• 48
    iniş trendinde olanla çıkış trendinde olanın karşılaşması.

    bir tarafta 1989'dan sonra tepetaklak gitmeye başlayan ve 2003'e gelindiğinde bu 14 yılda sadece 2 şampiyonluk alabilmiş ama aziz yıldırım'ın bazı şaşırtıcı (!) dokunuşları ile yükselişe geçmeye hazırlanan ve 4 yılda 3 kez şampiyon olacağı bir sürece giren fenerbahçe...

    diğer tarafta 1992-2002 arasında 10 yılda 7 kez şampiyon olmuş, uefa kupasını, uefa süper kupasını kazanmış, bir ton türkiye kupası, cumhurbaşkanlığı kupası almış, şampiyonlar liginde çeyrek finaller, son 16'lar görmüş ama artık hafiften eski gücünü yitirmeye başlamış ve 9 yılda sadece 2 şampiyonluk alabileceği bir sürece giriş yapmış galatasaray...

    yani benim için duraklama yıllarımızı anımsatan maçlardandır ve pek sevmem o zamanları.

    rollerin bir kez daha değişmesi ve kartların yeniden dağıtılması 2011'i bulacaktır.

    ve iniş trendinde olanla çıkış trendinde olanın bir sonraki karşılaşması bir aralık ayında yaşanacaktır.

    (bkz: 7 aralık 2011 galatasaray fenerbahçe maçı)
  • 47
    üzerinden şaka maka 19 yıl geçmiş olan unutulmaz maç. "şimdiki seviyede" taraftarlığının ikinci sezonunda olan şahsımın bilinçaltında pek çok anı biriktirmiştir...

    - dağları tepeleri aşan 70 bin azgın galatasaraylının* maç öncesi defalarca son ses döndürdüğü "içimdeki fener aşkı bambaşka" tezahüratı. o dönemler ne tribünde ne televizyonda şimdiki gibi sansür olmadığı için kapalı'daki 20 bin kişinin ellerini başının üzerinde kenetleyişi ve bir sonraki turda "nah alıyor" hareketini yaptığı anların "güzel görüntüler" başlığı altında defalarca verilmesi.

    - fenerbahçelilerin o dönemki alamet-i farikaları olan spagetti balonlarla polis dövmeye çalıştıkları trajikomik kavga.

    - yıldızların o yakıcı güneş altında parıl parıl parladığı 3 yıldız koreografisi.

    - fenerbahçe'nin iki golü de arka direkte bomboş kafa vuruşlarıyla bulması. daha ilk goldeki hataya sövüp fenerlilerin pınarbaşı tezahüratını dinlerken ercan taner'in gol diye bağırmasıyla skorun eşitlenmesi. kaleye uçarak kafa atarak ergenlik dönemimin favori derbi golünü atan* arif erdem'in tekerlendiği kaleden topla çıkıp hırslı bir suratla topu fezaya dikmesi. ertesi ay galatasaray dergisi'ni alınca maç sabahı tesislere gelen mehmet ağar'a gol sözü verdiği için öyle bir duygu boşalması(!) yaşadığını öğrenmem.

    - prates'in korner direğine nişanladığı topun kafasına çarpıp 20 metre süzülerek kaleye girmesiyle kariyerinin en beleş golünü atan kim olduğunu bilirsin sen* abimizin maçtan sonra kanal kanal gezip golü isteyerek attığını iddia etmesi.

    - son dakikada muhittin boşat'ın penaltı düdüğü çalmadığı pozisyonun tekrarı verilirken, sağı solu açık olan anlatım yerindeki ekrandan pozisyonu izleyen bir abimizin yürekten patlattığı "orospu çocuğu" nidasının ekranda topa doğru gidip gelen fabio luciano eli görüntüsünün üzerinde evlerimize ulaşıp hislere bir nebze de olsa tercüman olması...

    bir de o dönemin büyük kaptanı bülent korkmaz'ın pozisyon sonrası oyun akarken muhittin boşat'ı 30 metre kovalayıp sadece önünde kollarını açması var. o deparın sonunda bir tane patlatsaydı muhtemelen aradan geçen zamandaki tüm abuk işlerine rağmen hala büyük kaptan olarak anabilirdim...

    (bkz: tarihte bugün)
  • 7
    hakkında şöyle bir şiir yazılmış olan unutulmaz maç.

