• 226
    ilk yarısını izlediğim maçtır kendisi. maç günü bile kendi çapımda totemim olan maç entrysi yazmadım. çoktan 0 yazdığım, beklediğim bir maçtı, kendimi 1 puan ile kandırıyordum.

    içerisinde bulunduğumuz sezon üç büyüklerin açık ara en zayıf olduğu sezon özelliğini taşıyor. biz bu kadar sallantıya ve kötü oyuna rağmen çok ekstra 19 puan aldık. 5-6 puan eksik olsa kimse niye eksik diye sormazdı.

    sakatlıklar, formsuzluklar ve en önemlisi kadro yetersizliği başımızı ağrıtıyor, ağrıtacak da. dünya kadar para verilen adamlar bir gram katkı yapamadı sene başında beri. en iyi oyuncumuzun donk olduğu bir sezon geçirmekteyiz mesela. yazın kendisinin maaşı haliyle çok tartışıldı ancak kendisinin 2-2.5 katı maaş alan adamlar takıma 10 metre katkı veremedi.

    derbiyi kazanıcaz ve 2 haftada 4 puan istatistiğini korumamız lazım.

    65-70 arası şampiyon olacak, romantik olmaya gerek yok galatasaray herkesi yener ya diye bir sezon içerisinde değiliz.
  • 232
    mac oncesinde yazdigim entry’nin tuttugu mactir. artik galatasaray uzmani olmus gibi hissediyorum kendimi. birbirinin kopyasi gibi deplasman maclari. isin kotusu artik ic sahayada yansiyan bir temposuzluk var. topu galatasaraya ver, arkasinda bekle alani daralt. galatasaray kitlendi zaten. cunku ne iceriye orta yapacak adam var nede orta gelse vurabilecek adam. anca donk yada maicon ilerde forvet oynarsa. su son yazdigim cumleye sinirden gulerek bakiyorum. acikca soylemem lazim bugun tahmin ettigimden fazla golluk pozisyon buldukta atamadik.

    bu takim sampiyon olabilir mi? evet. bir seri yakalamak lazim. fenerbahce maci firsat olabilir ama benim tahminim o macida kazanma sansimizin yuksek olmadigi
  • 234
    saçma sapan bir maçtır. en azından bizim adımıza.

    oyuncu seçimleri ve oyuncu değişikliklerinden çok ben sahada ne yaptığımıza bakarım. bana kalırsa dramatik bir düşüş yaşamadık maçta. oyunun gidişatı zaten belliydi. burada beraberliği veya maçı nasıl kotaracağımızı mı konuşuyoruz yoksa ilerleyen haftalarda, yani doğal süreç şampiyonluk yolunda emin adımlar atmak için ne yapmamız gerektiğini mi?

    özellikle fatih terim'in maç sonu yaptığı açıklamalardan sonra tekrar bir düşündüm.

    fatih terim'in "bu tek başına sakatlık, fizik, konsantrasyon, form meselesi değil. birbiri için oynayan bir 11'e ihtiyacımız var," söylemindeki ilk cümle ne kadar doğruysa, ikinci durum tespiti bir kadar tehlikeli. yanlış demiyorum, tehlikeli diyorum. çünkü naçizane benim gördüğüm, sahada hakikaten birbiri için oynamayan oyuncu topluluğunun yanında, ne yapacağını bilemeyen bir topluluk da var. üstelik, ilk cümleyi ediyorsanız, teknik ve sağlık ekibinizin işini iyi yapmadığını, teknik sorumlu olarak hatanızın olduğunu kabul etmiş oluyorsunuz. peki, en azından, söylemin ilk cümlesindeki tespit için hocamızın nasıl bir tedavi düşündüğünü merak ediyorum açıkçası.

    aynı şekilde "yoksa sakatlık... eee? 11 kişi çıkmıyor muyuz? galatasaray'da kimse istemez sakat olsun ama şöyle bir gelenek olur: sakatlıklar oluşmuşsa, bunları fırsat bilip o formayı alacaksınız," bu söylem çok ama çok doğru. burada takkeyi önüme koymam gerekiyor sanırım. ben, "bu oyunculara hoca nasıl sabredebiliyor?" diye hayıflanıp homurdanırken, meğerse çok yanlış yapıyormuşum. benim gördüğüm ve izlediğim oyunculardan bile formayı almak istemeyen oyuncuların varlığından bahsediyor hoca.

