2012-13 Türkiye Süper Lig 15.Hafta Maçı
19:00 Sivas 4 Eylül Stadyumu
1 - 3
  • 186
    sivasspor – galatasaray : 1-3 büyük galibiyet

    takip edenler bilir, avrupa’nın büyüklerinden başkasını pek takmam. futbolun geldiği noktanın da farkındayım. anadolu takımlarının digitürk’ten, iddaa’dan aldıkları paralarla eskisi kadar güçsüz olmadıklarını da biliyorum da işte galatasaray da kolay olunmuyor. braga galibiyetinden sonra sivas deplasmanında galibiyet büyük iş.

    maç başladı gol oldu. 43.saniyeymiş. umut sağ çaprazdan topun gelişine dan diye çaktı. sonra maç ibb maçına benzedi. galatasaray bekledi, sivas üstümüze geldi. güzel de beraberlik golü attı sivas erman kılıç’la. erman kılıç iyi topçu, kötü değil. ama maç içinde devamlılığı olan bir oyuncu da değil. güzel bir gol attı da, ligtv’de maçı anlatan arkadaş prekazi’nin monaco’ya attığı gole benzetti. muhtemelen o golü canlı izleyecek yaşta olmadığı için kafasında tam canlandıramadı. hani cvad’ın başka gollerine de benzetebilir, cevad gibi bir sol ayak diyebilir de monaco’ya attığı golle alakası yok. aralarında en az 20 metre var yazmıştım twitter’da ama sonradan fark ettim, 20 metreden daha fazla mesafe var. cevad’ın ki duran top, şampiyon kulüpler çeyrek finalinde atılmış bir gol falan filan. alakası yok yani. erman kılıç için bülent uygun da messi demişti. çocuğu bir rahar bırakın arkadaşım ya, bırakın topunu oynasın. abartmayın, yazık.

    sonra burak yılmaz maçı 1-2’ye getirdi. hımmm, çaprazdan kalecinin altından uzak direk dibine vurup attığı gol için “romario golü” mü diyelim yani.

    galatasaray önde oynamayı seven, rakibi baskı altına almayı seven bir takım. erken gol bulduğu maçlarda görüldü ki; takım çok rahat oynuyor. ibb ve sivas maçlarındaki gibi. özellikle kaybettiğimiz maçlardan sonra bir fikir şöyle diyor: galatasaray topu rakibe versin.

    sadece 3 puan lazımsa evet. topu rakibe verip de yenemeyeceğimiz takım yok. avrupa’da bile az. ama beni kesmez ki. hele asy arenada. topu rakibe vericez, bekliycez. sıkıntıdan patlarım ben. lucescu’nun en büyük dezavantajı bu olmuştu. fatih terim’in rakibi ezen takımından sonra sahasında bekleyen takım. tabii ki, kazanalım da maçlar sıkıcı geçsin diyenler de vardır ama hiç bana göre değil. galatasaray özellikle ligde rakibe baskı yapar, maçlarını öyle kazanır. kazanamazsa da canları sağolsun derim.

    elbette bazı istisnalar olacaktır. bugünkü gibi. şampiyonlar liginde tur geçmiş, 3 gün sonra sivas’a gitmiş takımdan dominant oyun beklemem ben. işte burada “kötü oynarken bile kazanmayı bilmek” öne çıkar. bir meziyettir bu. fenerbahçe takımı yıllardır bunu yapıyor. şampiyon oldukları sezonlara bir dikkat ederseniz 2 adamın öne çıktığını görürsünüz. biri tutan (rüştü, sonra volkan), diğeri atan (van hoıjdonk, sonra alex). hele ki bir takımın sezondaki en iyi adamı kalecisi oluyorsa, allah galatasaray’a böyle şey göstermesin. o sezon yürek ağızda biter mi yahu.

