olmadı...
üç puan gelmedi...
fark kapanmadı...
ama üzüldük mü?
üzüldük...
ortaya konan mücadelenin galibiyetle sonuçlanmamasına üzüldük...
lakin, ümidimiz bitti mi?
ne alaka?
en karanlık anlarda bile bir ışık olabileceğini bize bu hayatta galatasaray öğretmedi mi?
"galatasaray varsa, ümit vardır"ı biz kimden öğrendik?
"sekiz de kapanır, 18 de kapanır" demedik mi büyük bir inançla?
daha da mühimi, bu takımın başında fatih terim varsa, "biz bitti demeden" bitirmek ayıp değil mi hocaya?
o yüzden, "organize ve profesyonelce başlayıp" "zorlu" devam eden bu tuhaf sezonda "adalet arayarak" son beş haftaya "inançla" gireceğiz...
tüm "rasyonellere" inat, tüm romantikliğimizle "inadına galatasaray"
pandemi sürecinde fatih terim ve yöneticilerin hastalıklarıyla sarsılmış galatasaray'a bir darbe de başkan mustafa cengiz'in ani gelişen rahatsızlığı vurmuştu. üç aylık lig" molasında" rakipler sakatlarını iyileştirirken, galatasaray marcao'yu yitirerek lige başlamış, "sert" rize deplasmanında da muslera, andone, adem, donk'u kaybetmişti. felaketler bitmezmiş gibi, ertesi hafta falcao, ahmet çalık ve mariano da eksikler listesine yazılmıştı. sakatlıklar ve hastalıklar bir yana, yaşar kemal uğurlu ve alper ulusoy gibi "hakemler?!" "görevlerini?!" hatasız yaparak takımın gelecek umutlarını da çalmıştı... bitti mi? tüm bunlar yetmemiş gibi ligin gidişatını etkileyecek maça ali palabıyık gibi geçmişi galatasaray maçlarında "sıkıntılı" bir hakem atanmıştı...
galatasaray'a son darbeyi vurmaya ne kadar meraklı vardı...
ama rakip sadece dışarıda da değildi...
içeride de sıkıntı vardı.. hem de en büyüğünden...
kaç haftadır galatasaray "doğranırken" ortadan görünmeyenler, başakşehir fatih terim stadında kameraların önündeydi...
galatasaray başkanvekili abdurrahim albayrak,i galatasaray üyeliğinden istifa eden, rakip takım başkanı önünde ceket ilikleyip, iki büklüm olurken, milyonlarca galatasaray taraftarı sosyal medyada tevfik fikret'in düsturunu hatırlatıyordu kendisine:
"kimseden bir fayda ummam ben, dilenmem kol kanat. kendi boşluk, kendi gökkubbemde kendim gezginim. bir eğik baş bir boyunduruktan ağırdır boynuma; fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür bir galatasaraylıyım"
fakat... bereket ki, şükür ki fatih terim vardı. "herkesin ihtimallerinde galatasaray düşük oranda yüzde alıyor, bu doğal. bir hayli gerideyiz ancak boş vermek, vazgeçmek, hiç affetmeyeceğimiz bir şey. bugün çok iyi bir oyun oynamalıyız ki karşı oyunları bozabilelim."
hocanın dediği gibi de bir oyun sergiledi galatasaray, boş vermeden, vaz geçmeden mücadele etti. ilk beş - on dakikalık oyuna alışma dakikaları dışında rakibi iyi analiz etmiş ve seri'nin liderliğinde tamamen ipleri elinde tutan bir galatasaray vardı. savunmada ayağına hakim ve soğukkanlı donk ve lemina gibi iki stoperle maça başlayan sarı-kırmızılılar, fatih terim'in de maç içinde bolca ikaz etmesiyle "amaçsız" uzun paslar yerine "ayağa garanti toplarla" kolayca ev sahibi forvetlerin baskısını kırıp, orta sahayı çabuk geçip, oyunu başakşehir yarı sahasına yığımaktaydı. ama futbolun en etkili elemanı olan golcü sıkıntısı o anlarda baş gösteriyordu tüm acımasızlığı ile. ömer'den sarrachi'ye, feghouli'den onyekuru'ya tutun yapılan bir sürü ortaya dokunacak o "ayak" yoktu. falcao ya da andone'yi geçtim, adem olsa kariyerinin gol rekorunu kırardı... ama yoktu bir golcü... hal böyle olunca, uzaktan şutlarla mert'in kalesi yoklandı, özellikle ömer çok denedi, onyekuru pas vermesi gereken yerde şut attı, belhanda'dan plase yapması beklenirken, pas attı, feghouli'nin vuruşu rakipe çarpıp emre akbaba'ya az kalsın asist oluyordu da mert "fena halde" günündeydi. ev sahibi gelmedi mi okan'ın kalesine? onlar da kendilerince pozisyon buldular da, okan, donk ve lemina oldukça dikkatliydi.
