• 228
    yaşandı ama bitmedi. bitmeyecek. takımın beyni oktay hoca başta olmak üzere, skor yükümüzü çeken shipp'e, en kritik anlarda gelen 3'lükleriyle maça ortak olmamıza sebep olan ender ve cevher'e, hem hücumda hem savunmada ribaundları toplayan andriç'e, sayılara ortak olan, cska'yı 64 sayıda tutmamızı sağlayan savunmaya yardım eden göksenin'e, lakoviç'e, gordon'a, shumpert'a, caner'e, furkan'a, savovic'e, kadroda olmayan ama yürekleriyle orada olan evren'e, tutku'ya ve o salonu cehenneme çeviren herkese kocaman bir teşekkür. bu zafer hepinizin.

    edit: kadroda olmayan büyük kaptan haluk yıldırım'ı unutmak olmaz.
  • 233
    cska'yı durdurup yenmek için öncelikle teodosic'i psikolojik olarak çökertmek gerekirdi. oktay hoca bunu göksenin ile yaptı.

    pota altında kristic'i durdurmak için teke tek savunma yerine topu pota altına indirmemek lazımdı. oktay hoca bunu takım savunmasıyla yaptı.

    cska'nın hızlı hücumlarının iyi olduğunu bildiğimiz için oyunu sete set oyununa çevirdik. böylece onlara kolay sayı şansı bırakmadık.

    cska'nın topu hızlı ve etkili çevirdiğini bildiğimiz için çok hareketli ve topa baskılı bir savunma anlayışını ortaya koyduk. öyle ki 4. çeyreğin başında cska 5 top kaybı yaptı.

    kısacası oktay hoca bu maçı kafasında oynamıştı ve oyuncular onun düşüncelerini uyguladı. oktay hoca çok iyi analizler yapmış ve oyuncularına bunu uygulatmayı başarmıştır.
  • 234
    yıllar önce milli takımımız olan efes pilsen'in maçlarını izlerdik herkes aynı anda sevinir aynı anda üzülürdü. takım elbet tutulur ancak efes her daim sevilirdi. sonraları sağolsunlar efes'in güzide yöneticileri bu sevgiyi yok edebilmek için çok çabaladılar. kulüp takımlarının atılımlarıyla da artık neredeyse bitme noktasına geldi. kimse artık efes'li olmuyor futbolla ilgilenmese dahi. nedeni çok basit bizim görmek istediğimiz savaşı, azmi ve yok artık denilecek başarıları efes getirmiyor.

    dün tam da bu olayı tekrardan canlandırdı. beşiktaş'lı arkadaşım galatasaray'lı olmak istedim derken bunu kastediyordu. aslında o beşiktaş'lı olmaktan mutlu ama bu takımı sevmekten de geri kalamıyor. işte bu takım kendini sevdiriyor. özellikle bizim jenerasyonumuz kubilay, tugay, hakan, okan, hagi ve fatih terim'le galatasaray'lı olurken belki de bir jenerasyon rancik, jamon, tutku, luksa, shumpert, jaka, shipp ve mahmuti'yle galatasaray'lı olacak. daha da önemlisi bu takım artık taraflı tarafsız birçok kişi tarafından benimseniyor, özleniyor, izleniyor.

    maç başlarken görsel show'lara o kadar alıştık ki artık çok daha öte bir şeyler olmayınca şımarmıyoruz. fakat "o neydi gördün mü" "krstic mi o" nidaları arasında gülümserken yine ne denli önemli bir iş başardıklarını anlıyoruz abdi ipekçi taraftarının. bu seyirci takımın attığı her basketi resmen ikiyle çarpıyorlar. attığımız her sayı sonrası gelen iyi savunma bu taraftarın katkısıyla geliyor. inanılmaz bir itici güç.

