• 428
    üzerinden bir sene geçmiş olmasına rağmen hakkında entry girmenin hala zor olduğu maç.

    o güzel yazıdan emanet "çok zordu 2000'lerin başında bir çocuğun basketbolda da galatasaraylıyım diyebilmesi"...
    2000'lerin başında herkese inat basketbolda da galatasaraylıyım diyebilen çocukların 2013'teki şampiyonluk kadar, belki de daha fazla huzura erdiği bir akşam idi. emeği geçen herkese sonsuz teşekkürler...
  • 429
    elbette başarı başarıdır. asıl başarı, bir başarı elde ederken hangi şartlarda başarı elde ettiğini bilerek ilerlemektedir.

    geçen yıl kaç rakibimizde kaçar tane vardı euroleague çapı basketçi? kaç rakibimiz basketbol ekolü olup yıllardır liginde ses getiriyor?

    biz tam bir fırsat şampiyonu olduk, sonra sevinçten gerekli hamleleri yapmayı erteledik. düşman siperlerini yarıp arkadaki ihtiyat birliklerini ezecekken, savaştığımız tankı topu değiştirdik ve elimizde patladı.

    komutana güveniyoruz, taraftara güveniyoruz. ancak daha büyük bir kupa olduğunu ve bizim her zaman daha iyisi var ise ona odaklanmamiz gerektiğini de biliyoruz. haydi şimdi bir sene nadastayız. olsun mu dönüşümüz muhteşem?
  • 430
    bu maç için ne söylesek, ne konuşsak az. eurocup sürecinin her aşamasında takımımın maçlarına gitmiş olmaktan, sadece başarı taraftarı olmamaktan dolayı gururluydum. aek'sından karşıyakası'na varana kadar tüm maçlara gitmiş ve kendimi bu kupada zafere ulaşacağımıza çok inandırmıştım. velhasıl gran canaria maçına kadar rahat bilet bulabildim ancak final maçı geldi çattı ve ne yazık ki kupa taraftarları biletlere çöreklendi. el altından dağıtıldı, karaborsalar havada uçuştu. güç bilet bulabildim ve maçtan tam 1,5 saat önce salona girip yerimi aldım. koreografi, taraftar her şey çok güzeldi. türkiye laiktir, laik kalacak pankartı, kupayı kaldırdıktan sonra dursun özbek istifa tezahüratı... sanki taraftarlar ultraslan değil de bilinçli taraftarlar topluluğuydu. her şey çok güzeldi. sonunda kupayı kaldırdık, sesimiz kısılana kadar bağırdık, maç sonu sahaya indik her şeyi yaptık. tarifi imkansız duygular yaşadık. ve bir kere daha galatasaray'ın bizi ne kadar mutlu ettiğini o gece sonunda anladık. evimize dönerken yüzlerimiz gülüyordu. televizyondan tekrar maçı izledik. gururlandık. galatasaray yine ilk olmayı başarmıştı. bunun için sporcularımıza, koç ergin ataman'a ve taraftarlarımıza sonsuz teşekkürler. umarım önümüzdeki sene yeniden bu kupaya talip olabiliriz.
  • 432
    öncelikle çok güzel bir gündü, bilet bulamadığım için malesef evden izlemek durumunda kaldım. biralar açıldı, ekran başına geçildi ve günün sonunda muazzam bir sevinç, gözyaşları ile karışık.. işte gerçek galatasaray bu.

    yine de gerçekçi olmakta da yarar var. türk basketbolu için çok önemli bir gün olduğu aşikar, ama temennim galatasaray basketbolunun en önemli günü olarak kalmamasıdır. özellikle de avrupa'da türkiye'ye gelen en büyük kupayı biz getirdik naraları atmamak gerekir, karşımızda 3 sene üstüste f4 yapmış ve artık elit takım hüviyetine varmış bir fenerbahçe var iken bu laflar sadece kulübe zarar verir.

    hedef kesinlikle euroleague olmalıdır, eurocup finalini kazandığımızda da öyleydi zaten. ben bir kupadan ziyade euroleague bileti aldığımız için sevinmiştim. şimdi şubenin yapması gereken de euroleague'e bir şekilde kendimizi atmak ve bunun için çaba sarfetmektir.