    daha sonra fatih terim hocamız, "durum tespitimiz doğru," diye bir demeç daha veriyor. açıkçası ben hocamızın yaptığı tespiti tam olarak anlamadım. ya da eksik buldum. çünkü, izlediğim kadarıyla galatasaray'da taktiksel olarak da bir sıkıntı var. elbette, burada, verdiği demeçlere sirayet eden, oyuncu grubunda suçu bulup aradan sıyrılabilirsiniz. durum o da olabilir: yani taktiksel disipline uymamaktan bahsediyorum.

    burada herhalde, galatasaray'ın taktiksel mentalitesinden bahsetmeyeceksin bu maç için, derseniz: ne yapayım, konuşmayı ve uydurmayı seviyorum. hangi uydurmanın doğru olacağını bilemezsiniz. uydurduğum şeyleri ancak paylaşarak, paylaşımlara eleştiri alarak yanlışlığını görebilir, böylece geliştirebilir ve düzeltebilirim.

    bu maçta ve evvelindeki nice maçta şunu gördük: geriden oyun kurma çabalarımız karşılıksız kalıyor. beklerimize sürekli baskı yiyoruz. oyunu kurması için selçuk inan'a bel bağlamamız boşuna değil.

    dikkat ederseniz, yenimalatyaspor savunması kendi yarı alanına çekilerek yapmadı. bizim yarı alanımızdan başlayarak kademeli bir geri çekilme, pas kanallarını bloke etme, her adama yakın markaj uyguladı. bu savunma alanının genişlemesi demek, karşı takım için.

    aslında işlerin bu durumda lehimize olacağı düşünülebilir. ama tabii ki işin rengi öyle olmadı. orta sahadaki oyuncularımız stoperlerden topu kısa yan pasla aldı. diğer oyuncularımız arasında 3 oyuncu olması demek bu. aradaki mesafe çok fazlaydı. oyuncularımız çok statikti. sürekli beklere oynamak zorunda kaldık. çünkü dediğim gibi dikine paslar, pas kanallarının müdafası nedeniyle kapalıydı. dikkat ederseniz, ozan kabak yanılmıyorsam maçın başında 3 tane dikine uzun, orta saha oyuncularımızı topla buluşturmak için top attı. tek deneyen oyuncumuzdu bu arada. ama bu pasların hepsi, istisnasız hepsi pas arasıyla kaptırılan topa dönüştü ve hemen hepsi kalemizde tehlike oldu. neden? burada 2 neden sayabiliyorum. birincisi, orta saha oyuncularımızın çok ileride kalması. ikincisi, bu kadar ileride kalmalarına rağmen, sahada birbiri için oynayan bir oyuncu topluluğunun olmaması.

    neyse. yani topu dikine ve yana oynayarak, herhangi bir şekilde oyunu kurmayı başaramadık. başaramıyoruz. ne yapabilirdik? kritik soru bu. spekülasyon yapmayı severim ama spekülasyon yaptığımı bilirim. yani bunların net doğru olduğunu söylemiyorum. işin güzelliği, teknik ekibin taktiksel olarak zengin olmasının gerekliliği de burada yatıyor zaten.

    neyse, ne yapabilirdik, diyorduk. teoriden bahsedeceğim. bir kere kanımca, rakip geri dörtlüyü önemsemeden, tüm oyuncularımızı mümkün mertebe orta sahamıza ve stoper hattına yakınlaştırabilir, oyun kurulumunda daralmaya ve pas istasyonunda artmaya gidebilirdik. bu çok dikkat çekici bir husus bizim adımıza. pas istasyonları arasında çok fazla mesafe var. sanırım buna bir anlamda takım boyu deniyor değil mi?

