*

  • 10
    cumhuriyette galatasaray muhabiriyken ali sami yen stadını en güzel anlatan adam. ingiliz edebiyatından örneklerle betimlerdi galatasaray'ımın zaferlerini. o zamana dek ali sami yen'e uzak olan o harika kokuyu ciğerlerine çekmemiş bacak kadar çocuğun -cumhuriyet gazetesinde- her maç sonrasında ilk okunacak yazının sahibiydi. şehir hatları vapurundan düşen bir yolcunun arkasından hiç düşünmeden denize atlayarak hem büyük cim bomlu hem de kahraman olmayı başarmıştı benim gözümde.

    gel zaman git zaman cumhuriyet sporun popülariteye ihtiyacı olduğu düşünülmüş olmasından mütevellit o da piyasaya çıktı ve tutarsız yorumları çağa ayak uyduramamış spor yorumculuğuyla basit bir spor yazarı olmaya başladı. adını hatırlayamadığım beşiktaş arşivcisiyle her akşam yaptığı programlarda kulüp kanallarında yorumculuk yapmanın spor yazarının taraf olacağını savunup bunun spor yorumcusunu bitireceğini söyleyip, gstv'ye yorumcu olması davranışlarındaki saçmalığı göstermekte. aslına bakarsanız kariyeri abdülkadir yücelman'dan önce ve sonra olarak ikiye ayrılmaktadır. rahmetlinin cumhuriyet spor'da baskın olduğu dönemlerde müthiş bir muhabirken, sağlığının kötüleşip cumhuriyet spora kendini veremediği dönemden sonra ipini koparmış ve her yere salça olmaya başlamıştır.

    sonuç olarak bir zamanlar ahmet çakarın oğuz çetin'e dediği gibi çeksin elini eteğini bu işlerden kuş uçmaz kervan geçmez bir sahil kasabasına yerleşsin. dünya klasiklerini okusun baştan sona. böylece özündeki iyiliği tavırlarına da yansıtabilir.
  • 17
    --- alıntı ---

    efsaneye bakılırsa sirakuza kralı dionysos, iktidarın, kral olmanın çok rahat ve güzel olduğunu savunan demokles'i, bazı gerçekleri anlatmak amacıyla, öğle yemeğine davet eder.
    ince bir sicimle, yüksek tavana asılan ağır kraliyet kılıcının altındaki koltuğa oturtur ve ona iktidarın aslında ne kadar zor ve riskler içerdiğini gösterir...
    öykü, önemli makamlara, mevkiilere yönelik tehditleri anlatmak için yıllardır kullanılır.
    peki, bu hikayenin galatasaray'la ilişkisi ne?
    öncelikle şunu belirtmekte fayda var ki, galatasaray kulübü başkanlığı koltuğunda oturan kişinin durumunun, demokles'inkinden farkı yok.
    değerli bir makam sarı-kırmızılı camianın reisliği, kıymetli olduğu kadar da büyük riskler içeriyor.

    işte, ünal aysal...

    geçen eylül ayına kadar, taraflı tarafsız, herkesin 'en başarılı başkan' dediği bir isimdi ünal aysal.
    çünkü, adnan polat'ın bir mali kongrede 'al aşağı' edilmesinin ardından camianın büyük desteğiyle galatasaray kulübü başkanı gömleğini giymiş, 'gönüllerdeki teknik direktör' fatih terim'i iş başına getirip, onay verdiği transferlerle 2 yıl içinde 2 şampiyonluk, 2 süper kupa ve şampiyonlar ligi çeyrek finaline imzasını atmıştı.
    onunla, galatasaray kendine gelmişti.
    belçikalı, zengin, itibarlı ama 'tanınmayan' bir iş adamıyken bir anda türkiye'nin, hatta 'futbol avrupası'nın bildiği bir isim haline gelmek de işin cabasıydı.

    bir anda, tartışılan başkan

    ama eylül ayı, ünal aysal'ın 2 yılda yakaladığı tüm bu havayı unutturdu.
    futbol, böyle bir oyun bizim coğrafyada.
    elbette, ünal aysal, bir anda 'tartışılır' hale gelmedi galatasaray'da.
    işin ucu, bir hatta 1,5 yıl öncesine kadar uzanıyor.
    galatasaray'da büyük işlere imza atan teknik direktör fatih terim, başarılı olduğu kadar kendine özgü çalışma prensipleri ile 'zor' bir kişidir.
    işine karıştırmaz. hatta ondan habersiz kuş bile uçurtmaz futbol ile ilgili birimlerin üzerinde. örneğin, eski tesis müdürü fahri yılmaz, adana'dan arkadaşıdır. terim futbolcu, yılmaz su topçu olarak galatasaray'a gelmiş ve sırt sırta vermiştir bu ikili.
    öyle ki, tesis müdürüyken yere düşen kuru yapraktan haberderdır yılmaz. keza terim'in de her gelişmeden haberi olur.
    futbolcu mutsuz mu?
    yardımcı antrenörün sorunu mu var?

