• 59
    maçta ön sıramda iki tane küçücük çocuk arka sırada ise büyüdüğünü sanan bir adam vardı. biz ise ortada iki bayan taraftar olarak izledik. hakem maçı katlederken bir taraftan ben, "o çocukların ilk maçı değildir inşallah" diye düşündüm. ilk maçlarında bunlara şahit olmamışlardır umarım, hele hele arkamdaki adamın kendi futbolcularımıza ettiği küfürler, saçtıkları ve saçlarımıza gelen tükürükler, bir tane pozisyonu küfürsüz izleyememeleri hiç akıllarında kalmaz inşallah. kaybedilen puanlara yansak ne değişir? ancak her şeye inat yolumuza devam ederiz biz. isterim ki o küçükler de bize katılsın, tüm bu olanlar soğutmasın onları maça gelmekten.
  • 61
    gram kadar üzülmediğim puan kayıplarından biri oldu bu akşam. maçın ilk dakikasından son dakikasına kadar art niyetli bir hakem vardı sahada.

    öncelikle her şey gayet güzel başlamıştı, yani açık alt tribün hariç dolmuştu sami yen, (oranın da dolmama sebepleri açık) lincoln iyileşmiş ve kutsal parçalı forma ile çıkmıştık maça. bu maçta puan kaybetmemiz için hiç bir neden yokken selçuk dereli faktörü girdi devreye. zaten bu akşam başka türlü puan vermezdik. öncelikle çok bariz bir şekilde penaltımızı vermedi, üstüne üstlük bir de sarı kart çıkarttı lincoln'e utanmadan. ardından baros yine ceza sahası sol çarpasında tam çizgi üzerine tamamen rakibin itmesiyle düşürüldü, karar yine devam. sonrasında bir pozisyon baros'un kafası yarıldı ve karar elbette yine devam. ve son olarak maçın kader anı, kayseri bir faul kazanmış, faulun olduğu yerden 5-6 metre uzaktan faul atışı kullanılıyor hakem düdüğü beklenmeden, lincoln araya giriyor, normalde devam etmesi gereken pozisyon hakem düdüğüyle kesiliyor ve lincoln'e kırmızı kart. artık bu noktadan sonra ne sahada oynanan oyunun bir önemi kalıyor ne de alınacak puanların. 2 hafta önce sivas'ta ofsaytten bariz bir gol yemiş takım, haksız kırmızı kartla 45 dakika 10 kişi oynamak zorunda kalmış ve bu üzerine bu akşamki kararlar.

    başta da dediğim gibi, üzülecek hiç bir durum yok. aslanlar gibi gittik desteğimizi verdik sesimiz kısılana kadar, takım da o kadar yorgunluğun üzerine canı gönülden mücadele etti.
  • 64
    kimimiz dişimizden tırnağımızdan biriktirip gidiyoruz maça destek verelim diye. kimimiz digitürk denen zımbırtıya bir ton para bayılıyoruz. digitürkü olmayanlar kahvehanelere, kafelere gidiyor. kimimiz sağdan soldan link bulup megabyte harcıyoruz. hiçbirimiz şikayetçi değiliz galatasarayımız için harcadığımız paradan falan. ama ne olduğu belirsiz turkuaz formalı bir adam geliyor, her şeyi piç ediyor. çekin kirli ellerinizi artık üzerimizden!

    şaşırmamak lazım aslında bu olanlara. galatasaray durdurulmalıydı. sonraki haftalar daha kolay maçları vardı çünkü. *
  • 66
    insanda herşeyi bırakıp da gitmek arzusu uyandıran maç.

    türkiye'ye yıldız oyuncuların neden gelmediği saatlerce süren programlarda günlerce tartışılır. eninde sonunda bir tane gelir. 2-3 hafta gol atamaz, ölmüş derler. başladı mı 2şer 3er atar, yine beğenmezler. pembe ayakkabı giyer, hepsini bir delikanlılık hassasiyeti alır. 20 yaşında bir çocuk kendini kanıtlayacak diye sahadan çıkana kadar dayak yer, bazılarının gözünde yine suçlu olur. sonra bir tarafının kılları kadayıf olmuş amcalar dövünür durur programlarda, niye bize yıldız gelmiyor diye.