    takımın oynadığı baskıcı stil iyidir. avrupa maçları da bittiğine göre bundan sonrası daha kolay olur. haftaya fenerbahçe maçı var. aykut birkaç haftadır kaşıyor ama cevap alamıyor. fatih hoca ona aykut diyor, ortalığı fener medyasıyla beraber karıştırmaya çalışıyorlar cevap alamıyorlar. hoca bugün de rıza hoca için rıza dedi. e, ne oldu? rıza hoca çıkıp “söyleyene bakıp karar verir taraftarımız” der mi? demez. neden? fatih hoca onun abisi, kaptanı da ondan. ama bazen böyle dallamalıklar oluyor. zamanında “kaptanım” diye peşinden koşanlar arkandan iş çevirmeye, bel altı vurmaya kalkıyor. bakıyorsun, muhatap olmaya değmez, kendi boklarında boğulsunlar diyorsun. fatih terim gibi. :)))

    önümüzdeki hafta fener maçı var. galatasaray taraftarı yine başlayacak “fener balı, hakemler, sow, stoch, krasiç, kuyt, volkan” diye sayıklamaya. ben de bütün hafta direneceğim. çünkü “muslera, burak yılmaz, umut bulut, selçuk inan, melo, küçük melo, yekte, amrabat, engin baytar, eboue, elmander, hamit altıntop” var bizde de. bizim kenarda fatih terim var, onların kenarda aykut. aykut lan, bizim aykut. ilkokul, lise, asker arkadaşımız aykut.
    geçen seneki gibi ballı mı olacaklar sanıyorsunuz? biz bu sene daha mı az ballıyız. adamlar deplasmanda manu’yu yendiler, gruptan biz çıktık lan. romanya tarihinde 1979’dan beri ikinci ingiltere deplasman galibiyetini aldı cluj. ballı olmak kötü bir şey değildir gençler, şunun bir farkına varın hele.
    tekrar anlatayım: geçen sezon içerde 1-2 yenildiğimiz maçtan sonra fenerli öğrencimle buluştuk.
    - geççim olsun captano bey
    - eyvallah da ne oldu ki?
    - 2-1 yendik ya
    - haaa evet. sağolasın.
    - belliydi ama
    - nasıl belliydi? (içimden; amk volkan 30 tane gol kurtarmadı mı lan?)
    - belliydi, siz o kadar gol kaçırınca bizim yeneceğimiz belliydi, zaten hep aynısı oluyor.
    adamın kafasını klozete sokmak geldi içimden. sadece 2 kere kaleye geldikleri, haşat ettiğimiz, rencide ettiğimiz maç için adam “belliydi” diyor. ve bunu milyonlarca fenerliye sorun, aynı cevabı verirler: belliydi.

    ama işin asıl can alıcı noktası şu ki; milyonlarca galatasaraylıya sorun yine aynı cevabı alırsınız: belliydi.
    abi belliydi ya, o kadar gol kaçırdık bunların balı var, bizi yenecekleri belliydi.

    haftaya maç var yine aynı muhabbetler. fenerin balı var abi.

    her iki takımdan milyonlarca insan aynı şeyi söylüyor. başlarını da hıncal uluç çekiyor. galatasaray çok iyiyse maç ortadadır, fener iyiyse fark olur, takımlar kafa kafayaysa fener maçı alır.

    bakın milyonlarca insan hem de her iki takımın taraftarı olan milyon çarpı milyon insan buna inanıyorsa bu olur.

    bunun inanılacak bir tane mantıklı açıklaması yokken, gelin düşüncenizi değiştirin dediğimde itiraz edilmesi de dünyanın en saçma şeylerinden biri.

    ey galatasaraylılar, gelin düşüncenizi değiştirin. bu takımın her halukarda feneri kolayce yenebileceğini görün. inanın bile demiyorum, görün. bizim hocamızın, futbolcularımızın daha iyi olduğunu fark edin. geçen sene kadıköy’de şampiyonluk kupasını kaldırdığımız, kudurdukların, benzin istasyonunu, polis arabalarını yaktıklarını hatırlayın. takımın bekleyip karanlıkta kupayı aldığını, kadıköydeki soyunma odasının duvarına “şampiyon galatasaray” yazdığını hatırlayın.

    ulan gelin bir de böyle deneyin be. kurban rolü yapmaktan vazgeçin, kendinizin, takımınızın, hocanızın, futbolcularınızın, tribünlerin değerini, hakkını verin.

