• 172
    seksenlerde doğmuş herhangi bir fenerbahçe taraftarı için yeri çok ama çok ayrı olan maç. pek dillendirilmese de 1989 ile 2001 arasındaki 12 yıllık dönemde sadece 1 şampiyonluk yaşadı fenerbahçe. 1985'ten 2001'e kadarki periyodda 2 şampiyonlukları var. 16 senede 2 şampiyonluk. 1971'den 1987'ye kadarki 16 yıllık karanlık dönemde bizim dahi 3 şampiyonluğumuz var. ama işte araya bir tane sıkıştıramadığımız için bugün hala 14 sene diye dalga konusu olabiliyor. öyle bir dönem geçirmişler. o tarihten önceki son 10 yılda 7, hele 1996-2002 arası 5 tane galatasaray şampiyonluğu var, uefa kupası var, süper kupası var, şampiyonlar ligi'nde gruptan 2 kere çıkma var, üçüncü yıldızı kaptırma var, pendik faciası var, şampiyonlar ligi'nde sıfır çekme var, var da var...

    biz nasıl doksanlı yılların galatasaraylı çocuğu olmak diye bazen böbürlenerek, bazen gülümseyerek anlatıyorsak empati yapmak gerekirse bunun bir de fenerbahçeli çocuğu versiyonu var. işte o gün, o maç aslında tüm o yılların intikamıydı. maç öncesinde bizim tribüne yönetim ve emniyetle koordineli şekilde çektirilen eziyet, dakikalarca pols nezaretinde yağdırılan taşlar, tribünün çatısından yere kadar değecek ebattaki aslan parmaklayan adam pankartı, sahaya atılan meşaleler, yumurtalar, hatta demir sopa, hatta ve hatta kameralara yansıyıp bir yöneticinin cebine attığı bıçak...

    tüm o organize hazırlık bir öfke birikiminin dışa vurumuydu. bu da aslında bizim takımı düşürmekten çok fenerbahçe takımını ciddi şekilde gaza getirmişti. yusuf şimşek bile deli danalar gibi koşuyordu o maçta. serhat, tuncay, hatta fatih ve ümit özat belki de bugünlerdeki koşu mesafelerine fark atacak kadar koşmuşlardı...

    fenerbahçe 9. dakikada golle başlamıştı maça ama ilk yarı o kadar da kötü geçmemişti bizim adımıza. fenerbahçe'nin her topu ortega'ya oynama ısrarıyla bizim ortega üzerindeki markajımız birleşince oyun kilitlenmişti. ilk yarının sonlarına doğru ortega'nın yer almadığı pozisyonda ümit özat'ın ortasını bitiren markajdan sıyrılan arjantinli futbolcu oldu ve devreye 2-0 geride girdik. hasan şaş'ın fenerbahçe tv klibinde bile yer alan isyanı haklıydı aslında, bişey yaptıkları yoktu...

    ikinci yarıya girerken fatih terim bir kumar oynamış, ayhan'ın yerine arif erdem'i alarak başlamıştı. nitekim o meşhur 2-3 pozisyonu buldu arif ancak bir türlü top kaleye girmedi. üstelik bu değişiklik ile orta saha direncimiz azalmıştı. bu pozisyonların ardından gelişebilen ilk fenerbahçe atağında ariel ortega atıldı. werner lorant da yapılabilecek en basit hamlelerden birini yaptı, forvetten washington'u çıkarıp orta sahada oynayan ceyhun'u sahaya sürdü. ki aslında hem ortega ağır markajdan dolayı etkisizdi, hem de washington kendine has kazmalığı ile skorun daha ilk yarıdan 4-0 olmasına engel olmuştu.

    ikinci yarının başında stevic ile yer değişip sağ taraftan göbeğe geçen yusuf şimşek yanına ceyhun eriş de gelince, arkalarında da samuel johnson gibi bir adam yiyen orta saha olunca tüm kalitelerini ortaya koymaya başladılar. christian, arif, pinto, hasan fenerbahçe defansıyla boğuşurken bu tehlikeli üçlünün karşısında batista ve aslında kanat oyuncusu olan ergün kaldı. bu da bir kişi eksik olmasına rağmen orta sahanın tamamen fenerbahçe'ye geçmesine sebep oldu.

    bu yetmezmiş gibi tuncay'ın hem orta saha hem de forvet gibi oynaması ve serhat ile yaklaşık yarım saatlik bölümde durmadan yaptığı koşular, üzerine fatih akyel ve ümit özat'ın her fırsatta ileriye fırlamaları da eklenince fenerbahçe bizim yarı sahada bizden kalabalık kalmaya başladı. nitekim kırmızı karttan on dakika sonra üçüncü golü buldular.

    tam bu noktada fatih terim maç sonunda çıkıp kariyerinde ender yaptığı şekilde "bütün sorumluluk benimdir" demesine sebep olacak olan ikinci ve ölümcül hatasını yaptı. ceyhun-yusuf ikilisinin sazı eline alıp oynadığı, tuncay-serhat-ümit özat/fatih üçlüsünün gelip bastığı bu ortamda göbekte mücadele edebilecek tek adam olan batista'yı çıkarıp yerine ümit karan'ı aldı. böylece takım 4-1-5 gibi saçma bir dizilime sahip oldu. bu da fenerbahçe'nin ekmeğine yağ sürdü. nitekim bu kırmızı karttan sonra hemen dördüncü ve beşinci golü attı fenerbahçe. oyuncu değişikliği ile beşinci gol arasında 4 dakikalık süre var ki bir dakikalık gol sevincini ve bizim takımın santra yapıp topu kaybetmesini de düşersek pek bir süre kalmıyor zaten. bu golden hemen sonra serhat'ın oyundan çıkması, sonrasında biri yusuf'un sarı kartı diğeri emre aşık'ın atılması ile sonuçlanan iki pozisyon. bir oyuncu değişikliği daha ve başlayan oyunda bomboş orta sahada tıngır mıngır giden topa ileri fırlayan ümit özat'ın tek dokunuşuyla meşhur altıncı gol...

