126
bazen olmayınca olmuyor... bu maç da onlardan biriydi. hani top bizi sevmedi geyiği vardır ya, dün sadece top değil hiçbir şey bizi sevmiyordu sanki. maça kötü başlamadık, hatta daha iştahlı olan taraf bizdik diyebilirim. giovani dos santos ve joao alves de assis silva ile iki net pozisyon bulduk. biraz son vuruş eksikliği, çokça da onur kıvrak'ın gününde oluşu yüzünden tabelaya yansıtamadık pozisyonları. dedim ya; bazen olmayınca olmuyor...
tam bulunan pozisyonların keyfiyle, arkamıza yaslanmış rahat rahat maç seyretmeye başlamıştık ki; emre güngör, abisi lucas neill'a özenmeye kalktı ve bize gol atmayı çok seven gustavo colman bu hatayı tabelaya yazdırdı. burada bir parantez açmak istiyorum * (emre'ye hepimiz kızdık, yapmaması gereken bir şey yaptı ve yenilmemize sebep oldu. ama bu demek değildir ki onu asalım keselim. maçın geri kalanındaki oyunu ile zaten kalitesini gösterdi. ama sebep olduğu golle maçı keybettikten sonra 100 bin tane top kessin, bir önemi yok.) *
ikinci yarı gol atmak için iyice baskı kurmamız ve elano blumer'in yerine milan baros'un girmesi ile, zaten dirençsiz olan orta sahamızın tamamen boşalması ile oyun tam bir kör dövüşüne döndü. tempo tavana vurdu, top bir o kaleye bir bu kaleye koştu. her iki takımın forvetleri biraz becerikli olsa, 75'e kadar 1 - 0 olan maç 7+ bitebilirdi. trabzonspor'un kalecisi onur, sanırım hayatının maçlarından birisini çıkardı. bu maçta kalede tony sylva olsaydı şimdi fenerbahçe'ye gider yapıyorduk.
son sözüm de barış özbek'e olacak. amatör ruhlu futbolcu iyidir. takımı ateşler, mücadele eder, eyvallah. ama bu arkadaşın sadece ruhu değil kendisi de amatör kümede oynasa daha hayırlı olacak. ikinci yarı bir pozisyonda 3-4 metre ofsaytta kalıp, pozisyonda olmadığını göstermek için olay yerinden uzaklaşacağına, gidip kaleciye şarj yapan adamın profesyonel bir takımda oynaması resmen komedidir. sezon sonu hizmetleri için teşekkür edilip uğurlanması hepimiz için hayırlı olacaktır.
ha bir de; o kadar konuştuk, bir kere bile leo franco demedik.
tam bulunan pozisyonların keyfiyle, arkamıza yaslanmış rahat rahat maç seyretmeye başlamıştık ki; emre güngör, abisi lucas neill'a özenmeye kalktı ve bize gol atmayı çok seven gustavo colman bu hatayı tabelaya yazdırdı. burada bir parantez açmak istiyorum * (emre'ye hepimiz kızdık, yapmaması gereken bir şey yaptı ve yenilmemize sebep oldu. ama bu demek değildir ki onu asalım keselim. maçın geri kalanındaki oyunu ile zaten kalitesini gösterdi. ama sebep olduğu golle maçı keybettikten sonra 100 bin tane top kessin, bir önemi yok.) *
ikinci yarı gol atmak için iyice baskı kurmamız ve elano blumer'in yerine milan baros'un girmesi ile, zaten dirençsiz olan orta sahamızın tamamen boşalması ile oyun tam bir kör dövüşüne döndü. tempo tavana vurdu, top bir o kaleye bir bu kaleye koştu. her iki takımın forvetleri biraz becerikli olsa, 75'e kadar 1 - 0 olan maç 7+ bitebilirdi. trabzonspor'un kalecisi onur, sanırım hayatının maçlarından birisini çıkardı. bu maçta kalede tony sylva olsaydı şimdi fenerbahçe'ye gider yapıyorduk.
son sözüm de barış özbek'e olacak. amatör ruhlu futbolcu iyidir. takımı ateşler, mücadele eder, eyvallah. ama bu arkadaşın sadece ruhu değil kendisi de amatör kümede oynasa daha hayırlı olacak. ikinci yarı bir pozisyonda 3-4 metre ofsaytta kalıp, pozisyonda olmadığını göstermek için olay yerinden uzaklaşacağına, gidip kaleciye şarj yapan adamın profesyonel bir takımda oynaması resmen komedidir. sezon sonu hizmetleri için teşekkür edilip uğurlanması hepimiz için hayırlı olacaktır.
ha bir de; o kadar konuştuk, bir kere bile leo franco demedik.