    süper bir kadro kurulur, sakatlıklar yakasını bırakmaz takımın. sahaya çıkacak 11 zor bulunur. herkesin içine dert olur bu sakatlıklar, hepsi kendince suçlu çıkartır, reçete hazırlar. ama hiçbirinin aklına sahada yedikleri dayak gelmez. kalkıp da ahkam kestiği yerden tuvalete gitmeye üşenen insanlar her gün kilometrelerce yol koşan, günde 4-5 saat süren idmanlar yapan futbolcuların neden sakatlandığı konusunda fikir yürütür. maç izlerken oturduğu salonun kaloriferi kapansa çemkirecek olan insanlar onların buz zeminde top oynamasını, ayağına her top gelişinde yediği tekmeler karşısında ses çıkarmadan otrumasını bekler.

    nice takımların çıkamadığı, avrupanın cehennem olarak bildiği stadımızın son senesidir. dünya üzerinde farklı lokasyonlardaki binlerce galatasaraylı bir kez ayak basamadan o güzelim yapının yıkılıp gideceğinden dem vururken 15 milyonluk istanbul'da elindeki şansı anlayıp da maça gidecek 23000 galatasaraylı bulunmaz. hadi ona da eyvallah, bari gidenler tezahürat yapsın dersin. 30 dakika belli bir tezahürat sesi gelir televizyondan. ama mesele hakeme küfretmek oldu mu 4 farklı tribünden 5-6 tane küfürlü tezahürat son ses yankılanır. insancıklar hakaret etmeye o kadar meraklıdır ki, kimsenin aklına "bizim" takımın 60 dakika 10 kişi oynayacağı gelmez. selçuk şöyle, sülalesi böyle diye yırtınan insanlar konu tezahürata gelince yine sus pus olur. stadtan yüzlerce kilometre öteden farkedilir bu. zira televizyona gelen tezahürat sesinde bariz bir azalma olmuştur.

    güzel bir cumartesi günü oturup 2 saatliğine "futbol izleme" zevkini doya doya yaşamak istersin. eksiklerde olsa takım çıksın, elinden geleni yapsın; sevinci ya da üzüntüsü bize kalsın dersin. izin vermezler. maç bitiminde skora göre sevinmek ya da hüzünlenmek, ama ne olursa olsun o zevki tatmak istersin. ama kendini ya sinirden bir yerleri tekmelerken/birşeyleri kemirirken, ya da gözyaşı dökerken bulursun. herşeye lanet eder, o tozlu-topraklı mahalle aralarında taştan kale yapıp sabahtan akşama top kovalayarak sevdiğin naif oyunu özlersin. ama beyhudedir arayışların.

    işte öyle birşey...
  • 67
    sinir hastası yapcaklar en sonunda bizi. içimden "kel hasanım olsaydı da kayserisporlu futbolcuların ağızlarını burunlarını kırsaydı keşke" diye çok geçirdim. insanlıktan çıkmış, futbolla alakası olmayan kasaplar ancak ondan anlardı çünkü. eli değmişken selçuk dereli'yi de haşlardı bi güzel. öyle kötü bir hakem, öyle art niyetli bir rakip vardı ki sahada, pozisyonun birinde topu taça attı diye arda'ya bile kızdım. kayserisporlu bir futbolcu sakatlık geçiriyordu ve biz 3'e 3 kontra atağa çıkıyorduk. "bırak kıvransın yerde kasaplar, niye taça atıyorsun topu?" diye haykırdım ama doğru olanı yapmıştı orada arda.* çünkü önemli olan insan sağlığıydı. bu son cümleyi hayatları boyunca hiç duymamış olduğuna inandığım kayserispor camiasına hediye edip, aldıkları 1 puandan dolayı tebrik ediyorum.
  • 68
    sivasspor maçları (özellikle de ilk oynanan dışardaki lig maçı), arda turan hakkında düzenlenen art niyetli kampanya, baros ve ayhan için açılan karalama kampanyaları şeklinde bir süredir icra edilen, adını henüz koyamadığım operasyonun, "şimdilik" son halkasının icra edildiği karşılaşma olmuştur.