    aslında 6. haftada oynanması gerekirken 24 eylül 2002 galatasaray barcelona maçı sebebiyle 11. ve 12. haftalar arasına ertelenmişti. 10 maçta 8 galibiyet 2 beraberlik ile gitmiştik bu maça. attığımız 21 gole karşılık sadece 6 gol görmüştük ağlarımızda. 2. sıradaki beşiktaş'tan bir puan öndeydik ama bu skor üzerine üç gün sonra oynanan adanaspor deplasmanında da alınan beraberlik sonrası liderlik 2 puan farkla beşiktaş'a geçmişti. sezon bitimine kadar da bir daha liderlik koltuğuna oturma şansımız olmamıştı. zaten bu maçtan itibaren devre arasında kadar oynanan 8 maçta aldığımız (biri beşiktaş'a karşı) 3 mağlubiyet 1 beraberlik, sezonda toplam 5 mağlubiyet 5 beraberlik aldığmızı göz önünde bulundurunca çok önemli bir kırılma olmuştu. 16. haftadaki beşiktaş mağlubiyetinden sonra 11 haftada 30 puan çıkarsak da önce adanaspor sonra gençlerbirliği maçlarında ali sami yen'de kaybettiğimiz ya da kaybettirilen 4 puan sonrası inönü'de sergen attı şampiyonluk geldi maçına çıkıp orada kaybetmiştik.

    (bkz: 27 nisan 2003 galatasaray adanaspor maçı)
    (bkz: 11 mayıs 2003 galatasaray gençlerbirliği maçı)

    şimdi her ne kadar bizim taraftan inkar edilmeye, küçümsenmeye çalışılsa da büyük bir travmaydı. özellikle maçtan önceki 10-12 hatta 15 yıllık sürece bakıldığında skoru 6 değil 2-3'te bile kalsaydı konuşulabilecek bir maç olabilirdi. kaybedip üzerine de 5 maç ceza aldığımız sulu derbiyi yıllarca konuşmamız gibi. farklı bir atmosferde farklı bir maçtı. biraz şans, biraz fatih terim inadı biraz da fenerbahçe'nin o gün forma giyen oyuncularının hakikaten gazı alıp oynamasıyla böyle tarihi bir skor çıktı. ve fenerbahçe camiası kamuoyu olsun, taraftar olsun, basın-yayın olsun yıllardır biriktirdiği herşeyi dışarı atabildi... hem o hegomonyayı kırabilmeleri, hem de biraz olsun üste çıkabilmelerini sağlayan bir başarıydı. zaten o sezon kötü bitirseler de takip eden 4 yılda 3 şampiyonlukla o şoku üzerlerinden atlatabilmişlerdi...

    o yüzden ben o günlerde 8-9 yaşlarında ya da üzeri olan fenerbahçe taraftarının bu maçı 20 yıl sonra dahi abartıyla anmasını doğal karşılıyorum. bizim 1987'deki eskişehirspor maçı gibi, 1989'daki neuchatel maçı gibi, 1993'teki manchester maçı gibi tarihsel anlamda talihlerini değiştirdikleri bir maçtı. bence o bakımdan fazlasıyla kıymetlidir...

    bu travma karşısında bizim galatasaray taraftarının argüman ararken meşhur ettiği iki şey var. birincisi eskilerin yıldız futbolcusu şimdilerin rüşvetçisi michel platini'nin "büyük takımlar aldıkları kupalarla, küçük takımlar büyük takımları yenmeleriyle övünürler"* lafı, diğeri de 7-0 galatasaray üstünlüğüyle sonuçlanan 12 şubat 1911 fenerbahçe galatasaray maçı...

    platini'nin lafını kendisi ve biz türklerden başka hatırlayan var mıdır bilinmez. yine de galatasaray'ın genelde kupa istatistiğinde, fenerbahçe'nin derbilerde üstün çıkması sebebiyle bir şekilde tutmuştur. hatta belki hiç söylenmemiştir de duruma uyuyor diye platini referansıyla ortaya atılmıştır. ancak şunu bir kez daha belirtmekte fayda var, bu maçı bu kadar önemli yapan da son 6 yılın 5'inde şampiyon olup birinde son 45 dakikada kaybeden, 2 avrupa kupası kazanan, bir önceki sezon kendi takımının sıfır çektiği şampiyonlar ligi'nde gruptan çıkıp çeyrek finali son maçta kaybeden bir ezeli rakibe karşı bu skorla kazanılmış olmasıdır.

    12 şubat 1911 fenerbahçe galatasaray maçı'nın ortaya çıkması ise fenerbahçe'nin 28 şampiyonluk parodisi ile aynı mantığa sahip bence. koca koca adamların arşivleri tarayıp bu skoru bulması, 2 hafta önce oynanmış profesyonel lig maçına tahta kalelerle kireçli çamur sahada 11-11 bile oynanmamış bir maçı karşılık göstermeleri. sıkılmadan bir de öykü yazıp internete yayması hatta galatasaray dergisi'nde yayınlamaları...

    (bkz: #222481)
    (bkz: #2854237)

    son olarak bir de saraçoğlu stadı fiziksel olarak o yıllarda türkiye içerisinde tekti. özellikle avrupa tecrübesi de olmayan anadolu takımları için ilk yıllarda büyük bir baskı unsuruydu. nitekim 2000/01 sezonunda 17-0-0, 2001/02 sezonunda 15-1-1, 2002/03 sezonunda 10-5-2, 2003/04 sezonunda 12-5-2*, 2004/05 sezonunda 16-0-1, 2005/06 sezonunda 13-4-0 gibi manyak bir istatistiği vardı kadıköy'de. 2012-2013 sezonuna kadar da hiçbir sezonda 3 lig maçı kaybetmediler. biz 2016-2017 sezonunda 6 tane iç saha maçını kaybetmişiz. bunlar 6 sezonda yaşamış 6 lig mağlubiyeti sayısını.

    bugün adına ister hakem, ister federasyon, ister başka birşey diyelim; kadıköy'de kaybetmeme hatta kazanma alışkanlığını iyiden kökleştiren maçlardan biridir. bu bakımdan da ayrı bir önemi vardır...

    aynı zamanda bugün zerre keyif vermeyen, hakemler dahil herkesin 0-0 bitsin diye çıktığı derbi maçlarının müsebbibi de bu tarihi doksan dakikadır. kadıköy'e sağda uğur uçar, solda ferhat öztorun ile çıkan ve 4-0'a dua ettiren gerets manyağı hariç o gün bugündür derbilerde risk alan bir teknik direktörü görmemiştir bu gözler...

    yalnız şu maç 6-0 bitmişken 22 nisan 2006 fenerbahçe galatasaray maçı'nın 4-0'da kalmasını herhangi bir bilim dalı açıklayamaz, o da apayrı bir konu...