    teker teker geçtik turları, en sonunda alacağız 1 numaralı kupayı da inşallah.
  • 442
    son dakikalarını 6 aylık kızımı kucağıma alarak izlediğim destanımız. bitiş düdüğü ile beraber hasan şaş'ın 2006 yılında yaşadığımız şampiyonlukta ali samı yen'in ortasında çocuğu kucağındayken elini havaya kaldırdığı andaki gibi sevinmiştim. maçla ilgili aklımda kalan güzel bir detay da teker teker geçiyoruz turları tezahüratıydı. hala arada açar o desibel rekorunu izlerim.

    bu güzel anıları bizlere yaşatan aslanlarımıza minnettarım.
  • 443
    bu devran böyle döndükçe uzun bir dönem için galatasaray erkek basketbol tarihinin zirve maçı olmaya devam edecek olan unutulmaz müsabaka. 12 bin seyirci kapasiteli müteveffa abdi ipekçi arena'ya ben diyeyim 15, siz deyin 20 bin kişi dolmuştu tıklım tıkış şekilde. kadrolar sayıldıktan sonra gençlik marşının başındaki piyano notalarıyla birlikte gelen "tüm kartonları kaldırıyoruz" anonsuyla başlayan unutulmaz koreografi *, maçın başında çatır çatır gelen 3 üçlük ve bir anda 15-2 öne fırlamamız, bazı basketlerden sonra pilot kameranın zangır zangır sallanması, rakibin skor olarak yanaşabildiği ender anlardan birinde hunharca geçiyoruz turları tezahüratını yapan adamı görüp gaza gelirken kamera biraz yana kayınca çok eski bir akradaşı görmem, tribünlerin üzerine çöken ve ekrandan bile görülen kesif duman, eve o gün gelmiş olan canım köpeğin gofretin gençlik marşı'ndaki üç kısa ıslık sonrası seslendim sanıp havlaması, son periyoddaki heyecan ve sinan güler'in topu kapıp attığı son turnike sonrası yanlışıkla çalan i will survive bir çırpıda aklıma gelenler...

    bu maçtan sonra birileri çok güzel bir yazı yazmıştı, "zordu 2000'lerin başında baskette de galatasaray'ı tutuyorum diyebilmek" diye bir cümleyle başlıyordu... spor sergi'nin yıkılmasından sonra galatasaray basketbol taraftarının hikayesini en iyi anlatan cümlelerden biri budur... ataköy, ümraniye, maslak derken göçebe bir galatasaray basketbolu vardı. futbolda avrupa'nın zirvesine çıkarken basketbolda bir avuç taraftarı ve her sene sezonu kurtaran bir yıldızıyla idare eden bir takım vardı...

    2005'teki playout rezaleti sonrası. biraz da ülker'in sağdan soldan bağışlarıyla bir toplarnama süreci vardı. galatasaray cafe crown isminin taraftarca "kafa kıran" şeklinde yazıldığı bir dönemdi. 2009-2010 sezonundaki cemal nalga skandalı sonrası yaşanan silkelenme, kara gün dostu cem akdağ ile -4 puandan başladığı sezonda kümede kalmayı başaran bir takım. her şerde bir hayır vardır hesabı oktay mahmuti dönemi, ilk sezonda yaşanan final, tarihin ilk euroleague sezonu, daha sonra odeabank sponsorluğu ve ergin ataman dönemi... 23 yıl sonra gelen şampiyonluk sonrası bu üstüne koya koya gitmenin finali işte bu unutulmaz maçın sonunda gelen kupaydı...

    spor sergi sarayının kongre sarayına dönüşmesi sonrası istanbul basketbolunun yeni adresi o dönemki adıyla abdi ipekçi spor salonu olmuştu. ancak hem konumu hem de büyüklüğü sebebi ile bir spor sergi havası yakalanamadı. basketbolun da profesyonelleşip müessese takımları olayın doğası gereği avantajlı konuma gelince doksanlı yıllar kayıp geçmiştir üç büyük istanbul takımın tarihinde. kadın basketbolda galatasaray'ın hegomonyasını bir kenara bırakırsak tabi...

    abdi ipekçi'ye bir türlü kimse ısınamayıp koca salon istenmeyen konuma düşünce istanbul'un farklı semtlerindeki farklı ve küçük salonlara yayılmıştı takımlar. galatasaray'ın istikameti maslaktaki ayhan şahenk spor salonu olmuştu bu yıllarda. 2000'li yıllarda ise yeni açılan ahmet cömert spor salonu'nda oynuyordu galatasaray, "bir avuç" taraftarla beraber. fenerbahçe ve beşiktaş yatırım yapmaya çalışırken geride kalan bir galatasaray vardı. özellikle ultraslan'ın ilk organizasyon denemelerini bilet sorunu olmaması sebebiyle basketbol maçlarında yapmasıyla spor sergi yıllarından sonra ufak ufak bir kitleye sahip olmaya başlamıştı galatasaray.