    maçın detaylandırılacak çok donesi var ama ilk yarı bittiğinde yanımdan ayrılan arkadaşın maçın bitimine 1 dk kala gelip skoru görmesi ve gözündeki şaşkınlık, dilindeki nasıl olur ya nasıl serzenişi nasıl bir zafer olduğunu açıklamaya yetiyor.

    maç içinden:

    - luksa andric'in geri dönen show-up'ları. teodosic'in yılmasında göksenin'in itici savunması kadar luksa'nın da etkisi vardı.
    - cevher'in bu sezon ikinci defa* ekstra katkı vermesi. 4 numaradan gelen katkı bizim diğer yaptığımız iyi işlerinde bir nebze ödülü olmuş oluyor. krema niyetine.
    - savunmada adamını kovalayan oyuncunun sadece adamına değil topa da odaklanması. bu şekilde luksa, göksenin, jamon ve jaka'nın pas arası yaptıklarını hatırlıyorum. savunmada odaklanma.
    - artık topun da biraz bizi sevmesi buna tecrübede diyebiliriz. cevher'in sol dipten gönderdiği 2 zor şut, göksenin'in öne geçiren üçlüğü, ender'in farkı 5 yapan abuk 3lüğü ve shipp'in imkansızları.
    - shipp'in 3, jamon'un 1 olmak üzere tam 4 ölü topu kazanmamız. top kaybı olacakken topun bir anda shipp'in elinde doğması şans olabilir mi? doğru yerde olmak.
    - jamon'un teodosic'in elinden aldığı 2 ya da 3 top. tam hatırlayamıyorum ama elinden o top benim versene dercesine aldı.
    - kirilenko'nun savunmasında onu tamamen boyalı alana sokmamak üzerine kurulu düzen ve topu daima teodosic'in ellerinde isteyen ve süre ile beraber kullanmasına izin veren bir savunma.
    - euroleague'in en uzun 2 takımından birine * reboundlarda ezilmemek 36-37, euroleague'in en iyi guardının elinden 3 top çalmak, euroleague normal sezon mvp'si ve bu sezon her maçta blok yapan kirilenko'nun bu hanesini bu maçta boş bırakmasını sağlamak onu sadece 11 verimlilik puanında tutmak, euroleague'in en iyi hucumcu uzununa 8 sayı izni vermek.......
    - top16'da ikilik atışlarda %65'le isabet bulan cska'yı %37'ye düşürmek, onları 80'li sayılardan indirip 60'lı sayılara mahkum etmek hıncal uluç'un bile başaramayacağı bir olay olsa gerek.
    - jamon gordon'un orlando'nun nba finallerine gittiği sezon hidayet'in son periyotlar ortaya çıkması ve mr. 4th quarter oyununu oynadığı dönemi hatırlatması. sorumluluk almaktan hiç çekinmiyor ve ihtiyaç duyduğumuz her an o var. attığı son 2 basket domercant'ın kazan'da attıklarından farksız. can yakan, maç bitiren basketler.
  • 241
    ankara'ya yeni gelip bilgisayarıma anca kavuşuyorum sözlük. maçı yerinden seyreden 11.500 şanslı insandan biri olarak anlatacak çok şeyim var. aklıma geldikçe eklemeler yapıyorum.

    öncelikle organizasyon hazırlıklarını gördüğüm zaman koreografiye katılmam gerektiğini düşündüm. maçtan önceki resmi gece tekrarı izlerken görebildim, o kadar karton tuttuk kollar gitti ama o görüntü için değmiş valla. emeğe saygı. * bu arada kartonu tutarken canımın çıktığı sırada "beyler şu kartona bir el atın kollarım çıktı" çağrımı cevapsız bırakmayan taraftarlar tekrardan sağolun cansınız.

    gene maçtan önce, sırf teodosic'e ana avrat sövmek için bağıran galatasaray taraftarlarını da canların canı mertebesine koyuyorum. yalnız kalmayın diye teodosic nidalarından sonra 20-25 kişi beraber bağırıp sövdük kıymetimizi bilin. *

    yine daha maç başlamadan, tribünde desibel rekoru kırmamız ayrıca etkileyiciydi, duyduğuma göre 123 desibel olarak ölçülmüş. bir basketbol salonu için olağanüstü bir rakam. tebrikler taraftarımıza.

