1034
türk futbolu neden geri kaldı, neden kalitesi düşük, neden geliş(e)miyor? bu soruların kendimce cevaplarını yazmak istiyorum ama önce genel bir bilgi vermek istiyorum.
-türkiye’de 83 milyonun ortalama eğitim seviyesi 4. sınıf terk. yani toplum olarak ortalama 3,5 yıl eğitim ve öğretim görmüşüz.
-türkiye matematik ve okuma testlerinde dünya ülkeleri içinde ellili sıralarda. ekonomide 20. sırada olduğumuz söyleniyor ama eğitim ve bilimde 50. sıradayız. dünyadaki ilk 500 üniversite içinde tek bir üniversitemiz yoktur.
-millet olarak ıq seviyemizin 90 olduğu test edilmiş. (bir araştırmaya dayanıyor bu rakam) bilindiği gibi klasik ıq test ortalamalarına göre 70 embesilliğin sınırı, 140 ise dahilik sınırı. yani 70 ve altı ıq’ya sahip olanlar zeka geriliğinden muzdarip, 140 ve üzeri ise dahi kabul ediliyor.
-ülkemizin %34’ü hayatında bir sayfa bile kitap okumamış. ortalama yıllık kitap okuma ortalamamız kişi başına on yılda bir kitap. japonya’da kişi başı ortalama yılda on kitap.
herne kadar artık çoklu zeka kavramı revaçta ise de ben klasik zeka testleri ve kabullerinden hareket ediyorum. 90 ıq seviyesi ise kendini dolandırabilecek kadar zeka seviyesine sahip olmak demek. tabi tekrar ifade edeyim ki bu rakamlar tüm ülke ortalamasının rakamları. yani tüm ülkeyi bir tek insan olarak kabul edersek kendini dolandırabilecek kadar bir zekaya sahip insan olduğumuz ortaya çıkıyor.
türk futbolunun geri kalmışlığının yukarıdaki genel nedenleri dışında özel nedenleri de var ama onları belirtmeden önce bir hususu daha özellikle ifade etmek istiyorum. matematik bilindiği gibi bilimlerin anasıdır. matematik insanın muhakeme (yorumlama) ve sorun çözme yeteneklerini geliştiren, yeni keşifler yapmasını, plan ve proje geliştirip uygulamasını sağlayan, kısaca her anlamda gelişmesini ve yücelmesini sağlayan en temel bilim dalıdır. dolayısıyla çocuklarımıza ısrarla matematik öğretmemiz gerektiği ortadadır. matematik öğrenen her çocuk, hayatın diğer alanlarında da eninde sonunda başarılı olur. kısacası topumsal ıq’muzu artırmanın en kestirme yolu matematik öğrenmekten ve okumaktan geçiyor.
şimdi gelelim asıl konumuza. futbolumuz neden gelişmiyor?
üç temel nedeni var.
-yetersiz altyapı eğitimi
-yetersiz ve yanlış beslenme
-altyapılarda yetersiz antrenman ve futbol sahaları.
bu temel nedenleri detaylandırmak gerekirse;
-yetersiz altyapı derken, çocukların ve gençlerin altyapıda yeterli eğitimi alamamasını kastediyoruz. altyapıda yeterli eğitimi alamayışlarının ana nedeni ise futbolun düşünsel ve taktik tarafını bilen ve öğreten altyapı hocalarının olmamasıdır. futbol öncelikle düşünsel ve taktiksel olarak öğretilmelidir çocuklara. ondan sonra fizik, kondisyon, hız, çabukluk, şut, pas vesaire gelir. düşünsel ve taktiksel futbol ne demektir ve nasıl öğretilir. bununla ilgili araştırmalar yapılmış, kitaplar yazılmıştır avrupada. yani detayları bir kitabın konusu olacak kadar geniştir ancak birkaç maddeyle ana fikrini ortaya koymak gerekirse şöyle diyebiliriz:
1-takım ya da ekip halinde düşünmeyi öğrenmek. bireysel düşünceyi, takımın ortak düşüncesiyle senkronize etmek
2-psikolojik durum ve tavırlarını takım frekansı ile uyumlu hale getirmek
3-yardımlaşmanın neden önemli olduğunu bilinçaltına işlemek
4-taktiğin ne olduğunu ve neden önemli olduğunu öğretmek. taktiğin aslında mücadeleyi kazanmanın anahtarı olduğunu iyice genç beyinlere işlemek.
