neden hep hırsızları yazıyorsun?" denemeyeceği gibi hırsızlığı yapana da "bir hırsızlığı da beceremediniz, manşetlere çıktınız!" denemez...
daha evvel medyanın tutumuyla alakalı eleştirileri ben de yazdım, yazmaya da devam edeceğim. kimi spor servislerinin kasıtlı tutumları olduğunun farkındayım. fakat işimize gelse de gelmese de bu insanlar işlerini yapıyorlar. bazen cambaza bak klişesine çokça düştüğümüzü düşünüyorum...
sizce de öyle değil mi?..
edit: imla
sadece türkiye'de değil dünyanın her ülkesinde, tarihin her döneminde tartışmalara konu olmuşlardır. bununla birlikte ilgili meslek ve çalışanlarıyla alakalı çok bilinen yanlışlar gibi az bilinen gerçekler de hayli fazladır.
gazeteci kurumları şeffaf haline getirme gibi bir işlev taşır mesela. bu yazılı olmayan bir kaidedir. nitekim kurum ve kuruluşlarda olan ahlaki ya da gayri ahlaki durumları, sıkıntılı ya da başarılı süreçleri gazete ve gazeteciler üzerinden öğrenebiliriz. kurumsal ilişkiler ya da public relations departmanları bu yüzden var... bu durum her kurum için "doğruların bir gün ortaya çıkmak gibi bir düsturu vardır!" sözünün gerçekliğinin kavranmasına ve süreçlerin olması gerektiği gibi ilerlemesi endişesiyle hareket edilmesine yardımcı olur. anlayacağımız, bir tür korku unsuru olma özelliği taşır.
yanlış gazeteci ya da gazetecilik yok mudur? muhakkak vardır. fakat terazi yanlışı zaten tartmaz. arkaya dönüp bakıldığında watergate skandalı'nı, 2011 şikesini, fifa rüşvet skandalı'nı ve daha bir çok tarihi vesikayı gazeteciler sayesinde öğrendik. fakat, yalan skandalları hiç birimiz sanırım hatırlamıyoruz...
gazetecinin yaptığı haber için kaynak bildirme zorunluluğu yoktur ve bu yasayla da koruma altına alınmıştır. sağlıklı bir gazetecilik faaliyeti için bu durum olmazsa olmaz bir durumdur. zira kaynağın gizliliğini koruma ilkesi olmasa bir çok kaynak bildiklerini gazetecilere aktaramaz, gerçekler de ortaya çıkamaz. konuyla alakalı bir film tavsiyesi de yapalım... 2015 yapımı ve bol oscarlı spotligt filmi meseleyi anlamak için önemli...
https://www.imdb.com/title/tt1895587/
"abi bu nasıl bir kaide ya?" dediğinizi duyar gibi oluyorum... zira gazetecilerin mütemadiyen yalan yazdığını, son zamanlarda özellikle kulübümüzü basın üzerinden zor durumda bırakmaya çalıştıklarını düşündüğünüzü biliyorum. fakat bunun basit bir yolu var...
yalanlamak!..
böyle bir durumla, bir iftirayla, karşılaştığında yalanlarsın, olur biter. eğer yalanlamıyorsan ya da yalanlayamıyorsan haberin doğruluğuna da kabul etmiş olursun. nasıl ki uğur karakullukçu'nun sözleri yalanlandı ve gerçeğin aktarıldığı gibi olmadığı açıklandıysa, demek ki açıklanabiliyor, yine yalanlarsın... bıkmadan, usanmadan yalanlarsın... ve hatta şikayetçi olur, dava açarsın... bir ara sabık başkan dursun özbek için açılacak dava gibi (?) bunlara da açarsın...
anadolu'da bir tabir var, mazur görün lütfen, yutamayacağın lokmayı ağzına almayacaksın diye... arkadaşlar durum bu kadar basit...
kıymetli başkan mustafa cengiz son 10 yılda kulübe en çok faydası dokunmuş başkan olabilir. pandemi olmasaydı üst üste 3 şampiyonluk yaşayarak efsane başkan haline de gelebilirdi... fakat bunlar dünün mevzuları. bizler bugününü yaşayan, yarını ise planlayan insanlarız. sayın başkan'ın sağlık problemleri bugünü kaliteli yaşamasına engel olduğu gibi yarını planlamasına da engel... o yüzden bu hikayeyi uzatmanın hiç bir mantığı yok...
insanları, doğru ya da yanlış, mesleklerinin gerekliliklerini yaptıkları için eleştirmeyelim. eleştireceğimiz şey mesleğini yapan gazetecilere bu malzemeleri sunan kimseler olmalıdır. bir yolsuzluğu ortaya çıkaran gazeteciye "arkadaş bu nasıl gazetecilik, neden hep hırsızları yazıyorsun?" denemeyeceği gibi hırsızlığı yapana da "bir hırsızlığı da beceremediniz, manşetlere çıktınız!" denemez...
daha evvel medyanın tutumuyla alakalı eleştirileri ben de yazdım, yazmaya da devam edeceğim. kimi spor servislerinin kasıtlı tutumları olduğunun farkındayım. fakat işimize gelse de gelmese de bu insanlar işlerini yapıyorlar. bazen cambaza bak klişesine çokça düştüğümüzü düşünüyorum...
sizce de öyle değil mi?..
edit: imla