    maçın üçüncü çeyreğinde bir ara skora baktım, 45-35 olmuş. hep bağırınca skoru takip etmekten uzak kaldım ama o bağırmamızın da karşılığı oldu doğal olarak. 7 dakikada 20 sayı atıp son çeyreğe önde girdik. son çeyrekte de takım aynı gazla devam etti ve 68-64 kazandık. parkede 12 altın ruh, başlarında büyük bir adam ve arkasındaki 11 bin 500 yürekle avrupa'nın en iyi takımı abdi ipekçi cehenneminde dize geldi.

    gelgelelim performanslara:

    shipp: maçın en skoreri, biz ondan savunma katkısı isterken o maçın adamı oldu, baştan sona çok üst düzey oynadı. tam bir kahramandı dün.

    andric: belki de hayatının maçını oynadı. ikinci çeyrekte boş turnike kaçırması ve son çeyreğin başında faul problemine girmesi dışında olağanüstüydü. sahanın her yerinde onun ruhu vardı ve o ruh maçı bize getirdi.

    cevher: inanılmazdı. belki o da hayatının maçını oynadı. bir 4 numara neyi yapması gerekiyorsa onu yaptı. ikinci çeyrekte attığı üçlük ve sıfırın da gerisi olan aynı noktadan iki tane kritik basketle takımın maçta kalmasını sağladı. sonrasında da öne geçtik zaten.

    göksenin: harika bir savunma yaptı ve teodosic'e göz açtırmadı. maçın gizli kahramanıydı adeta.

    gordon: sen neymişsin be adam. zor durumda sorumluluk almalar, müthiş savunmalar, müthiş asistler, teodosic'ten ve adaşı gordon'dan top çalmalar, maçın en diri oyuncusuydu kesinlikle. sen çok uzun yıllar bizde kal gordon. hatta hep böyle oyna kobe'miz ol bizim. ileride 22 numarayı emekli edelim ve kimse giymesin o formayı.

    lakovic: çok gözükmedi, ama sahada kaldığı süre boyunca takıma güven verdi. 2. çeyrekte anlamsız tercihler yaptı onun dışında iyiydi.

    ender: o da ikinci çeyrekte çok iyi oynamadı ama maç boyu andric'e yaptığı asistler ve son çeyrekteki el üstünden üçlüğü ile takıma hayat verenlerden oldu.

    furkan: günün cenabet ismi sanırım oydu. sayı atamadı lan hiç beklemiyordum, ama maçın özetini tekrar izleyince teodosic'in son serbest atışında ribaundu aldığını hatırladım, o ribaund kendini affettirdi.

    shumpert: yine beklediğimiz shumpert değildi dün. olympiakos maçında yine o üst üste 2-3 tane üçlük atabilen shumpert'a dönmesi lazım.

    savovic: ondan da beklediğimiz performansı göremedik. ilk maçında * iyiydi halbuki. her maç öyle oynamasına razıyız biz.

    caner: onun da ismini oyuncu değişikliği anonslarında duydum ne yalan söyleyeyim.

    evren: maçın heyecanı olsa gerek oyuna girip girmediğini hatırlamıyorum.

    oktay mahmuti: ne zaman ne gerekiyorsa onu yaptı. cska'yı çok iyi analiz etmiş, rakibin hızlı hücum yapmasına mümkün olduğunca engel olmak istedi, takıma müthiş bir savunma yaptırdı ve maç başına 87 sayı atan takımın 64 sayı atmasının baş sebebi oldu. bunu söylemeye gerek bile yok artık, herkes biliyor ama büyüksün reyiz.

