ligin ilk yarısında derbi kadıköyde oynanmıştı. babamla beraber kadıköydeki maça gitmiştik. son dakikalarda beraberlik golünü bulunca dayanamayıp ayağa kalkmıştım ve protokol tribünü karışmıştı. o gün babama gol olursa ses çıkarmayacağıma söz vermiştim. sonuçta fenerbahçeli arkadaşlarının davetiyle gitmiştik maça. maçtan sonra arkadaşları "hiç sorun değil olur böyle şeyler" dese de mahçup olmuştuk insanlara. babam "bir daha maça gitmek yasak" demişti.
ligin ikinci yarısı ve bu maç. tam zamanlı bir fanatik olduğum zamanlar. bu maçtan 2 gün önce okula gitmeden önlüğümün altına galatasaray forması giymiştim. okula gidincede önlüğü çıkardım. okulum bir özel okul
* olmasına rağmen disiplin konusunda asla taviz vermezdi. o gün evi aradılar ve durumu bildirdiler. babamda "sen ipin ucunu artık kaçırdın" demişti bana.
pazar günü babama yalvarıyorum "baba beni maça götür" diye. babam pek sözünden dönecek bir adam değildi ve maça götürmeyeceğini bana söyledi. odamda hüngür hüngür ağlıyorum. ama gözümün yaşına bakmıyor tabi.
maça 1 saat kala odama geldi "formanı giy, maçı dışarda bir yerde izleyeceğiz" dedi. hayatımda ilk defa galatasaray cemiyetine gittim. sağıma baktım
aydemir akbaş soluma baktım
candan erçetin arkama baktım
kenan doğulu rakıyı yudumluyor. içerde show tv nin kameraları, sarı kırmızı ipek atkılar ve tavanda süzülen pro dumanları.
maç başladı ve ali sami yen numaralısından biraz alışmış olduğum kaliteli gerginlik fazlasıyla hissediliyor. pozisyon kaçtığında tok bir sesle "haydi be oğlum haydi be oğlum" sesleri yankılanıyor. okan ve hakan ın 2 golüyle maç bitti. herkes sol elinde puro ya da rakı bardağını tutmuş sağ eliyle birbirlerini tebrik ederek yumruklarını sıkıyorlar. arka planda (küüüülltüüüürr simgeesiiii galatasaraaaaaaay" çalıyor. maça her ne kadar gidememiş olsamda çok keyif almıştım o geceden.
başlığı görünce bu maçın benim için olan hikayesini yazmak geldi içimden. nice zaferlere.