    bu karşılaşmanın puan kaybıyla sonuçlanması hakkında paylayacağımız tek sebep hakem değil elbette. tamam, başrol oyuncusu ve hatta hem yazıp hem yöneteni selçuk dereli oldu doğru ama, bu oyunu bozma imkanı da gelmedi değil.

    tüm olumsuzluklara rağmen; volkan yaman kenarda otururken; mehmet topal gibi ayhan ile eşlenik olarak orta sahaya sürüldüğünde rakibin kimyasını bozan bir oyuncunun sol beke hapsedilmesinin günahı sayın skibbe'nin boynundadır. bu hamle ile orta alandaki motora su kaçırıldığı gibi; sağ beki zaten arızalı olan bir takımın kanat operasyonlarını yapabileceği tek imkan olarak kalan sol bek de arızaya mahkum edilmiştir.

    volkan yaman gibi kondisyonlu, deparlı ve ofansı defansından daha olumlu olan bir oyuncuyu (antalyaspor'da sol açık oynardı) kenarda tutmanın dehasını herr skibbe o basın toplantısında anlatmak zorundaydı. rakibin vakit geçirmeye gelmiş, dalga dalga yüklenmiyor. ve sen tek kanadın olan solu da , arkasından destek alamayan ve kafası doğal olarak bozuk arda'nın ayaklarına mahkum ediyorsun. arda'yı da köreltiyorsun. volkan'ın katkılarını da törpülüyorsun, oraya icat ettiğin mehmet topal'ı fıtık ediyorsun ve en acısı;
    koskoca galatasaray takımını tek icatla hem kanatsız, hem de orta sahası yarım hale getiriyorsun.
    güven oylarımın son kırıntıları da terketti skibbe'yi. bir galatasaray taraftarı daha "bu hocayla olmaz" diye düşünüyor artık. bir kere de "fevkalade" bir zamanda ortaya çık ve takımı içinde bulunduğu dehlizden çek çıkar be hocam !
    tatlısularda dolaşması kolay, ama galatasaray gemisinin rotası sık sık fırtınalı ve pislik dolu denizlerden geçmek zorunda. bir kere de içimiz rahat olsun, dümen sağlam ellerde diyelim.

    hakem ile ilgili detaya girmeyişimi sakın hiç kimse, hakemi bırakın, hocaya bakın diyormuşum şeklinde algılamasın. biz bu operasyonları daha çok yaşayacağız. yarın trabzon'a gideceğiz. ts-a.gücü ve bizim sivas ve kayseriyle yaptığımız maçları izledikten sonra avni aker'de neler olacağını kestirmek için müneccim olmaya gerek yok. karşımızdaki cephe harıl harıl çalışıp, akıllıca uygulamalar yapıyor. aynı dirayetle direnecek adamlarımız olmazsa geminin bordasında; ne yapacağız, sahaya inip adam mı keseceğiz?

