*

  • 402
    tam anlamıyla bir ulan gaassaray maçı şeklinde idrak ettiğim karşılaşma...

    cumartesi gecesi şantiyede nöbet bana kalmış. 1 haftadır hastayım, 2 gün raporla evde 2 gün de ofiste idare edilerek yatmışım. sümkürmekten içim dışıma çıkmış, boğazım akoru bozulacak kadar tahriş olmuş. zaten o ses sayesinde daha rahat yatabiliyorum. bir arkadaş yıllık izine çıkıp diğeri de ani bir mecburiyetten gelemeyince sahaya çıkmışım bir hafta aradan sonra. "o"nunla da zamanlar sonra iki üç cümle edebilmişiz gün içinde. ruh hali zaten hep dalgalıyken bir de ilaç falan derken çılgın atmışım, dün öğlen bir ara sinir krizine ramak kalmış falan...

    öyle böyle akşam oldu. biraz ofisinde lafladık birkaç kişi, o odasına gitti biz sahaya...

    sahada bir tur attık, bir iki sorunlu yeri hallettik. diğer iki arkadaş yukarda patronun "rezerve" odasındaki plazmada maçı izleyenlerin yanına katıldı. ben izlemek istemedim. aslında cumartesi gecesi "müdür"lerin alayı bi yerlerde ama içimden gelmedi işte... tam arabaya binerken babam aradı durumumu sormak için. tam o anda babam gol oldu dedi, yemekhane tarafından da bir gol sesi geldi. hemen ardından babamın "ofsayt oldu" lafı...

    bindim arabaya "slow" müzikler ardı ardına çalarken boş boş turluyorum şantiyede. bir köşede bir makineyi tamir eden iki kişi. koca binanın iki köşesinde kaynak yapan birkaç kişi, başka bir bölümde demirci tayfası nerden baksan 8-9 kişi...

    arabada oturup uzaktan izliyorum. ya da izliyormuş gibi yapıyorum o da belli değil. slow müzik dönmeye devam ediyor. ara ara twitter'a bakıyorum, ara ara "o"nun instagram sayfasına. göztepe penaltı kazanıyor, sonra dışarı atıyor. goller kaçıyor, direkten dönen toplar, bizim kale bomboşken direğe teğet geçip giden toplar...

    tabi izlemiyorum, twitterdan falan göz ucuyla takip ediyorum. bu arada müzik çalmaya devam ediyor. fotoğraflarına bakıp duruyorum, dayanamıyorum... müdürler zaten biyerlerde, evli barklı olan ofis tayfası biyerlerde, telefonu açıp bakıyorsun birkaç "iz bırakan"lar falan hepsi biyerlerde...

    ben bir arabanın içinde laf ola iş yapan 8-10 kişiyi bekliyorum. belki deli gibi aşığım, belki seviyorum, belki hoşlanıyorum ya da sadece boşluk/yoklukla ilgili birşey... telefon ekranından onun fotoğrafına bakarken o da birkaç yüz metre arkada biyerlerde... neredeyse bağırsam duyabilecek mesafedeyken sanki aramızda yüzlerce kilometre var gibi... istediğin zaman değil uygun olduğu zaman yanına gidip konuşabileceğin kadar yakın... gülümsemesindeki sıcaklığı hissedecek kadar yakın ama gerektiğinde bey/hanım diyerek iş konşabilecek kadar uzak...

    iyi kötü 15 yıl oldu ergenliğe geçip ilk defa bir kıza karşı bişeyler hissedip reddedildiğimden beri. arada artık kaç isim geçti, kaç böyle yıkık hikaye bıraktı sayısını unuttum artık. mekanlar, zamanlar, olaylar, isimler değişiyor ama reddedilmek baki kalıyor sanki...

    seni arkadaş olarak görüyorum klişesinden tut "ben erkeklerden hoşlanmıyorum"a kadar uzanan bir yelpzede envai çeşit reddedilme yaşamışlığı var bu bünyenin. o erkeklerden hoşlanmayan arkadaş 2 aydan kısa bir süre sonra birden erkeklerden hoşlanmaya başlayıp bir erkekle beraber olmuştu o da ayrı konu...