    *
  • 55
    onlarlayım sozluk. sivas'ta otelde. az evel yanımda.... yok lan yok şaka yapıyorum. bu sefer onlarla değilim. :(

    fenerbahce macı oncesi 0,5-0 da olsa kazanmamız gereken zor maç. muslera yok ki bence dogru bi karar rotasyon var. bi şekilde kazanıp fenerbahce macı oncesi hem puan kaybı hem de sakatlık kaybı yasamadan kazanmamız lazım. haydi aslanlar mac secme luksunuzde kalmadı artık.
  • 185
    maçın sonundan başlayalım yazmaya, bakalım başına doğru ne çıkacak? son düdük çaldığında net olarak söyleyebilirim, son 10 yılın en kötü galatasarayını seyrettim. ve fatih terim'e bir soru sormak durumundayım. sorumdan önce görüşümü yazayım, eğer hoca reykart veya başka biri olsa kesin hırsız derdim. bu kel'i durum 2 farklı lehineyken son dakika niçin oyuna aldın? ben bilirim, sen anlamazsınla geçiştirilecek bir şey değil. futbol hayatını bitirmiş emekli bir hokkabazın 25 maçlık kotasını mı dolduruyorsun hocam? 2 tane yerim diye mi tırsacak adam olmadığına göre, galatasarayı mı soyduracaksın?

    ligin en zor deplasmanından çok kolay bir galibiyet almış takımı eleştirmek adaletli değil. halimize şükredelim, fener maçı öncesi takımın olmasa bile taraftarın motivasyonunu tavan yapan tabelayı bu maç için dikkate alalım. ve filimi geriye doğru sarmayı deneyelim. bol bol taş atışı seyrettik. daha çok sağ taraftan, eboue'nin kullandığı uzun taçların tamamı rakibe gitti. ne işe yaradığını bir bilen bana anlatsa şu uzun taçların? sol taraftakinin galatasaray kaptanı olduğunu da midem kaldırmıyor. top kaptırma rekoru kırdı bu maçta. onunda kullandığı bütün taçlar rakibe gitti. maçın ortalarına gitmeden bir teorem ortaya atalım. bu ligin en kötü teknik direktörü rıza çalımbay'dır. bu kadar kötü bir takımı, bu kadar kötü bir sol beki olan takıa yenilen hocayı, ben başkan olsam maçtan sonra kovardım. kaleci mi değilmi belli olmayan biri var karşı kalede, attığın tek şut tabelaya gol olarak yazılmış, daha sonra tek şut çekemediğin gibi, şu çekme ihtimali olan tek futbolcunu da oyundan alıyorsun. fenerli olsam şike yaptı diye iftira atardım.

    gözümü açık tutmak için viskiye saldırdığım dakikalarda emre çolak'ı gördüm oyunda. uyukluyordum, her halde yanlış gördüm, televizyonu da kapattığım için emin değilim. eğer oynadıysa, galatasaray futbolunun hali içler acısıydı. hani zengin adam bir toplulukta itibar görür, anlattığı fıkraya gülünür ya, aynı o hesap. emre çolak koskoca galatasaray'da forma giymeyi, para sahibi kıro gibi görüyor. havasından geçilmiyor, etrafındakilerden de itibar görsün istiyor. delikanlı bir kasap futbolcuya şimdiye kadar rastlamamış olması büyük mucize. kocalispor'da 35 sene önce soner diye bir futbol kasabı vardı, emre topla bulaşamadığı anda aklıma geldi. eğer oynuyor olsaydı kulakları çınlasın, şerefsizim o taç çizgisi civarını ona mezar ederdi.

