• 161
    babam.
    gençlik yıllarında amatör olarak(kayseri demirspor) futbol oynamış bizim peder, iyi de topçuymuş babamın arkadaşlarının anlattığına göre. 1973-1987 yılları arasındaki 14 yıllık şampiyonluk hasretine de birebir tanık olmuş.(zaman zaman denk gelince anlatır) neyse, yaşım böyle 6-7 civarlarında iken takip etmeye başladım, babamla birlikte tv'den maçları izler, eski kayseri atatürk stadyumunda maç izlemeye giderdik. hatta çok çok iyi hatırlıyorum, eskiden malum stadyumlarda koltuk olmazdı, bildiğin beton üzerine otururduk. kış ayları ise eskiden çok sert geçerdi, karlı havalarda 90 dakika boyunca ayaklarımız soğuktan donmasın diye kanguru gibi zıpladığımızı bilirim. babam beni aslında futbol sever olmam için yetiştirdi, 7 yaşında kayseri ağırnas spor alt yapısına gönderdi. bir kaç yıl sonra da tıpkı babam gibi kayseri demirspor'da oynamaya başladım, u17 kategorisinde kayseri şampiyonluğu yaşayıp gruplara gitmişliğim de vardır :) hiç unutmam, tarih 17 mayıs 2000, yaşım 14. evde maçı izliyoruz ailecek. penaltılarda nasıl bir ruh hali içinde olduğumu hatırlamıyorum. popescu'nun son penaltısı akabinde evden büyük bir mutlulukla ailecek çıktık. dışarıda konvoylar, trafik kilit tabi. hayatımda bu kadar mutlu olduğum an sayısı nadirdir. bu arada, 5-6 yaşlarında iken, koyu beşiktaş taraftarı olan amcam, beni beşiktaşlı yapmak için bisiklet ile ikna etmeye çalışmıştı. bisikletim yoktu, babamın da bu konuda bana baskı yaptığını hiç hatırlamıyorum. ama kabul etmedim, istemedim. bisikletimin olmasını çok istemiştim o yaşlarımda ama, kabul edemedim, çoçuktum, nedenini bilmiyorum ama kendimi sarı kırmızı renklere ait hissetmiştim sanırım. bu arada babam, benden 7 yaş büyük amcamın oğlunu galatasaray'lı yapmıştı. nasıl başardı bilmiyorum ama gerçekten takdir edilesi bir durum bence. babam futbolu futbol için seven, izleyen, destekleyen birisidir. memleketinin takımını her zaman istanbul takımlarından önde tutar, önceliği kayserispor'dadır. beni de öyle yetiştirmek istedi aslında. hatta (bkz: 12 nisan 1998 kayserispor trabzonspor maçı) maçını tribünden izlemiştik. ne maçtı ama, 6-5 trabzon yenmişti, ünal karaman'ın harika bir futbol oynadığını hatırlıyorum. bu gibi maçlar, benim futbolu sevmemde çok büyük etkendi. o dönem tribünde içi boş taraftar görmeniz mümkün değildi, herkes maçın içinde olurdu, kimsenin elinde akıllı telefon yoktu tabi. fakat bir çok kişi, elinde bulunan dönemin radyoları ile diğer maçları takip ederdi, kartondan yapılmış sarı-kırmızı şapkalar, oturmak için yapılmış köpük straforlar, stad içinde çemen ekmek, ne güzel günlerdi. neyse, 96-00 yılları arası zaten malumunuz bendeki arma sevdası yerli yerine oturmaya başlamıştı. 2000 sonrası bilinçli bir taraftar olduğumu söyleyebilirim. fakat, babam beni özellikle son yıllarda fanatik olarak adlandırıyor ve bu huyumu sevmediğini belirtiyor. hatta "keşke seni beşiktaşlı yapsaydım da ağzın yüzün sürtülseydi" diye de hayıflanmadan edemiyor zaman zaman. çok şükür ki babam beni galatasaray'lı yapmış, çok şükür. sadece bu sebepten dolayı bile hakkını ödeyemem.
    not: babam iyi bir fenerbahçeli'dir.
    edit: babamın neden beni fenerbahçeli değil de galatasaraylı yaptığını atlamışım. belli bir yaşa geldikten sonra sordum bunu kendisine. cevabı, "aramızda tatlı bir rekabet olsun, biz yendiğimizde ben seninle, siz yendiğinizde sen benimle uğraş ki rekabetin tadı olsun" olmuştu. allahım uzun ömürler versin, canım babam.
App Store'dan indirin Google Play'den alın