    (bkz: tarihte bugün)
  • 15
    ülkenin selameti ve huzur ortamının yeniden sağlandığı, düzen ve dirlik ortamının yeniden tesis edildiği maçtır.

    --- alinti ---
    yanımdaki çocukların kimisinin kafası yarılmış, kimisinin parmağı kırılmış. önümdeki duran iki genç kız şemsiyelerini açıyor, korunmak için. farketmiyor, yıldırım hızıyla gelen ucu sivri bir taş (daha dogrusu kırılmış bir porselen parçası) şemsiyeyi delip geçiyor, genç kızın kafasını yarıyor. tişörtlerini çıkarıp kendi kendilerine pansuman yapmaya çalışıyorlar. bu arada biz de hem korunmaya çalışıyoruz, hem de yaralanan arkadaşlarımızın akan kanlarını durdurmaya çalışıyoruz. bizim derginin muhabiri türker geliyor panik halinde, "abi nolur bir mendil bulun, biber gazı attılar,yanıyorum" diyor.

    şaşırmış durumdayız. hangisine yardım edeceğimizi bilemiyoruz. o sırada, bacağıma bir ağrı saplanıyor. panikle ayağıma bakıyorum, italyan porseleni parçası fitilli kalın kadife pantolonumu delip geçmiş...

    100 kadar fenerbahçeli biz içeri girdikten, 30 dakika sonra aniden numaraları tribünde beliriyorlar. o zamana kadar karşılıklı tezahürat atışması var. bir de lise açıktan üzerimize yağan su ve ayran şişeleri... üzerimizde patlayan su şişelerine alışığız, geçen maçtan. fazla önemsemiyoruz. atık davranmak ve tedbirli olmak yeterli.

    ama numaralıda aniden beliren grup hazırlıklı. ellerindeki boş su kolilerine anlam veremiyorum önce. ama sonra o kolilerin taşlarla, kırık aynalarla dolu olduğunu birazdan anlıyoruz. polis barikatının yanına rahatlıkla geçip, "taaruza" başlıyorlar. 60-70 kişi birden aynı anda fırlatıyorlar...

    etrafımız kan içinde. yaralılar çaresiz. herkes seyrediyor. polisler, biz, basın mensupları... asağıda sürekli fotoğraf çekiyorlar. bizim derginin fotoğrafçısı eren yanımda. üstelik fenerbahçeli! beline kadar bembeyaz, ayran patlamış üzerinde. "çektin mi?" diyorum, "savaş tazminatı istiyorum!" diyor gülerek... makinamızı korumaya çalışıyor haklı olarak. bizim bölümdeki polise soruyorum, "bu taşlari nerden buldular?". gelen parçaları inceliyor ve karar veriyor: "tuvaletleri kırmışlar, aynaları parçalamışlar. yoksa bizimkiler sokturmaz, bunları"

    ama sahadaki basın güvenlikte. sürekli bizi çekiyorlar. çıldırma noktasına gelmiş bizleri. "işte," diyorum, "öyle görüntüler veriyoruzdur ki, yarın rahatlıkla bu fotoğrafları basarlar ve altına da galatasaray taraftarları olayları tahrik etti" derler!"

    evet, nitekim dediler! bugün gazeteleri okurken, ne satırlarla karşılastım! oysaki çıkarken, bizi şıkıştıkları ve beklettikleri tünelde tanıdığım
    gazeteciler yanıma geliyor hemen... fanatik, sabah, vatan, milliyet... bir tanesi,"abi," diyor "digiturk, sizleri hep saldırırken gösterdi"...
    "nasıl,yani" diyorum, safça, " o fenerli grubun yaptıklarını söylemedi mi?"
    "abi görüntülere göre sizler polisle çatışıyorsunuz!"

    polisle mi çatışıyoruz? allah, allah! bizler polisten o grubu engellemesini istedik. cevap vermeden bize bakıyorlar. o grup o kadar arsızlaşmış ki, kendisine müdahele edilmediği gibi neredeyse,"şu arayı açında daha isabetli atalım taşlarımızı" diyebilecek kadar rahatlar... bu kadar umarsızlık karşısında, insanlar çıldırıyor. bir tanesi tuvaletin kapısını söküp geliyor. "atmayın" diyoruz, "geri attığınız herşeyi yeniden bize atıyorlar. bir türlü bitmiyor. atmayın da kolileri boşalsın"... dinleyen kim? çocuğun kafası karpuz gibi yarılmış, en az 20 dikiş atılması gerekiyor ama çıkardığı atletiyle sarmış kafasını, kendisini vuranlardan intikam alma peşinde...

    tabii tabii, biliyoruz. fenerbahçe yönetiminin bu olaylardan hiiiç haberi yok! onlar tertemiz! maçtan 5 saat önce, stat müdürü ile digitürk söyleşi yapıyor.. müdür diyor ki, "bir iki tane de espirili karikatür hazırladık. ama söylemeyeyim, süpriz olsun!" bir yandan taş yağmurundan kurtulmaya çalışırken, "süpriz"i öğreniyoruz :..migros açık'ın üstündeki geniş borulara baglanmış, mekanizmayla açılan iğrenç bir " karikatür"... üzerinde kocaman bir "ultravesti" yazıyor... bir aslanı, kadın yapmışlar, dudakları zevkten... arkasında, yarısı boyanmış bir adam üzerinde genç fb yazan bir tişört, kadını parmaklıyor... müzik eşliğinde açıyorlar. fenerliler zevkten çıldırıyor. tezahüratlara yeni taşlar eşlik ediyor, bu sefer daha hırslı atıyorlar... bir "karikatür" daha asılıyor, atına binmiş bir karaoğlan... fener formalı tabii...