    tüm bu çeşitlilliğin içinde daha önce ben hala eski sevgilimi seviyorum lafını hiç duymamıştım açıkçası, yüreğinin bir tarafından güç bela koparılan o sözleri ilettiğim taraftan. bunca tecrübeyle zaten kadın milletinin bu durumlara düşebileceğine de imkan vermiyordum. bu cevap bile belki de bir ortak payda, bilemiyorum. ama ben olayı öğrendikten sonra zaten iş işten çoktan geçmişti, o itiraf artık bütün gün yüzyüze bakıyoruz haberi olsun belki görmek istemez gibi bir edinilmiş çaresizlik enayiliğiydi aslında... biraz insafa gelmesi, biraz show must go on durumları, belki biraz "iyi hal" falan normal şekilde görüşülmeye devam ediliyor o da ayrı bir boyutu işin...

    whatsapp'taki mesajlaşma penceresi açıktır, ara ara çevrimiçi oluşu izlenir falan... gündüz yapılan goygoydaki şakasına bir sitemine karşılık bir özür mesajı yazılır. "formal" bir mesaj için götünü yırtsan da arada taşanlar olur. sıradan bir flörtleşmede belki "ay çok tatlısın" dedirtecek bir mesajın sonuna istemsizce de olsa biraz uzattım biliyorum kusura bakma hala okuyorsan iyi tatiller yazılır. sadece bir iyi tatiller cevabı gelir, alayına tepkisizlik devam etmektedir işte yine de...

    sen içine içine ağlarken, yüreğinden cımbızla bişeyleri sökerken belki de elin oğlu sadece varlığıyla senin yapmak için pek çok şeyden vazgeçebileceğin bişeyi başarıyordur. ben 15 senedir bekliyorum kimse gelmiyor. sen 5-6 aydır bekliyorsun diye gelecek mi sanıyorsun da diyemiyorsun. yıllar geçtikçe kafana vura vura idrak ediyorsun aslında. çok sevmekle, ilgi göstermekle, özenle, fedakarlıkla da olabilecek şeyler değil bunlar malesef. birileri sadece birileri olduğu için kazanıyor, aslında senin uğruna ölme hesapları yaptığın insanlar da sadece birileri olduğu için tüm bunlar yaşanıyor aslında. ama bilimdeki teknolojideki tüm gelişmlere rağmen bu işlere bir çözüm bulunamıyordu işte...

    tüm bunları düşünürken, slow müzik dönüp dururken telefona bir güzel insandan mesaj gelir nasıl gol :) diye. tam o anda işte bazı şeyler boğazında düğümlenir, bir el sessizce göğü yumrular. kısa bir süre sonra birer ikişer işçiler çıkar, saha boşalır. toteme inammıyorum ama bir güç var dakikaları başlar, maç bitene kadar sahadan çıkılmaz. ora gidilir, bura gidilir, gecenin karanlığında deli gibi dolaşılır. oydu buydu derken dakikalar geçer, bildirim gelir. maç bitmiştir...

    tam o anda işte gözlerden iki damla yaş iner. sessiz bir ulan gaassaray çığlığı yeri göğü doldurur. diğer arkadaşlara görünmeden arabaya binilir eve doğru yola çıkılır. yolda mike pinder "ben melankolik biriyim, ben buyum" der. o anda işte gözlerden yaşlar süzülmeye başlar, yol bitene kadar da durmaz. şarkı da başa alınır durur. eve girinir anne babaya "ağlamıyorum gözüme toz kaçtı" denir, her akşam araba eve girince çıldıran köpek bile oturduğu yerden hüzünlü gözlerle bakar. kediler enteresan hayvanlar ama bu köpekler de acayip abi...

    sonra odaya girilir, laptopun başına oturulur ortaya bu yazı çıkar... ara ara yine gözlerden yaş akmaktadır...

    tek bir gerçek var ki bir makus talihimiz var bu hayatta, bir de galatasaray'ımız...
    ne kadar bilmişlik taslasak, kendimizce ulema tavırlarına girsek, "bu sene haketmiyoruz hacı" desek, hatta şampiyonluk kimin umrunda falan diye sallasak da bir tek dileğimiz var cim bom bom; sezon sonunda siktiğimin kupasının bize gelmesi.

    ve peşindeyiz blogunda yine buna benzer bir yazıda denildiği gibi, volume tuşuna dokunup sesi sonuna kadar açmak...