    ve biz yani taraftar: dün akşam bütün avrupa'ya neden en iyi taraftar olduğumuzu gösterdik. avrupa'nın en iyi takımı bile karşımızda direnemedi. ultraslan'ın dünkü performansı için ne desek az olur. helal olsun.

    bir noktada canım biraz sıkıldı; maç sonundaki kutlamalarımız sırasında "bizim için 12. adam diyorlar ama biz galatasaray'ın 1 numarasıyız" gibilerinden bir anons geldi. ultraslan avrupa'nın en iyi taraftar grubu da olsa galatasaray'ın o kadar değeri varken 1 numarası olamaz. ultraslan'dan büyük galatasaray var. umarım anonsu yapan abimiz de sonradan hatasının farkına varmıştır.

    özetle, evet koyduk. bu sonuç bizi çeyrek finale çıkartır ya da çıkartmaz, ama şu bir gerçek ki bu galibiyet yıllar boyu konuşulacak, nesilden nesile aktarılacak. çocuklarımıza bu maça gidebildiğimizi anlatacağız ve anlatırken o anı tekrar yaşayacağız. bunun için sonsuz defa teşekkürler galatasaray!
  • 247
    efsaneye tanıklık ettiğimiz karşılaşma.

    bir maç öncesinde sloukas'ın yarattığı şok, fark 4 iken siskauskas'ın denemesinde bile bizleri tereddüt etmeye yetiyordu. o topun panyadan sekip sahaya geri döndüğü an, maçın bitişi ve yaşadığımız duygular... etkisinin ne bir sezon, ne bir şampiyonluk ne de başka bir şey ile geçeceğini zannetmiyorum şu maçın. ilk grup aşamasını firesiz geçen, son şampiyon panathinaikos'u deplasmanda deviren ve kuşkusuz euroleague organizasyonunun en büyük favorisi cska. bu yadsınamaz gerçek, taraflı/tarafsız herkes tarafından dile getirildi, maçtan sonra dile getirmeye de devam ediyoruz. bu gerçeği kabul edip kendi gücünü göstermeye niyetli olan bir çok takım bu sene boynu bükük ayrıldı parkeden. hem basketbol, hem de fizik anlamda inanılmaz avantajı olan cska, abdi ipekçi'ye gelmeden önce sistemlerinin önemli parçası olan khryapa'yı kaybediyordu. kimilerine göre bu kayıp hiç de önemli değildi...

    gittiği her salonda ezici gücünü kabul ettiren, oynadığı basketbol ile dış baskılar ne olursa olsun galip ayrılan cska takımı, maç öncesi yapılmasının bile büyük cesaret istediği bir pankart ile mental anlamda 1-0 yenik başlıyordu maça. müthiş bir düşünce ile karikatürize edilen krilenko & teodosic ikilisine maç öncesi mesaj net olarak veriliyordu; daha önceki 13 maça benzemeyecekti bu akşam... büyük bir cesaret olayına yaptığım vurgu, aslında taraftarın takıma nasıl bir derecede inandığını gösteriyordu. neticesinde her oyuncusuyla kusursuz bir yapılanma olan cska'ya maç öncesi adeta rencide olarak sahadan çıkacaklarını göstermek her taraftarın harcı değil. maçın öncesinden, avrupa'nın en iyi takımlarından birinin maç sonunda gireceği hali gösterdi taraftar, ait olduğu yer olan avrupa'da gövde gösterisi yaparak...