    ruhen faşistlesmiş bir kitlenin karşısındayız... gobbels'in şaasalı mitinglerinin bir benzeri burada... igrenç müzikler, marslar, sürekli yapılacakları anlatan anonslar: "şimdi elinizdeki makarnalarla prova yapıyoruz!", "hadi, hep beraber fenerbahçe'nin ne olduğunu gösterelim"...

    dev pankartlar...

    bunları taraftar grubu mu hazırlıyor ? külahıma anlatsınlar. kurulan dev terör arenasının tasarlanmış parçaları bunlar... hepsi büyük para gerektiriyor. kimde var bu para? biletlerini hala yönetimden bedava alan gruplarda mı ? pöh!

    ***

    çıkıyoruz, tribünleri terkediyoruz.. o ufacık yeri kan gölüne çevirenler "görevlerini" yaptıktan sonra ellerini kollarını sallayarak orayı terkedince, sanırım "suçlu"yu, yani daracık alana sığışmış 700-800 galatasaraylıyı tespit ediyorlar. zaten kapıları çok önceden kapatmışlar. telefonları geliyor dışarda kalanların. almıyorlarmış içeri... "doldu" diyorlarmış... aklıma, 3 gün önceki yetkili demeçleri geliyor: "ne kadar gerekiyorsa, o kadar yer ayırdık" demek bu kadarmış. pana taraftarına ayrılan yerin yarısı...

    sürü gibi otobüslere dolduruyorlar insanları... nereye gideceği bile sorulmuyor. bir gazeteci, bana "kartal'a götürüyorlar" diyor.. bir diğeri,"mecidiyeköy'e" diyor... o dağınıklıkta bizim ekibi kaybediyorum. maçı seyretmeye karar veriyorum ve şeref tribününe geçiyorum. geçerken, bir kapkaçcıyı, cep telefonumu yürütürken son anda yakalıyorum.

    şeref tribünündeyim. cumhuriyet'ten mahmut sert geliyor. toplumbilim'in yeni sayısını veriyor taze taze... içinde bizim öbür dergide (tribün) çıkan bir dolu makaleyi yayınlamışlar... aralarında kill for you ile yaptığımız söyleşi de var! bir kaç tanesiyle daha konuşuyoruz: anlıyorum ki, kimsenin olanlardan haberi yok. gazeteciler, haber atlamışlar! bir hagi röportajını bir başka gazeteden önce yayınlayamadı diye, bizim galatasaray dergisi'ne inanılmaz iftiralar atan ve yalan söyleyenler de bunu atlarlar mı?
    yok, yok, atlamazlar : "galatasaray taraftarı tahrik etti" diye yazmıştır kesin, bakmaya bile gerek görmedim...

    evet, panatinaikos taraftartarı da fenerbahçelileri tahrik etmişti! daha önceden hakemler de fenerbahçelileri tahrik etmişti!

    fenerbahçeliler hep tahrik oluyorlar!

    örneğin, galatasaraylılar ısınmak için sahaya çıkıyorlar! al işte bir tahrik nedeni daha! yeni maratonun her yerinden neler yağıyor, nasıl anlatabilirim? futbolcularımızın üzerinde patlıyor şişeler... mondragon'a ve eser hoca'ya yapılanları görüyorum, inanamıyorum... bu arada hakem üçlüsü sahada "takımdan ayrı düz koşu" yapıyorlar! o tarafa bakamıyorlar bile! kaptan gelip birşeyler söylüyor, koşularını bile bozmuyorlar.. körler, sağırlar... (tabii kardeşim, üzerinde sarı-kırmızı formayla niye çıkıyorsun, tahrik oluyorlar, değiştirin renklerinizi!)

    küfürler, yumurtalar, şişeler, bıçaklar.... isınmaya çalışan futbolculara reva görülenler... maytaplar, meşaleler, su şişeleri...

    hepsi bir tiyatro.... "bizim en büyük gücümüz takım değil, stat ve taraftar" diyenlerin neyi kastettikleri açık: yarattığımız terör etkisiyle maçı çeviriyoruz... korkutuyoruz, yıldırıyoruz, sindiriyoruz... futbolcuları da, konuk taraftarları da, hakemleri de... "burası böyle, buranın standardı bu" dedirtiyoruz... çünkü biz basında da varız... biz yazmıyoruz, çünkü kendi aleyhimize yazmayız. biz yazdırmıyoruz; çünkü yazanların kalemini susturacak gücümüz var... biz bir cumhuriyetiz..

    evet, bir cumhuriyet..

    ama hitler'in almanyası da bir cumhuriyetti...
    --- alinti ---

    *
  • 176
    her kanuni'nin bir hürrem'i vardır

    fenerbahçe ile galatasaray'ın durumu da böyledir. bütün dünyanın karşısında tir tir titrediği kanuni haremindeki bir cariyeye söz geçiremezdi. o dönem için galatasaray da yenmediği takım almadığı kupa kalmadı ama içeride kendi cariyesine söz geçiremiyordu...

    ilgili maç ile övünen arkadaşlar için durum budur...
  • 173
    derbi tarihinin en ezici maçlarından birisi. fenebahçe bu skordan sonraki psikolojiyi çok iyi kullanmış ve bu skordan sonraki 4 sene de 3 şampiyonluk ve sonrasında şampiyonlar ligi çeyrek finali yaşamıştır.

    ama fenerbahçenin en büyük hatası ise bu maçın psikolojik tarafını çok gereksiz fazla uzatmasıydı. 1995 yılından sonra doğan çocukların(ben dahil) bu maçı izleme şansı olmadığı halde bu çocuklara bu skorun çok önemli olduğu sürekli aşılandı. yaşıtlarım olan fenerbahçelilerin bu skoru görmedikleri halde, psikolojik üstünlüğü bilmedikleri halde 16 yıl boyunca konuştuğuna şahit oldum ve hala oluyorum.

    işte tam da sorun burada başlıyor. fenerbahçe bir neslini 6-0’lık skoru gereğinden fazla uzatarak ve bunun çok önemli bir başarı olduğunu onlara inandırarak geleceğini kaybetti. galatasaray’ın her başarısından sonra bu skoru ortaya atarak taraftarlarını daha başarılı bir iş yaptığına inandırdı ve o taraftarlarından yeni başarılar için oluşacak mücadeleyi göremedi.