5-bütün temel taktikleri uygulamalı olarak öğretmek
bütün bunlar üzülerek ifade edeyim ki bırakın altyapı hocalarını, süper lig hocalarımızda bile yeterli değildir. fatih hoca gibi birkaç istisna dışında tamamı buna dahildir. zaten bu nedenledir ki altyapıdan a takıma yeterli futbolcu gelmediği gibi, a takımlarda da bunları öğrenmek mümkün olmuyor. dolayısıyla altyapıdan gelen az sayıda çocuk, bazı istisnalar hariç a takımda da öğrenemiyor bunları.
-yetersiz ve yanlış beslenme konusunda kitap yazmaya gerek yoktur çünkü yazılmış binlerce kitap vardır. ancak futbolcular (daha geniş manada sporcular) için özel beslenme kuralları vardır. bu kuralları iyi öğrenmek ve uygulamak şarttır. aksi halde giderek çocuklarda güç, çabukluk, kuvvet kaybı olur ve kronikleşir.
örneğin, sporcuların patates tüketiminin ayda biri geçmemesi gerektiğini (güney amerikalı sporcular hariç) çoğu kulüp bilmez. patatesteki tein maddesinin, pankreasın insülin salgısını bloke ederek sindirimi yavaşlattığını ve uzun vadede şeker hastalığına (diyabet) yol açtığını, özellikle sporculara büyük zarar verdiğini bilenlerin çok az olduğunu düşünüyorum. bu sadece bir örnek daha niceleri var. üstelik bazı doğru zannedilen yanlış beslenme şekilleri var ki hepsini düzeltmek o kadar zor ki. bu konuda ülke olarak büyük mesafe kaydetmemiz gerektiğinden en ufak şüphem yoktur. özellikle sporcular açısından beslenme, karın doyurmaktan ibaret değildir ve çok önem verilmesi gereken bir konudur. sporda beslenme uzmanları uetiştirmek ve kulüplerde istihdam etmek zorundayız.
transfer edilen yabancı futbolcuların üç ay içinde bize benzemesinin en temel nedeni de bence yanlış beslenme alışkanlığımızdır. dünya yıldızlarını transfer edin üç ay sonra bize benzerler. tabi kendi özel aşçıları yoksa. bu konuda messi’nin yaşadıklarını unutmayalım. kulüp diyetisyeni ile olamayacağını anlayan messi, özel bir diyetisyen ekibi kurarak, kısa sürede formunu yükseltmiş ve basında gündem olmuştu. düşünün barcelona gibi dünya’nın ilk üçünde olan bir kulüp yeterli olamamış, bizim kulüpler nasıl olacak? tabi bunlar uç örnekler ama bizim altyapılarımızda sıkıntının büyüklüğüne işaret etmek için kullandım.
-yetersiz antreman ve futbol sahalarını da izaha gerek yoktur. türkiye’nin en büyük kulübü galatasaray'ın altyapıya ayırabildiği sadece iki sahası vardır onlardan birisi de halı sahadır. halı sahalar futbolun ve futbolcunun katilidir. aslında profesyonel takım altyapılarında kesinlikle yasaklanması gerekir ama şu anki ekonomik seviyemiz itibariyle bu mümkün değil. halı sahadaki zemin sertliği hem futbolcunun yeteneklerini yok eder hem de tehlikeli sakatlıklara yol açar. bu nedenle altyapılarda bile kesinlikle uygun çim sahaların bulunması gerekir. (bunun en güzel ispatı altınordu kulübüdür. bence tek yaptıkları yeterli çim antreman sahası yapmaktır. gerisi kendiliğinden gelmiştir.) lakin her yıl futbolculara milyonlarca euro para akıtılırken, altyapı sahalarına ve hocalarına ve de futbolcularına yeterince kaynak aktarılmaz. bir sahada günde iki maç, üç antreman yaptırma zorunluluğundan, yıpranmış, zımpara gibi olmuş halı sahalar kullanılır. bu sahalarda futbol oynamak zorunda kalan çocuklar da uzun vadede mevcut yeteneklerini bile kaybeder.