    maçın ilk hareketi, devamında gelecek onlarca hareketin habercisidir bir manada. luksa'nın oynadığı birebir sonucunda bulduğumuz ilk sayılar, ilk savunmamızda baskıdan topu elinden çıkarmakta zorlanan teodosic ve boş dönen cska hücumu. son topa kadar götürdüğümüz heyecanımızı maçın başında da gösteriyordu takım, bu maçı ne kadar istediğimizi ilk toptan gösteriyorduk. maçın ilk periyotunda gösterilen savunma, sonunda göstereceğimiz savunmanın bir seviye altıydı. göksenin ile baskı unsurunu her topla buluşmasında yüklediğimiz teodosic, istediği şekilde hücumu şekillendiremedi. khryapa'nın önemi, daha ilk dakikalarda belli olmuştu. nitekim teodosic'in asist yönünün etkisini yitirdiği dakikalarda devreye giren khryapa, hücum seçeneklerini bir hayli şekilde çoğaltıyordu. savunmada istediğimiz bir çok şeyi yaptığımız ilk 10 dakikada, hücum kısmında efsanevi bir maç çıkaracak olan shipp ve luksa ile sayılara gittik. daha maçın başında, onları 10 dakikada 13 sayıya mahkum etmemiz, 87 sayı ortalama oynayan hücum sistemlerine bir mesaj veriyordu; oynadıkları 13 maça kesinlikle benzemeyecekti bu akşam...

    cska gibi şampiyonluğun bir ucundan tutmuş takımlar, yenildikleri maçta bile ağırlıklarını koydukları bölümleri mutlaka yakalıyorlar. bu anlarda karşı takımın göstereceği direnç, maçın devamının şekillenmesinde büyük önem taşır her zaman. maçın genelinde, 2. çeyreğin ilk 5 dakikasını farklı bir yere koyacaktır kazlauskas ve ekibi. istedikleri gücü bir nevi gösterebildiler, ancak karşılarında asla pes etmeyen bir takım vardı. periyotun başında 15'te skor eşitlenmesinin ardından kısa bir seri ile farkı 5'e çıkarmamızın sonrasında cska ağırlığını ilk defa bu kadar belirgin bir şekilde sahaya koyacaktı. kenardan gelen shved, enerjisi ile teodosic'e nefes aldırırken, maça istediği gibi başlayamayan ve faul problemine giren krstic'i yedekleyen kaun, bu sene en efektif performanslarından birini gösteriyordu. bu ikilinin baskın olduğu 5 dakika ile 14-2 seri yakalayan cska, farkı 7 sayıya çıkarıyordu, 22-29. kırılgan bir takım karşısında bu serisini daha fazla miktara sürüklemek niyetinde olan cska'ya karşılık verecektik, nihayetinde bu maç diğerlerine benzemeyecek demiştik... seriye luksa'nın balyozuyla dur diyen takımımız, 4 numaradan verim alamadığı 15 dakikanın ardından verimi yakalıyordu cevher ile. maçın içinde tekrardan tutunarak devre sonunda 5 sayı farka izin verdik. soyunma odasına giderken akıllara hemen 3.çeyrek sorunsalı geliyordu ama takımın bu büyük maçta gösterdiği karakter bu sorunsalı bir kenara itiyordu.

    aynı ikinci çeyrekteki gibi, maçın üçüncü çeyreğine de hızlı başlayan cska maçta ilk ve son defa farkı çift haneye çıkarıyordu, 35-45. üçüncü çeyreğin bitimine 07:01 varken maçın kırılma anı yaşanıyordu. ya bu farka isyan edip oyuna tekrardan dönecektik, ya da teslim bayrağını çekecektik. ikinci seçenek, salonda bulunan kimsenin aklından geçmiyordu, cska kesimi dahil. nitekim istediğimiz, bizi farklı kılan özelliğimizi devreye sokacaktık ve maçta en etkin oynadığımız bölüm geliyordu. 22 sayısının en değerli 9 sayısını bu bölümde bulan shipp, takımı ateşleyen oyuncu oldu. savunmada aldığımız güven, hücuma hızlı gelerek kolay sayılara ulaşmamızı sağladı. bunun en güzel örneğini, 16-5'lik muhteşem serinin son basketini atarak maçta tekrar öne geçmemizi sağlayan göksenin'in üçlüğünden görebiliyoruz. boş dönmesini sağladığımız cska hücumu, topu müthiş bir hızla dolaştırarak boş şutu bulmamız ve tekrardan öne geçişimiz... bu olağanüstü serinin ardından, başa baş giden maçta cevher'in çarpı koyduğu o sol dipten attığı iki efsane şutta imkansızı isteyen bir takımın isabet sağlaması gereken şutlardı. farkın 10'a çıktığı periyotta, 7 dakikalık baş kaldırış, son periyota, zafere ulaşmamız için gerekli olan 10 dakikaya önde girmemizi sağlıyordu, 55-54.

