---
alıntı ---
efsaneye bakılırsa sirakuza kralı dionysos, iktidarın, kral olmanın çok rahat ve güzel olduğunu savunan demokles'i, bazı gerçekleri anlatmak amacıyla, öğle yemeğine davet eder.
ince bir sicimle, yüksek tavana asılan ağır kraliyet kılıcının altındaki koltuğa oturtur ve ona iktidarın aslında ne kadar zor ve riskler içerdiğini gösterir...
öykü, önemli makamlara, mevkiilere yönelik tehditleri anlatmak için yıllardır kullanılır.
peki, bu hikayenin galatasaray'la ilişkisi ne?
öncelikle şunu belirtmekte fayda var ki, galatasaray kulübü başkanlığı koltuğunda oturan kişinin durumunun, demokles'inkinden farkı yok.
değerli bir makam sarı-kırmızılı camianın reisliği, kıymetli olduğu kadar da büyük riskler içeriyor.
işte, ünal aysal...
geçen eylül ayına kadar, taraflı tarafsız, herkesin 'en başarılı başkan' dediği bir isimdi ünal aysal.
çünkü, adnan polat'ın bir mali kongrede 'al aşağı' edilmesinin ardından camianın büyük desteğiyle galatasaray kulübü başkanı gömleğini giymiş, 'gönüllerdeki teknik direktör' fatih terim'i iş başına getirip, onay verdiği transferlerle 2 yıl içinde 2 şampiyonluk, 2 süper kupa ve şampiyonlar ligi çeyrek finaline imzasını atmıştı.
onunla, galatasaray kendine gelmişti.
belçikalı, zengin, itibarlı ama 'tanınmayan' bir iş adamıyken bir anda türkiye'nin, hatta 'futbol avrupası'nın bildiği bir isim haline gelmek de işin cabasıydı.
bir anda, tartışılan başkan
ama eylül ayı, ünal aysal'ın 2 yılda yakaladığı tüm bu havayı unutturdu.
futbol, böyle bir oyun bizim coğrafyada.
elbette, ünal aysal, bir anda 'tartışılır' hale gelmedi galatasaray'da.
işin ucu, bir hatta 1,5 yıl öncesine kadar uzanıyor.
galatasaray'da büyük işlere imza atan teknik direktör fatih terim, başarılı olduğu kadar kendine özgü çalışma prensipleri ile 'zor' bir kişidir.
işine karıştırmaz. hatta ondan habersiz kuş bile uçurtmaz futbol ile ilgili birimlerin üzerinde. örneğin, eski tesis müdürü fahri yılmaz, adana'dan arkadaşıdır. terim futbolcu, yılmaz su topçu olarak galatasaray'a gelmiş ve sırt sırta vermiştir bu ikili.
öyle ki, tesis müdürüyken yere düşen kuru yapraktan haberderdır yılmaz. keza terim'in de her gelişmeden haberi olur.
futbolcu mutsuz mu?
yardımcı antrenörün sorunu mu var?
hatta takım malzemecisinin çocuğu mu hasta, onu da bilir(di) fahri yılmaz.
bildiği için de, sorunlar büyümeden çözülür, hatta terim de, zaman zaman devreye girip, "biz burada kocaman bir aileyiz" mesajı verirdi.
ve bu, başkan ünal aysal'ın kabul edebileceği bir yöntem değildi.
yıllarını önce isviçre, sonra da belçika'da geçirip türkiye'ye son 10 yılda 'arada sırada' gelen aysal, 'çok yakın' çevresindekilerin de etkisi ile 'kurumsallaşma' adı altında düğmeye bastı.
"herkes bildiği işi yapacak" diyor ve ekliyordu:
"biz yönetmeyi, para bulmayı, finans yaratmayı, fatih hoca da iyi takımlarla şampiyon yapmayı..."
ne var ki, florya'daki kurulu düzen, başkan aysal'ın 'bir anda' değiştirebileceği bir yapı değildi.
devre dışı bırakma operasyonu
hele hele koordinatör bülent tulun'la bu iş olmazdı. çünkü terim'in modelini savunan ali dürüst, abdurrahim albayrak, celal gürcan gibi isimler, bu değişikliğe onay da vermezlerdi.
üstelik tulun'un buhranlı günlerde italya, ispanya ve civarında 'hoca' aradığı haberleri de işin tuzu biberi olacaktı.
adnan öztürk ise 'muhalif' yapısı ile, "tıkırında giden işlerle uğraşılmaması" gerektiğini savunuyordu.
ve 2. şampiyonluğun geldiği günlerde başkan ünal aysal, ''parayı buluruz, profesyoneller kulübü yönetir' diyerek düğmeye basıp olağanüstü bir genel kurul kararı aldı.
bu karara birçok yönetim kurulu üyesi şaşırmıştı.
