fatih terim'in "bu bir rövanş maçı değil ama
öyle bir yüreğinizi koymalısınız ki ben, tribündekiler, ekran başında izleyenler, tüm galatasaray camiası size hakkını helal etmeli" diyerek sahaya yolladığı galatasaray'ın yürek koymaktan ötesini yaptığı unutulmaz maç.
eski açık sarı desene belgeselinde önemli bir yer kaplar. öncesiyle, kendisiyle ve sonrasıyla...
ligin ilk yarısında 6-0 kaybedilen, üstelik fatih terim'in "ben taktiğimi bozmam" inadı yüzünden 2-0 ya da 3-0'a bağlanabilecekken direnç bile gösteremeden 6-0'a gelen, 2-0 iken 10 dakikada 3 tane karşı karşıya pozisyonda gol çıkmayınca 6-0'a doğru giden bir maç vardı...
o gün deplasman tribününü girişinde insanların üzerine sidik torbaları atılan, içeri girince polis nezaretinde taşlandıkları, kafası gözü yarılan insanların otobüslere bindirilip alakasız semtlere götürüldüğü bir maç vardı. tribünün çatısından aşağıya inen aslan parmaklayan kanarya pankartının "görsel şölen" olarak sunulduğu bir maç vardı...
herkes ama herkes ateş topuydu. herkes öfkeliydi, herkes nefret doluydu. fenerbahçe taraftarına, ilk yarıda bizim taraftarın maç başlamadan çıkarılması sebebiyle "kısasa kısas" diyerek yer ayrılmamıştı. eğer ayrılsaydı, o ortamda neler yaşanırdı düşüncesi bile ürkütücü...
yine de yalan haberler çıkmıştı.
7 mart 1999 galatasaray fenerbahçe maçında yaşanan olaylara atıfta bulunup "fenerbahçe taraftarı kale arkasından bilet aldı" diye haberler geçiyordu. oysa işin gerçeği tabi ki farklıydı. eski açık tribün için bilet satışı yapılmamıştı. bu da asparagas haberlerin "fenerbahçe taraftarı tarafından satın alınmasın diye biletler satışa çıkmadı" şekline dönmesine sebep olmuştu.
ancak bu haberler de doğruyu tam yansıtmıyordu. yönetim ve
ultraslan üni işbirliği ile eski açık kapanmıştı. türkiye'nin tüm üniversiteleri o gün eski açık'ta toplanmıştı. normal sarı renkli biletlerin yerine yeşil renkli biletler basılmıştı, kenarında uni damgası vardı. başlıkta da yazıldığı gibi legal ve illegal pek çok çabayla tamamı türkiye'nin her tarafından gelen öğrencilere verilmişti. kapalı üst zaten o eski güzel günlerinin son demlerindeydi. yeni açık alt dahil tıklım tıkıştı.
nitekim daha fenerbahçe ısınmaya çıktığında bile atmosfer yükselmişti. sahaya yağan maddeler ve yükselen tezahürat, dalga dalga yayılıp ekran başına bile ulaşıyordu. war chant ilk defa çalınmıyordu sami yen'de ama o tıklım tıkış tribünde bir de girişta dağıtılan bayraklar eklenince bir ayinden hallice görüntüler çıkmıştı ortaya.
ilk yarıdaki maçta kendi inadından maçı 6-0'a getiren ve "kimse suçlu aramasın, bütün kabahat benim" diyen fatih terim, tüm bunları unutturmak için özel hazırlanmıştı maça. ilk yarıdaki maçta yaptığı tüm hatları not almış ve tekrarlamayı geçtim hepsini çözmeyi başarmıştı...
ve kendisini verip de özel olarak hazırlandığı her maç gibi rakibini ezim ezim ezmişti...
sezon boyunca batista'lı, ayhan'lı bir orta saha kurgusu vardı galatasaray'ın. devre arasında transfer olan
volkan arslan derbi haftası hiçbir muhtemel 11'de yoktu. kaldı ki sadece bir şaşırtma değildi bu. aradan geçen 18 yıla rağmen
volkan arslan bugün hala o akşamki müthiş oyunuyla hatırlanır.
