• 301
    mükemmel bir maçtı. yeni açık üstteydim, hava baya soğuktu. stada girerken kapıda bir arbede olmuştu. birisi polise küfretmişti polis ben sanıp bacağıma copla vurmuştu. etraftan insanlar “abi o değildi. o efendi bir çocuk napıyorsun lan” falan diye polise laf etmişlerdi. neyse...
    sabri ve kewell gollerinde çıkan uğultuyu anlatmaya imkan yok resmen zemin titremişti. ne virus ne bir şey. kapıdan bilet alır girerdik kafalar rahat...
  • 303
    bugün maçı tekrar izlerken emre tilev’in şöyle bir anlatımına şahit oldum:

    “ofsayt yok! koş baros koş! pembe kramponlarınla sıyrıl ondan...”

    üstelik bu, tilev’in maç anlatımında pembe kramponlardan ikinci kez bahsedişidir ve bu konu üzerinde fazlaca durması tuhaflık sınırını aşmıştır.

    kendisinin bilinçaltını daha fazla kurcalamak istemiyor ve ardarda gelen goller adamını aklını alır diyerek geçiştiriyoruz.
  • 304
    o sıralar, saint-joseph'te 10. sınıftaydım.
    maçın oynandığı gün fransızca sunumum vardı.
    bu maçın heyecanıyla, "boşver ya sunumu." diyerek çalışmadım.
    gece 01:00 olunca dank etti.
    "bu iş böyle olmayacak" diyerek çalışmaya başladım.
    04:00'da yattım ve yaklaşık 2.5 saatlik uykuyla okula gittim.
    maç boyunca sağa sola doğru düşen kafamı düzelttim.
    sürekli içim geçiyordu, çok tuhaftı.
    sunumdan 50 üstünden 34 yani %68 aldım.
    hem sunumu kurtardık, hem cimbom turu geçti.
    uykusuzluğumun önemi kalmadı.
  • 307
    tekrarına veya özetlerine denk geldiğimde "ne olurdu sanki şu maçı da ercan taner anlatsaydı" dediğim efsane maçımızdır. tarihinde şöyle bir maç var ve emre tilev anlatıyor tekrarında bile sinir olabiliyorsun. herhalde kendisi kadar insanı yoran bir kişi daha yoktur ve olmayacaktır.

    maçı seyrettiğimiz mekanın sabri'nin golünden sonra altının üstüne geldiğini hatırladıkça hala gülüyorum. fenerli ve bjkli arkadaşlar bile kewell'ın golünde kendilerinden geçmişlerdi. sabri'nin golünde yanımda oturan adamı bulamadım birkaç dakika ortalık o kadar karışmıştı :) o takımın bir muslera'sı olsaydı meira'yı satmış olmamıza rağmen finali görmesi kesindi. çok yazık oldu...
  • 310
    bir liselinin başına gelebilecek en güzel olaydir. henüz lise 2 öğrencisi bir ergenken çocukluk kahramanım babamın 3 bilet alıp, abim babam ve ben üçlüsüyle ali sami yen stadyumu'nda seyrettiğim son maçtır. maçı yeni açıkta seyrediyorduk ve boyumun kısa olmasından dolayı tribünde abimle beraber babamın yanından ayrılıp daha aşağılara inmiştik ve sabri sarıoğlunun golünden sonra son hatırladığım şey tanımadığımız birkaç renkdaşla beraber tezahüratlar yapıp galibiyeti kutluyorduk.

