lan aslında her şey şu amk maçında başladı...
(bkz:
6 mayıs 2001 fenerbahçe galatasaray maçı)
bu maçı gollerden hariç istediğin kadar futbolsevere izlet galatasaray kaç kaç aldı diye sorar. daha sonrası zaten malum. 2010'a kadar olan maçlarda yer yer mukavemet edebildik bu ibnelere...
2010 yılını özellikle vurguluyorum zira kadıköy maçlarında ilk ateşi yakmamızı ben bu maç olarak kabul ederim
(bkz:
24 ekim 2010 fenerbahçe galatasaray maçı)
fenerbahçe lehine tarihi bir fark beklenen maçta, maç boyu pozisyonlara giren ve galibiyeti kaçıran taraf bizdik.
gel gelelim günler geçti, süper finaller koydular, biz kadıköy'ü merasim yeri yaptık ama galibiyet dersen ondan hala yok.
2010 yılının maçını boşuna vermedim. şimdi izninizle açıklayayım.
bu zerresini s.ktiklerim o yıldan sonra ilk mesajı aldılar. yani nasıl derseniz: futbol adına doğru olan her şeyi biz yaptık, futbolu biz oynadık ama sonuç ya onlar lehine oldu yada biz kupa kaldırdık. fakat artık karşıya bir mesaj vermiştik: "size içerde, dışarda rahat yok!" hakikaten de öyle oldu. son 5 yılda izlediğimiz derbilerde, özellikle kadıköy deplasmanlarında topu oynayan genelde biz olduk. günlük performanslarla ayakta kalmaya çalıştı karşı
şer odağı ama onlar ona sevinirken galatasaray ortada olan kupaların beş tanesini kucaklarken karşı taraf bu sayıyı 2'de tutuyordu. tamam şimdi biraz konudan saptık ama geri dönersek eğer, biz futbol oynuyoruz, onlar kaos ile sonuca gidiyorlar. o nedenle son saniyeye kadar sakin kalmak hayati derecede önemli. hani misal, bilal vurur çataldan döner, poldi vurur
ayı son gücüyle uzayarak çıkarır, selçuk vurur direği yalar... ama yine de takım olarak sabırlı olmalıyız.
sonuçta, bilal, selçuk, poldi vurur çıkarırsın da, wesley vurursa sıkıntı büyük!
https://www.youtube.com/watch?v=cRSmo9oyW50 uzun lafın kısası: almadan gelme galatasaray'ım!