    23 şubat 2020 fenerbahçe galatasaray maçı‘ndan önceki seromoniyi hatırlıyorsunuzdur. galatasaray’lı oyuncuların önünde olan 9-10 yaşındaki küçücük çocuklar istiklal marşı sırasında elleriyle 6 işareti yapıyordu. çocuklar tertemizdir. ebeveynleri tarafından onlara ne söylenirse, nasıl eğitilirse hayatını da o şekilde yaşar. ebeveynlerinin de futbol çerçevesi içinde bu çocuklara ne söylediği aşikar. kendi doğumlarından 10 yıl önce oluşan skoru en büyük başarı olarak gören minikler gönül verdiği renkleri daha ileriye götürmek için neden çabalasın ki ? onlar zaten en büyük başarının kendilerinde olduğunu zannediyorlar. neden mücadele versinler ki ?
  • 170
    fenerbahçe'nin bu maçta 6 gol attığı galatasaray son 6 sezonun 5'inde şampiyon olmuş ve bu süreçte ayrıca 2 türkiye kupası, 2 türkiye süper kupası, 1 uefa kupası, 1 uefa süper kupası, 1 şampiyonlar ligi çeyrek finali, 1 şampiyonlar ligi son 16'sı ve 1 de fifa dünya kulüpler kupası katılım hakkı kazanmış ve o sezon yine şampiyonluğa oynamakta olan bir takımdır. fenerbahçe'nin ise aynı süreçte tek başarısı 2001'de zar zor aldığı bir şampiyonluktur ve onun dışında 9 puan öndeyken kaybettiği bir şampiyonluk, dördüncü, beşinci bitirdiği puan cetvelleri bulunmaktadır ve o sezon da onlar için kabus gibi geçmektedir. bu yüzden nasıl ki biz real madrid'i, juventus'u, manchester united'ı, milan'ı yendiğimizde sevinip yıllar sonra bile o maçları gururla yad ediyorsak, onların da öylesine zavallı bir durumdayken 6 yılı aşkın süredir aşırı dominant bir galatasaray'ı 6-0 yenmiş olmalarını kulüplerinin en büyük başarısı olarak ortaya koymaları normal. herkes kendi çapında başarı anlayışı ortaya koyar sonuçta. *
  • 178
    maçtan 5 gün önce cumartesi sabahı, maçın biletleri biletixten satışa çıkmış, galatasaray'a özel yer ayrılmamış fakat bir çoğumuz, özellike kadıköy'ün o yıllarda deplasmana ayrılan eski numaralı tribününden, bir o kadar kişide o tribünün yanındaki okul açıktan biletleri temin etmişti(k) o gün oynanan göztepe maçında önce mecidiyeköy sokaklarında sürek avı başlatılmış, akşam saatlerinde yani maçtan yaklaşık 1 saat önce ise stadın yanındaki kat otoparkında tribünümüzün önde gelenlerinin toplantısına rast gelmiş ve hepimizin bilet aldığını ve bir şekilde gerekirse truva yapılarak girileceği konusuna mutabakata varmıştık.

    maç günü ramazan ın ilk gününe denk geldiğinden "saldırın durmadan bu taraftar arkanızda her zaman" bestesinin sözleri değiştirilerek "6 kasım ramazan -bu taraftar arkanızda her zaman, cimboma rahat yok kadıköy de iftarı açmadan " şeklinde söyleniyordu.

    iğrenç ve soğuk bir sonbahar günü, iftarlıkları zulalamış şekilde yine eski usül ziverbeyden aşağı inip maratonun karşı sokağına bakıp, kimse olmadığını görünce bize verilen numaralı kenara doğru hareketlendik. maça daha 3-4 saat vardı. etrafta ev sahipleri ise ufak ufak toplanmalara başlamışlardı. bize verilen tribünün önüne geldiğimizde( fb stadını bilenler için fenerium tribünün olduğu, kadıköy tarafından gelip bostancıya giden sarı dolmuşların geçtiği cadde) bir çok yerde gs tribüncülerinin çevre güvenliği aldığı ama ortamın olay olmamasına ve çok yoğun güvenlik önlemlerine rağmen acaip gergin olduğu dikkatlerimizden kaçmamıştı.

    dikkatimizden kaçmayan bir diğer ayrıntı ise bizim tribünün önüne park etmiş olan onlarca belediye otobüsydü. şahsen onların çevik kuvvet polislerini taşıyan-getiren otobüsler olduğunu düşündüğümden pek üzerinde durmamıştım. meğer filmin senaryosu önceden belliymiş. biz sadece bu filmdeki harcanacak figüranlarmışız.

    tribüne girip(numaralı kenara) çıkış tünelinden çıktığımız anda dahi o kadar az insan olmasına rağmen kafamıza ilk saniyede bozuk paralar yağmış, ilk atışta çok yakın bir dostumuz kaşından yaralanmıştı(açılmıştı) ortalık karşılıklı atışmalar sonrası durulmuş, hemen sol yanımızdaki fb numaralı tribününde ise devamlı şekilde birileri çuvallar ve büyük boy poşetler ile bir şeyler getirip koltuklara bırakıp geri gidiyordu. mesafenin yakın olmasından dolayı bazen göz göze gelip, bizim tarafa imalı bakış ve kafa sallamaları çok net görülebiliyordu. şahsen, onların o yıllarda organize olarak dağıtılan konfeti ruloları olduğunu düşünmüştüm ama işin aslı çok geçmeden ortaya çıkacaktı.