    son olarak, ne kadar haklı ve öfkelendirilmiş de olsak; en avam küfürlerin koro halinde bağırılmasından hicap duydum. maç yayını sırasında küfür yüzünden azaltılan ses seviyesini ben utanç sayıyorum. belli kesimlerin de artık el koyması lazım. galatasaraylılık kültürünü kabul etmeyenler de olaya en azından "saha kapatma cezası" riski olarak baksınlar. karşımızdaki mütareke, her fırsatta sahamızı kapatmak isteyecek, neden fırsatı armut gibi pişirip ağızlarına düşürmek için uğraşıyorsunuz anlamıyorum. sahadaki adam küfürden çekincek olsa o düdükleri öyle çalmaz zaten.
  • 69
    kural hatası-yorum hatası konusu epey tartışma konusu olsa da ve bazen için boku çıksa da (örneğin 25 ocak 2009 sivasspor galatasaray macinda pozisyon sonrası atışın yapılma şekline dayanarak kural hatası olduğuna dair maçın tekrarı yönündeki itiraz gibi) futbol oyun kuralları kitabının 122. sayfasında "eğer bir oyuncu serbest vuruşu çabuk kullanmaya karar verir ve topa 9.15 metre mesafeden daha yakında bulunan bir rakip oyuncu topu keserse hakem oyunu devam ettirmelidir" maddesi bas bas bağırırken (hakem olarak ortalarda dolaşan bünyenin uyguladığı karar malumunuz) iş yorum hatasından çok kural hatası iken maçın tekrarına yönelik kimseden bir ses çıkmaması son derece gariptir. yukarıda da yazdığım gibi işin boku çıkmasın diye kural hatası olduğuna dair itiraz edilmeyecek ama hatalı karttan dolayı lincoln'e verilen cezanın kaldırılması için gereken itirazın yapılması umarım gerçekleşir.
  • 70
    maç ertesi yorum yapmayı doğru bulmadığımı defalarca söyledim. böyle maçlar sonrası elbette hepimizin sinirleri gerilmekte ve maçın bitiş düdüğünden sonraki saatlerde stresli anlar yaşamaktayız.

    2 gündür sözlüğe hiç girmedim. metabolizmam ancak toparlandı. bugün sakin kafayla bir yazı yazmak istedim.

    ne olursa olsun önce maçı konuşalım. oyuncularımızın aslanlar gibi mücadele etmesini konuşalım derim ben. hakemleri elbette konuşacağız ama önce aslanlarımızın hakkını verelim. hakemlerle ilgili yeterince yazı var. ben hakemleri değil aslanlarımızı yazacağım.

    shabani nonda nın gölünün bir benzeri daha varmı? neden oyuncumuzu konuşmadan hakemi konuşuyoruz hiç anlamıyorum. topu önüne alışı ve inanılmaz vuruşu. milan barosun tekmelere karşı savaşını konuşalım. tüm maç boyunca takım halinde oldukça iyi koştuk ve iyi yardımlaştık. hiç bir zaman tek kalmadı bir bölgede oyuncularımız. sayın hocamızda bence yerinde değişiklikler yaptı. yorulan takımı dinç tutmaya çalıştı.

    babam dahil bazı futboldan anlamayan insanlar hala neden geri çekildiğimizi soruyor. bir kişi eksik oynamak demek kalan 10 oyuncunun kapasitelerinin üzerinde performans göstermesi demektir. dolayısıyla maç sonuna doğru geride oyunu kabullenmek futbolun doğasıdır. bazıları çıkıp "hakeme laf etmeyin, ne diye geri çekildiniz" diyor ama karşında diri bir takım var ve gercekten yorgun aslanlarımızın yapacağı fazla birşey yok.

    morgan da iyi bir maç çıkardı. iyi bir kalecimiz var. değerini bilmemiz gerekiyor. buyuk kalecilerde hatalar yapabilir.

    son olarak tekrar söylemek istiyorum; böyle maçlarda ne kadar kızarsak kızalım ama önce takımımızı konuşalım.
  • 72
    onca eksiğe, top oynamak için yaratılmış beyinlere ve ayaklara sahipken 120 dakika domates tarlasında top oynamaya mecbur bırakılmış olmaya, moral bozukluğuna, dinlenememeye rağmen; sahada ve kulübede her an hazır bulunan tüm aslanlarımızın mücadelesini, kanını, terini gördükten sonra tabelada yazan sonuca zerre üzülmediğim maçtır.

    kayserispor, sivasspor gibi takımların oyun taktiklerini(!) bildikten sonra daha fazla sakat vermediğimiz için sevindiğim maç bile olmuştur. lincoln haksız bir şekilde atılmasaydı, korkarım 18 subat 2009 bordeaux galatasaray macinda, bu maç yiyecegi olasi tekmelerden sonra bizi yalnız bırakacaktı. maç esnasında bir an tüm top yapan oyuncularımızın sahada kalmasından açıkça korktum, çünkü rakipte seyrettiğim şey futboldan başka birşeydi.

