• 132
    isviçreli bir bilim adamı arkadaşıma sordum:
    1 ayda alman gereken 30 kapsül ilacı düşün, iyileşmek istiyorsan 30 gün boyunca birer tane içmelisin, 30unu da aynı anda içersen faydadan çok zararı dokunur. futbol da böyledir, zevk almamız için heyecanlı pozisyonlar 90 dakikaya yayılmıştır ve sindire sindire o heyecanı yaşarız dedi.
  • 135
    bolt'un bayrağı hatıra olarak saklamasına izin vermeyen olimpiyat. sanki her şeyleri süper yaptılar da bunu esirgediler adamdan. sanki daha önce kuralları ihlal etmemişler gibi. sanki ben soktum farah'ın ailesini koşu pistine. sanki yasak değildi onların da oraya girmesi. ayıp ettiler, hem adam dünya rekorunu kırdı versen ne olacak o zaman sorarlar sana o meşale niye her yerden görünmüyor ve yahut sönen meşale yakılır mı tekrardan? madem düzgün yapmıyorsun düzgün yapıyormuş gibi davranmayacaksın.
  • 139
    güreş ve halterde başarısız olacağımız zaten ayan beyan ortadaydı. pekin olimpiyatlarında da varlık gösteremedik. tabi insanlara sürpriz olarak gelebilir. sonuçta sadece olimpiyatlardan olimpiyatlara duyuluyor sporcuların isimleri felan. üç beş tane belediye takımından başka yatırım yapan da yok bu sporlara.

    burada bence karşımıza iki sonuç çıkıyor. daha önceden şimdikinden bile daha az imkanlarla olimpiyatta başarılı olan sporcular ne kadar büyük sporcularmış kendi başlarına neler başarmışlar.

    ikincisi de sporculara kızmaktan ziyade halkın bilinçlenmesini sağlamak. halter, güreş, taekwondo gibi sporları genelde kenar mahalle çocukları yapıyor. ekonomik güçleri zayıf olduğu için zaten bi dönemden sonra hayat mücadelesi vermek podyumda, minderde madalya mücadelesi vermenin önüne geçiyor. o yüzden o amatör sporcuların hepsini bağrınıza basın. rakiplerinin yüzde onu imkanlarla başarılı olma mücadelesi veriyorlar.

    bizim onların çabasına göstereceğimiz saygı onlara yapabileceğimiz en büyük iyilik.
  • 140
    2 altın 2 gümüş ve 1 bronz madalya ile tamamlamış olduğumuz olimpiyatlardır. madem ki olimpiyatları tamamladı sporcularımız o zaman genel bir analiz yapalım ne yaptık nasıldık olimpiyatta ;

    ilk başta voleybol takımımızla merhaba dedik olimpiyatlara. brezilya karşısında iyi oyun sergilesek de kendi yaptığımız basit hatalar sonucunda 3-2 kaybettik. 2 gün sonra çin ile oynadığımız maçı da 3-1 kaybettik yine. 3.maçta grup sonuncusu sırbistan' ı çok rahat bir oyunla 3-0 geçtik ve ümitlenmiştik yeniden fakat tek yol vardı o da güney kore' yi 3-0 veya 3-1 lik skorla yenmek ve çin ' in brezilya' yı yenmesiydi ama brezilya çin' i 3-2 yenince gruptan çıkma şansımız zorlaşmıştı. filenin sultanları güney kore karşısında gayet güzel giderken 4. sette skor 15-10 lehimizeyken bir anda saçmaladık ve kore inanılmaz bir seri yakalayarak * önümüze fırladı ve seti alınca 1 puanı bırakmak zorunda kaldık ve o bir puan belkide gruptan çıkamamamıza neden oldu ne yazıkki çünkü abd' i yenmek zorundaydık son maçta fakat olmadı ve 3-0 kaybettik ve elendik. bu karşılaşmalarda göze çarpan eksimiz sürekli aynı oyuncularla oynamamız ve bu da rakiplerin artık bizim takımın ne yapacağını ezberlemesine neden oldu. o rotasyonu sağlayamadık ne yazık ki.