    playout sonrası tekrardan ayhan şahenk yılları gelmişti. orada cafe crown kafa kırana dönerken ilk kıpırdanmalar geliyordu saha içinde de... cemal nalga skandalı sonrası* istikamet yine abdi ipekçi olmuştu. yıllardır sadece teoride var olan şampiyonluk hülyası bir kenara, derin galatasaray'ın ayak oyunlarının sonucunda yaşanan rezilliğin cezası olarak -4 puanla lige başlayan takımın lige tutunması gibi gerçekçi bir hedef vardı...

    oktay mahmuti döneminde abdi ipekçi spor salonu abdi ipekçi arena'ya doğru dönerken galatasaray basketbol taraftarı da yaklaşık 20 yıllık aradan sonra spor sergi günlerindeki gibi bir geleneğe ulaşıyordu. ilk sezon gelen final, ertesi sezon tarihin ilk euroleage katılımı ve cska başta olmak üzere pek çok efsanevi maç derken bu gelenek yavaş yavaş yükseliyordu.

    ergin ataman dönemi ile en son ahmet cömert'te "bilmemkaç senelik çile " diye pankartlara yazılan şampiyonluk hasreti 23. yılda bitmişti. ikibinli yıllarda baskette de galatasaray'ı tutuyorum diyebilenler için rüya gibi zamanlardı. 2009'da kadın basketbol takımının eurocup şampiyonluğunun üzerine 2013'te gelen erkek takımın lig şampiyonluğu yine galatasaray taraftarının ufkunu açan bir olaydı. gerçi o da gezi parkı olaylarına denk geldiği için biraz araya kaynamıştı ama...

    2013-2014 sezonunda kadın basketbolda bu sefer euroleague women kupası geliyordu, hem de ezeli rakip fenerbahçe'ye karşı alınan galibiyetle. 15 yılın ardından gelen lig şampiyonluğu ise pastanın üzerindeki çilek olmuştu. erkek takımı ise ligde final serisine 3-3'le girmesine rağmen final serisinde yaşanan fahiş hakem hataları, saha olayları ve verilmeyen seyirci cezası sonrası 17 haziran duruşu olarak literatüre geçen kararla serinin son maçına çıkmamıştık. ertesi sezon erkeklerde işler o kadar da iyi gitmemesine rağmen kadınlarda bir kez daha şampiyonluk gelmişti.

    2015-2016 sezonu başlarken erkek basketbolda avrupa macerası eurelague'den eurocup'a dönmüştü. ilk iki tur gruplarından güle oynaya çıkılması sonrası yavaş yavaş hedefler büyümeye başlamıştı. abdi ipekçi yıllarının teker teker geçiyoruz turları tezahüratı her turda biraz daha yüksek sesle söyleniyordu. galatasaray basketbol taraftarı da zirve noktasındaydı artık. dış sahadaki skorlardan bağımsız iç sahada ihtiyacı olanı almasını sağlıyordu taraftarın.

    finalin ilk ayağında deplasmandan 4 sayı farkla dönmüştük sadece. futbol takımının da sezonu boka sarınca maçın biletleri kapış kapış gitmişti. galatasaray basketbol taraftarının yanı sıra sezonun hıncını çıkarmak isteyen taraftar da akın etmişti maça. kombinesi olmayan ancak o sezon neredeyse tüm maçlara giden pek çok taraftar dışarda kalmıştı bu yüzden.

    maça çok hızlı başlayıp bir anda 15-2'yi bulmuştu galatasaray. üçüncü çeyrek sonu dördüncü çeyrek başı fark kapanır gibi olsa da hiç skor avantajını kaybetmeden maçı bitirmiştik. özellikle errick mccolum ve stephan lasme çok büyük oynamıştı. maçın başındaki 13 sayılık farkı bulamasak da hep 4 farkın üzerindeydik. son 40 saniyeye de 9 sayı önde girmiştik. rakibin bir türlü potayı göremediği hücumda sinan'ın çaldığı ve murat kosova'nın bitir bu işi oğlum haykırışları eşliğinde potaya bıraktığı top maçın bitiş düdüğüydü...

    ergin ataman'ın artık ekol haline gelen iki elini yumruk yapıp havaya kaldırdığı sevinci ve i will survive eşliğinde bir kupa daha geliyordu. 15 yıl önce ahmet cömert spor salonunda 3 kişiye bilet kesilen maçlarda kendi kendine çalıp oynayan galatasaray erkek basketbol takımı o gün salon kapasitesinin üstünde bir kalabalık önünde avrupa kupasını kaldırıyordu...

    bunun duygu selini anlatmak mümkün değildir...

    bu devran böyle döndüğü sürece galatasaray erkek basketbolunun o seviyelere gelmesi de mümkün değildir...