    iftardan kısa bir süre sonra okullardaki zil sesine benzeyen ders zili gibi bir şeyden ses çıkmış "bu ne lan" diye aramızda konuşurken önce yanımızdaki taraftan çuvallardaki nesneler(tam bir hafta önce oynanan fb-pana maçında, yunan taraftarların kırdığı,zarar verdiği stad taşınmazlarının parçaları) tek tük sonrasında yağmur hızında bizim tarafa yollanmaya başlamıştı. yaklaşık 20*25 dakika kadar dönemin güvenlik güçlerinin gözü önünde bu kadar cisim kafamıza yağdı, karşılık verildiğinde ise bu sefer jop ve biber gazı ile hem tribünde, hem de yaralanan arkadaşlarımızı götürdüğümüz tuvalette bastırılmaya çalışıldık. hem en büyük rakibimiz olan fb tribünü, hem onların yönetiminin ve hem de olaylara fazla mudahele etmeyen ama bize şiddetli baskılama yapan dönemin güvenlik güçlerine karşı 250-300 kişilik galatasaray tribünü elinden geldiğince mücadelesini verdi. yaralanmayan yoktu desek yeridir. hepimizin alnı, kaşı, eli, kolu illaki bir yerlerinde yarık, sıyrık, çizik, büyük-küçük bir yara oluşmuştu.

    olaylar yine medyaya düşmüş, tüm tv kameraları bizim tribünün tam önünden "olayları çıkartan galatasaray taraftarları" şeklinde tarafsız(?) haberciliklerine başlamışlardı. kendimize kalkan yapmak için kırılıp tutulan kapının sanki keyfi şekilde kırıldığı günün konusu haline gelmişti ilerleyen günlerde. olayların hafiflemesi ile koridorda ve tuvaletlerde ortaya çıkan durum çok feciydi. savaş filmlerini aratmayacak şekilde denir ya aynen öyleydi ortam.

    geçmişe dönüp baktığımda, kameralı telefonların ve sosyal medyanın olmamasına içerlediğim ender anlardan olabilir. zira kafasının her tarafı yaralanmış bir çok renkdaşımız başka olanak olmadığından diğer arkadaşlarının kendisine tampon yaptığı galatasaray atkıları ile kanamalarını durdurmaya çalışıyordu.

    kısa bir süre sonra dönemin emniyet güçleri, " tribün boşaltılıyor herkes çıksın" diyince zaten fazla bir seçeneğimiz yoktu. belli bir saatten sonra tribüne taraftar alışı da durdurulmuştu. iftardan sonra gelen bir çok galatasaray taraftarı stad dışındaydı ama olaylar başladığında "birazdan sizleri alacağız" diye dışarıda bekletilmişlerdi.
    bizler otobüslere esir gibi bindirilirken bazıları ile göz göze gelmiştik kordonun arkasından.

    otobüslerimiz, fener tribünlerinin toplanma yerlerine yakın yerlerden tedbirsiz şekilde geçirilip bir de orada açık hedef haline getirilmiş, 400 yıllık meteor gereksinimizi karşılamış şekilde köprüye doğru yol almıştık. bu arada ilk başta bahsettiğim, tribüne girdiğimiz anda kaşı, gelen bozuk para ile açılan dostumuz, bizler staddan çıkartılmadan evvel polise gidip, durumunun çok kötü olduğunu, başının döndüğünü, kan kaybının ciddi şekilde :)) olduğunu söyleyip dışarı çıkıyor, boynunda kanlı atkısı ile fenerlilerin arasından geçip eczanede kendisine pansuman yaptırıp stada geri dönüyor, bizim otobüslere bindirildiğimizi görünce bir şekilde kordonu yarıp, camı kırılmış otobüsümüze asılıyor ve diğer taraftarlarmızca içeri çekiliyordu (kendisinin zaten en olmadık yerlerde karşımıza çıkma potansiyeli vardır- 2013 juve deplasede bizden önce milanoya gidip- bizim uçağı beklemiş, bizi havaalanında sanki takımı karşılarmış gibi tek başına bağır çağıra karşılamış- sonucunda da sivil ve gümrük polislerinin kısa süreli sorgusuna maruz kalmıştık:)

    sonuç olarak boğaz köprüsünde trafikten yararlanıp,otobüs durduğu için kırık camlardan atlayıp beylerbeyinden geri döndük. maçı kalabalık bir mekanda izledik. tabi biz gidene kadar iki taraf birbirleri ile karşılıklı şakalaşırken bir anda ortama giren çoğunun kafası gözü yara bere içindeki bizim ekip, psikolojik üstünlüğü galatasaraylılara geçirmiştir maç öncesi. dolayısı ile gollerde efendi gibi durmuşlardır.
  • 5
    bu maça bilet bulmak için çok uğraşmıştım. rüzgarlı bir istanbul günüydü. üniversiteden arkadaşımla birlikte mecidiyeköyde buluşup ali sami yen'in etrafında tribün muhabbetlerimize başlamıştık. ardından bizi götürecek otobüslere sakince binip sessizlik içinde köprüyü geçmiştik ki ne olduysa tam da köprünün üzerinde iken oldu. sanki herkesin içinden birer canavar çıktı ve bağıra çağıra, camlardan sarkarak tezahürata başladık. fenerbahçe stadı görünür görünmez taş yağmuru başlamıştı otobüslere. hemen yanımda bulunan cama isabet eden bir taş parçası camı tuzla buz etmişti. o kırılan camdan sarkan 15-20 kişiye bu kez polis müdahale ediyordu. taşı atan değil camdan sarkan suçluydu yani.