    * **
  • 403
    göztepe'ye verilen penaltı pozisyonunda kırmızılı siyahi futbolcu sol eli ile maicon'un sağ omzuna basıyor ve maicon'un sol eli açılıyor. bu sebeple top maicon'un eline çarpıyor. yani penaltı falan yok, pozisyonda bizim lehimize faul var.

    bu pozisyondan 5 dk sonra ise linnes soldan seri bir şekilde içeri giriyor. ceza sahasının sıfıra yakın noktasında kırmızılı futbolcu sağ ayağı ile linnes'in sağ ayağına basıyor ve linnes yerde kalıyor. linnes ve onyekuru çok sert bir biçimde itiras etmesine rağmen bülent yıldırım kale vuruşu veriyor. çünkü pozisyon durduğu açı çok kötü. var'da bulunan "şaibeli hakem*" de bülent yıldırım'ı uyarmıyor. yani aut falan değil, net olarak penaltı.

    sonuç olarak haksız bir biçimde aleyhimize verilen 1 penaltı ve lehimize verilmeyen 1 penaltı var. ve sezon başından beri aleyhimize lehimize verilen verilmeyen onlarca karar. buna rağmen hala potadayız ve şampiyonluğun en güçlü adayıyız.
    geçen sezonki şampiyonluğa en değerli* şampiyonluk demiştim ama bu sezonki ondan da değerli olacak anlaşılan. 19.05 akşamı havalara uçmak dileğiyle...

    pozisyon1: https://streamable.com/nex6b
    pozisyon2: https://streamable.com/q8nhb

    edit: yön düzeltmesi.
  • 404
    maç öncesi yenilmesek bari diyordum. sahanın hali büyük sürpriz oldu. o ne öyle, anlaşılan teknoloji o stada hiç uğramamış. neyse, bence hem forveti hem belhandası olmayan kadromuza oranla ortalama üstü top oynadık ve haklı bir galibiyet aldık. hocamızın taktiği yanında özellikle geri dönüşünün bu oyunda etkisi olduğunu düşünüyorum. sağolsun. oyunculara da o sahadaki performansları için teşekkürler. son transferimiz genç defans oyuncusu* da taş gibiydi. maşallah. çok çok önemli bir 3 puan aldık. yönetim büyük bir oh çekmiş ve yatağa bir nebze de olsa rahat gitmiştir. hedef 22!
  • 406
    ciddi manada mücadele gücümüzün arttığı ne oynamak istediğimiz , sahada neleri yapabildiğimizi rakiplere gösterdiğimiz bir müsabaka olmuştur her ne kadar saha zemini berbatta olsa.mariano-feghouili ikilisine ise ayrı bir parantez açmnak gerekiyor geçen sene bana göre yine o aldığımız üst üste galibiyetlerde büyük pay sahipleriydiler bu sezon kendilerini pek verimli kullanamamıştık ama görüyoruz ki ikiside takımın futbol aklını müthiş arttıran deha futbolcular hele hele bunu mücadeleri ile birleştirdiklerinde gerçekten durdurulamaz olabiliyorlar.
  • 407
    takımın bu sene oynayacapı kırılma maçlarından ilki olan karşılaşma.

    bu sene gerçekten şampiyonluk mücadelesi çok kırılgan olacak. hiç olmadığı kadar psikolojik bir mücadele bizi bekliyor. bu yüzden deplasman karşılaşmaları çok kritik. bu sene ilk yarıda çoğu sıkıntılı deplasmanı geride bıraktık, çoğundan da yara aldık. ikinci yarı şampiyonluk düzlüğüne girince iş buralardan bir şekilde çıkmaya dönüyor. bu yüzden takımın ortaya koyacağı karakter çok önemliydi.