    ikinci heyecanı basketbolda yaşadık. potanın perileri masala güzel başladı ve abd dışındaki bütün rakiplerini * ** yenip çeyrek finale çıktı. çeyrek finalde uzun boylu rus oyunculardan korkup içeriye drive edip faul almaya çalışmamaları, topu boyalı alana pek indirememiz yüzünden farkın açılmasına engel olamadık. 3.periyodu içeriye daha fazla top indirerek oynadık ve rakibi yakaladık.4. periyod ise yine uyuduk ve pota altını kullanmayı pek beceremedik bunlara buldugumuz pozisyonları quantina hollingsword' ün ve koçumuzun * kabiliyetsizliği de eklenince maçı üç sayı ile kaybettik ve olimpiyatları 5. tamamladık.

    halter ile devam etti olimpiyat maceramız. çok umutluydum açıkcası çünkü en başarılı olduğumuz alanlardandı halter, 90 ve sonrasında fırtına gibi estirdiğimiz, rekorları paramparça ettiğimiz bir dal halter. naim süleymanoğlu ve halil mutlu ile başarıya alışmıştık halterde ancak son 2 olimpiyattır feci şekilde dökülmekteyiz, halterin altında ezildik resmen. peki neden böyle olduk? şimdi imkanlarımız daha iyi iken neden sıfır çektik ? sorumluları kimdir? bazılarına cevap bulabilmek mümkün tabi. halterde geçmiş yıllarda görev yapan naim süleymanoğlu ve halil mutlu' nun rekorlar kırmasında emeği olan insanlar 2005 yılında sizin artık işiniz yok burada denerek postalanmış yerine yeni bir ekip getirilmiş.görüyoruz halimizi halterde gerçekten çok başarılı bir hamle yapmışız değil mi? o kovulan ekip bu olimpiyatlarda kazakistan' ı çalıştıran ekip ve ne tesadüf ki kazakistan halterde inanılmaz bir patlama gerçekleştirip tam 4 tane altın madalya aldı.halter federasyonuna kendi adamlarını getirmekle olmuyor maalesef bu iş. naim süleymanoğlu, halil mutlu gibi efsaneleri neden bu kademelere getirmiyoruz peki? çünkü onlardan daha iyi bilenler var sözüm ona..yersen

    sonra boksla devam etti mücadelemiz. biraz kıpırdanır gibi olduk, sporcularımızın çoğu çeyrek final görse bile daha yukarıları görmek mümkün olmadı ne yazık ki. 2008 pekin olimpiyatları' yla kıyaslarsak aynı seviyede kaldık diyebiliriz. peki bunu nasıl geliştirebiliriz? tabiki de daha fazla önem vererek ayrıca rekabeti arttırarak başarı gelmesini sağlayabiliriz. biz eğer ki spor klübüysek boksa da eğilim göstermemiz gerekiyor. bu alanda fenerbahçe ile rekabet içerisine girebilirsek bu rekabet ileride boksta da başarılar elde edeceğimiz anlamına gelir.

    atletizmde ise giderek ilerleme kaydediyoruz. belki bazı sporcularımız dereceye giremese bile bu alanda çok büyük gelişme kaydediyoruz özellikle gamze bulut, aslı çakır alptekin,nevin yanıt ve merve aydın' dan çok umutluyum. yüksek atlamada da burcu ayhan gibi sporcularımızı çoğaltmalıyız. bu olimpiyatlarda 1 altın 1 gümüş çıkardık.