    hatta takım malzemecisinin çocuğu mu hasta, onu da bilir(di) fahri yılmaz.
    bildiği için de, sorunlar büyümeden çözülür, hatta terim de, zaman zaman devreye girip, "biz burada kocaman bir aileyiz" mesajı verirdi.
    ve bu, başkan ünal aysal'ın kabul edebileceği bir yöntem değildi.
    yıllarını önce isviçre, sonra da belçika'da geçirip türkiye'ye son 10 yılda 'arada sırada' gelen aysal, 'çok yakın' çevresindekilerin de etkisi ile 'kurumsallaşma' adı altında düğmeye bastı.
    "herkes bildiği işi yapacak" diyor ve ekliyordu:
    "biz yönetmeyi, para bulmayı, finans yaratmayı, fatih hoca da iyi takımlarla şampiyon yapmayı..."
    ne var ki, florya'daki kurulu düzen, başkan aysal'ın 'bir anda' değiştirebileceği bir yapı değildi.

    devre dışı bırakma operasyonu

    hele hele koordinatör bülent tulun'la bu iş olmazdı. çünkü terim'in modelini savunan ali dürüst, abdurrahim albayrak, celal gürcan gibi isimler, bu değişikliğe onay da vermezlerdi.
    üstelik tulun'un buhranlı günlerde italya, ispanya ve civarında 'hoca' aradığı haberleri de işin tuzu biberi olacaktı.
    adnan öztürk ise 'muhalif' yapısı ile, "tıkırında giden işlerle uğraşılmaması" gerektiğini savunuyordu.
    ve 2. şampiyonluğun geldiği günlerde başkan ünal aysal, ''parayı buluruz, profesyoneller kulübü yönetir' diyerek düğmeye basıp olağanüstü bir genel kurul kararı aldı.
    bu karara birçok yönetim kurulu üyesi şaşırmıştı.
    çünkü, bazı yöneticilere göre, kulübün böyle bir ihtiyacı yoktu. ancak, kararın alındığı gün, başkan'ın "futbolu profesyonellere bırakacağız, yorulan arkadaşlarımız var" sözü de abdurrahim albayrak, ali dürüst ve celal gürcan'la, 'yönetim içi muhalefet yapan' adnan öztürk'ü devre dışı bırakmıştı.
    bir yaz günü, 1400 küsür üyenin katıldığı kongre ile ünal aysal, yönetimini yenileyip başkanlığını pekiştirmişti.
    gerçekten yönetimde futbolu bilen kişi sayısı 2-3'e inmiş, onlar da galatasaray lisesi mezunu sanatçı candan erçetin'in 2. başkan olmasına tepki gösterip 'susmuş'lardı.
    bu dört ismin yönetimden ayrılması, terim'in 'tek başına' bırakmıştı.
    terim de, başkana 10 kişilik bir transfer listesi sundu.

    '4 yerli, 6 yabancı...'

    listenin ilk sıralarında iki isim dikkat çekiciydi.
    biri brezilyalı carlinhos, öteki alper potuk...
    ne var ki, bu isimler alınmayacak, liste dibindeki chedjou gelecek, yerli transferi, sonradan ayrılacak erman kılıç'la 'güdük' kalacaktı.
    yine de 'susup' yoluna devam etti terim.
    işte o sıralarda türk milli takımı'ndan gelen teklif, terim'in kaybolan gücünü katlayacak bir gelişmeydi.
    çünkü terim adını, başbakan recep tayyip erdoğan da anmış, tüm türkiye, terim'i ay-yıldızlı ekibin başında görmek istemişti. terim de kabul etti.
    galatasaray ise 'terim hoca ile uzun süreli çalışacağız" kararı aldığı halde, işi imzaya dökmemekte direniyordu.
    işin, 'galatasaray'dan izin alındı, anılmadı, önceden görüşüldü' bölümlerine fazlaca girmeyelim...
    sonuçta terim, hem sarı-kırmızılı ekibi, hem milli takımı çalıştıracaktı. bu sırada kötü sonuçlar alınmaya başladı.
    ligdeki seri beraberlikler derken real madrid'den yenen 6 gol ve üzerine 'mesaj' dedikoduları.
    galatasaray yönetimi de bir akşamüstü toplanıp, hocasını görevden alıverdi.
    sarı-kırmızılı ekibin tarihinde ilk kez bir hoca, 5. haftada, üstelik dış saha derbisi kazanıldıktan sonra gönderiliyordu. camianın büyük bölümü ayağa kalktı.
    terim, sadece bir teknik direktör değil, kulübün 26-27 yıllık divan üyesiydi.
    terim'in kendine özgü davranışları bazı üyeleri rahatsız ediyordu ama terim gibi bir hoca, üstelik antrenmanda 'gönderilemezdi'. galatasaray'ın geniş bir kesiminde paylaşılan görüş buydu.