    hakemin öncelikli düsturu "yıldız oyuncuları korumak" ve maçı hakkıyla "11 e 11 bitirmektir". futbol bir endüstri, bir temaşa oyunu olduğundan, kitleleri peşinden sürükler ve tüm dünyada "bunu daha nasıl cazip hale getirebiliriz" tartışmaları yapılırken; lincoln'ün oyundan atılması, daha fazla tekme yemesin, hırsından "kızarmasın" diye baros'un oyundan alınmak zorunda bırakılması, bu ruha tamamen ihanettir. selçuk dereli ile maç kaybetmemiş olabiliriz hatta tarihimizin en unutulmaz şampiyonluklarından birinde adı geçtiği için sempati bile duyabiliriz ama bu durum onun "çok kötü" bir hakem olduğu gerçeğini maalesef değiştirmiyor. türkiye'de "eyyam" sözcüğünün yanına yazılabilecek iki hakem vardır, bu kelimenin anlamını bize öğreten bu iki hakemden biri ali aydın, diğeri de selçuk dereli'dir. verdiği kararlar ve tribündeki aslanlarımızın altında öyle ezilmiştir ki, galibiyeti -hatta beraberliği- hiç haketmemesine rağmen ver(e)mediği iki penaltıyla kayseri'yi de ezmiştir.

    oldum olası maç öncesi rahatlıkla "niteliksiz bilgi" sıfatına sokabileceğim istatistiklerden korkmuşumdur. "x yıldır galatasaray y hakemle maç kaybetmiyor", "x maçtır galatasaray evinde tek farklı galibiyet elde etmedi", "x maçtır kalesinde y'den fazla gol görmedi" denildiği anda yüzümde acı bir tebessüm oluşur. bunun örneğini şampiyonlukları verdiğimiz; adana, ankaragücü, gençlerbirliği maçlarında bir kaç kez yaşadık.

    maça geçip morgan de sanctis'ten başlayacak olursam, diyebileceğim odur ki; kaleci ne pahasına olursa olsun ayaklarının üzerinde durabilmelidir. aynı maçta bunun örneğini defalarca gördük, sırf ayakta durduğu için ceza sahamıza inen aptal bir kayseri serbest vuruşunu müthiş bir refleksle çıkartabilmiştir. yediği gole baktığımızda, muhtemelen mehmet topuz'un frikiğinde olduğu gibi topu sektirmeye niyetlenmişti çünkü önü açıktı ve adam hakikaten attığı gole kendisinin bile inanamayacağı derecede kötü bir vuruş yaptı. bu kadar kötü vurabileceğini tahmin etseydi, ayakları ile bile çıkartabilirdi. golden sonraki hırsından bunu anlayabildim.

    sabri sarıoğlu; bak arkadaşım, her kayseri maçında tuhaf bir şekilde çılgın attığını gözlemleyebiliyorum. "maçın en iyi adamı" demek için kendimi yırtıyorum, her hareketine dikkat ediyorum ama sen inatla her duran, yürüyen, zıplayan topu inatla kötü kullanıyorsun. her seferinde "bu sefer tamam, yapacak ortayı, kafayı koyacak biri" diye bekliyorum ama olmuyor, olmuyor! servet'in yerinde olsam, senin attığın köşe vuruşlarında çıkmam defanstan yahu! bir ara milan *, harika hareketlerle aldığı topu sana verdi ve yaptığın ortayı gördükten sonra eminim "ne işim var lan benim bunlarla?" diye sormuştur kendisine. yine de maçın en kritik anlarında yaptığın müdahalelerden dolayı kutluyorum.