    ''aptallaştılar'' tribünde dün tezahüratlar dışında, 4.periyot en fazla söylenen kelimeydi. savunmada dozajı çok başka bir yere çektik ilk 5 dakikada, öyle ki euroleague'in en sert takımı olan cska ilk 5 dakikada yalnızca 1 sayı bulabiliyordu ve bunun yanında 5 top kaybı yapmışlardı, shved'in shipp'ten yediği blok da var ayrıca. seviyeyi cska'nın bundan önce 13 maçta görmediği bir seviyeye çekince, ne teodosic, ne krilenko ne de krstic devreye girebildi. açıkçası bu 5 dakikayı ne yazık ki iyi değelendiremedik. her ne kadar kötü bir gün geçirseler de, savunmada belli bir seviyeyi her zaman yakalayan cska savunmasına karşı bir şeyler üretmekte zorlandık. bunu, o 5 dakikalık dilimde sağladığımız iki isabetten de net bir şekilde tesbit edebiliyoruz. hücum ribaundu üzerinden gelen klasik shipp sayısı ve süre biterken elinde patlayan topu sayıya çeviren ender... ilk 5 dakikada buldozer etkisi yaratan savunmamızı şans basketi ile kıran cska farkı 2 sayıya indiriyordu, 61-59. artık maçın sonu gelmişti ve akla tek isim geliyordu; jamon gordon. beklentiyi karşılayarak 2 basket bulan jamon, hakkımız olan maçı almamızı sağlıyordu... son dakikalarda italyan maçı ortaya getirmeye çalıştı ama söylemiştik, bu maç diğer maçlara benzemeyecekti ve biz bu zaferi almayı hak etmiştik.

    9 şubat 2012 günü sadece bir galibiyet kazanmadı galatasaray mp. cska'nın namağlup serisini de bitirmedi sadece, bunlar o akşamın önemini oldukça azaltan açıklamalar. galatasaray erkek basketbol takımı, 9 şubat perşembe akşamı 2 yıl önce başlattığı hikayesinin en güzel sayfasını geride bıraktı, bu hikayenin en güzel parçalarından biri olan taraftarlarına adeta şampiyonluk sevinci yaşattı, euroleague'e nasıl bir potansiyele sahip olduğunu gösterdi, a lisansının en önemli adayı olduğunu ve hiç abartı olmadan; diğer adayların fersah fersah önünde olduğunu ve abdi ipekçi'ye kim gelirse gelsin, hiç bir maçın kolay geçmeyeceğini gösterdi...

    tarih yazıldı ve biz o tarihe büyük bir zevk ile tanıklık ettik. ne desek, hangi sevgi sözcüklerini kullansak o akşama dair yaşanılan duygular eksik kalacak bir taraftan. o yüzden tek bir şey söylemek gerekiyor; maç sonu akan göz yaşları size helal olsun...

    inanıyoruz, başaracağız dedik, dalga geçenler oldu, ''beklemeyenler'' oldu. ancak bu takım herkese inanmayı öğretti, daha da öğretecek.