    mancini iş başında

    ardından, eylül ayında 'bulunabilecek' en iyi hoca, roberto mancini, apar topar getirildi. mancini italyandı, inter ve manchester city ile önemli başarıları vardı.
    mancini'nin geçmişi, 'eylül ayının ortalarındaki 3-4 günle' sınırlı değil.
    terim baştayken, mancini'yle görüşüldü mü?
    çünkü aysal'ın danışmanı, galatasaray camiasının krizde ciddi rolü oynadığını düşündüğü bülent tulun'un 1,5 yıl önce nabız yokladığı 4-5 isimden biriydi bu hoca ve gelişmelerden fatih terim'in de haberi olmuştu.
    kulüp ise, bu iddiayı yalanlıyor.

    ama mancinili günler başladı.
    juventus beraberliği, akhisar'da alınan ilk sezon yenilgisi...
    ve çarşamba günkü divan kurulu toplantısı.
    görüldüğü gibi, galatasaray'da işler iyi gitmiyor.
    eski yönetici ve 2. başkan adnan öztürk'ün, ünal aysal'ı, 'tek adam' arzuları içinde olmakla suçlaması, üyelerin fatih hocanın gönderiliş, mancini'nin de rekor ücretle getiriliş yöntemine yönelik eleştirileri.
    ve en önemlisi, dernekler yasasına göre, ünal aysal'ın mayıs 2014'te 'olağan' bir seçime gitme ihtimali.

    galatasaray büyük olasılıkla seçime gider

    bu seçim kararı 'sportif başarısızlık' sonucu alınan bir karar da olmayacak gibi görünüyor. çünkü ünal aysal'ın görev süresi, ilk seçildiği kongrenin sürecine göre gelecek mayıs'ta bitiyor.
    galatasaray'daki son durum bu.
    demokles'in kılıcı, şu an ünal aysal'ın başının üstünde.
    eğer takım kısa sürede toparlayıp şampiyonlar ligi'nde 2. tura çıkamaz ya da uefa gruplarına kalamaz ise, hele hele lig şampiyonuluğu kaçarsa, şu biline ki, galatasaray, mutlaka kongreye gider.
    giderse ne olur? ünal aysal, aday bile olmayabilir.
    çünkü son seçimde aysal'a oy veren 1400 kişiden 1000'i, istikrardan yana oy kullandı, 400 kişi sıkı aysal'cı...
    eğer aysal'ın karşısına da 'sıkı' bir liseli çıkar, yaşanan sürecteki 'yönetilememe' krizini üyelere anlatır, yol haritası belirlerse, galatasaray, önümüzdeki günlerde çok farklı denizlere yelken açar.
    bakalım, galatasaray lisesi'nin tavanı, demokles'in kılıcını ne kadar taşıyacak?

    --- alıntı ---

    http://www.bbc.co.uk/...latasaray_kriz.shtml
  • 18
    kendisi gibi aklı başında spor yazarlarının olduğunu bilmek mutluluk verici.
    her şeyi yazmış yazılacak başka bir şey bırakmamış