    (bkz: hayatın anlamı galatasaray)
  • 311
    https://www.youtube.com/watch?v=kM6KcAHMcIc

    12. senesini deviren efsane maç. bu maçtan 4 gün önce *yaşadığımız hezimet yüzünden bu maçtan umutsuzdum. ancak galatasaray avrupa fatihi unvanına yakışır şekilde, takımın başında bülent korkmaz ile müthiş bir reaksiyon göstermişti ve son dakika golü ile kazanmıştık.

    uefa kupasını alabileceğimiz bir sezondu ancak adnan polat yönetimi 2008-2009 sezonunun devre arasında meira'yı satınca hamburg maçlarında kewell'i stoper oynatacak kadar aciz bir duruma düşüp avrupa'ya veda etmiştik. 2009-2010 sezonunda da aynı hatayı nonda'yı satarak yaptılar ve atletico madrid maçlarında keita forvet oynamıştı, baros sakattı. ve yine elenmiştik.
  • 312
    son dakika golü ile kazandığımız maçtır. her ne kadar son yılları eski performansından çok uzaklarda olsa da bu maçta tribünün ve özellikle samiyen kapalısının performansı eski yıllarını aratmayacak cinstendi. maçın daha ilk dakikası yediğimiz şok gole rağmen tribünün şoka girmemesi, aynen coşkusuna devam etmesi zaten nasıl bir performans sergileneceğinin ipucudur. özellikle kewell'ın golünde coşkunun tavanı delip arşa ulaşması hala akıllardadır. 3-3 ten sonra moraller düşse de turu alacağımıza olan inanç hep vardı içimizde. çok soğuk ve yağışlıydı maç günü ve ensasında ama kapalının en tepesinde biz montları çıkarmıştık.
  • 314
    12 saat bilet kuyruğunda bekleyip üzerine 9 saat gidiş 6 saat geliş 15 saat yol teperek yerinde takip ettiğim unutulmaz maç.

    (bkz: oradaydım)

    alışkın olduğumuz biletix gişesine* ek olarak ayağımızın dibinde yeni bir biletix gişesi* açıldığı için, 2007-2009 arası bir çok kez yaşadığımızdan çok farklı bir sabahlama olmuştu. çok fazla üşümeden, sokakta yerlerde yatmadan arada civardaki örgüt evlerine* kaçıp kıç dinlendirip geri gelmeli değişik bir tecrübe olmuştu. üzerine bir de bilgisayar mühendisliği öğrencisi arkadaşımızın biletix'in sistemine bilet satıştan hemen önce sızıp bir miktar bilet çekmesi günün bir diğer güzel haberiydi.

    bir önceki sabahlamamız ve istanbul yolculuğumuz 21 aralık 2008 galatasaray beşiktaş maçıydı. bilet için izmir kordonun ayazında birbirimize sarılıp ısınmaya çalışarak uyumuştuk. otobüs ayarlayacak kadar bilet bulamayınca dahil olduğumuz bir otobüste yerlerde yatarak gidip gelebilmiştik*. bu sefer farklı olacağı bu iki gelişmeyle belli olmuştu zaten.

    arada oynanan 22 şubat 2009 galatasaray kocaelispor maçı ayrı bir vakaydı. hevesimizi kaçırmasa bile maça gideceğimi duyan arkadaşlar arasında bayağı bir dalga konusu olmamıza sebep olmuştu. yine de saatlerimizi kurduk ve "son otobüs"ler ile ulaşımı sağlayıp malum yerde buluşmuştuk. şubat tatili dönüşü freeshoptan aldığım votkalar ve yolculuk öncesi marketten alınan elma suyuyla neşemiz her geçen dakika arttı. üzerine bir de geçen yolculuğun acı tecrübeleri sonrası öğrenci evinden getirilen battaniye eklenince iyiden "first class" bir yolculuk geçirdik bu sefer.

    eskihisar-topçular arabalı vapurunda sabah ayazı ve deniz ikilisiyle ayılana kadar her şey flu aslında. özgür soylu'nun üzerinden 3-4 ay falan geçmiş, bizim tribünün bir kısmının o sezon bursa deplasmanında yaşadığı pompalı tüfek macerasını da bir ultraslan karşı'nın blogundan okumuştuk. her mola verilen yerde pompalı çıkar mı muhabbetleri var bir tek aklımda.