bu olumsuzluklar nedeniyle türkiye’de futbol maalesef;
-yavaş oynanıyor
-taktiksiz oynanıyor
-takım halinde değil bireysel oynanıyor
-kısacası kaos futbolu oynanıyor
bu kadar olumsuzluğa rağmen arada beş-on futbolcu çıkar türkiye’de. nasıl çıkar? başka çare yoktur da ondan çıkar. içlerinde en iyilerini takıma almak zorunluluğu vardır ve genellikle mecburiyetten a takımlara alınırlar. işte size trabzonspor örneği. son yıllarda çıkan gençlerin tamamı ekonomik sıkıntılardan, yani zorunluluk sonucu a takım kadrosuna dahil edilmişlerdir. yeterli altyapı eğitimi alamamalarına rağmen zorunluluk sonucu a takıma çıkan gençler, bir-iki yıl uygun zeminlerde antreman-maç programına girince yeteneklerini hatırlayıp yıldızlaşmaya başlıyorlar. o nedenledir ki ben bu sözlükte defalarca şunu yazdım; altyapıdan gelen gençlerin en yetenekli en az altı-yedi tanesini a takıma alarak bir-iki yıl onları maç-antreman sürecinden geçirmek ve onlara şans vermek gerekir. bu yol takip edilirse, altyapılarda unutturulan yeteneklerini hatırlayan çocuklar yıldızlaşacaktır. aksi halde, yani kendini geliştirsin diye alt liglere gönderilenlerin geri dönmesi mucize gibi bir şeydir. yanlış değilsem galatasaray’da bunun örneği yoktur. suat kaya, fatih akyel ve arda turan için alt liglerde yetişip döndüler denir ama bu kesinlikle doğru değildir. üçü de topu topu bir yıl oynamıştır alt liglerde. bunlar zaten gitmeden önce de yıldız potansiyeli olan futbolculardı ama a takımda yer bulamayacakları için gönderilmiştir, yetişmeleri için değil. kaldı ki bu üçüne karşı yüzlerce yetenekli çocuk alt liglere kaybolup gitmiştir. yani alt liglerde yetişerek dönenlerin oranı binde bir bile değildir.
özetleyecek olursak; toplumun eğitim seviyesini yükseltmek için seferberlik ilan edersek, çocuklarımızı ve gençlerimizi iyi besleyip uygun zeminlerde antrene edersek, maçlarını uygun zeminlerde oynatırsak futbolumuz gelişir. aksi halde yurt dışından futbolcu ithal etmeye devam ederiz. afrikalıların ırki özellikleri nedeniyle daha atletik olmalarına aldanıp hepsini takımlarımıza doldurur, avrupadan da emekliliği gelmiş birkaç yıldızla takımlarımızı süsler birbirimizi kandırmaya devam ederiz.
-türkiye’de 83 milyonun ortalama eğitim seviyesi 4. sınıf terk. yani toplum olarak ortalama 3,5 yıl eğitim ve öğretim görmüşüz.
-türkiye matematik ve okuma testlerinde dünya ülkeleri içinde ellili sıralarda. ekonomide 20. sırada olduğumuz söyleniyor ama eğitim ve bilimde 50. sıradayız. dünyadaki ilk 500 üniversite içinde tek bir üniversitemiz yoktur.
-millet olarak ıq seviyemizin 90 olduğu test edilmiş. (bir araştırmaya dayanıyor bu rakam) bilindiği gibi klasik ıq test ortalamalarına göre 70 embesilliğin sınırı, 140 ise dahilik sınırı. yani 70 ve altı ıq’ya sahip olanlar zeka geriliğinden muzdarip, 140 ve üzeri ise dahi kabul ediliyor.
-ülkemizin %34’ü hayatında bir sayfa bile kitap okumamış. ortalama yıllık kitap okuma ortalamamız kişi başına on yılda bir kitap. japonya’da kişi başı ortalama yılda on kitap.
herne kadar artık çoklu zeka kavramı revaçta ise de ben klasik zeka testleri ve kabullerinden hareket ediyorum. 90 ıq seviyesi ise kendini dolandırabilecek kadar zeka seviyesine sahip olmak demek. tabi tekrar ifade edeyim ki bu rakamlar tüm ülke ortalamasının rakamları. yani tüm ülkeyi bir tek insan olarak kabul edersek kendini dolandırabilecek kadar bir zekaya sahip insan olduğumuz ortaya çıkıyor.
türk futbolunun geri kalmışlığının yukarıdaki genel nedenleri dışında özel nedenleri de var ama onları belirtmeden önce bir hususu daha özellikle ifade etmek istiyorum. matematik bilindiği gibi bilimlerin anasıdır. matematik insanın muhakeme (yorumlama) ve sorun çözme yeteneklerini geliştiren, yeni keşifler yapmasını, plan ve proje geliştirip uygulamasını sağlayan, kısaca her anlamda gelişmesini ve yücelmesini sağlayan en temel bilim dalıdır. dolayısıyla çocuklarımıza ısrarla matematik öğretmemiz gerektiği ortadadır. matematik öğrenen her çocuk, hayatın diğer alanlarında da eninde sonunda başarılı olur. kısacası topumsal ıq’muzu artırmanın en kestirme yolu matematik öğrenmekten ve okumaktan geçiyor.
