162
ulan yine yenildi galatasaray. bu maç için bakılırsa hiç de sürpriz değil aslında. marka bağımlısı bağdat caddesi gençliği olarak bakarsak, bursa geçen senenin şampiyonu, ilk maçı ali sami yen’de 2-0 kaybetmişiz. o zaman ok let’s go !
amma velakin futbol böyle bir şey değil işte. yukarıdaki önermeyi kabul eden bir galatasaraylı’nın acilen 2000 uefa kupası’nı nasıl kazandığımızı açıklamasın bekliyorum. açıklayamazsa kendisi aziz yıldırım’a havale ediyorum.
maça gelelim mi, gelelim. bazı internet siteleri alıntı falan yapıyor, bekletmemek lazım.
sezon başında ve ortasında “anadolu takımı” dedikleri için bir çok galatasaraylı’ya kızıyordum. hala kızıyorum yahu. ama bir fak var, artık hak veriyorum. rakip kaleye gidemeyen bir galatasaray var.
bu işin sorumlusu hagi’mi? hiç de değil. ulan (ki azdır bu yazıyı bekleyenler içinde bana ulan diyecek, yaş itibariyle yahu, ne kadar fesatsınız, çok şükür reis falan değilim) hani transferleri hagi yapmıştı, hani takım düzelecekti diyenler varsa, soruların muhatabı ben değilim. her zaman transfere inanmadığımı anlattım, dilim döndüğünce. dilimiz pek dönmüyor, en azından yazma konusunda.
bursa, geçen haftaki konya beraberliğinden sonra pabucun pahalı olduğunu anlamış. sezon başındaki ofansif özelliklerinden tamamen vazgeçmiş. kendileri açısından iyi yapmış. şampiyonlar ligi bursaspor’un kimyasını bozmuş besbelli.
artık bursaspor böyle oynayacak. büyüklere ve deplasmanda rakiplere karşı sağlam alan savunması, içerideki maçlarda “bastır ankaragücü”. tuhaf gelmesin, ‘70lerin sonlarında ankaragücü’nün sloganıydı. bunu kullanmam tesadüf mü, değil elbette.
maç kafa kafaya gibi başladı. hatta galatasaray rakip kaleye daha kolay gidiyor gibiydi. ama golü bulan bursa oldu. çünkü galatasaray santraforsuz oynuyordu. bir futbolcuyu santrafora koysanız da o bu işi yapacak adam değilse bu işler olmaz. ille isim lazımsa yalandan santrafor oynayan adam kazım’dı. onun suçu değil ki.
eğer adınız galatasaray ise oyunu rakip sahada oynamanız gerekir. allahı var bu takım maçı bursa sahasında oynadı. ama neye fayda. bursa’nın kazandığı ve kaybettiği büyük maçlara bakın, zaten tamamında topu rakibe verdiğini görürsünüz, ali sami yen’deki (seni yıkacak dozerin) ilk maç dahil. şampiyonlar ligi’nde benzeri bir oyun istediler ama valencia 40 metreden çakınca dağıldılar.
1,5 senedir galatasaray’ın en büyük sıkıntısı boşa kaçmayan futbolcular. bu rijkaard zamanında da böyleydi, hagi zamanında da. gönül ferahlığıyla hagi’yi bunun sorumluluğundan kendi gönlümde kurtarırım, nitekim henüz yarım sezon bile geçirmedi. çok bilmişlere inat.
bazı aklıevveller internette diyorlar ki, “artık rakip kaleye gidemeyen bir takımımız var.” hımmm, rijkaard varken gidebiliyorduk ya. karabük, buca gibi maçlar geliyor aklıma. yavrum, o dediğiniz kısa kollularla maça gittiğimiz 2009 sezon başında oldu sadece. ne zaman mont, uzun kollu forma ile maça başladık, bir daha takımı rakip yarı sahaya yüklenmişken görmedik. neyse, derdimiz galatasaraylı’lar değil, galatasaray.
