• 241
    bu maçın zirvesi, sokağı, son gözlemleri de önemliydi. bunu da düşünerek, normalde pek tercih etmediğim maç öncesi sokak toplaşmasına katılmayı son bir kezliğine çok istedim ve ne yapıp edip arkadaslar, abiler oradayken yetiştim. eve bile ugrayamadığım için üzerimde bir tane sarı kırmızı bir şey yoktu maalesef. sokağa girer girmez önce scofield'ı gördüm. ben aşağı doğru inerken, o yukarı doğru çıkıyordu. o esnada bi elimde montum, bi elimde telefonla konusurken aniden geçtik birbirimizi. kendisi, onu görmediğimi sanmış olabilir ama tabii ki öyle bir şey yok. çok iyi bir gözlemciyimdir. en olmayacak yerde, en olmayacak şeyi görebilme yeteneği doğuştan gelen bir güzellik heralde. özelliğimi geçeyim de scofield konusuna geleyim. çok hareretli bir telefon tartışması ve hızlı adımlar attığım için yanında duramadım. selam bile veremedim ama onun vucut dilinden anladım beni fark ettiğini. işimiz bu gardaş. katalanyo dağlarında öğrendim bu vucut dilini.

    maç zirvesine katılmamdaki en büyük etkenlerden biri de conquistador de europa oldu. gece mesaj atmıştı. yarın erken buluşalım diye. hiç hevesim yoktu aslında ama kanıma girdi bir anda. son kez dedim ya. son kez. bir şekilde katılacağımı anladım o zirveye. işi gücü de ona göre hallettim.

    scofield konusunu geçiyorum. o esnada görüşemedim. sokakta görüsürüz tekrar diye ama sonra bir daha göremedim zaten. maça gittim. sokakta da görüşememiş oldum. her ne kadar kendisini görmediğimi sansa da, gördüm affetmem. daha sonra ben çadır'a doğru gitmek için çıktım sokaktan. 5 dakikalığına oraya da ugramam gerekiyordu. o esnada ise dean saunders ile karşılaştım. mirimi özlemişim. acelem vardı. sokağa tekrar gelicem diyerek vedalaştık 10 dakikalılığına.

    sokağa dönüş...

    neyse, sokağın derinliklerine akarken karşılaştığım 3 arkadasın '' oo sen de mi geldin? sen gelmezdin buraya '' demesine karşılık tebessüm ederek; '' yaa son maç . geleyim dedim '' dedim. sonra zaten kalabalık bir hayli sesini belli etmeye başlayınca çekildik köşelerimize. son ses, son nefes, son his olarak sokakta bağırdık, bağırıişmaları dinledik. aniden çıkan tezahüratlara kulak verip katıldık. bunları yaşadığımız esnada captano'ya da uğradım. trafikten dolayı benden biraz daha sonra gelmişti abimiz. o da klasik '' ooo sen gelmezdin kardesim '' şeysini diyince bir anda dank etti. hakikaten niye gelmedim her maç diye sürklase oldum. çünkü o sokak özlenir be abi. ama her maç öncesi efsane sokak, ali sami yen sokak'a inecek kadar istikrarlı değildim ne yazık ki.

    bu esnada ugur abi ile, diğer arkadaslarla konusurken, yamakasi'yi, cracks'ı ve yanındaki arkadasları yoldan çevirmiş gibi oldum. tam yeğeme gideceklerdi. beni görünce epeycene daha bir süre sokakta durduk beraber gideriz diyerekten. bir süre daha oralardayız işte... bilet muhabbetleri dönüyor doğal olarak. tatlı bir arayışa giren de var, biletini hazırlamış bekleyen de var doğal ve olması gereken şekilde. bu esnada da yakın dostlarla bileti ayarladın mı, sen ayarladın mı sohbetlerini kulpundan çevirirken, şişenin ucu bana da geliyor. valla diyorum hacım benim haberim yok. biletim hazır ama hangi tribünden olduğum belli değil. tabii bunu diyince birkaç dostum anlamadı ama beni orada en iyi anlayan cracks oldu. onu da isterse o anlatır. hiç o konuya girip bir daha toparlayama serüvenini yaşamak istemiyorum :)

    kardesime yetki vermiştim. kendisi benden 3 yaş küçüktür ama, cüssesi benden iki kat büyüktür. beni de bilen biliyor ki zaten ufak tefek değilimdir. verdiğim yetkiye de dayanarak 3 adet bilet ayarlatacaktı. bugüne kadar, son maça kadar hep ben didindim, uğraştım. son maç artık onun göreviydi. herkesin sami yen'e bir veda ediş tarzı vardır. benimkisi de böyle olacaktı. böyle başladı işte. o gün oranın kralı bendim. bunu birkaç kişiye daha söyledim. bugün buranın kralı sizsiniz. her yer sizinmişcesine davranın ve sahiplenin dedim. son gününüz böyle bitsin istemiştim. herkes ali sami yen'in son kralı olsun..