şimdi gelelim asıl konumuza. futbolumuz neden gelişmiyor?
üç temel nedeni var.
-yetersiz altyapı eğitimi
-yetersiz ve yanlış beslenme
-altyapılarda yetersiz antrenman ve futbol sahaları.
bu temel nedenleri detaylandırmak gerekirse;
-yetersiz altyapı derken, çocukların ve gençlerin altyapıda yeterli eğitimi alamamasını kastediyoruz. altyapıda yeterli eğitimi alamayışlarının ana nedeni ise futbolun düşünsel ve taktik tarafını bilen ve öğreten altyapı hocalarının olmamasıdır. futbol öncelikle düşünsel ve taktiksel olarak öğretilmelidir çocuklara. ondan sonra fizik, kondisyon, hız, çabukluk, şut, pas vesaire gelir. düşünsel ve taktiksel futbol ne demektir ve nasıl öğretilir. bununla ilgili araştırmalar yapılmış, kitaplar yazılmıştır avrupada. yani detayları bir kitabın konusu olacak kadar geniştir ancak birkaç maddeyle ana fikrini ortaya koymak gerekirse şöyle diyebiliriz:
1-takım ya da ekip halinde düşünmeyi öğrenmek. bireysel düşünceyi, takımın ortak düşüncesiyle senkronize etmek
2-psikolojik durum ve tavırlarını takım frekansı ile uyumlu hale getirmek
3-yardımlaşmanın neden önemli olduğunu bilinçaltına işlemek
4-taktiğin ne olduğunu ve neden önemli olduğunu öğretmek. taktiğin aslında mücadeleyi kazanmanın anahtarı olduğunu iyice genç beyinlere işlemek.
5-bütün temel taktikleri uygulamalı olarak öğretmek
bütün bunlar üzülerek ifade edeyim ki bırakın altyapı hocalarını, süper lig hocalarımızda bile yeterli değildir. fatih hoca gibi birkaç istisna dışında tamamı buna dahildir. zaten bu nedenledir ki altyapıdan a takıma yeterli futbolcu gelmediği gibi, a takımlarda da bunları öğrenmek mümkün olmuyor. dolayısıyla altyapıdan gelen az sayıda çocuk, bazı istisnalar hariç a takımda da öğrenemiyor bunları.
-yetersiz ve yanlış beslenme konusunda kitap yazmaya gerek yoktur çünkü yazılmış binlerce kitap vardır. ancak futbolcular (daha geniş manada sporcular) için özel beslenme kuralları vardır. bu kuralları iyi öğrenmek ve uygulamak şarttır. aksi halde giderek çocuklarda güç, çabukluk, kuvvet kaybı olur ve kronikleşir.
örneğin, sporcuların patates tüketiminin ayda biri geçmemesi gerektiğini (güney amerikalı sporcular hariç) çoğu kulüp bilmez. patatesteki tein maddesinin, pankreasın insülin salgısını bloke ederek sindirimi yavaşlattığını ve uzun vadede şeker hastalığına (diyabet) yol açtığını, özellikle sporculara büyük zarar verdiğini bilenlerin çok az olduğunu düşünüyorum. bu sadece bir örnek daha niceleri var. üstelik bazı doğru zannedilen yanlış beslenme şekilleri var ki hepsini düzeltmek o kadar zor ki. bu konuda ülke olarak büyük mesafe kaydetmemiz gerektiğinden en ufak şüphem yoktur. özellikle sporcular açısından beslenme, karın doyurmaktan ibaret değildir ve çok önem verilmesi gereken bir konudur. sporda beslenme uzmanları uetiştirmek ve kulüplerde istihdam etmek zorundayız.
transfer edilen yabancı futbolcuların üç ay içinde bize benzemesinin en temel nedeni de bence yanlış beslenme alışkanlığımızdır. dünya yıldızlarını transfer edin üç ay sonra bize benzerler. tabi kendi özel aşçıları yoksa. bu konuda messi’nin yaşadıklarını unutmayalım. kulüp diyetisyeni ile olamayacağını anlayan messi, özel bir diyetisyen ekibi kurarak, kısa sürede formunu yükseltmiş ve basında gündem olmuştu. düşünün barcelona gibi dünya’nın ilk üçünde olan bir kulüp yeterli olamamış, bizim kulüpler nasıl olacak? tabi bunlar uç örnekler ama bizim altyapılarımızda sıkıntının büyüklüğüne işaret etmek için kullandım.