    (bkz: tarihte bugün)
    (bkz: kapadım gözlerimi kapadım gözlerimi oldu mu olduuu)
  • 444
    sonunda kupa kaldırdığımız başka bir maçtır. biraz abartı olacak ama o gün orada bırakın strasbourgu, chicago bulls gelse çıkamazdı. yani skor olarak çıksa o 20bin kişi o maçı bitirtmezdi.resmen saha ile tribün birleşik gibiydi. oyun kurduk, savunma yaptık ribaunta çıktık, mola da kenara geldik ama asla pes etmedik.

    maç bitiminde aklıma gelen ahmet cömert in 4 sıralık pota arkası veya karşı platrofm tribününden , saçma sapan takımlara yenildiğimiz veya zorla kazandığımız günlerden o an nerede ve ne durumda olduğumuzdu. bu gs adamı hasta eder demiş ya biri. çok haklı sevenini ayrı sevmeyenini ayrı.
  • 447
    sağlık sorunları nedeni ile gidemediğim maçtır.

    basketbolda sahadan ünal aysal'ın takımı sahaya çıkarmadığı sezondan sonra basketbola maçlarına gitmeye ara vermiştim. türk spor tarihinin en billurlu hareketidir.

    öyle bir ara verdim ki artık tv den de izlemiyordum. bir gün öyle tv'de gezinirken pınar karşıyaka deplasman maçına rast geldim ve izlemeye başladım. tabi ergin hocama galiz küfürler ediliyor ve ben bunu kendime yediremedim.

    iç saha rövanşına hemen bilet aldım. o maçın imtikamını almamız ve hocamızı yanlız bırakmamız gerekiyordu. orandan finale kadar tüm maçlara bilet aldım. teker teker koya koya ilerledik. güzel tribünler yaptık. gırtlak patlattık. en son final öncesi çıkan kısa dönem kombinelerden alıp yerimi garantiledim.

    fakat maçtan 10 gün önce karaciğer yağlanması sebebi ile çok zor bir dönem geçirdim. yaklaşık yedi gün sadece kustum. artık bitmiştim. bu maça da gitmem lazımdı ama bende tv den de izlemeye derman bulabilecekmiydim bilmiyordum. çok istediğim finale o atmosfere gidemeyecektim. aslında giderdim de ailemi ikna edemedim.

    daha sonra bende kalan bileti öyle birine vermeliydim ki bu maçı muhakkak kazanmamız gerekiyordu. almanya'da yaşıyan eski tribüncülerden bir abimiz bilet bulamadığını fakat prensip gereği karaborsadanda bilet alamayacağı için gidemeyeceğini yazmıştı. yurt dışında olmasına rağmen maçlara gelmiş, hatta daha önceki sezonlarda tekerlekli sandalye maçlarına finallerine bile gitmiş bir abimiz.

    bunu görünce hemen bunun tesadüf olmadığını bir sebebi olduğunu anladım. bir şekilde kendisine ulaşıp biletimi ona verebileceğimi ve bundan kendim gitmiş kadar mutluluk duyacağımı ona ilettim.

    bileti bir arkadaşım vasıtasıyla maç günü ona ulaştırdım. artık tek eksik zaferdi. onuda bileğimizin hakkı ile aldık.

    orada olamamak bende bir yaradır. ama o abimin orada olmasına vesile olmakta bir o kadar mutluluk kaynağıdır.

    o gün o parkede mücadele eden tüm sporcularımıza, teknik ekibe ve muhteşem taraftara müteşekkirim.
  • 448
    üzerinden 5 değil de 55 sene geçmiş gibi gelen efsane maç. o kadar geriye gittik sadece 5 senede, insanın inanası gelmiyor.

    iyi kötü işimizi gören sponsorun kaçırılması, ergin hoca'ya ultraslan'ın yaptıkları, hocanın kendi salonuna iki korumayla girebildiği günler, erman kunter'den ertuğrul erdoğan'a uzayan saçma sapan denemeler...