ikinci yarı robinho'nun yerine demba ba'yı oyuna alıp, galatasaray'ın dengesini bozmayı düşünen okan buruk, bu tercihinde haklı çıktı ki siyahi forvetin savunmanın ritmini karıştırdığı bir kaç pozisyondan sonra irfancan'ın ortasında sarrachi aleksic'i kaçırınca, okan topu filelerden çıkarmak zorunda kalıyordu... stoper eksikliğinin zirve yaptığı bu haftalarda kendisine emin bayram'ı soranlara "uygun zaman gelecek" diyordu ya fatih terim, işte o an lemina'nın sakatlanması sonrası gerçekleşiyordu. geçen hafta gaziantep fk maçında galip durumdayken, taylan'a görev vermişti, zira emin'in yapacağı bir hata ve kaybedilecek puanlar "çocuğu" bitirebilirdi. oysa başakşehir maçında takım zaten mağluptu ve emin hata yapsa da puanlar gitmez, sadece skor değişirdi. kötü senaryoyu bir kenara bırakıp, gerçeğe döndüğümüzde, genç emin demba ba, crivelli gibi "boylu poslu" forvetlere kafa topu vermedi, yerden çalım yemedi. sadece savunma yapmadı, oyun kuran paslarla da beğeni topladı "taze" savunmacı. 40 dakikalık oyunla kimseyi göklere çıkarıp, yerin dibine sokulmayacağını biliyoruz da, fatih terim'in kanatları altında "uygun zamanlarda" forma giye giye bir genç yetenek daha türk futboluna kazandırılacaktır, bundan da adımız gibi "emin"iz...
geriye düşen galatasaray, yine yılmadı, pes etmedi ve maçın en hareketli oyuncularından emre akbaba'nın sarrachi'nin pasında bir forvet kurnazlığı ile kaleciden önce topa dokunmasıyla beraberliği yakaladı. eşitlik başakşehir'in işine geliyordu, galibiyet galatasaray'a lazımdı. sarı-kırmızılılar bastırdıkça, ev sahibi sertleşti, gerildi, kartlar çıktı, visca türkiye liginde ilk kırmızı kartını görmüş oldu. ve kronometreler 83.43ü gösterirken, emre akbaba'nın pasında ceza sahasında savunmanın arkasında topla buluşan onyekuru belki de "şampiyonluğu" etkileyecek bir gol kaçırıyordu, ya da mert takımına şampiyonluğu getiriyordu... ligin kırılma anlarında en tepeye yazılacak an...
peki, son darbeyi vurması beklenen ali palabıyık nasıldı? maç sonu istatistiklere bakıldığında rakibe 1 kırmızı, 5 sarı verip, bir kaç oyuncusunun haftaya cezalı duruma düşmesinden dolayı, galatasaray yanlısı bir maç yönettiği zannedilebilir ama kritik anlarda kritik dokunuşlarla yine maçın kaderini değiştiren adam oldu karşılaşmanın hakemi. öncelikle daha üçüncü dakika irfan can'ın donk'a attığı dirseği hakem ve var nasıl kaçırdı, ya da kaçırdı mı? ilk devre visca'nın, mahmut'un, sarrachi'nin ayaklara basmasına "pozisyon gereği" diye göz yumuldu da, ikinci devre belhanda'nın demba ba tarafından itilip kakılmasına yine sessiz kaldı ali palabıyık ve var hakemi atilla karaoğlan... peki mahmut'a gösterdiği alakasız sarı kart? galatasaray'lıların gazını almak için miydi?
başa dönersek, kazanılması gereken maçtan beraberlikle ayrıldık ve geriye kalan 5 haftaya yine de umutla bakıyoruz, çünkü bize umut etmeyi galatasaray öğretti...
kaynak ve fotoğraflar:
https://ultrasmovement.blogspot.com/...r1-1galatasaray.html