    --- alıntı ---

    galatasaray yönetiminin aldığı tarihi kararın bir kaç saat öncesi galatasaray tv’deydim.
    ara sıra konuk olarak çağırırlar.
    giderim, çay kahve içer sonra da programa çıkarız.
    eşi, dostu da görürüm…
    yine öyle bir gündü.
    arkadaşlarla laflıyorduk.
    adı lazım değil bir üyeye rastladım.
    “galatasaray, disiplin kurulu eğer fener ülker’in sahasını kapatmazsa 7.maçı çıkmaz, ben de üye olarak bu kararı desteklerim” dedi.
    güldüm.
    stüdyoya geçerken, para cezası kararı açıklanıyordu tbf’nin internet sitesinden.
    o dakikalarda yayına girdik.
    tv’deki arkadaşlar bir kaset hazırlamışlar.
    coach ergin ataman’ın 6. maç sonrası demeci dikkatimi çekti, not aldım.
    “işimi yapmak istemiyorum. ülker arena’da can güvenliğim yok” ifadesini kullanıyordu.
    biz yorum yaparken, en az 4-5 kez döndü bu bant…
    ergin ataman’ın gözleri de yaşarıyordu bu lafalı söylerken.
    “işimi yapmak istemiyorum..”
    bu kişi bir profesyonel.
    agresiftir, şudur, budur, bilemem.
    ama bir profesyonel ve ekmeğini kazandığı işini yapmak istemiyor.
    niye?
    güvenlik önlemleri yüzünden.
    yani alınamayan güvenlik önlemleri yüzünden.
    ve bu görüntüler gstv’de dönerken, galatasaray kulübü başkanı ünal aysal ile yöneticiler, “maça çıkmama” kararı aldı.
    bu bir milat.
    çünkü türk sporunda daha önce hiçbir kulüp, “maça çıkmayacağız” dedikten sonra lafının arkasında duramadı.
    ama galatasaray duracak…
    tbf’yi ateşe attılar.
    peki haksızlar mı?
    açıkca konuşayım, iki kulübe de eşit mesafedeyim meslekte kaldığım sürece.
    iki takımın da sahalarında maçlarda yaşananlar, “saha kapanmayı gerektirecek” cinstendi.
    hiçbiri ötekinden masum değil çünkü.
    ama tbf olayları süzemedi.
    burada fenerbahçe’yi de galatasaray’ı da suçlamıyorum.
    tek sorumlu tbf’dir.
    daha doğrusu tbf’nin kurulları.
    fenerbahçe’ye 40 bin lira ceza kesilen kararın gerekçesine bakıyorum, “rakip antrenör ve oyunculara tükürmek, 2 anons, uzun süreli küfür, antrenöre atılan patlayıcı-yanıcı madde…”
    daha ne olacaktı?
    demek ki, tbf, hukuku işletememiş.
    hukuku işletemezsen de, kulübün biri çıkar bir karar alır guguk kuşuna dönersin.
    ***
    şimdi ne olacak?
    öncelikle türk basketbolunun marka değeri tepe taklak gidecek.
    çünkü bir takım sahaya çıkmıyor ve o takım türkiye’ye basketbolu getiren takım.
    20-0 fenerbahçe ülker kazanacak şampiyon olacak.
    tbf, galatasaray’a 20 bin lira ceza verecek.
    belki kararda imzası olan yöneticilere 1-3 yıl men cezası.
    o kadar.
    ***
    peki kim kaybetti?
    galatasaray değil.
    fenerbahçe de değil.
    tbf..
    tbf, fiba nezdinde sıfıra iniyor.
    elin oğlu diyecek ki şimdi, “turgay başkan sen kendi ligine hakim değilsin. bir de fiba avrupa başkanlığı yapıyorsun”.
    ***
    liv hospital çekiliyormuş diyorlar..
    güle güle.
    allah sihat afiyet versin.
    isim sponsorluğu ile avrupa arenasında boy gösterdikten sonra çekilme kararı almak pek ticari olmamış.
    ayrıca liv hospital yönetimine bir anımı aktarayım.
    belgrad’da dolanıyordum.
    birden “acıbadem hospital” yazıları gördüm.
    bu ne diye sordum, anlattılar.
    “fenerbahçe acıbadem voleybol takımı gide gele bu markayı gözümüze soktu. çünkü sırbistan’da uzman tedavi sıkıntısı da vardı.
    birden istanbul’a tedavi için acıbadem’e giden insanlar türedi…”
    demek ki, liv hospital (eğer) çekilirse tarihi hata yapar.
    çünkü düne kadar sadece 3-5 kişinin tanıdığı bir marka iken milyonlarca kişiye adını okutuyorsan, kulübün aldığı (iyi-ya da kötü) bir karar sonrası, “hadi bana eyvallah” diyemezsin.
    dersen sen gidersin medical park gelir, o olmadı, başka bir kurum 5-10 milyon dolarına kıyıp forma reklamına balıklama atlar…

    --- alıntı ---
  • 21
    https://twitter.com/...709910149943303?s=20
    yazıyı okudum.dikkatimi çeken husus neden "ali koç ", değil de "sayın ali koç . neden " kaptan arda turan " değil de, " kaptan arda". bir yazıda iki farklı hitap şekli kullanamazsın. mesafenin aynısı olması lazım. bu tür haberler gösteriyor ki hem fatih terim'in, hem de yönetimin yaptığı suç duyurusu etkili olmuş. özellikle
    fatih terim'in avukatına güveniyorum.
  • 22
    cumhuriyet gazetesi yazarı.

    medyada yer alan ve galatasaray üzerinden para kazanan yazarların neredeyse tamamı objektif olacağım diye takımını her ortamda ezdiren taraftar durumunda olduğu için iş bulabiliyor. buna iyice kanaat getirdim. kimseden körü körüne galatasaray'ı savunmasın gibi bir beklentim yok yalnız ali koç aklama üzerinden galatasaray'a vurulmasını da kabul edemem.
App Store'dan indirin Google Play'den alın