-yetersiz antreman ve futbol sahalarını da izaha gerek yoktur. türkiye’nin en büyük kulübü galatasaray'ın altyapıya ayırabildiği sadece iki sahası vardır onlardan birisi de halı sahadır. halı sahalar futbolun ve futbolcunun katilidir. aslında profesyonel takım altyapılarında kesinlikle yasaklanması gerekir ama şu anki ekonomik seviyemiz itibariyle bu mümkün değil. halı sahadaki zemin sertliği hem futbolcunun yeteneklerini yok eder hem de tehlikeli sakatlıklara yol açar. bu nedenle altyapılarda bile kesinlikle uygun çim sahaların bulunması gerekir. (bunun en güzel ispatı altınordu kulübüdür. bence tek yaptıkları yeterli çim antreman sahası yapmaktır. gerisi kendiliğinden gelmiştir.) lakin her yıl futbolculara milyonlarca euro para akıtılırken, altyapı sahalarına ve hocalarına ve de futbolcularına yeterince kaynak aktarılmaz. bir sahada günde iki maç, üç antreman yaptırma zorunluluğundan, yıpranmış, zımpara gibi olmuş halı sahalar kullanılır. bu sahalarda futbol oynamak zorunda kalan çocuklar da uzun vadede mevcut yeteneklerini bile kaybeder.
bu olumsuzluklar nedeniyle türkiye’de futbol maalesef;
-yavaş oynanıyor
-taktiksiz oynanıyor
-takım halinde değil bireysel oynanıyor
-kısacası kaos futbolu oynanıyor
bu kadar olumsuzluğa rağmen arada beş-on futbolcu çıkar türkiye’de. nasıl çıkar? başka çare yoktur da ondan çıkar. içlerinde en iyilerini takıma almak zorunluluğu vardır ve genellikle mecburiyetten a takımlara alınırlar. işte size trabzonspor örneği. son yıllarda çıkan gençlerin tamamı ekonomik sıkıntılardan, yani zorunluluk sonucu a takım kadrosuna dahil edilmişlerdir. yeterli altyapı eğitimi alamamalarına rağmen zorunluluk sonucu a takıma çıkan gençler, bir-iki yıl uygun zeminlerde antreman-maç programına girince yeteneklerini hatırlayıp yıldızlaşmaya başlıyorlar. o nedenledir ki ben bu sözlükte defalarca şunu yazdım; altyapıdan gelen gençlerin en yetenekli en az altı-yedi tanesini a takıma alarak bir-iki yıl onları maç-antreman sürecinden geçirmek ve onlara şans vermek gerekir. bu yol takip edilirse, altyapılarda unutturulan yeteneklerini hatırlayan çocuklar yıldızlaşacaktır. aksi halde, yani kendini geliştirsin diye alt liglere gönderilenlerin geri dönmesi mucize gibi bir şeydir. yanlış değilsem galatasaray’da bunun örneği yoktur. suat kaya, fatih akyel ve arda turan için alt liglerde yetişip döndüler denir ama bu kesinlikle doğru değildir. üçü de topu topu bir yıl oynamıştır alt liglerde. bunlar zaten gitmeden önce de yıldız potansiyeli olan futbolculardı ama a takımda yer bulamayacakları için gönderilmiştir, yetişmeleri için değil. kaldı ki bu üçüne karşı yüzlerce yetenekli çocuk alt liglere kaybolup gitmiştir. yani alt liglerde yetişerek dönenlerin oranı binde bir bile değildir.
özetleyecek olursak; toplumun eğitim seviyesini yükseltmek için seferberlik ilan edersek, çocuklarımızı ve gençlerimizi iyi besleyip uygun zeminlerde antrene edersek, maçlarını uygun zeminlerde oynatırsak futbolumuz gelişir. aksi halde yurt dışından futbolcu ithal etmeye devam ederiz. afrikalıların ırki özellikleri nedeniyle daha atletik olmalarına aldanıp hepsini takımlarımıza doldurur, avrupadan da emekliliği gelmiş birkaç yıldızla takımlarımızı süsler birbirimizi kandırmaya devam ederiz.