yüklendiğinde topun sende kalması lazım. bunu herkes bilir. bilmeyenler zaten devamını okumasın, hiç hoşlanmazlar. topa hükmetmen gerek. türkiye’deki herhangi bir ligde (genç, amatör, 3.lig, 2.lig, bank asya, süper lig fark etmez) topu mümkün olduğunca efektif kullanman gerek. bırakmazlar hocam. doğru mu, yanlış mı, çağdaş mı, çağdışı mı buna karışmam. karışırım da karışmam. mesela sorarım, dünyanın en pahalı benzinini kullanıyoruz da, en modern futbolunu oynamamız şart mı? cevap vermekte zorlanırsın, topu langırttaki gibi ortaya atarsın. her şeyi bilmek, her konuda doğruları söylemek mümkün değildir. bu ülkeye zaten bir tane gelmiş her şeyi doğru söyleyen, onu da dünyanın en zevk alınması gereken şeyi rakı yüzünden aşağılamaya çalışıyorlar. yemezler.
ulan rakı acayip bir şey, nereden nereye geldik. galatasaray takımında topu ileride tutacak iki adam var. biri arda turan diğeri kewell. arda sakat. sakal traşı olurken kulağını kesmiş van gogh hesabı, sinem kobal’ın dizi setine göndermiş diye duydum. yok lan, bu hafta maçta 18 dışındaki futbolcularla beraberdi bursa’da. ama başında gri-siyah bere vardı. galatasaray kaptanı sarı-kırmızı dışında bere takar mı? icabında prezarvatifini bile storedan almalı. demek ki arda sakatım numarası yapıyor.(oldu canım)
bir diğer top tutacak adam kewell. usta sen ne yaptın ya. zaten geçen sezon dünya kupası’nda oynamak için sakatım diye florya’da gezdin, idmana çıkmadın, güney afrika’da ilk maçta kırmızıyı gördün. şimdi de asya kupası numarası çektin bize. finalde kaybettin, oh olsun sana. sakın geri dönme.
ufuk ceylan. ben adını yazdığım dakikalarda(23:03) büyük ihtimalle takım yemek molası vermiştir. masalarda “ulan ufuk o golü yemese maçı almıştık” diye konuşuluyordur. hee, hemen atlayın, bir tek galatasarayda konuşulur bunlar. yavrum, real madrid’de, milan’da, liverpool’da, livorna’da, lazio’da, la galaxy’de de aynı şeyler konuşulur.
bu takım sezon başında yazdığım gibi düşe kalka gidecek. anlaşılan o ki kupayı alamazsa seneye avrupa kupalarında olmayacak. hagi’nin suçu mu, değil elbette. unutmadan bir hocanın gönderilmesine müthiş tepki veren galatasaraylı’ların futbolcularına küfür etmesini hiç anlamadım, anlamayacağım da. aslında anlıyorum elbette. eğer bir hocanın taraftarı gibi davranıyorsanız normaldir, sakın ultraslan’a laf ettiğinizi duymayayım.
şaka lan, kimseyi ne yazmış diye takip etmiyorum, paranoyak değilim çok şükür. kim ne isterse yazsın, söylesin. kimse beni galatasaraylı’lara küfür ettirecek kadar sinirlendiremez.
önümüzdeki hafta eskişehir maçı var. bu maçı alırız, sezon sonuna kadar da böyle gider. içerde galip dışarıda allah kerim.
muhakkak eksik bir şeyler kalmıştır, ama hem çok sinirliyim, hem içkiliyim. idare edin:)
2009-10 ve 2010-11 sezonlarında belli oldu ki, bize acılar var. bana koymaz, ben 14 sene beklemiş tayfadanım. ama gençlerin işi zor.
galatasaray takımı ileride çoğalamıyor, pozisyon üretemiyor. bunu söylemek için ulema olmaya gerek yok. santrafor eksikliği bariz değil mi? hagi acaba ne düşünüyor? anlaşılan baros iyileşene kadar kazım’ı santrafor oynatacak. umarım bu hafta baros oynayacak duruma gelir. yoksa işimiz var.