    bizim adımız galatasaray...
  • 248
    galatasarayın devrim yaptığı, kanırttığı, ağlattığı, hakemi de namağlup, yıldızlar topluluğu cska'yı da yendiği maç. süpersiniz, muhteşemsiniz.
    kelimelerle anlatılabilecek birşey değil ki bu. 18 maçtır kaybetmeyen, geçen senenin şampiyonu pana'yı ve birçoklarını deviren tam bir yıldızlar topluluğu olan, ismi duyulşduğunda bile korkudan titreten cska'yı yenmişiz.
    muhtemeldir ki avrupanın basketbol camiasında da bomba etkisi yapmıştır bu galibiyet. ben bile maçı acaba yenilsek de maçın sonuna kadar ortak olabilirmiyiz diye izledim bütün maçı. yani yenilgiyi baştan kabullendim. maçı kazandıktan sonra anca idrak edebildiğim bu galibiyeti. ama belliydi ki bu takım cska'yı yenmek accayip bilenmiş. onlara göre hazırlanmış. iyi çalışmışlar cska'yı. helal olsun hepsine!

    (bkz: yenilmez armada)
  • 250
    tarih inananları yazarmış, inandık ve başarmanın en önemli adımını atarak maça avantajlı başladık. maç öncesi oluşan atmosfer, euroleague'in en çılgın taraftarı seçilmemiz, kirilenko ve teodosic'e hazırladığımız pankart ile seslenerek geceye dair önemli mesajlar vermemiz ve sonrası sahadaki amansız mücadele, ortaya konan ruh, arzu, istek.

    ne desek yetersiz kalacak bu zaferi anlatmak için; zafer, destan, tarih gibi sözcükler bile kafi değil başarımızı anlatmak için. bu takım ve taraftar arasında inanılmaz bir sinerji, iletişim mevcut. kimi anlarda taraftarlar olarak bizler inancımızı kaybetmek üzereyken sahadaki oyuncularımız çakıyor kıvılcımı. bunun farklı yolları oluyor; bazen sert bir müdafaa, bazen hücumda iyi dolaşan top sonrası gelen üçlük, bazen smaç, bazen de oyuncularımızın yere düşen topu kapmak için kendilerini yerden yere atması. tribünde yer alan bizler de bu mücadeleden, istekten, kazanma azminden ufak da olsa gördüğümüz anda kıvılcıma ulaşıyoruz, sonrası ise her geçen an şiddetlenen ateş ve saha ile tribünün bütünleşmesi. bazen de sahadaki aslanlarımız oyundaki ritmini kaybetme noktasına geliyorlar, hücumda ve savunmada aksamalar yaşanıyor; o anlarda da ''bizler inandık, siz de inanın, bizim için bu maçı alın!'' diye bağıran tribünler itici güç oluyor ve galibiyet için gerekli olan kıvılcıma yine ulaşıyoruz. oynadığımız maçlarda abdi ipekçi'de bulunanlar daha iyi anlayacaklardır dediğimi. bu takım ve taraftarlar arasındaki kusursuz iletişimi sağlamış olmak, başarılarımızdaki, destanlarımızdaki gizli anahtardır bana göre.

    9 şubat gecesi de yukarıda bahsettiğim durum yaşandı; cska moskova karşısında 45-35'lik skor ile 10 sayı geriye düştüğümüz anda skorborda bakıp da ''maç gidiyor'' tereddütünü yaşayanlar olmuştur muhakkak, nitekim karşımızdaki rakip avrupa basketbolunun şu andaki açık ara en iyi, en kusursuz takımı. fakat direnç göstermemiz gereken, oyuna tutunmamız gereken o anda yine üzerimize düşeni yapmış; önce pozisyonu yoktan var eden takımımız olmuş, sonrasında da tribünde açılan farkın etkisiyle susan, yerine oturanlar tekrar ayağa kalmış, daha gür bağırmaya başlamıştır.

    o anı aşağıdaki linkten izleyebiliriz; hücuma çıkarken top kaybı yaşamak üzereyken ortaya konan istek, önce andric, sonra shipp ile topu kazanmamız, tribünleri de bana kalırsa tekrar ateşleyen pozisyon olmuştu. çünkü daha önce birçok kez de belirtildiği gibi bu takımın yaptığı insan üstü sertlikteki savunmalar, taraftardan kaynaklanıyor.
    http://youtu.be/EitdcH23qOk?t=1m47s