orta sahanın sağına cihan haspolatlı'yı, soluna ergün penbe'yi attı. sağ bek ümit davala ve sol bek hakan ünsal ile değişerek oynadı bu oyuncular. takım da müthiş hırslıydı ve bu hırsını saha içine kanalize etmeyi başardı hoca. ceyhun-rebrov ikilisi bülent korkmaz - abel xavier ikilisinin arasında eridi gitti. beschastnykh zaten buraların adamı değildi.
tuncay şanlı da ümit'ten kurtulsa cihan'a, cihan'dan kurtulsa ümit'e tosladı.
fenerbahçe'de samuel johnson - kemal aslan ikilisi vardı defansın önünde. volkan arslan'ın müthiş oyunu, revivo'nun gayreti ve lukunku'nun inatla geri gelmeleri sayesinde serseme döndüler. fenerbahçe'nin geri dörtlüsünde üç kişi de maçı sarı kartlı tamamlamıştır. özellikle johnson'un ikinci yarının başında çıkmasıyla kemal aslan'ın hali daha da acıklı olmuştu...
maça sahada da tribünde de müthiş başlamıştık. santradan sonra ilk atakta ilk gol pozisyonunu bulmuştuk ümit karan'ın şutunda. formunun zirvesinde olan rüştü rençber direk dibinden biraz da imkansızca çıkarmıştı. galatasaray yüreğini koyuyordu sahaya ama bir türlü gol gelmiyordu. böyle maçlarda genelde tribün istekli başlar, gol gelmedikçe düşer ya; o gece tam tersi oluyordu. her kaçan golde biraz daha yükselen bir atmosfer vardı. nitekim yirmili dakikaların başında ceza sahasında yaşanan atakta 2-3 metre mesafede bomboş kaleyi gören ümit karan yatarak yaptığı vuruşla hesabı açtığında benim şahit olduğum dönemde sami yen'de çıkan en hayvani gol seslerinden biri çıkmıştı.
birkaç dakika sonra aynı kaleye ters taraftan gelişen pozisyonda ümit karan'ın çok net bir ıskası vardı. genelde röveşata denerken yaşadığı şeyi bir ayağı yerde vole denerkan yaşamıştı. onu da atsa şimdi 2-0 olmuştu diye iç geçirirken kapalının önünde topu aldı, sol çaprazdan kafasını kaldırdı,
ben diyeyim 30 siz deyin 35 metreden şutunu çıkardı. çok da yükselmeyen ama yere de inmeyen top tam rüştü'nün önünde sektiğinde kimse ilk anda gol olduğunu anlamadı. topun kalenin içinde yuvarlanan görüntüsünden sonra sami yen gök gürültüsü gibi bir gol sesiyle inlerken ekran başındaki bizlerin kulağında ercan taner'in
ali sami yen'de ümit karan'ın gecesi diyen sesi yankılanıyordu.
devre arasında babasını kaybetmiş, haliyle zor günler geçirmişti ümit karan. önceki hafta kocaeli deplasmanında üç puanı getiren tek golü atmıştı. çok istekli başladığı ve sürekli pozisyona girdiği maçın daha ilk yarısında attığı 2 golle hayata dönmüştü. bu da maça dair diğer bir anektoddur...
ikinci yarıya yine hızlı başlamıştık. yine bir dakika dolmadan revivo'nun ceza sahasına girmesiyle bir pozisyon yakaladık. altı pasın sol köşesinden yaptığı aşırtma sol direğin içine çarpıp oyun alanına döndü. sadece iki top boyu daha içeriye girse, ikinci yarıya 3-0 ile başlasak kim bilir iş nerelere gidecekti...
ikinci yarı da baştan sona galatasaray üstünlüğü ile geçti. rüştü'nün uzanıp tokatladığı ve direğe çarpıp dışarı giden bir topun yanı sıra defansın arkasına sarkılan sayısız pozisyonda "bir an önce gol olsun" aceleciliğiyle uzaktan vurulan sayısız şut ahlar vahlar içerisinde dışarı gitmişti. ümit karan'ın ilk yarıda vursa gol atacağı pozisyon, rüştü'nün maçın hemen başında çıkardığı top, direkten dönen iki top ve acelecilikten harcanan sayısız pozisyona rağmen skor 2-0'da kalmıştı...
şimdiki gibi istatistikler tutulsaydı muhtemelen maça dair bambaşka hikayeler yazmak da mümkün olurdu.
tıpkı bu maçta fırsatları biraz daha iyi kullanıp 5-6 atsak tarihin bambaşka yazılacağı gibi...