    orta sahanın, üçlü kurgulanmasında basit bir mantık vardır. en azından geometri bilgim bana temel düzeyi biraz olsun teoride anlamamı sağlıyor. nedir bu? üçlü oynamak, kısa mesafe kat ederek, üçgensel bir bölgede topu alıp boşa kaçarak istasyon olmanıza olanak sağlıyor. burada oyuncu profillerinden veya yeteneklerden bahsetmiyorum. geometriden bahsediyorum. pas açısı sağa veya sola çapraz olduğunda, bu sizin avantajınıza oluyor, top kaptırmamakta. sürekli topu kullanan oyuncunun değişmesi, bir oyuncunun belli bir süre boşta kalmasını sağlıyor. basketbol izleyen ve oynayan bilir. savunmada adam değişimleri biraz alengirlidir. hem savunmanın dengesi bozulur, hem akıl karışır hem de geçiş yapılırken bir miktar boş zaman kalır hücuma.

    yani bir bakıma savunmada statik oynamak aslında avantaj olabilirken, hücumda dinamik olmak evladır. zaten duran toplardaki alan savunmasına geçiş de bir yerde, bu anlık değişimlerin can yakmasını önlemekten ileri geliyor diye düşünüyorum. basketbol alan savunması hemen hemen bunun içindir. benim alanımdaki oyuncuyu ben savunurum, alanımdan çıkarsa beni ilgilendirmez, yani geçişteki açığı yamamış olurum. mantık hemen hemen budur. farklı avantajları ve dezavantajları vardır tabii ki.

    sıkıtımız, çok fazla statik olmamız. rakibimizin kendi yarı sahasına kapanması veya tüm sahaya yayılan bir savunma anlayışı içinde olması fark etmiyor. mıy mıy pas hızları. nihai hedefi olmayan atak başlangıçları. kanatlara açılan ve döneduran ataklar.

    santrforun olmaması bir takımı bu kadar etkilemez gibi saçma bir argüman dolanıyor medyada. santrfor demeyeyim, yetenekli bir dizilimdeki en ileri uç oyuncusu diyeyim. bu oyuncu bir takımın nihai hedefidir. yani mantık olarak öyledir. eğer gol atmaya çalışıyorsanız, gol bölgesine en yakın futbolcu olan ileri uç oyuncunuzun nihai hedef olması makuldür. takım ona göre pozisyon alır. ona göre atak şekillendirir. bu oyuncunun görevi takımına gol kazandırmaktır. bunu alan açarak yapar, stoperleri hataya zorlayarak yapar, ama bir şekilde istatistiklere geçmese bile skorborda etki eder.

    malesef bizim kadromuzda bu düzeyde bir forvet yok. gol yapacak demiyorum. bir mario jardel değilseniz, sürekli arayacaksınız. sağa koşacaksınız, sola koşacaksınız, ön direk arka direk koşacaksınız, yeri gelecek orta sahaya yaklaşıp orta sahayı kalabalıklaştıracaksınız, kanatlara deplase olup ceza sahası içindeki kalabalığı azaltacaksınız vesaire vesaire.

    çok uzattım. canım sıkıldı. yazdıkça, takımın defoları ve eksikleri aklıma geliyor, moralim bozuluyor.

    kısacası bu takımın kısa vadede ilacı, kanımca, hücumda ve savunmada daha fazla, herkesten fazla koşmasıdır. verimli koşu vesaire geçiniz. önce bir koşsunlar da, sonra onun verimini düşünürüz. bu takım şöyle bir 15 dakika falan takır takır top oynasın koşsun evvela, sonra yavaş yavaş bunu nasıl tüm zamana yayabiliriz diye düşünürüz.

    motto:
    run gala run!
  • 235
    maçın oynandığı yer evime 200 km uzaklıkta ve ben daha yeni eve gelebildim. büyük bir heyecanla gittiğim bu maçtan öyle büyük bir hüsranla ayrıldım uzun bir süre atlatamayacak gibiyim. ve bunun sebebi de maçı kaybetmiş falan olmamız değil. sıradan bir takıma karşı benim takımımı bu kadar aciz görmem.