çünkü, bazı yöneticilere göre, kulübün böyle bir ihtiyacı yoktu. ancak, kararın alındığı gün, başkan'ın "futbolu profesyonellere bırakacağız, yorulan arkadaşlarımız var" sözü de abdurrahim albayrak, ali dürüst ve celal gürcan'la, 'yönetim içi muhalefet yapan' adnan öztürk'ü devre dışı bırakmıştı.
bir yaz günü, 1400 küsür üyenin katıldığı kongre ile ünal aysal, yönetimini yenileyip başkanlığını pekiştirmişti.
gerçekten yönetimde futbolu bilen kişi sayısı 2-3'e inmiş, onlar da galatasaray lisesi mezunu sanatçı candan erçetin'in 2. başkan olmasına tepki gösterip 'susmuş'lardı.
bu dört ismin yönetimden ayrılması, terim'in 'tek başına' bırakmıştı.
terim de, başkana 10 kişilik bir transfer listesi sundu.
'4 yerli, 6 yabancı...'
listenin ilk sıralarında iki isim dikkat çekiciydi.
biri brezilyalı carlinhos, öteki alper potuk...
ne var ki, bu isimler alınmayacak, liste dibindeki chedjou gelecek, yerli transferi, sonradan ayrılacak erman kılıç'la 'güdük' kalacaktı.
yine de 'susup' yoluna devam etti terim.
işte o sıralarda türk milli takımı'ndan gelen teklif, terim'in kaybolan gücünü katlayacak bir gelişmeydi.
çünkü terim adını, başbakan recep tayyip erdoğan da anmış, tüm türkiye, terim'i ay-yıldızlı ekibin başında görmek istemişti. terim de kabul etti.
galatasaray ise 'terim hoca ile uzun süreli çalışacağız" kararı aldığı halde, işi imzaya dökmemekte direniyordu.
işin, 'galatasaray'dan izin alındı, anılmadı, önceden görüşüldü' bölümlerine fazlaca girmeyelim...
sonuçta terim, hem sarı-kırmızılı ekibi, hem milli takımı çalıştıracaktı. bu sırada kötü sonuçlar alınmaya başladı.
ligdeki seri beraberlikler derken real madrid'den yenen 6 gol ve üzerine 'mesaj' dedikoduları.
galatasaray yönetimi de bir akşamüstü toplanıp, hocasını görevden alıverdi.
sarı-kırmızılı ekibin tarihinde ilk kez bir hoca, 5. haftada, üstelik dış saha derbisi kazanıldıktan sonra gönderiliyordu. camianın büyük bölümü ayağa kalktı.
terim, sadece bir teknik direktör değil, kulübün 26-27 yıllık divan üyesiydi.
terim'in kendine özgü davranışları bazı üyeleri rahatsız ediyordu ama terim gibi bir hoca, üstelik antrenmanda 'gönderilemezdi'. galatasaray'ın geniş bir kesiminde paylaşılan görüş buydu.
mancini iş başında
ardından, eylül ayında 'bulunabilecek' en iyi hoca, roberto mancini, apar topar getirildi. mancini italyandı, inter ve manchester city ile önemli başarıları vardı.
mancini'nin geçmişi, 'eylül ayının ortalarındaki 3-4 günle' sınırlı değil.
terim baştayken, mancini'yle görüşüldü mü?
çünkü aysal'ın danışmanı, galatasaray camiasının krizde ciddi rolü oynadığını düşündüğü bülent tulun'un 1,5 yıl önce nabız yokladığı 4-5 isimden biriydi bu hoca ve gelişmelerden fatih terim'in de haberi olmuştu.
kulüp ise, bu iddiayı yalanlıyor.
ama mancinili günler başladı.
juventus beraberliği, akhisar'da alınan ilk sezon yenilgisi...
ve çarşamba günkü divan kurulu toplantısı.
görüldüğü gibi, galatasaray'da işler iyi gitmiyor.
eski yönetici ve 2. başkan adnan öztürk'ün, ünal aysal'ı, 'tek adam' arzuları içinde olmakla suçlaması, üyelerin fatih hocanın gönderiliş, mancini'nin de rekor ücretle getiriliş yöntemine yönelik eleştirileri.
ve en önemlisi, dernekler yasasına göre, ünal aysal'ın mayıs 2014'te 'olağan' bir seçime gitme ihtimali.
galatasaray büyük olasılıkla seçime gider
bu seçim kararı 'sportif başarısızlık' sonucu alınan bir karar da olmayacak gibi görünüyor. çünkü ünal aysal'ın görev süresi, ilk seçildiği kongrenin sürecine göre gelecek mayıs'ta bitiyor.
galatasaray'daki son durum bu.
demokles'in kılıcı, şu an ünal aysal'ın başının üstünde.
eğer takım kısa sürede toparlayıp şampiyonlar ligi'nde 2. tura çıkamaz ya da uefa gruplarına kalamaz ise, hele hele lig şampiyonuluğu kaçarsa, şu biline ki, galatasaray, mutlaka kongreye gider.
giderse ne olur? ünal aysal, aday bile olmayabilir.
çünkü son seçimde aysal'a oy veren 1400 kişiden 1000'i, istikrardan yana oy kullandı, 400 kişi sıkı aysal'cı...
eğer aysal'ın karşısına da 'sıkı' bir liseli çıkar, yaşanan sürecteki 'yönetilememe' krizini üyelere anlatır, yol haritası belirlerse, galatasaray, önümüzdeki günlerde çok farklı denizlere yelken açar.
bakalım, galatasaray lisesi'nin tavanı, demokles'in kılıcını ne kadar taşıyacak?
---
alıntı ---
http://www.bbc.co.uk/...latasaray_kriz.shtml