    içeriye girdikten sonra tezahüratlarımızı sürdürüyorduk. üçlü çekiyor, kapasitesi yeni artırılmış stadda sesimizi duyurmaya çalışıyorduk. o zamanlar numaralı henüz yapılmamıştı ve deplasman taraftarına da numaralının yanındaki boşluk veriliyordu. boş olan numaralıda bir ara 3-5 fenerbahçeli peydah oldu. ellerinde de 2 adet büyükçe koli vardı. polis memurlarına 50-60 metre uzaklıkta bize yakın konumda kolileri açıp içinde bulunan taş parçaları ve kırık camları bize savurmaya başladılar. biz de bize gelen taş ve cam parçalarını geri gönderiyorduk. hatta o taş parçalarından biri tam göğsüme isabet etmişti fakat allahtan üzerimdeki kalın mont beni korumuştu. bazı arkadaşlarımızın kafaları yarılıyordu. galeyana gelen taraftar tuvaletlere koşup yerle bir ediyor, oradan kopardıkları taş ve aynaları atmaya başlıyordu. bu arada bahsettiğim polis memurları sanki bir tenis maçındaymışçasına izliyorlardı. sonunda kalabalık bir grup polis bize ayrılmış tribüne girdi ve gruplar halinde bizleri dışarıya çıkardı. hem bize saldırılmıştı hem de kendimizi savunduğumuz için suçluyduk. ne olacaktı ki canım bizde "feer piley" ruhu ve koruyucu! bir başkanımız vardı. maçın başlamasına yarım saat kala bizi otobüslere doldurup kimimizi bayrampaşa'ya kimimizi kağıthane'ye dağıttılar. biz bayrampaşa'dan mecidiyeköy'e vardığımızda durum 4-0'dı. sinirden ne yapacağımızı şaşırmış vaziyette arkadaşımla bir kaldırımda saatlerce hiç konuşmadan öylece oturduğumuzu hatırlıyorum.
  • 160
    bu maçtan yaklaşık bir ay kadar sonra o tarihte beden eğitimi öğretmenimiz olan ama aslında doğduğumdan beri tanıdığım ve çok sevdiğim yakın aile dostumuz sevgili murat abi beyin kanaması yüzünden çok ani bir şekilde daha 30'unda rahmetli olmuştu...

    kendisine insanlık, spor ve güzel sanatlar namına çok şey borçlu olduğum bu ağabeyimiz gerçekten fanatik derecede bir fenerbahçe taraftarıydı ve bu maçtan sonra da büyüklüğünü göstermiş, kendisini gazlayan bir sınıf dolusu azılı fenerbahçeli ergene inat, böyle bıyık altından bile gülümsemeden ve hiçbir dalga geçme ya da küçümseme amacı taşımadan "maçla ilgili yorum yapmak istemiyorum" vs. diyebilmiş, kendisine laf atan herkesi herkesi geçiştirmiştir.

    şimdi 1 ay sonra öleceğimi bilsem millet beni iyi hatırlasın diye davranışlarıma daha bir dikkat ederim. güçlünün ve galip gelenin gövde gösterisi, zafer sarhoşluğu eşine defalarca kez rastlanmış bir sahnedir ama tarih mağruru olmayanı yazar ve yad eder...

    burada kendi aramızda çok güldük eğlendik muhabbetini dibine koyduk ama o günden sonra hiçbir fenerbahçeli arkadaşımın yüzüne karşı bir saygısızlık veya dalga geçme maksadı taşıyan bir hareket yapmadım, yapmamaya özen gösterdim... sebebi de işte bu maç ve akabinde sevgili murat abi'den gördüğümdür. o gün bizi gücendirmediğin için teşekkürler abi...

    (bkz: düşmez kalkmaz bir allah)
  • 174
    fenerbahçe'ye en çok zarar veren maçlardan birisi. bu maç galatasaray'a değil fenerbahçe'ye psikolojik travma oldu. senelerce tutunacak dal olarak seçtiler, her başarısızlıkta galatasaray'a attıkları fark onlar için güvence oldu. yıllarca, sezonu kaybetsek ne olacak derbiyi kazanarız, zamanında fark attık kafasıyla mücadele verdiler. bir de kadıköy'deki yenilmezlik serisi eklenince kendilerini kandırmaktan başka bir işe yaramadı. fakat kadıköy'de aldığımız 23 şubat 2020 fenerbahçe galatasaray maçı durumu değiştirecek gibi duruyor. umarım kendilerini kandırmaya devam ederler. bu tarz küçük galibiyetler ciddi değişikliklere sebebiyet verebiliyor, iyi ya da kötü.
  • 32
    "onlar anmasın da ben mi anayım ?" dedirten maçtır.

    şimdi bir fenerbahçeli gibi düşünelim:

    rakibim ile aynı şampiyonluk sayısındayım, türkiye kupası diye bir kupa varsa bile hiç görmedim, avrupa'daki en büyük başarım şampiyonlar liginde çeyrek final, müzedeki kupa sayım ezeli rakibimin çok altında. buna karşın galatasaray'ın başarılarını sayamıyorum bile fakat önemli değil. biz onlardan üstünüz çünkü biz onları daha çok yendik. hele 6-0'lık sonuç var ki gururum, herşeyim. gerçi 14 mayıslarda falan genellikle cadde kaldırımlarında hönküre hönküre ağlıyorum ama olsun be! bizim 6-0'ımız var.

    işte aynen budur düşünceleri. şimdi bu şekilde çalışan bir kafaya ne anlatabilirsiniz ? hiç... o yüzden hiç kasmayın, kastırmayın.
  • 175
    her sene fenerliler tarafından anılır ki bu da son derece normaldir. bir kere fener'in mazisinde bizimki gibi büyük avrupa başarıları yok, haliyle bir şeyi ön plana çıkarmak istemeleri normal. ikincisi de bu bir ezeli rekabetse ki öyle, modern zamanlarda bu rekabette alınmış böylesine bir skor elbette kutlanır. liverpool da her sene 8-0'ı anıyor mesela.
  • 35
    ekşide systemfailure nickli bir arkadaşın bu başlık altında paylaştığı tokat gibi iki entry'i kendisinin de izniyle burda paylaşıyorum. ilk entry'i platini alıntısı yapan bir arkadaşa linç girişiminde bulunan fenerlileri gördükten sonra yazmış.