    yüzmede ise yine havuzda boğulduk diyebiliriz. yüzme işi sadece ve sadece düzenli ve programlı çalışmayla geliştirilebilecek bir spor. bakın çin' e önceden hiçbir şekilde başarılı değillerdi yüzmede fakat şimdi amerika' ya kafa tutuyorlar. alt yapıya önem vermeli elbette ama sadece alt yapıya önem vermekle yetmiyor insanların spor denince akıllarında sadece futbol olgusunun oluşmasını değiştirmemiz gerekiyor. ama ümit ışığı saçan sporcularımız da yok değil. onlardan biri kemal arda gürdal. bu çocuk kendini daha da geliştirirse ilerde havuzda da başarılar elde etmemizi sağlayabilir. dediğim gibi yüzme düzenli bir çalışmayla geliştirilebilecek bir spor, üstünde durulursa neden başarı gelmesin ?

    en dibe battığımız alanlardan biri de ata sporumuz güreş oldu. o kadar sporcumuz var güreşte ama 1 bronz madalyayı bile zor aldık. teknik taktik sıfır kere sıfır. herkes grekoremende yerdeyken rakibi bir kaç puan almak için çırpmaya çalışırken bizimkiler künde moduna giriyor. sanki hepsi çok süper güreşçi de... sonuç hep hüsran maalesef. serbest güreşte de aynı halt. güreşte bu işlerden sorumlu teknik patronları ve güreş federasyonundaki yetkililer derhal istifa etmeli ve yerlerine bu işi bilen insanlar gelmeli. bu nedir ya her gelen bizi mindere yapıştırır oldu bu olimpiyatta. çerez olduk diğer ülkeler karşısında. isveçli güreşci bile yendi düşünün artık ne hallerdeyiz.

    en başarılı olduğumuz alana gelelim.. kuşkusuz taekwando.bu olimpiyata gerçekten çok iyi hazırlanmışlar, tebrik etmek etmek lazım bütün yetkilileri ve sporcularımızı. hatırlatırım sadece 3 sporcuyla katıldık ve 2 madalya kazandık; 1 altın 1 gümüş. dün akşam da bahri tanrıkulu çok hakettiği olimpiyat madalyasını alamadı belki ama çok mücadele etti, o sensörler bir türlü hanemize puan getirmedi ya neyse. bize tekvandoyu sevdiren güzel insan, canı sağolsun.

    en çok canımı sıkan ise devşirmesporcu mevzusu. neden mi?devşirme yapılacak sporcunun senin sporcularında olmayan özellikte olması, fark yaratması gerekir. polat kemboi arıkan adlı sporcu hangi sporcumuzdan üstün bir özellik taşıyor allah aşkına? ne birsprint özelliği var ne başka bir özelliği sırf fazla sporcu olsun diye yollamışız sanki oraya. benim sporcum da sonuncu geliyor. eğer ki fark yaratmıyorsa bir sporcu devşirmeyelim. bakın azerbeycan' a onlar da devşirme sporcu yarıştı ama madalya getirdi. devşireceksen böyle sporcuları * bulup getireceksin yoksa hiç getirmeyeceksin. bırakın kalsın, biz kendi sporcularımızı yetiştirelim.

    son olarak şuna değinmeden edemeyeğim; sporcularımızın müsabakalardan sonra çok heyecanlandım, üzerimizde çok baskı var demelerine inanamıyorum. yapamadım de, iyi hazırlanamadım de ama bunu deme çünkü kuzey kore ve çin gibi örnekler var karşında. adamlar resmen işkence çektirerek hazırlıyorlar sporcularını. onların hissettği baskıyı, stresi hangi sporcumuz çekiyor da baskı hissediyorum diyorsun. 16 yaşındaki çinli yüzücü * rekorlar kırıyorken bizim sporcularımız yüzmeyi unutabiliyor. sorarım size kuzey kore' de bizden daha fazla mı imkan var? biz zaten " önemli olan yarışmaktı" mantığıyla devam edersek başarı elde etmemiz zor olur.