    kardeşim sağolsun 3 bileti de ayarlamıştı. biri bana, biri kendine, biri de bir tanıdığıma olmak üzere 3 adet bilet. telefon geldi. abi biletler hazır, gelmiş. neresi kardesim? yeni açık üst. hayatımda yaşadığım en anlamlı sad but true idi :( ali sami yen'e yeni açık üst'te veda etmek... güzeldi gerçi.
    tabii bunu duyan armaninpesindeyiz,tcoskun ve birkaç kişinin daha dalga konusu olmam beni hiç üzmedi desem ? güzel esprilere, şakalara maruz kaldım. ama duydum ki ultradnan da oradaymış. şimdi her şey daha bir güzel olacak dedim içten içe.

    sokak ritüelini kendi adıma tamamladığımda yola koyulduk. son kez sami yen yoluna, son kez tribün yoluna. son kez tribün yolundayken karşılaştık bazı arkadaslarımızla. son kez o yolda giderken muhabbet etmiş olduk. arama kontrol, turnikeden geçerken adamın benle taşak geçmeye çalışması: '' senin bilet yandı. sürttükten hemen sonra geçeceksin'' demesi falan işin mavrasıydı. gerçi bi siktir amca dememe engel olamadı bunlar. polis üzerimi ararken ise eli bir şeye denk geldi heralde. yuvarlak, hafif sert, ucu sivri. bi de koruma kapağı var. bu ne dedi. o an gözümü kapattım. umarım düşündüğüm şeyi tutmadı dedim. son kez yeni açık üst turnikesinin oralarda kafamı havaya kaldırmıs ve gözlerimi de kapamışstım o soruya kadar. o beklenen cevabı vermek için gözlerimi önce yavaş yavaş açtım. sonra hafif kısarak, dişeri de azıcık birbirine yaklaştırıp göstererek kafamı santim santim indirdim. sonra... ve sonra derin bir oh çektim. düşündüğüm şey değilmiş. cebimdeki spreyi tutmuş. burun spreyi dedim ben de gayriihtiyari. o esnada orada bulunan kişiler kuru sıkı diye anlamış. gerçekten de kurusıkıydı desem ? hehe.

    mavralı, afralı geçtik o dakikaya kadar. hüznün önünde engel olsun, önleyicisi olsun diye böyle bire bir lüzumsuz konusmalara izin verdik desem hiç yanlış olmaz. artık son idi çünkü. tribüne çıkıp şovları, koreografileri görmemle derin bir darbeyi içimde hissetmem bir oldu. birçoğumuzun aynen yaşadığı gibi. gerçekten inanılmaz duygulandım. hava buz gibi ama bir yerlerden sıcaklık geliyor. ona akıl sır erdiremedim ama şuraya bağladım, heralde göz yaşlarının sıcaklığıydı o...

    ilerleyen dakikalarda sinevizyon, başkanlarımızın konuşmaları derken bir şekilde maç saatine geldik. ben buradan sonsuz keş teşekkür ediyorum bu güzel organizasyonda emeği geçen kulübümün çalışanlarına. başkanından caycısına kadar, kapıdaki güvenliğine kadar kim varsa ! son gece, son beş hece ile anca bu kadar güzel biterdi. o soğukta sağ gözümden süzülüp duran göz yaşımın da hakkı vardır o tribünde. dünya devlerini dize getirirken de, evimizde başkalarına boyun eğerken de ağladım. ağladık. sabri'nin bordeayıux' ya attığı golde kendimden geçmiştim mesela. az daha sahanın içine giriyormuşum. çevik kuvvet ile göz göze gelince anladım. orada da deli gibi ağlamıştık. ama bu sefer başka bir şeye benzemez. bu ayrılık acısıydı. bu seferki göz yaşları bunun içindi ve son kez oraya, ali sami yen'e akacaktı. yıllar sonra gurur duyacağım. benim de böyle bir hakkım vardı o efsane stadyumda diyerek anlatacağım.

    şimdi size bir detaydan bahsedeyim. koreografiler için çizgiler çekilmişti sahanın belirli kısımlarına. tribünde olan herkes görmüştür zaten. siyah, kömür gibi bir maddeyle boyanmış gibi. bunu aklınızda tutun bir süreliğine.

    hakkım vardı diyerek anlatacağım... niye anlatmayayım ki ? oranın, ali sami yen stadyumu'nun son taraflarından biri de ben değil miydim ? bu çok büyük bir övünç, sevinç kaynağı değil mi? kesinlikle öyle. neyse,
    maç başladı. kaybetsek de pek bir kimse umursamaz ama böyle veda da olmaz açıkcası. topu döndürdüğümüz ve kaleye gitmek istemediğimiz gayet belli oluyordu. o süreci daha aşamamışken 2 numara caner'den kötü bir gol yedik. aykut'a çok yüklendiler lakin insua'nın çok büyük hatası vardı. çok sinirlendim. fakat tribünde inancını kaybeden bir adam değilimdir. tribünde olduğum her maç için farklı taktikler yazarım kafama. o esnada ne gerekiyorsa. bu da bazen tutar bazen tutmaz. genelde tutar ve kendi kendime mutlu olurum. yanımdakine bahsettiğimde ise ve bunun yanında da o tahminlerim tuttuysa acaip havalı olur. karşımdaki insanın şaşırdığı gibi, kendimle kısa süreli gurur yaşarım. birkaç kez bunu yaşadım. inanın çok hoş oluyor.