    sabahın körü olmasa da maç için çok erken bir saatte istanbul'a varmıştık. buluşma saati kararlaştırdıktan sonra eminönü'nde kahvaltı, taksim'in ara sokaklarında ne idüğü belirsiz bir öğlen yemeği dedikten sonra ali sami yen sokaktaydık. her gelen "ultraslan x" otobüsünün şampiyonluk turu edasıyla sokaktan şöyle bir geçmesi, kalabalıkla birlikte heyecanın artması klasik bir maç günüydü.

    maçı dakika dakika anlatmaya gerek yok. ancak eski açık'ta daha önce girdiğimiz deplasman tribününe en yakın kapı üstünden* biraz yan tarafta bir yere girebilmiştik. ya da öyle hatırlıyorum. bir de bir sonraki sezon için tayfa'nın eski açığa geçeceği ve üzerinin kapanacağının duyurulduğu toplantı olmuştu galiba, onun da etkisi olabilir.

    ara ara yağmur yağan bir ali sami yen akşamıydı. daha üçlü bitip "cimbombom'um sen çok yaşa" yeni yeni girilmişken uzaktaki kaleye rakip takımın golü geldi. zaten 22 şubat 2009 galatasaray kocaelispor maçı'nın etkileri hakim herkeste. şampiyonluk işinin "olmayacağı" belli olduktan sonra sezon başından beri dillendirilen saraçoğlu'nda uefa'yı alacağı galatasaray rüyasına sarılmıştı herkes. o golle birlikte karamsarlık ve hayal kırıklığı da çöker gibi oldu bir anda tribünlerin üzerine. dakikalar geçtikçe hem takım hem tribündekiler şoku atlatmaya başladıysa da sonuçta maça 1-0 geride başlamıştık adeta.

    arda turan'ın ilk gole dair bir anım yok. sadece bizimle gelen ama ayağındaki sakatlıktan dolayı kıyıya köşeye geçmiş bir arkadaşın yanına kadar gittiğimi hatırlıyorum. tribünler "omuz omuza"ya başladığında arkadaş da tüm acısına rağmen zıplamaya başlamıştı ki "vur be" diyen bir ses anında sahaya çevirdim kafamı. harry kewell'ın bordeaux'a atığı golü üzerime geliyor gibi göreceğim bir açıyla izlemem de bu şekilde cereyan etmiş oldu.

    devre arasında da arkadaşın bir yere oturmasını sağlamak ve gözlüğünü aramakla geçti.
    golden sonra adam sakat bilekle yerlerde tekerlenmesin diye yaptığım son hamle sonucu kariyerinin ilk stagedive denemesini yapmıştı zira...

    ikinci yarıya daha dirençli ve istekli başlamıştık. nitekim 65'in dakikada arda turan'ın yeni açık tarafındaki kaleye soldan yerden gelen topu tiplemesiyle gelen üçüncü golde o kadar büyük bir dalgalanma olmamıştı. uefa kayıtlarına göre 72. ve 75. dakikalarda gelen iki gol ise 19 mart 2009 galatasaray hamburger sv maçında yaşanan kadar büyük bir çöküş hatta panik yaratmayı başarmıştı.

    tribünde derin olmasa da bir sessizlik ve asırlardan beri bu anlarda söylediğimiz tek tezahürat olan "bizim için bordo'ya da koy"u söylerken koca eski açık'ta birbirimizin sesini ayırt edebildiğimiz çok anlar oldu. umutsuzluk, sahada takımın çırpınışları, yağmur, soğuk derken dakikalar geçti.

    --- aç parantez ---

    o zamanlar sabri'nin galatasaray'da 6. senesi falan. internetin de yaygınlaşmasıyla yavaş yavaş dalga konusu olmaya başlamıştı iyice. galatasaray'lılığı su götürmezdi ancak makarayla karışık çok eleştiriliyordu. bu maçtan 4 gün önce felaket oynadığı 22 şubat 2009 galatasaray kocaelispor maçı sonrası küfürlere bile maruz kalmıştı.