    (alinti: muhittin, muhittin!
    bizim takıma sen ne ettin, n'ettin??
    görmedin mi topa eliyle vurdu brezilyalııı,
    yani şüphe ediyor insan, yoksa aziz yıldırım sana aldı mı bir yalı?
    hem de mobilyalı!
    görmezden geldin kabak gibi smaçı!
    beraberliğe bağladın hakkımız olan maçı.
    kolay vermek tabi korneri, autu, taçı..
    fakat, penaltıyı vermeyip, yoldurdun bana başı-saçı!
    bu son şiirimdir sana, bir daha ki sefere,
    hele bize bir yamuk yap, başlayacağım küfüre)

    * * *
  • 31
    gündüz maçıydı. gündüz maçı olmasının sebebi ise emniyetin güvenlik önlemlerini başka türlü sağlayamayız demesiydi. olimpiyat stadı, çevresindeki geniş toprak ve dağlık, tepelik alanlarıyla bir dandanakan efendime söyleyeyim bi malazgirt savaşı yapılabilecek potansiyeli vadediyordu. bunun yanına maça gelecek taraftar sayısının fazlalığını da ekleyince herkesin taş ve sopalarla gerçekleşeceğini rivayet ettiği 3. dünya savaşı için tüm koşullar oluşmuş görünüyordu. bu tehlikeden ötürü maç gündüz oynandı. her ne kadar olayların önüne geçmek adına böyle bir önlem alınmış olsa da maça coğrafyanın vadettiği yaşanabilir beklentisiyle gitmiştik. ama olmadı emniyet dersine iyi çalışmıştı. fenerlilerle karşı karşıya gelmememiz için her şeyi yaptılar. üzerimize at sürdüler, at! hayatımda ilk kez canlı at gördüm. stad içindeki bizle fenerliler arasındaki tampon bölgeye ise çatışma çıkmasını engellemek için galatasaraylı fenerli karışık çocuklar yerleştirmişlerdi. olimpiyat stadındaki ilk maçımdı. eylül olmasına rağmen güneşten pancar gibi olup yanmıştım.
    ama asıl yangın yürekteydi, onun sebebi ise güneş değildi...
  • 16
    kapalı tribüne tam da karşıdan vuran güneş sağolsun beleş solaryum etkisi olmuş, binlerce kişiyi bir güzel bronzlaştırmıştı.

    bu maç ile ilgili olan hiç unutamadığım asıl mevzu ise maçtan bir gün önce sabah erkenden stada gelmiş bir grup insan olarak binlerce kartonu katlayıp kapalı alt tribün koltuklarının altına yerleştirmiş ve ertesi gün oluşacak o muhteşem koreografiyi hazırlamıştık. insan kendi eli değdiği zaman bir başka bakıyor bu olaylara.
  • 49
    mac oncesi iki takim taraftarinin birbirine cicekler verdigi, arka arkaya gollerin oldugu (ikisinde de fener one gecti ama iki golde de hemen bir dakika sonra beraberligi yakaladik), cesar prates’in topu hakan sukur’un kafasina nisanlayarak gol attigi, van hooijdonk’un alti pastan mondi’ye takildigi, luciano’nun aleni voleybolunun atlandigi olimpiyat’in trafik cilesinin iliklerde hissedildigi dere, bayir, tepe asilarak gidildigi, fatih hocanin mac oncesinde daum’a istediginiz birsey var mi diye sorunca daum’un “uc puan” dedigi absurt mac.
  • 10
    çok ilginç bir maçtı, aklımda pierre van hooijdonk'un kaçırdığı inanılmaz gol pozisyonu ve o penaltı pozisyonu kalmıştı. verilmeyen penaltı sonrası adeta delirmiştim. bütün stad'ın görüp bir muhittin boşat'ın görmemesini anlayamıyordum. resmen berbat bir haldeydim. halbuki iyi tanırdım kendisini. kızı ilkokul arkadaşımdı. çapa i.ö.okul'unda 5.sınıfa kadar beraber okumuştuk, iyi arkadaşımdı. tam okulun karşısında yani fındıkzade'de oturuyorlardı. arada bir zaten görürdük muhittin efendi'yi. beşiktaşlı olmasına rağmen kızı galatasaray'lıydı. bu penaltı'yı vermemesini herhalde akşam merve bir şeyler yaptı , adam da buna kızdı vermedi penaltıyı diye yorumlayarak saçmalamanın sınırlarını zorlamıştım. üzüntüden olsa gerek. *
  • 46
    galatasaray'ın geriye düştüğü halde puan alabildiği son iç saha fenerbahçe lig derbisi. bu maçtan sonra ligde evimizde geriye düştüğümüz 8 karşılaşmadan da puansız ayrıldık.

    2006 galatasaray 0-1 fenerbahçe
    2007 galatasaray 1-2 fenerbahçe
    2010 galatasaray 0-1 fenerbahçe
    2011 galatasaray 1-2 fenerbahçe
    2012 galatasaray 1-2 fenerbahçe
    2017 galatasaray 0-1 fenerbahçe
    2022 galatasaray 1-2 fenerbahçe
    2024 galatasaray 0-1 fenerbahçe
App Store'dan indirin Google Play'den alın