    mehmet topal, hakan balta'nın talihsiz sakatlığı ile hocanın 3'lü defansında sol bekte yer buldu. iyi-kötü tartışmak yersiz çünkü bu, hocanın b planı idi, yine de stoper özelliği olduğu ve 3'lü defansta her bekin aynı zamanda bir stoper olması gerektiğini bildiğimizden, açıkçası ben pek yadırgamadım. allah bu çocuğu nazardan korusun; sakatlanmış ama bu beni hiç korkutmuyor çünkü gerçekten amatör bir ruhla, ekmeğini yediği kulübüne profesyonelce hizmet ediyor ve galatasaray'ımın formasını taşıyor. milletin ön liberolarının halini görüyorum da...

    ayhan akman, bu maçta beğenmedim. neredeyse aldığı her topla geri döndü. biz onu inatçı yapısı ve oyunu dikine oynayışıyla tanıdık, ya da öyle alıştırdı. yine de eleştiriyor olabilmem mümküne değil, karşındaki kayserispor ve doğaldır çekinik oynaması! ben olsam 10 gün sonra çıkacağım uefa maçını düşünürdüm rahatlıkla ama o yine de toplara hiç sakınmadan girdi.

    servet çetin, yine defansı toparladı. üstelik sağında ve solunda "devşirme" bekler varken. 55 dakika boyunca sahasında görünen galatasaray'ımın hata yapacağı belliydi ve arkasına adam kaçırdığı pozisyonda penaltıya sebebiyet verebilirdi. avrupa'da bunları hiçbir hakem affetmeyecektir ama o maçların motivasyonunun farklı olacağı da gerçektir. yine de topa yaptığı hamleler ve kadıköy'de hezimet yaratan aghahowa'yı sindirmesi benim için yeter sebeptir.

    linderoth; bir kez daha gördüm ki, bu sezonun en iyi ara transferi sen olacaksın. lincoln'den aparma ara topları, oyuna topu sokuşun ve takımı atağa kaldırırken yaptığın tercihler, 18 subat 2009 bordeaux galatasaray macinda gözlerimin seni arayacağını bir kez daha gösterdi. kondisyonunu artırabilmesi ve uzun zamandır maç temposundan eksik kalışı gibi handikaplarını bertaraf etmek için 14 subat 2009 antalyaspor galatasaray maci ilk 11'inde mutlaka oynatılması gerekiyor.

    milan baros, akıttığın kan, benim kanımdır. maç kazanma arzusu ve üstelik de evinde yediğin onca dayağa rağmen takımı ateşliyor olabilmen, tam bir profesyonel olduğunun göstergesidir. "eyyamcının kralına" verdiğin ayar, tüm galatasaraylıların takdirini kazanmış, "iki elim kanda olsa oynarım bu topu arkadaş" diyebilmiş, tribündeki onbinlerin sahadaki sözcüsü olmuştur. televizyon başındaki, tribündeki tüm aslanların o anda içinden geçeni yaptın. federasyona, hakem kuruluna "alınlarındaki o leke" bundan daha iyi nasıl ifade edilebilirdi bilemiyorum.

    arda turan; mabedin, kalorifer dairesinde döktüğün gözyaşı, gözyaşımdır. "buraya gelmeyen fenerli olsun" tezahüratından sonra canhıraş bir şekilde eski açığa gidişini unutmayacağım. bazıları gibi paraya müptezel değil, "sarı kırmızıya" aşık olduğunu bundan daha iyi nasıl ifade edebilirdin bilemiyorum.

    edit: imla
  • 73
    10 şubat 2009 günü galatasaray yönetimi tarafından türkiye futbol federasyonuna, maçın tekrarı için başvuru yapılmıştır. büyük olasılıkla lincoln'ün atılması gerekçe gösterilecektir. fakat çıkacak karar hakkında hiç şüphemiz yoktur, zira türkiye futbol federasyonu bu basiretsiz yönetimiyle, sözde dik duruşunu korumak için hakem hatası diye açıklama yapıp, konuyu geçiştirecektir.
    ama hiç olmazsa oğuz sarvan adlı şahsın, "hakem hata yapmadı." lafını ona yalatacaktır.
    (bkz: tükürdüğünü yalamak)
    daha kuralların bile ne olduğunu bilmeyen bir tff ve mhk ile karşı karşıyayız. terkedin gidin tff binasını. galatasaray yönetimini gönülden kutluyorum.
  • 74
    galatasarayımız bu maçta ve sonrasında yaşanan olaylar nedeniyle pfdk tarafından 119 bin ytl para cezasına çarptırılmıştır.