    dip not : 2008 pekin olimpiyatları' na 68 kişiyle katılıp 1 altın 4 gümüş ve 3 bronz ile toplamda 8 madalya kazanırken 2012 londra olimpiyatları' nda bu sayı 114 ' e çıkmasına rağmen 2 altın 2 gümüş 1 bronz olmak üzere sadece 5 madalya alabildik. burdan şu sonucu çıkartabiliriz; önemli olan kaç sporcuyla temsil edilmen değil kürsüde ne kadar yer alabildiğindir.
  • 141
    eveet, bir olimpiyatı daha geride bıraktık. dünyanın en önemli ve prestijli spor organizasyonunu 2 altın madalya ile noktaladık. kimilerine göre başarılı olduk, kimilerine göre ise başarısız. herkesin olimpiyata bakış açısı, düşüncesi ve sporcularımızdan beklentisi farklıdır. bu da çok normaldir ve saygı duymak gerekir.

    ben kendi penceremden baktığımda, bu olimpiyatlarda beklentilerimizi baştan yüksek tuttuğumuzu düşünüyorum. tarihimizde olimpiyatlara 66 kadın ve 48 erkekle * rekor sayıda sporcu ile katıldık ama birincisi, çok sporcu çok madalya anlamına gelmiyor malesef. yakın geçmişten örnek vermek gerekirse, 2004 atina olimpiyatlarına 66 sporcu ile katılmışız ve 3 altın madalya almışız. 2008 pekin olimpiyatlarına 68 sporcu ile katılmışız ve 1 altın madalya almışız. ikincisi, bizim zaten olimpiyatlarda sürekli madalya beklediğimiz branşlar belli. halter, evet bir hayal kırıklığı oldu bizim için ama zaten halterimizde bir düşüş vardı yıllardır. 1988'de naim süleymanoğlu ve halil mutlu ile gelen o süreçte çok şeyler beklemeye başladık ve bu olimpiyatlarda düşüşün zirvesi oldu. 28 yıl aradan sonra halterde ilk defa kürsüye çıkamadık.

    her şey bir yana bardağın dolu tarafından görmek lazım. rekor sayıda sporcu katılımı türkiye açısından kazançtır. olimpiyat heyecanının bir sporcuyu nasıl gerdiğini, hangi baskılar altına soktuğunu bilmemiz gerekir. ne kadar çok sporcuyu olimpiyat seviyesine taşırsak o kadar çok olimpik insan profili ortaya çıkarırız. bir ülkeye olimpiyat verilme şartlarından bence en önemlisi o ülkenin olimpiyatlarda kaç sporcuyla temsil edildiğidir. çünkü bu bir prestijdir, vizyondur.

    geçmişten günümüze baktığımızda * sporun bir kanunu oluştu, spor özel bir yapıya kavuştu. bunların hepsi bizde mevcut ama kurumsal hafıza, kurumsal kimlik bir anda kazanılmıyor. fakat biz istiyoruz ki bir anda her şeyi olgunlaştıralım. eskilerin bir sözü vardır : "her nimet bir külfete tabidir." diye. siz bir bedel ödemeden, bir çaba göstermeden, bir irade ortaya koymadan eğer sporcu bunu niye kazanamıyor, derseniz olmaz. şunu demek çok kolay; "bu sporcular hiç çalışmamış, sadece olimpiyat barajını geçmiş." bu cümleleri kurmak kolaycılıktan başka bir şey değildir. kendimize şu soruyu sormamız gerekiyor : "biz bu sporculara ne veriyoruz * ve karşılığında ne bekliyoruz ?" kadın voleybolcularımıza ve basketbolcularımıza bakıyoruz, orada bir başarı var ve beklentinin üzerinde bir başarı var. neden var ? çünkü orada bir disiplin var, sistem oturmuş.

    hep sistem sistem dedim dedim durdum. bu sistemi de açmam gerektiğini düşünüyorum.