    ben maçın 91. dakikasında topu almak için orta sahadan başlayıp korner direğine kadar devam eden pozisyonda yaptığımız presten bu hissi aldım. eminim rakipler de almıştır. başakşehir'i stres altına almayı başarabilirsek kendiliğinden çözüleceklerdir. taraftar desteği olmayan bir takım zorlandığı anları kolay çözemez. hele ki biz ne yaparsak yapalım galatasaray bizi yakaladı yine şampiyon olacaklar düşüncesini bir kez verdik mi başka bir şey yapmamıza gerek kalmayacak. yeter ki istikrar sağlayalım. önümüzdeki iki lig maçından 6 puan almak demek şampiyonlukla aramıza yalnızca tff ve hakemler girebilir demek. çünkü biz o havayı bir kere tattık mı takım seriye bağlıyor.

    beşiktaş, trabzonspor, başakşehir, yeni malatya ile içeride oynayacağız. bize de zaten içeride alt sıra takımları değil final havası verecek seyirciyi zorla gaza getirecek maçlar lazım. kendiliğinden cehenneme dönecek ortalık. yeter ki iş oralara gelsin. geçen sene ikinci yarı en büyük şansımız evimizde oynadığımız büyük maçlardı. arka arkaya hem rakiplere psikolojik darbe indirdik hem de mecburen kendiliğinden seri yakalamış olduk. şimdi de o şans geldi elimize.
  • 409
    bu maç hakkında söyleyeceğim tek şey aleyhimize verilen penaltı hakkında.

    ilk yarıda beşiktaş ile oynadığımız maçta bu ele çarpma pozisyonunun çok daha bariz olanı ve topun ele çok daha uzak bir mesafeden geldiği bir pozisyon vardı. pozisyonun kahramanı vida'ydı hatırlarsanız. hakem cüneyt çakır vara gitmiş ve penaltıyı iptal etmişti. şimdi çok daha kısa mesafeden maicon'un eline çarpan bir top, üstelik maicon topa bile bakmıyor. diğerinde olay vida'nın gözleri önünde olmuştu. hakem bülent yıldırım var'a gidiyor ve tereddütsüz penaltıyı veriyor aleyhimize. beşiktaş maçında o kararı temize çıkartmak için bütün futbol kuralı kitapları, maddeler vs. ortaya dökülmüştü bjkliler tarafından. bugün kimsede ses yok.

    var gibi bir teknolojiye rağmen bu rezalete, bu çifte standarda sebep olan her kim varsa layığını bulur umarım. insanın aklıyla dalga geçiliyor bu ligde artık. bu aşşağılık düzene para kazandırana da gerçekten pes diyorum. ülker link tavsiyemdir.
  • 410
    ankaragücü-beşiktaş karşılaşması maça saatler kala zeminin kötülüğü bahane edilerek kayseri'ye alınmış, bu olay büyük tepki toplamış, zira aynı "berbat" zeminde galatasaray da trabzon da mücadele etmiş ve kimsenin bir itirazı olmamıştı. o gün futbolcuların sağlığı ve futbolun kalitesini düşünenler cumartesi gecesi izmir'deki "gölde" futbol oynanmasına müsaade ederek, belki de ülkede yeni bir sporun öncüsü olmaya niyetlenmnişlerdi: gölde futbol...

    ev sahibi göztepe de, misafir galatasaray da futbol oynamak istiyordu, oyundan zevk almak gayesi içindeydi iki takım ama zemin topun "zıplaya oynaya" hareket etmesine izin vermiyordu, yerle ilk temas ettiği bölgede "şak" diye yapışıyordu top yere. bu şartlar altında top çevirmekmiş, yerden pas yapmakmış, topu ayakta tutmakmış en yapılmaması gereken işlerken, güçlü olan, ayakta kalan, topa "abanabilen" avantajlı olacaktı. ligin ilk devresinde galatasaray'ın fiziki yönden geri kaldığından dem vurulmuş, koşu mesafelerinde şampiyonlar liginde son sıralarda kalmışlığı eleştirilmişti. devre arasında antalya'da yeni bir antrenör fotoğraf karelerine yansıdı, topçulara kumda fizik güçlendirme idmanları yaptırıyordu, araştırdık adı alberto bartali'ydi... italyan antrenörün yaptırdığı çalışmaların sonucu uzun vadede ortaya çıkacak ama göztepe maçında "balçık" olmuş ağır sahada maç boyu fizik kondisyon yönünden ayakta kalan bir takın olması bartali'nin verdiği "reçete"nin işe yaradığını da göstermesi açısından önemli...