    5 sene önce avrupa şampiyonu olan takımdan 5 sene sonra yardımcı koçunun kayınçosu forma giyebilsin diye bütün sezon küme düşme pahasına pota altına bir takviye yapmayan garabet bir topluluğa...

    bir galatasaray düşmanına al dilediğini yap desen bu kadarı ayıp olur der, bu kadarını yapmazdı. bunlar yaptılar...

    o kadar ki o gece maçın son sayısında topu kapıp bütün salonla birlikte turnikeye giden, takımın kaptanı olarak adı tarihe geçmişken üç beş kuruş daha fazla kazanmak uğruna kenarda havlu sallamak için koştur koştur fenere giden sinan bunların yanında en masum kaldı...

    ergin hocaya siktir çekenler bugün hala yerinde. hocaya tezahürat yaptığı için meydan dayağı yiyenler ya ekran başında ya da bir şekilde kendini saha içine basın tribününe falan attı.

    şubeyi çiftliğe çevirenler inlerine çekildi, sadece şimdilik. yeni gelecek yönetime bir şekilde kendilerine yetki verdirecekleri günü bekliyorlar. belki de sırf kendi değirmenleri dönsün diye bir seçim ekininde dışardan çalışıyorlardır.

    ergin hocam hakettiği yerde, avrupa'nın zirvesinde. geçen sene lobiyle lig durudurulup elinden alınan kupayı söke söke almaya gidiyor...

    bize de işte kala kala sabahın altısında işe gitmeden bu kederli yazıyı yazmak kalıyor.

    emeği geçen herkesin allah belasını versin...

    (bkz: gelmeyecek geriye o güzel günler)
  • 449
    efsaneydi efsane iyiki orada bulunmusum rahat geçmeyeceği gün gibi ortada olan maçtı. bu takım 2. turda ksk'ya deplasmanda ilk maçta 3 sayıyla mağlup olup ipekçi'de 25 sayı farkı döşedi ama final atmosferinde bu işi başarmak, hele ki finale gelmiş bir takıma karşı sırf tribün gazıyla vurup geçmek, maçı 3. çeyreğin ortasında bitirmek imkansıza yakın. sonuçta galatasaray da bolca zaafları ve kusurları olan bir oyuna sahip.

    zaten turlar ilerledikçe maçlar bıçak sırtı olmaya başladı, bayern'e 10 sayıyla kaybedip rövanşta 13 sayıyla kazanmak fitili esas ateşleyen galibiyet olmuştu.

    yarı final rövanş maçında las palmas'ta fark 16'ya kadar çıkmış, tur gitme noktasına gelmişti fakat mccollum'un sihirli basketleriyle oyuna tutunmuştuk. bence kupa inancı o noktada oturdu takımda. +1 averajla finale kalmak biz bu işi yaparız dedirtti ve yaptık da. final tamamen beklendiği gibi geçti.

    galatasaray maça iyi değil, çook iyi başlamak zorundaydı ve başardı da. aksi olsa, 0-6 ile falan maça girsek işler oldukça zorlaşırdı. atmosfer sayesinde rakibi ambale ederek maça önde başlamak zaferi getirdi.

    eurocup'ta elemeli turları geçmenin takımı deplasmanda oynamaya alıştırdığını düşünüyorum. özellikle gran canaria deplasmanında fark 16 ya çıktığında tribünler coşmuşken ve turu kaybetmek üzereyken konulan direnç, sezonun geri kalanında ev sahibi olmayacağımız lig serilerinde deplasmanda maç kazanmamızı sağlayabilir.
  • 450
    basketbol açısından gururla ve özlemle andığımız günler. geçen gün annem bana, "bir ara hep basketbol maçı izlerdik, ne oldu daha izlemiyoruz?" diye bir soru sordu. işte annemin bir ara dediği günler o zamanlardı. anneme tabii bu sezon kümede kalmayı son haftalarda garantiledik diyemedim. oysa ki annem bile ne çok severdi o zamanki takımı. yakışıklısı (micov) ve bücürü (mccollum) vardı o takımda. hatta benden abdi ipekçiye gittiğim bir maçta micov ile fotoğraf çektirmemi istemiş ve ben de onu kırmayıp maça 1 saat erken giderek oyuncuların ısınmaya çıktığı sırada tünelin orda bekleyip zorla o fotoğrafı çektirmiştim. biliyoruz o günlerin gelmesi artık zor ama bir umut işte...
App Store'dan indirin Google Play'den alın