    --- kapa parantez ---

    son dakikaymış, biz de sonradan öğrendik son dakika olduğunu. bir yandan üşüyüp bir yandan umutsuz gözlerle sahaya bakarken hala daha "bizim için bordo'ya da koy" diye bağırıyorduk. ya da bağırmaya çalışıyorduk diyelim... korner atıldı ama uzak kale arkasından net kestirmek de zor. birileri kafa vurdu ve top açılır gibi oldu. o an tüm staddan, herhangi bir yönlendirme olmamasına rağmen, kollektif bir "vur" sesi çıktı. sabri sarıoğlu'nun bordeaux'a attığı gol diye geçmiştir literatüre ama aslında tüm stad birlikte vurmuştur o topa.

    sonrası..

    gol diye zıpladım tüm stadla beraber ama sırtımda bir arkadaşım, onun sırtında hiç tanımadığımız iki arkadaş daha, ben 135 kilo falanım o zamanlar ama 5-6 sıra aşağı uçtuk. ayağa bir kalktım üstüm başım eski açık çamuru, arkadaşlar da aynı durumda. ayakkabı koltuk arasında kalmış, üzerine indiğimiz koltuk kırılmış her parçası birimize batmış. yine de hayvan gibi sevinçliyiz.

    ali sami yen de öyle bir yerdi işte...

    derken biraz ilerimizde bir karmaşa. bir abimiz, yüreği ya o streste ya da sevince dayanamayıp fenalaşıyor. maç bitip sabri formasını çıkarıp secde ederken biz abiyi oradan çıkarma derdineydik. sağ salim sağlıkçılara ulaştırıyoruz, korkacak bir şey yok diyor sağlıkçılar. yaşıyorsa allah ömür versin, öldüyse rahmet eylesin...

    garibim anne babama yine aynı yalanları sıralıyorum. mekandayız, başka bir yere geçtik ses gelmiyor, arkadaşın evindeyiz falan filan... sokakta son bir köfte yiyoruz, ne olduğuna bakmadan. biniyoruz otobüse, battaniyeye sarılıp yatıyoruz. sağda solda durup işeye işeye 9 saatte gidilen yol, herkes zıbarıp yatınca 5.5 saatte dönülüyor. sabahın da alakasız bir saatinde evdeyim... normal saatte uyanmış gibi yapıp telefonda bizimkilere belli etmemeye çalışıyorum. bal gibi bilseler de bozuntuya vermiyorlar işte...

    oysa ne sorumsuz, ne hayırsız, ne işe yaramaz bir evlattık...
    o zaman hayal ettiğimiz ve ucundan kıyısından yaşadığımız hayata yüklediğimiz anlamlar, yalanlar dolanlar vesaire...

    10 seneyi geçti bak, hala yükü duruyor üzerimde. maddi-manevi...

    ondan sonra diyorlar ki herkes ikinci bir şansı hak eder. ikinci üçüncü beşinci şansı aldık almasına ama kimse haketmiyor aslında ikinci bir şansı. o da ayrı bir konu...
  • 316
    sadece meira degil kaleci de sanctis'in de en az iki golde bariz hatalar yaparak turu zora soktugu mactir. o sezonki takim hucum gucu ve yaraticilik olarak ne kadar iyiyse, savunma acisindan da benim otuz kusur yildir dikkatle izledigim galatasaray kadrolari arasinda en kotusu olabilir. ama sonu guzel biten, simdi efsane olarak hatirladigimiz mac. o hatalar olmasa ve maci 4-0 falan kazansak bu kadar hatirlanmayacakti gercekten.
  • 317
    oradaydim diyebildigim icin kendimi sansli hissettigim mac. universite yillari, taraftarlik duygularimin en yogun oldugu zamanlar. odtuluaslanlarla beraber biletix cilesi sonunda bilet bulabildigimiz maclara gitmeye calisiyoruz ankara'dan. mac hafta ici avrupa maci olunca hele, iyice zorlasiyor isler, dersle sinavla cakisacak mi, nasil yapacagiz kaygilari. neyse ki bir otobus dolusu arkadasla atlayip gidebildik, daha once samiyen gorebildigim maclar da limitli sayida zaten. istanbul'dan uzakta yasayan her galatasarayli gencin hayali malum, ozeniyorduk oralarda olmaya, mac onu mac sonrasi nevizade'de, mecidiyekoy'de takilmalara. gidebildigimiz ender zamanlarda o hissedilenlerin kelimelerle tarifi yok. cocuklugumuz da avrupa kupalariyla, uefa zaferiyle gecmis, sami yen hikayeleri dinlemisiz hep. maldinilerin, alex fergusonlarin sami yen hakkinda soyledikleri, italyan,fransiz,ispanyol basininin cehennem benzetmeleri... mantikli dusununce ne alaka diyorsun, hatta simdiki cocuklar stadin fotografini gorunce bu ne bicim bir yapi, burda ne atmosfer yaratilabilir falan diye dusunuyor olabilir. ben o aksam bunlari gordum, duydum, hissettim orada. ali sami yen'in ruhu varmis, anlatilanlar yalan degilmis, hangi macin nasil bitecegini havadan koklayarak anlayabiliyordun orada.