    sistemin bir yönetim boyutu vardır, bir idari boyutu vardır, bir performans boyutu vardır ve eğitim boyutu vardır. bütün bunların ötesinde, bütün sporların yapılma amacı temaşadır. bir de kültür boyutu vardır. bunların hepsi bir bütündür. öncelikle şu mantaliteyi değiştirmemiz gerekiyor mu diye sormak lazım, biz neyiz ? * spor medyası mıyız, yoksa futbol medyası mıyız ? daha buna karar veremedik. olimpiyatları 4 yılda bir hatırlamak dışında ne yaptık? sayfalarımızın yüzde kaçını olimpik branşlara ayırdık ? bir sorgulamak lazım. bunların hepsi sebep sonuç ilişkisi gibidir. bu bir hayat tarzıdır. bakıyoruz çin'in, eski sovyetler birliği'nin * ve abd'nin temsil, tanıtım ve diplomasi yarışında, hatta spor ekonomisi yarışında güç gösterisi, gövde gösterisi yaptığı bir argumandır spor ve düzenli bir sitem sayesinde bu noktalara gelmişlerdir.

    madalyonun bir de diğer yüzüne bakarsak eğer karşımıza şöyle bir soru çıkabilir. "bizim sporcularımızın hiç mi suçu yok." diye. işte bakıyoruz 15 yaşında litvanyalı bir yüzücü olimpiyat altın madalyasını kazanıyor, aynı yarışta yarışan 16 yaşındaki sporcumuz : " ben çok heyecanlandım, yapamadım." gibilerinden cevap veriyor. 15 yaşındaki sporcu neden heyecanlanmıyor diye sorar insan kendine. sporcumuz maçtan sonra röportajında : "müsabaka öncesi hakkımda yazılan bir tweet yüzünden moralim bozuldu." diyor. ben şimdi sorarım antrenörlerine : " sizin işiniz ne be kardeşim, amacınız ne, orada bulunma kıstasınız ne ?" diye. bu kızı en iyi şekilde motive edip, konsantre olmasını sağlamak değilmi yarışa ? doğrudur, belki sporcumuz madalya alamayacak yine ama türkiye rekorunu kıracak belki. o tweeti okutturursan kıza herkes hesap sorar sana, ayıptır. hep baskı baskı diyoruz. bu baskıyı kim attıracak sporcunun üzerinden. bunları takımların içinde aşacak, sporcuya aşılayacak insanlar lazım ve bizde yeterli sayıda olmadığını düşünüyorum.

    bir başka enterasan olay erkekler disk atmada karşımıza çıktı. ercüment olgundeniz'in ayakkabısının yırtık olduğunu televizyonlardan 2 milyar kişi izledi. ayıptır, türkiye 'ye yakışıyor mu ? kimsenin hakkı yok o çocuğa yırtık ayakkabı giydirmesinde. resmen rezil olduk. 2020 olimpiyatlarına adaylığımızı böyle bir sistem ve planlamayla mı almayı hedefliyoruz ? yazıklar olsun diyorum başka bir şey demiyorum.

    konular daldan dala atladı belki ama bizim olimpiyatlardaki temel hedefimiz şu olmalı diye düşünüyorum. sporcu sayımızı farklı branşlara yaymalıyız. düzenli bir sistem ile her branşta iz bırakırız ve başarılı oluruz. sonuçta biz tam bir spor ülkesi değiliz. spor sadece futbol ve basketboldan oluşmuyor. sokağa çıkıp insanlara sorsak "badminton nedir?" diye, çok merak ediyorum kaç tane değişik cevap çıkacak. bıraktım sokağı, spor medyasından bile bilemeyenler vardır eminim.

    sonuç olarak , 2012 londra olimpiyatları bizim için iyi kötü bitmiştir ve sporcularımızı sorgulamak yerine kendi sistemimizi sorgulamamız gerektiğini düşünüyorum. umarım önümüzdeki olimpiyatlarda daha fazla sporcu katılımı ve düzenli bir sistemle ile gelen başarılı sonuçlarla, ülkemizin marşını tüm dünyaya bir kez daha dinlettiririz. sporcularımız sayesinde ülkemizi gururlandırırız.