    saha alışılmışın dışında olunca, maçta da göze çarpan pozisyonların "zeminin azizliği" sonrası oluşması kadar doğal olan ne var ki? göztepe adına en tehlikeli iki pozisyonun birinde muslera ayağından topu açınca jerome topa dokundu ve meşin yuvarşak direği öperek dışarı çıkarken, 20. dakikada serdar gürler'in ortasında mariano göğüsü ile muslera'ya geri pas vermek istedi ama ıslak zeminde hızlanan topu uruguaylı kaleci son anda köşe dibinden çıkardı. ev sahibi ilk 20 dakika galatasaray kalesine daha fazla gelmeye niyetlendi de, orta sahada n'diaye-fernando ikilisi olsun, savunmada maicon-marcao partnerleri olsun onların heveslerini kursaklarında bıraktı. memlekette herkes portekiz ligi seyrettiği (!) ve bu lig üzerinde uzman (!) olduğu için küme düşmeye oynayan bir takımın stoperi olan marcao transfer edildiğinde yönetim acımasızca eleştirilmişti. önce ankaragücü maçında, cumartesi de izmir'de marcao ne kadar isabetli bir transfer olduğunu gösterdi ve şimdi aynı futbol ulemaları (!) "biz bu oyuncuyu 25-30 milyon euroya satarız" demeye başladılar bile...

    savunma ve orta sahada "güçlü" kalan galatasaray, topu da rakip yarı sahada oynamaya başlayınca, pozisyonlar da bulmaya başladı beto'nun kalesinde. önce selçuk'un uzun pasında henry onyekuru savunmanın arkasına koştu, şutu portekizli kalecide kalırken, 5 dakika sonra kullanılan serbest atışta maicon kafayla topu filelere yolladı ama var'dan ofsayt kararı çıktı. bir kaç dakika sonra galatasaray yine gole yaklaştı, sinan'ın ortasında feghouli gelişine "acele" bir vuruş yaptı ve top kale arkasındaki filelerle buluştu, oysa biraz daha sakin kalabilse meşin yuvarlak beto'nun koruduğu kalenin fileleriyle buluşacaktı...

    uzun bir aradan sonra kulübede fatih terim vardı ve soyunma odasına da tecrübeli hoca girdi takımla birlikte. imparatorun devre arası "motivasyonu" meşhurdur, hoca iyi "gazlar" topçularını... ikinci devreye de arzulu başladı galatasaray, feghouli'nin ortasında yakın mesafeden onyekuru beto'yu geçemedi de yan hakem ofsayt kaldırdı, oysa pozisyon temizdi. galatasaray'ın rakip kalede baskı kurmaya çalıştığı dakikalarda göztepe'nin kazandığı bir korner vuruşu sonrasında bülent yıldırım var hakemi cüneyt çakır'ın uyarısıyla penaltı kararı verdi. evet, top maicon'un eline çarpmıştı da beşiktaş-galatasaray maçında medel'in vuruşu da vida'nın eline çarpmıştı. inönü'de var'a bakarak penaltı vermeyen cüneyt çakır izmir'de penaltıya karar kılmıştı. tuhaf değil mi? üstelik pozisyonun başında jerome maicon'un omuzundan destek alarak yükselmişken, ne cüneyt çakır ne de bülent yıldırım bu anı "görmüyordu"...
    var bornova stadında o kadar "başarılı"(!) çalışıyordu ki, ilk devre sarı kart gördükten sonra elleriyle var işareti yapan gassama'ya ikinci sarı kart çıkmıyor, linnes'in ceza sahası içinde düşürülmesi yoktan sayılıyordu...