    tribünde fatih terim'in tam arkasındaydım. maçın başından beri sinirli ve gergindi. hemen her poziyonda hakeme tepki gösterdi. hakemin uzak kaldığı pozisyonlarda 4. hakemle sürekli diyaloğa girdi. oyuncuların kaptırdığı toplara bile o yüz ifadesiyle sürekli tepki gösterdi. belli ki haftalar ilerledikçe takımın maç temposu arttıkça takımın durumu fatih hocanın canını çok sıkmaya başlamış. özellikle de istediği o iki pozisyona tranafer yapılmaması zaten olacakların habercisiydi ama kalpten bir galatasaraylı olarak bu durumu kabullenmek istedi ve bu yönde açıklamalar yaptı.

    yapılmayan forvet ve defans takviyeleri takımı her geçen maç çok daha zor duruma düşürüyor. takım basit hatalardan gol yemeğe, hücumda organizasyonsuz bocalamaya devam ediyor. ve maalesef ki, özellikle de ilk golden sonra oyuncuların vücut dilinden bunu kabullenmiş olduklar çok bariz belli.

    maça gelecek olursak, stadyumda takımımızı etkisi altına alacak bir taraftar ya da baskı asla yoktu. maçta kornerler dışında toplu ıslık dahi olmadı. hatta tam tersine kale arkasındaki o bir küme galatasaray taraftarı maçın başından sonuna kadar aralıksız bir şekilde stadı inletti. gerçekten bir taraftarın yapacağı ne varsa fazlasını yaparak görevlerini yerine getirdiler.

    böyle şartlar altında yine tutuk ve yine sıfır organizasyonla maça başladık. taa ki donk'un top kaybıyla başkalıp ahmet'in seyretmesiyle gelen gole kadar. sonrası zaten malumunuz.

    benim anlamadığım bu maçta neredeyse bir deplasman olarak bile sayılmazdı. biz yine becereiksizliğimizin ve eksik motivasyonun kurbanı olduk.

    artık yapacak bie şey yok.
  • 236
    geçtiğimiz sezonla beraber aynı şekilde kaybettiğimiz bilmem kaçıncı deplasman maçımız. insanın ağrına giden, güle oynaya maçları vermemiz. zaaflarımızın çok açık olması, stajer hocaların bile 2-3 taktikle rahatça hücum silahlarımızı durdurup, savunma arkasına atılan top ve yan toplar gibi zaaflarımızdan bir güzel faydalanması. ne tudor ne fatih terim bu işe çare bulamadılar, beraberlik bile çıkaramaz olduk şöyle aptal maçlardan. büyük takıma, şampiyonluk mücadelesi veren takıma hiç yakışmayan bir durum oluşuyor haliyle, maç öncesinden tahmin edilebiliyor senaryo resmen.

    tamamen oyuncu kadromuzla alakalı bir durum malesef. çok yönlü oyunculardan kurulu bir takım değildik, bu yıl da hiç ilerleme kaydedemedik malumunuz. belhanda sinan gibi taraftarlar tarafından eleştirilen oyuncuların yanı sıra, ndiaye garry ve mariano gibi oyuncularımız da aslında kötü gidişatın en az onlar kadar sorumluları. hani fifa'da falan oyuncu yaratırken özellik puanlarını eşit dağıtmamışlar gibi, sadece belli başlı şeyleri yapabilen adamlarımız var. belhanda'nın golle gol pozisyonuyla alakası yok, keza ndiaye'nin, keza oynadığı dönemlerde fernando'nun mariano'nun. elbette gol asist sayıları var lakin bir elin parmağını geçecek düzeyde değil. zaten forvetten bu sene sıfıra yakın oyuna ve skora katkı alıyorken, ekstra adam da çıkmayınca kabız bir hücum performansımız oluşuyor. transfer sezonunda en çok ihtiyacımız olan bölgeler stoper ve forvetti. biz buralara adam alamadık, buradaki 1 numaralı tercihlerimiz eren ve serdar da zaten oldum olası 1 maç oynayıp 2 maç saklanan adamlar. hani o mevkilerde net oyuncun olur, gene tolere edersin. nereden tutsak elimizde kalıyor, haliyle vasat anadolu takımları ''3 3 3'' tezahuratıyla maç bitiriyor.
App Store'dan indirin Google Play'den alın