    iyi bir kumarbazsan, aydın'ı ne zaman oynatacağını bileceksin. maçlar 20 dakika olsa dünyanın en büyük futbolcusu her halde aydın yılmaz olurdu. maç bitti, yarım saat geçti, biri sorsa ilk 11 oynadın mı? dese emin olarak cevap veremez. ruletteki çiçek, geldi mi yırttın, büyük ihtimal gelmez ocağına incir ağacı diker. hocaları maymun eden futbolcuların başında geliyor. tam kovulacak, tarihi bir gol atıp futbolcu esami listesini yeniden yapılandırır. nurettin'i yazmıyorum bile, bomba yüklü kamyonet. kötü desek, golü attırdı ya nankör bunak derler.

    selçuk inan sanırım futbol hayatının en kötü maçını oynadı. büyük bir zaferden sonra, küçük bir muharebeyi kaybedecek kadar kötü olmaya hakkı yok. fener maçını düşünüyorsan çok daha kötü. nesini düşüneceksin? bu takımın oynayacağı en kolay maç olacak. aklın hala şampiyonlar liginde ise, aman aklından sakın çıkarma. o düzey maçları oynamanın tek yolu, bu düzey maçları kazanmaktan geçiyor çünkü.

    elimde imbik var, çok dikkatli süzüyorum futbolcularımızı. deplasmanda, hele o unutulmaz şampiyonlar ligi macerasından sonra rahat galibiyet alan takımdan iyi oynayan yok mu diye? asimo bu maç dani'ye geçildi. dani sanki iyi oynadı gibiydi. topla az buluşmasına rağmen yekta dokunduğu topları genelde olumlu kullandı. golcüler işini erken bitirip, istirahate çekildi. golcüler derken umut'a dokunalım. bir futbolcu o pozisyonda o topa vurup o golü atabiliyorsa, çok daha kolay pozisyonlarda gol beklemek hakkımız.

    maçın başlama düdüğüne yaklaşıyorum. galatasaray kalesi allaha emanetti. maç başlamadan 1-0 yeniktik zaten. bu durumu bilen futbol tanrısı marifetiyle maç başlar başlamaz ne geçtik. yani siz öyle sandınız, aslında metafizik olarak maç eşitlenmişti. sonrasında da o turu atlayan takımı cezalandırmak, tanrılığa sığmazdı. kaleye itici bir mıknatıs yerleştirildi, girmeyen topları ufuk, kendisi kurtardı sanarak rahatladı.

    maç kadrosu önümüze geldiğinde yabancı futbolcuların alayının olmadığını gördük. maç sıradan bir lig maçı olmasa, misal barca'ya karşı bu takımla oynasak, bir düşünün tam bir korku filimi gibi. hoş oynamayan o yabancılar bu gece oynasalar ne değişecekti oyun olarak? taraftarız işte sanki biraz daha güvendeyiz sanacağız.

    neticede oynanması, kazanılması gereken angarya maçlardan birini kazasız atlattık. sakın biz kazandık diye böbürlenmeyin. sırtınızdaki o mübarek forma gerektiği bir maçta daha devreye girdi ve 3 puanı aldı. lanetli liderliği kimselere kaptırmadı. şimdi sıra sizde. sezonun en büyük maçını oynayacağız bu hafta. takım istediği kadar kötü oynayabilir, bu maç taraftarın maçıdır. taraftarın bu güne kadar kaybettiği maçı da kolay kolay seyretmedim. evelallah bu maçta da seyretmem. toparlanın çocuklar, ne olur biraz da futbol. biz futbol dilencileri için.
App Store'dan indirin Google Play'den alın