amma velakin futbol böyle bir şey değil işte. yukarıdaki önermeyi kabul eden bir galatasaraylı’nın acilen 2000 uefa kupası’nı nasıl kazandığımızı açıklamasın bekliyorum. açıklayamazsa kendisi aziz yıldırım’a havale ediyorum.
maça gelelim mi, gelelim. bazı internet siteleri alıntı falan yapıyor, bekletmemek lazım.
sezon başında ve ortasında “anadolu takımı” dedikleri için bir çok galatasaraylı’ya kızıyordum. hala kızıyorum yahu. ama bir fak var, artık hak veriyorum. rakip kaleye gidemeyen bir galatasaray var.
bu işin sorumlusu hagi’mi? hiç de değil. ulan (ki azdır bu yazıyı bekleyenler içinde bana ulan diyecek, yaş itibariyle yahu, ne kadar fesatsınız, çok şükür reis falan değilim) hani transferleri hagi yapmıştı, hani takım düzelecekti diyenler varsa, soruların muhatabı ben değilim. her zaman transfere inanmadığımı anlattım, dilim döndüğünce. dilimiz pek dönmüyor, en azından yazma konusunda.
bursa, geçen haftaki konya beraberliğinden sonra pabucun pahalı olduğunu anlamış. sezon başındaki ofansif özelliklerinden tamamen vazgeçmiş. kendileri açısından iyi yapmış. şampiyonlar ligi bursaspor’un kimyasını bozmuş besbelli.
artık bursaspor böyle oynayacak. büyüklere ve deplasmanda rakiplere karşı sağlam alan savunması, içerideki maçlarda “bastır ankaragücü”. tuhaf gelmesin, ‘70lerin sonlarında ankaragücü’nün sloganıydı. bunu kullanmam tesadüf mü, değil elbette.
maç kafa kafaya gibi başladı. hatta galatasaray rakip kaleye daha kolay gidiyor gibiydi. ama golü bulan bursa oldu. çünkü galatasaray santraforsuz oynuyordu. bir futbolcuyu santrafora koysanız da o bu işi yapacak adam değilse bu işler olmaz. ille isim lazımsa yalandan santrafor oynayan adam kazım’dı. onun suçu değil ki.
eğer adınız galatasaray ise oyunu rakip sahada oynamanız gerekir. allahı var bu takım maçı bursa sahasında oynadı. ama neye fayda. bursa’nın kazandığı ve kaybettiği büyük maçlara bakın, zaten tamamında topu rakibe verdiğini görürsünüz, ali sami yen’deki (seni yıkacak dozerin) ilk maç dahil. şampiyonlar ligi’nde benzeri bir oyun istediler ama valencia 40 metreden çakınca dağıldılar.
1,5 senedir galatasaray’ın en büyük sıkıntısı boşa kaçmayan futbolcular. bu rijkaard zamanında da böyleydi, hagi zamanında da. gönül ferahlığıyla hagi’yi bunun sorumluluğundan kendi gönlümde kurtarırım, nitekim henüz yarım sezon bile geçirmedi. çok bilmişlere inat.
bazı aklıevveller internette diyorlar ki, “artık rakip kaleye gidemeyen bir takımımız var.” hımmm, rijkaard varken gidebiliyorduk ya. karabük, buca gibi maçlar geliyor aklıma. yavrum, o dediğiniz kısa kollularla maça gittiğimiz 2009 sezon başında oldu sadece. ne zaman mont, uzun kollu forma ile maça başladık, bir daha takımı rakip yarı sahaya yüklenmişken görmedik. neyse, derdimiz galatasaraylı’lar değil, galatasaray.