    ilk yarı şekerspor'un üstünlüğüyle bitmişti. 0-1

    devre arasında, maç biter bitmez söylediğim ilk şey, ki ultradnan ve benim ufak kardesim yanımdaydı. onlara söylemiştim; '' bu maç 3-1 biter. insua'dan bir asist bekliyorum ama kendisini affettirmesi için ise bir tane de gol atması lazım.'' her zaman olduğu gibi gülüşmeler oldu. fakat bu benim başıma ilk defa gelmiyordu. onların başına ilk defa geleceği için sonradan ben gülecektim. açıkcası o kadar da emin değilim o esnada. çünkü net bir skor ve gol-asist kimden gelecek sorusunun yanıtını vermişim. maç başladı. ben ise şu yukarıda verdiğim detaya geleyim. unutmadığınızı varsayıyorum.

    hani kömür gibi bir maddeyle cizilmiş, koreografilere yardımcı olsun diye sahanın bazı yerlerinde beliren çizgiler vardı ya, heh işte onların yanında ufak bir futbol sahasına benzeyen bir şekil vardı. öyle çizmişler. anımsadınız mı? bir ara maç oraya sıkışınca ultradnan orası için şöyle bir şey dedi: ulan haxball mu oynuyorsunuz? ya da haxball oynayın isterseniz o ufak sahada. tam hatırlamasam da buna benzer bir şeydi. belki de: '' anaa tam haxball sahası laan '' demiş de olabilir. tam hatırlayamıyorum çünkü gülmekten ölen ender insanlardan biri olabilirdim.

    tahmin edeceğiniz üzere gerçekten güzel, keyifli, muhabbeti hoş ve çekirdeği bol bir maç izliyorduk. servet garip şekilde ileri çıkıyordu. ayhan ise onun açığını kapatmak için stoper mevkiine geçiyordu. bu olay çok sık tekrarlanmaya başlayınca kafayı yiyecektim ki servet gol attı. hem de rovesata golü. golden 5 saniye önce ise '' ulan ya bu adam niye burada arkadas'' diyordum. sitem ediyordum. neyse golünü de klas attı ve çok sevindirdi beni. durum 1-1 oldu. daha sonra ilerleyen pozisyonlarda yine ceza sahasına yakın yerlerde dolaşınca servet, yine dedim '' bu adam çok fazla gelmeye başladı buralara '' falan ama o esnada da az daha ikinci golünü yazıyordu. sonra mümkün değil sesimi çıkartmadım zaten. ileride de, geride de gayet başarılıydı servet. bravo.

    culio girdi, kazım girdi derken maç döndü zaten. insua asistini yaptı. arda yazdı 2-1 oldu. tabii ki gözler bana çevrildi doğal olarak. bekleyin ve görün dedim. beklediler. bu sırada benim kardesim, ultradnan'a dedi ki '' abi 80. dakikada seksen kazım gol atar mı sence? '' bu tarz bir şeyler konusuyorlardı kendi aralarında. kısa bir süre sonra tam 80 de kazım gol attı. ultradnan ve benim ufaklık çıldırmıştı ki ben hiç istifimi bozmamıştım. çünkü gol iptal edilecekti. biliyordum.

    ilerleyen pozisyonların birinde insua kendi bölgesinden iyi geldi ve ceza sahasına girdi. güzel de bir şut çıkardı ama uzak direğin dibinden auta gitti top. yanımdakiler buz kesmişti ama ben de farkındaydım ki artık insua gol atamaz. bu şans bir kere gelir bir maçta. maalesef insua'ya gol attıramadım ama maçın skorunu 60 dakika öneden vermiştim. ilk yarı biter bitmez gerekli taktikleri ve skoru söylemiştim. tuttu.. kazım da son golü atınca 3-1 bizim oldu. kazım'a parantez açmak istiyorum. hava toplarına hakim, yırtıcı ve kaçırdığı her pozisyon için kendini yırtan bir adam. en azından öyle hissettirdi. tebrik ederim.

    belki yazılacak çok şey var ama şimdilk bu kadar diyorum. izleyenin de, izlettirenin de, bu günleri görmemizi sağlayanın da her birine sonsuz teşekkürler ediyorum.
    son günümüzde çok kişiyle beraberdik oralarda. gördük, konustuk, oturduk, yedik, içtik. saymakla bitmez. onların adına da teşşekürlerimi sunuyorum.
    diyecek söz bulamıyorum.
App Store'dan indirin Google Play'den alın