• 2
    hayatımda izlediğim en muhteşem tenis maçıdır ve bunun sebebi kesinlikle maçın kalitesi, maçtaki mücadele falan değildir (kalite ve mücadelenin tenis bilgim çerçevesinde iyi olduğunu söyleyebilmeme rağmen). hani moda bir tabir var ya öyküsü olan maç falan diye, sanki her şeyin bir öyküsü yazılamazmış gibi, işte gerçekten bu maçın öyküsü maçı müthiş kıldı benim açımdan.

    goran ivanisevic'in wimbledon tenis turnuvası'nda finallere gelip hiç şampiyon olamaması (4. finaliydi yanılmıyorsam), patrick rafter'ın üst üste ikinci kez finale gelmesi ve dahası tenisi bırakacak olması nedeniyle onun da şampiyonluk için son şansı olması, yağmur yüzünden ertelenen maçların finali pazartesine denk getirmesi, bu nedenle finale bilet alanların önemli bir kısmının biletlerini iade etmesi nedeniyle özellikle hırvat taraftarların kalkıp maça gelmeleri, ortamın futbol maçı gibi olması, goran ivanisevic'in ağlayarak attığı maç sayıları, patrick rafter'ın değişik ruh hali içerisinde direnmeye çalışması ilk anda aklıma gelenler.

    ve tabii ki şampiyonun turnuvaya esasen katılamayacakken wild card ile katılmış olması ile kupayı aldıktan sonraki konuşmasında drazen petrovic'i anması, bir nevi şampiyonluğu ona adaması maçın unutulmaz ayrıntılarıydı.

    her daim zevkli olan avustralya-hırvatistan rekabeti de (böyle bir rekabet elbette yok ama avustralya'daki hırvat asıllı insanlar ve bunlar arasından çeşitli spor müsabakalarında avustralya'yı temsil edenleri olunca durum değişik bir hal alıyor) maça benim gözümde bir renk katmıştı.

    sonuç olarak iki finalistin de özel hayranı olmasam da o günkü maçtan sonra ikisini de takdir ettim, tarihe geçen bu maçta kesinlikle oyuncuların isimlerinin de payı büyüktü. kimbilir belki bu maçı benim için unutulmaz kılan nokta hem tenisi en yoğun olarak izlediğim 3-5 yıla denk gelmesi, hem de neden andre agassi'yi pete sampras'dan çok sevdiğimin cevabı.
App Store'dan indirin Google Play'den alın