yüklendiğinde topun sende kalması lazım. bunu herkes bilir. bilmeyenler zaten devamını okumasın, hiç hoşlanmazlar. topa hükmetmen gerek. türkiye’deki herhangi bir ligde (genç, amatör, 3.lig, 2.lig, bank asya, süper lig fark etmez) topu mümkün olduğunca efektif kullanman gerek. bırakmazlar hocam. doğru mu, yanlış mı, çağdaş mı, çağdışı mı buna karışmam. karışırım da karışmam. mesela sorarım, dünyanın en pahalı benzinini kullanıyoruz da, en modern futbolunu oynamamız şart mı? cevap vermekte zorlanırsın, topu langırttaki gibi ortaya atarsın. her şeyi bilmek, her konuda doğruları söylemek mümkün değildir. bu ülkeye zaten bir tane gelmiş her şeyi doğru söyleyen, onu da dünyanın en zevk alınması gereken şeyi rakı yüzünden aşağılamaya çalışıyorlar. yemezler.
ulan rakı acayip bir şey, nereden nereye geldik. galatasaray takımında topu ileride tutacak iki adam var. biri arda turan diğeri kewell. arda sakat. sakal traşı olurken kulağını kesmiş van gogh hesabı, sinem kobal’ın dizi setine göndermiş diye duydum. yok lan, bu hafta maçta 18 dışındaki futbolcularla beraberdi bursa’da. ama başında gri-siyah bere vardı. galatasaray kaptanı sarı-kırmızı dışında bere takar mı? icabında prezarvatifini bile storedan almalı. demek ki arda sakatım numarası yapıyor.(oldu canım)
bir diğer top tutacak adam kewell. usta sen ne yaptın ya. zaten geçen sezon dünya kupası’nda oynamak için sakatım diye florya’da gezdin, idmana çıkmadın, güney afrika’da ilk maçta kırmızıyı gördün. şimdi de asya kupası numarası çektin bize. finalde kaybettin, oh olsun sana. sakın geri dönme.
ufuk ceylan. ben adını yazdığım dakikalarda(23:03) büyük ihtimalle takım yemek molası vermiştir. masalarda “ulan ufuk o golü yemese maçı almıştık” diye konuşuluyordur. hee, hemen atlayın, bir tek galatasarayda konuşulur bunlar. yavrum, real madrid’de, milan’da, liverpool’da, livorna’da, lazio’da, la galaxy’de de aynı şeyler konuşulur.
bu takım sezon başında yazdığım gibi düşe kalka gidecek. anlaşılan o ki kupayı alamazsa seneye avrupa kupalarında olmayacak. hagi’nin suçu mu, değil elbette. unutmadan bir hocanın gönderilmesine müthiş tepki veren galatasaraylı’ların futbolcularına küfür etmesini hiç anlamadım, anlamayacağım da. aslında anlıyorum elbette. eğer bir hocanın taraftarı gibi davranıyorsanız normaldir, sakın ultraslan’a laf ettiğinizi duymayayım.
şaka lan, kimseyi ne yazmış diye takip etmiyorum, paranoyak değilim çok şükür. kim ne isterse yazsın, söylesin. kimse beni galatasaraylı’lara küfür ettirecek kadar sinirlendiremez.
önümüzdeki hafta eskişehir maçı var. bu maçı alırız, sezon sonuna kadar da böyle gider. içerde galip dışarıda allah kerim.
muhakkak eksik bir şeyler kalmıştır, ama hem çok sinirliyim, hem içkiliyim. idare edin:)
2009-10 ve 2010-11 sezonlarında belli oldu ki, bize acılar var. bana koymaz, ben 14 sene beklemiş tayfadanım. ama gençlerin işi zor.
galatasaray takımı ileride çoğalamıyor, pozisyon üretemiyor. bunu söylemek için ulema olmaya gerek yok. santrafor eksikliği bariz değil mi? hagi acaba ne düşünüyor? anlaşılan baros iyileşene kadar kazım’ı santrafor oynatacak. umarım bu hafta baros oynayacak duruma gelir. yoksa işimiz var.