    not 1 : olimpiyatın son 3 gününde yarışan sporcularımız her türlü zorluğa, eleştirilere ve o ana kadar kazanmış olduğumuz tek bronz madalyanın üzerlerine yüklemiş olduğu aşırı baskıya rağmen göstermiş oldukları başarı ve kazandıkları madalyalarla, olimpiyatlarda yarışan ve bazı kesimler * tarafından başarısız olarak lanse edilen olimpik sporcularımıza yöneltilen eleştirileri bir nebze olsa dağıttırdılar ve unutturdular.

    not 2 : servet tazegül'ü özel olarak tebrik etmek lazım. 2009' dan beri yenilgi yüzü görmüyor ve ilk altın madalyamız onun üstün başarısıyla geldi. böylece daha önceleri olimpiyatlarda gösteri sporu olarak yer alan tekvando'nun 2000 sydney olimpiyatları'nda olimpik dala dahil edilmesiyle, bu branşta üst üste 4 olimpiyatta da ülkemiz madalya çıkartmış oldu. (u: diğerleri 2000 sydney olimpiyatlarında bronz madalya kazanan sporcumuz hamide bıçkın tosun. 2004 atina olimpiyatlarında gümüş madalya kazanan sporcumuz bahri tanrıkulu. 2008 pekin olimpiyatlarında gümüş madalya kazanan sporcumuz azize tanrıkulu ve bronz madalya kazanan servet tazegül. son olarak, 2012 londra olimpiyatlarında gümüş madalya kazanan sporcumuz nur tatan)
  • 145
    en geniş katılımla gittiğimiz ve ülkemiz adına fiyaskoyla sonuçlanan olimpiyattır. son günlerde gelen madalyalar, 1500 metre altın ve gümüş hafif gurur ve tebessüm verdi. sonrası ise bir ülkenin spora bakışının ve spordan uzak kalmasının acı bir görüntüsüydü.
    genç, dinamik bir nüfusa sahip ülkemizde çocuk yaşta hayatı sınavlara, koşuşturmaya endekslenmiş nesillerden daha fazlasını beklemek bir yerde insafsızlık oluyor.
    küçük yaşlarda spora başlayan ve sporcu gibi yaşayan diğer millet çocuklarına bakıyorum, biz anadolu insanına bakıyorum. birisi rekorları 4-5 saniye daha azaltabilir miyim diye düşünürken bizler 4-5 fazla net nasıl yaparım, devlete kapağı nasıl atarımı düşünüyoruz.
    neticede başarılı olmuş ülke evlatlarını tebrik ediyorum, kendileri bizi gururlandırdı sağ olsunlar...
  • 147
    avrupa'nin en buyuk 'adalet sarayi'ni insa etmemizle ovunur gibi rekor sayida sporcu gonderdigimizle ovundugumuzdur. ikisinin de ovunulecek hicbir yani yoktur. acilis toreninde cok buyuk bir is basarmis olarak sporcularin onunde basbakana siritarak el sallayan burokratlar, olimpiyatlar bitince de, ya ortada buyuk bir basari varmis gibi davranmaya devam etmislerdir ya da sucu 'sosyal medyaya' atmislardir. ici bos, gostermelik isler yapmaya devam ettigimiz surece her alanda husran bizi bekler.
  • 148
    kadınlar 400 engelli yarışında altın alan rus atlet natalya antyukh'un yasaklı madde kullanımı sebebiyle diskalifiye edildiği ve böylelikle gümüş kazanan lashinda demus'un gümüşünün altına yükseldiği olimpiyatlardır. böylelikle olimpiyat oyunları tarihinde, kadınlar 400 m engellide olimpiyat şampiyonu olan ilk amerikalı atlet oldu. şu anda 41 yaşında olan antyukh'un ise 15 temmuz 2012'den 29 haziran 2013'e kadar aldığı tüm sonuçlar iptal edildi ve 2025'e kadar -41 yaşındaki sporcu için ne işe yarayacaksa- ceza verildi.
App Store'dan indirin Google Play'den alın