    ---alıntı---

    profesyonel futbol disiplin kurulu'nun 12.02.2009 tarih ve 51 sayılı toplantısında almış olduğu kararlar aşağıda belirtilmiştir.

    1- galatasaray a.ş.'nin, futbolcusu cassio de soares souza lincoln'ün 07.02.2009 tarihinde oynanan galatasaray a.ş. - kayserispor müsabakasında görmüş olduğu ikinci sarı kart ve buna bağlı olarak kırmızı kartın iptal edilmesi ve cezai uygulamalarının kaldırılmasına ilişkin talebinin fdt'nin 74/3. ve 74/2. maddesi uyarınca reddine,

    2- galatasaray a.ş.'nin, 07.02.2009 tarihinde oynanan galatasaray a.ş. - kayserispor turkcell süper lig futbol müsabakasında, stadyum çimlerinin statüye aykırı şekilde sulanmasından dolayı talimatlara aykırılık nedeniyle takdiren 5.000.- tl para cezasi ile cezalandırılmasına,

    aynı müsabakada galatasaray a.ş.'nin, taraftarlarının neden olduğu saha olayları sebebiyle takdiren 5.000.-tl para cezasi ile cezalandırılmasına,

    aynı müsabakada galatasaray a.ş.'nin, takım halinde sportmenliğe aykırı hareket nedeniyle takdiren 9.000.-tl para cezasi ile cezalandırılmasına,

    aynı müsabakadan sonra galatasaray a.ş.'nin, resmi internet sitesinde tff'nin saygınlığını zedeleyen ve futbolun değerini düşüren sportmenliğe aykırı beyanlarda bulunmasından dolayı takdiren 100.000.-tl para cezasi ile cezalandırılmasına,

    cezaların içtimaı suretiyle galatasaray a.ş.'nin neticeten ve takdiren 119.000.-tl para cezasi ile cezalandırılmasına

    .....

    ----alıntı-----

    kaynak: http://www.tff.org/...&ftxtID=6219

    hepsini anladım da takım haline sportmenliğe aykırı nasıl bir hareket yaptı bizim takım anlayamadım. hadi yaptık diyelim, peki kayserisporlu oyuncuların kafa göz dalmaları, milan baros'un kafasını kanatmaları benim sayamadığım birçok pozisyonda adamı yere sermeleri sportmenliğe aykırılık değil midir?

    böyle bir cezayı ilk defa görüyorum. bundan sonra her hafta birçok takımın bu cezayı alması gerekmektedir ya da pfdk bu sportmenlik dışı hareketleri açıklaması.

    lincoln ile ilgili karara gelince;

    karar aşağıdaki iki maddeye göre alınmış. zaten bu maddeler olduktan sonra hiçbir maçta hakemlerimiz kural hatası yapmazki. disiplin kurulu üyeleri zaten hiçbir şey bulamazlarsa aşağıdaki iki maddeye göre kararlarını verir. ne kadar rahat ve güzel olay.
    yanlış hatırlamıyorsam geçenlerde ingiltere de bir maçta lampard'ın gördüğü kırmızı kart iptal edilmişti. aşağıdaki iki maddeye göre böyle bir şey olması mümkün değil. sonuçta hakem kararı değil mi? peki bu talimatlar sadece bizde mi var ya da genel mi anlamıs değilim.

    (2) disiplin kurulu müsabaka esnasında meydana gelen olaylarla ilgili hakem kararlarının
    hiçbirini değiştiremez veya bozamaz.
    (3) disiplin kurulu, hakemin saha içerisindeki futbolculara ilişkin disiplin uygulamalarını (sarı
    kart ve kırmızı kart uygulamalarını) ve sonuçlarını ancak şahısta hata hallerinde ortadan
    kaldırabilir.

App Store'dan indirin Google Play'den alın