    45-35'ten sonra iyi savunmamız, cska'nın isabetsiz şutları sonrası ribaundları toplamamız ve 6-0'lık seri sonrası farkı eritmemiz ilk kıvılcımın eserleriydi. skoru 45-41'e getirdikten sonra da cska'ya molayı aldırmıştık; o anda ortaya çıkan unutulmaz ''gençlik marşı'' da önümüzdeki dakikalara dair ciddi mesajlar veriyordu.
    http://youtu.be/EitdcH23qOk?t=2m29s

    o geceki kırılma anlarında ibre hep bizden yanaydı; cevher'in hem savunmada hem hücumda verdiği inanılmaz katkılar, önceki maçların aksine isabetli smaçlar. ayrıca yine önceki maçlarımızda yaşamaya alışık olduğumuz topun çemberi turlayıp kenarından, köşesinden çıkması durumu da bu maçta birçok kez cska'nın başına geldi. bu durumu da tamamen şansla veya topun bizi sevmesiyle açıklayamayız; siz gayret etmezseniz, çaba sarfetmezseniz şans da sizinle olmayacaktır. euroleague'in en skorer takımı olan cska''ın son çeyrekteki ilk sayıların bitime 5:36 kala bulması ve son çeyreğin tamamında cska'ya yalnızca 10 sayı izni vermemiz gerçekten şaşkınlık yaratan önemli detaylar. son öeyrekte cska'ya karşı insan üstü bir savunma ortaya koymuş ve onları boş hücumlara mahkum etmiş olsak da aynı şekilde biz de hücumda üretkenliğimizi kaybetmiştik. bitime 2.30 dakika kala sorumluluğu üstlenen isim de lucas gordon olmuş ve attığı 2 basketle geriye 1 dakika kala skoru 65-59'a getirerek galibiyet için büyük bir adım atmamızı sağlamıştı. tüm bunlara rağmen maç yine de son anlarda zora girmişti. önce ikili sıkıştırmaya maruz kalan jaka'nın topu gordon'a vermesi ile gordon'a yapılan faulün es geçilmesi, daha sonra da olympiakos maçımızdaki taktiğimizi iyi okuyan kazlauskas'ın teodosic'e ''topu alır almaz kendini faulden kurtar ve şuta yönel'' direktifi ile teodosic'e üçlük esnasında faul yapmamız ile onu 3 atış için çizgiye yollamamız; o anlarda başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü tam manasıyla. skorborda baktığımızda 66-63 üstünlüğümüz ve arada yalnızca 3 sayı, sahaya baktığımızda ise 3 atış için çizgiye giden teodosic. olympiakos maçındaki soğuk duş etkisinin benzerini yaşamamız olasıydı; teodosic'in 1 tane kaçırması gerekliydi. o anların heyecanını televizyon izleyicilerine aktaran ihsan bayülken de ''bu haksa 1 tanesini kaçırması lazım'' demiş; o galibiyet bizim hakkımızdı ve teodosic ilk atışında isabeti bulamamıştı. aslına bakarsanız, kaçması en muhtemel atış da birincisiydi ve milos teodosic'in o anda eli titredi, galibiyet bize geldi.

    büyük zafer, çok büyük bir destan.
    son çeyreği tribünde bilinçsiz bir şekilde izlemiş biri olarak son düdük sonrası etrafımda kim varsa sarılmıştım.
    o heyecanın ise bünyemde halen mevcut olduğunu, maçın tekrarını, videoları, cevher'in imkansız basketlerini, göksenin'in üçlüğünü izlediğimde coşkuyla sevinmemden, çığlık atma noktasına gelmemden anlıyorum.

    evet, tarih inananları yazarmış;

    (bkz: #885731)
    https://twitter.com/...s/167549753306001408

    bu unutulmaz gece için teşekkürler galatasaray!!!

    (bkz: geliyoruz zincirleri kıra kıra hey)
App Store'dan indirin Google Play'den alın