    yeni acik tribunde yerimizi aldik. ilk mac deplasmanda 0-0 bitmis, kotu gorunmese de cok sikintili skor. gol yememen gerekiyor, hele hele ilk golu hic yememen gerekiyor. takim da calkantili zaten, hafta sonu apar topar hoca kovulmus, bulent korkmaz ve cok populer olan (benim de ozenerek hemen aldigim) atkisi kenarda. bu heyecanla maca baslandi, her macin gelenegi olan ucluyu cekecektik, 1....2.... 3 diyemeden bir baktik golu yedik bile. yemin ederim daha uclu cekemeden sevinen mavi formali oyunculari gorduk. daha kotu bir baslangic olamazdi. ben cocuklugumdan beri maclari rahat izleyemedim, abdurrahim albayrak gibi de degildim ama kalbim fena carpardi, kotu giden maclarda cok sinir yapardim. ona ragmen staddaki o hava, beni bir saniye bile karamsarliga itmedi. 3-1 one gectikten sonra 3-3 olmasina ragmen hala daha icim cok rahatti, zira belliydi, oyle ya da boyle o gun stadtan mutlu ayrilacaktik. son saniye geldi o gol. sevincten tribun oldugu gibi kendinden gecti, benim hatirladigim hemen on siramdaki 1.90 boylarinda muhtemelen 100 kg uzerindeki abi, - burayi okuyorsa selam olsun, adini bilmiyorum da olayi belki hatirlar- beni yumrukluyordu, zerre aci hissetmedim ama sonraki bir kac gun kollarimda morluklar vardi. * boyle bir zaferden sonra otobusle tekrar ankaraya donmek, ertesi gun maca gelemeyen arkadaslarin yuzundeki o imrenmeyi gormek cok guzeldi. ama en guzeli, ali sami yen hakkinda anlatilan hissiyatlarin gercek olduguna sahit olmakti, orasi cehennemdi...
  • 318
    kuzenim ve mahalleden arkadaşlarla gittiğimiz bu maçta benden önce yazan arkadaşın aksine biz gayet yeni açıkta üçlü çekmeye başlamıştık. 1...2...3.... cimbombom, lalalallaa aaaa cimbomboom derken golü yedik ve bu sırada kuzenim getirdiği kamera ile kayıt yapıyordu. sahayı değil bizi çekiyordu ve benim o anda durup "goğl. goğl yedikh" demem ve gülmem, omuz omuza yaptığımız arkadaşların durması, yanda üçlüye devam edenler vs. derken kuzenimin kamerayı kendisine döndürüp bir spiker heyecanıyla "ilk saniyede!!!" demesi.

    bunların hepsinin kaydı mevcut hala ve bunu gören arkadaşlarım çok şanslılar. çünkü cidden dalga geçilecek bir durum. ha tabii 4. golün ardından yeni açığın en üstündeki oturuyorken kendimi en aşağısında bulmuştum. bir stadyumda izlediğim en keyifli maçtı.
App Store'dan indirin Google Play'den alın