    göztepe var maharetiyle kazandığı penaltıdan borges'le yararlanamayınca, "ilahi adalet" yerini bulmuş oluyordu. galatasaray beraberliğe razı değildi, gol istiyordu, onyekuru ile ceza sahasında yine pozisyon buldu ama top "su birikintisinde" kaldı. sonrasında feghouli ile başlayan atakta mariano son haftalardaki asistlerinden birini yine yaptı, göztepe savunmasından seken topta sinan göğüsü ile takımının aradığı golü buldu. yönetiminin forvet almak için "kılı kırk yardığı" ve beklenilen golcüyü bir türlü getiremediği bu günlerde fatih terim şapkadan sinan'ı çıkarmayı bildi. geçen cumartesi açılışı yapan sinan, bu cumartesi de üç puanı getiren golü atıp, takıma 6 puan kazandırıyordu...

    kalan dakikalarda ev sahibi beraberlik için galatasaray kalesine yüklenip, jerome ile yasin ile kale direklerini döverken, galatasaray da henry onyekuru ile kaleci ile karşı karşıya pozisyonları bonkörce harcıyordu... bu arada fatih terim son dakikalarda bir kaza golüne karşın semih'i de oyuna alarak, genç oyuncunun tekrar alt yapısından yetiştiği takımının formasını giymesine vesile oluyordu...

    ligin ilk devresinde kaybedilen "gereksiz" puanlardan sonra şampiyonluk yolunda ikinci yarı alınacak her puan altın değerindeyken, göztepe deplasmanının kayıpsız atlatılması hem içteki, hem de dıştaki "rakiplere" büyük bir darbe olmuş oldu. forvet oyuncu transferinin yapılmamasını mustafa cengiz yönetimine vurulacak bir darbe gözüyle bakanlar, göztepe maçında yaşanılacak bir puan kaybını "ellerini ovuşturarak" beklerken, kazanılan üç puan ve maç sonrası fatih terim'in sağduyulu açıklamaları "içimizdeki irlandalıları" bir müddet susturacağa benziyor.

    son not: çamurlu sahalar, alınan tek farklı galibiyetler, sinan'ın üç puan getiren golleri size şampiyonluğu anımsatmıyor mu?

    kaynak ve maçtan fotoğraflar için:
    https://ultrasmovement.blogspot.com/...e0-1galatasaray.html
  • 411
    10 şubat 2019 galatasaray trabzonspor maçı'nda verilmeyen bir penaltı dolayısıyla ortalığı ayağa kaldıran hamsikafalara, başakşehir hükümetgücü'ne ve tüm futbol camiasına hatırlatılması gereken ve daha iki hafta önce oynadığımız maç.

    bu maçta rakibin faul yaptığı pozisyonda aleyhimize penaltı verilmişti.
    linnes'in düşürülmesi ise penaltıydı ve bu penaltı da verilmedi.
    aleyhimize 2 hatalı penaltı kararı oldu...

    peki biz çıkıp zırladık mı?
  • 418
    cüneyt çakır denilen hakem eskisine rağmen kazandığımız ve şampiyonluk için çok ama çok önemli olan maçtı.

    ikinci yarının hemen başında uydurma bir penaltı kararı vermişti. allah'tan kaçırdılar ve sonra golü atıp kazandık. zaten göle dönüşmüş sahada yenik duruma düşsek kesinlikle kazanamaz ve şampiyonluğa havlu atardık.

    8 de kapanır 18 de özgüveninin sezonuna dair yıpratıcı bir maçtır. puan kaybı yaşamış olsak çift haneli fark yemiş olacaktık ve 1 şampiyonluğumuz eksik olacaktı.

    bazı arkadaşlar hakem hatalarını takım oyununun kötü olduğu zamanlarda umursamıyor ama bu maç o kötü futbola rağmen şampiyon olunabildiğine dair bir ispat maçıdır. puan kaybı gelse eminim ki çoğu kişi fatih terim'i suçlayacak ve kendi kendimizi yiyecektik.

    ertesi sene rize deplasmanında bu plan tuttu ve lige havlu atmıştık. o maçta da hakem düzgün yönetim gösterse yine şampiyon olurduk.

    çok ah aldın cüneyt çakır çok...
App Store'dan indirin Google Play'den alın