    --- alinti ---
    konusu açıldığı zaman platini'den alıntı eşiğinden, uefa kupası alıntı eşiğinden ve 7 kişiyle 7-0 eşiğinden bahsediliyor. ama seviyesiz taraftarlardan nedense bahsedilmiyor? çevrenizde "höhö gelinde elinize verelim", "kupa ne ki lan,yendik ya işte" mantalitesine sahip orospu çocukları varken 6-0 demişsin, uefa demişsin ne farkeder ki? "o elle tutulur kupaları senin götüne sokarım" desen ne farkeder? adamın kapasitesi belli bir kere. görebildiği bu. iki takım arasında oynanmış ve galatasaray'ın 5-1 kazandığı maç, daha yakın tarihte olmasına rağmen bile önemli değildir bu dangalaklar için. hele hele sonunda kupa almasının bahsi bile söz konusu olamaz.

    fenerbahçe galatasaray'ı 6-0 yenmiştir evet. insan olan taraftar kendiyle, takımıyla dalga geçebilir zaten. çok da sorun değildir. bu skorun ne savunulacak ne ayıplanacak tarafı vardır. her taraftarın adam akıllısı ve malın önde gideni vardır. sözlerim anlayana.
    --- alinti ---

    ikincisi de "rahat rahat bi dalga bile geçemiyoruz yeaa bu hazımsızlar yüzünden" geyiğine saran dingillere sol kroşe olarak inmiş.

    --- alinti ---
    bünyemde ne hazımsızlık ne de eziklik yapan yenilgi. adı üstünde yenilgi lan. üstünden de geçmiş 7 yıl. bu arada başka takımlarda benzer farklar yedik. fenerbahçeden 6 yediğime üzüleceğime ankaragücünden fark yediğime üzülürüm. hem bu sezon hem de fenerbahçeye göre daha güçsüz bir takım.
    bunu fenerbahçeli dostlar kadar konu eden galatasaraylı pek tanımıyorum. en fanatik galatasaraylılar bile hehe deyip geçiyor bu maça artık. az biraz ilerleyin evladım, vizyonunuz genişlesin, tarihte yaşamayın, bize "10 sene oldu siz uefayı alalı" deyip 7 sene önceki maçın bahsini açıp durmayın. zira tanıdığım tüm galatasaraylılar hakkına konuşabilirim, bizim için gram önemi yok artık o maçın. bir damla bile eziklik duymuyoruz, hazımsızlık hissetmiyoruz. ama üzülerek farkediyorum ki "hoho eziksiniz" diyen bir takım zavallı taraftar kitlesinin ciddi ruhsal problemleri ve bitmek bilmeyen bir acıları var sanırım. neden olduğunu çok merak ediyorum.
    --- alinti ---

    ekşide bu başlığa bakıp da fener saçması yazılar okumaya başlayınca aklımdan bunlar geçiyordu, sonra da bu entry'lere rastlayınca iyi oldu. tutup da fb tv de bugün bu maçın görüntülerini verecek kadar düştüyse bir camia vay haline... fenerbahçenin her zaman yaptığı en başarılı şey buydu zaten, taraftarı koyun gibi güdüyorlar.. "sevinin lan!", "isyan edin lan!", "hakemlere höykürün uleeaan!" vb...

    baştakiler hedef gösterirse bu koyduk skdik taraftarı ne yapsın?
  • 163
    maçın oynandığı tarih ilkokul öğrencisi bir çocuk olduğum dönemlere denk geliyor.

    o dönemde galatasaray'la ilgili bir şeyler izleyebilmek için, ana haber bülteninden sonra yayınlanan 3 dakikalık spor haberlerini beklerdik. gazeteyi alınca ilk spor sayfasını açar, galatasaray'la ilgili bütün haberleri hatmederdik. eve digiturk bağlatacak kadar zengin değildik, babamla kahveye gitmemiz de kırk yılda bir oluyordu. bu yüzden galatasaray'ın maçı bittikten sonra show tv bir an önce özeti versin diye televizyon başında dakikaları sayardık. maç pazar günü oynanmışsa özet biter bitmez yatmak zorunda kalırdık. fakat cuma veya cumartesi maçıysa özetten sonra yayınlanan tartışmalı pozisyonları da izleyebiliyorduk, çünkü ertesi gün okul yoktu. internetimiz yoktu, zaten ama internetten maç veya özetleri izlemek diye bir şey de yoktu. bu maçtan iki yıl sonra internet bağlattığımızda ilk girdiğim site galatasaray.org olmuştu, ümit karan'ın malatyaspor'a attığı golün 10 saniyelik görüntüsünü indirmem yaklaşık bir saatimi almıştı. videoyu indirdikten sonra belki 50 defa başa sarıp sarıp izlemiştim.

    her neyse konudan sapmayayım. bu maçın skorunu bilmeme rağmen show tv'de özetinin yayınlanmasını beklemiş ve bütün golleri sonuna kadar izlemiştim. annem çok kızmıştı, "yenildiğiniz maçın özetini izlemek için niye uykusuz kalıyorsun" diye. halbuki mesele yenmek veya yenilmek değildi. mesele galatasaray'ı izleyebilmekti. oyuncuları görebilmekti. attıkları golleri ezberleyip hayalinde tekrar tekrar oynatabilmekti. fabio pinto'nun kaç numaralı formayı giydiğini, christian'ın adının nasıl yazıldığını öğrenip okulda hava atabilmekti. futboldaki mevkilerden anladığım tek şey "bir tane kaleci var, bir-iki tane golcü var, bir de geriye kalan oyuncular var" olsa da, ölümüne sevdiğim bu takımı izleyebildiğim her saniye gözümü kırpmadan izleyebilmekti.

    bu yüzden fenerliler ne zaman bu maçtan bahsetse en ufak bir öfke veya üzüntü hissetmem. o eski masum zamanları hatırlayıp duygulanırım sadece. ben galatasaray'ı 6-0 yenildiği maçta sevmişim lan. para biriktirip galatasaray dergisi aldığım zaman vedat inceefe'nin röportajını bile satır satır okumuşum. istanbul'a gittiğim zaman galatasaray store'dan alışveriş yaptıktan sonra, sırf üstünde galatasaray arması var diye poşetleri katlayıp yıllarca saklamışım. bir maçta 6-0 değil 16-0 yenilse kaç yazar ki?
App Store'dan indirin Google Play'den alın