öncelikle bir haftalık iznin ciddi anlamda kafamı rahatlattığını söyleyerek başlamam lazım.
*hani böyle dünyanın en yoğun temposunda çalışan insanlar tatile bodrum'a falan gidince "yok ya butik bir otel alıp buraya yerleşeyim" diye düşünürler, tatil bitmesine yakın "ulan yine yapamadık, ama bir gün belki" nidalarıyla geri işlerine dönerler ya. benim pazartesim de bugün, daha doğrusu bu maç.
aslında bir hafta daha uzatmayı da ciddi ciddi düşünmüştüm ama uzatılacak gibi değil. duramadım yani.
bu entry hem biraz toparlama, hem problemleri gösterme hem de biraz nacizane çözüm önerme gibi olacak.
dün kadro açıklanana kadar kafamdaki düşünce bu maçı kaybedeceğimizdi, öncelikle bununla başlayayım. çok net yani "biz kasımpaşa'ya karşı kazanamayız, adamlar son 3 maçta 9 puan 4 maçta 10 puanla geliyorlar ne kadar direnirsek direnelim öne geçsek bile pozisyonu veririz ve yeriz" diye düşündüm gün boyu.
sonra kadro açıklandı, şu şekilde:
https://pbs.twimg.com/...=jpg&name=medium aklı başında, futboldan birazcık anlayan her insan evladının düşüneceği şekilde "aha üçlü savunma" dedim. hatta doğrudan kaideyi taciz eden istisna'ya "doğru mu görüyorum başka bir plan mı vardır?" diye ben yazdım, bana da aynı anda 3-4 arkadaşım yazdı.
benim gördüğüm sahaya diziliş şu şekilde olurdu bu 11 ile:
https://pbs.twimg.com/...t=jpg&name=small yani bu takımın, bu 11'in en azından başka bir şekilde sahaya dizilme şansı yoktu bence. rakibin pres yoğunluğuna göre dilersen soldan marcao ile ya da sağdan nelsson ile topla, pasla da çıkabilirdik, bekler geri adımlayarak opsiyon vererek ve ömer dinamizmi cica oyun aklı ile hücum bölgesine topu taşıyabilirdik.
kağıt üzerinde okey miydi? bana kalırsa okeydi. yani bu şekilde oyuncuları sahaya dizdiğim anda "farklı da olsa en azından burada bir plan var" dedirtiyordu.
eve gelip de domenec torrent'in şu açıklamasını görene kadar:
https://twitter.com/...200336810295302?s=24 ---
alıntı ---
domenec torrent: 4-2-3-1 formasyonuyla başlayacağız. geçen maçta yaşananların olmasına izin veremeyiz. dolayısıyla onların hücum şeklinde adapte olmuş şekilde çalışma yaptık, bu şekilde çıkacağız.
---
alıntı ---
şimdi anlamadığım nokta şu: biz kısa paslarla topu 1. bölgeden çıkarıp 3. bölgeye hatta son pasa kadar kısa ve isabetli paslarla oynamaya çalışıyoruz. pozisyon oyununun temeli, sahaya yayılımı, dizilimi, aklınıza ne gelirse hepsi bununla alakalıdır ve takımın derdi topu oynamaktır, kontrolün sende kalmasıdır yani. topu oynamazsan, pozisyon oyunu oynayamazsın. onun adı o zaman başka bir şey olur, ki günümüzde çoğunlukla bu da geçiş oyunu dediğimiz dalga oluyor işte. yani rakibe topu bırakıp ön alanda pres. e bunu da oynayamıyorsun çünkü rakip topu almıyor, alsa yapacağı bir şey yok bunun üzerine plan yapmamış.
neyse, bu oynamak istediğimiz pozisyon oyununa ve 11 seçimine dönelim: patrick van aanholt - alpaslan öztürk orta sahasına bu oyunu oynatırım diyecek hocanın elini pep guardiola'nın öpmesi lazım. çünkü bu iki arkadaşı, orta saha olmayan iki arkadaşı oynamak istediğin oyunun en temel rolüne bırakıp da sonra "olmuyor yau" diyemezsin, olmayacağı gün gibi aşikar iken. e oldu olacak marcao - victor ikilisini merkez orta saha yapıp savunmada alpaslan - luyindama ile oynasaydık. ki bu çıktığımız düzenden daha mantıklı olurdu.
çok severim alpaslan'ı ve patrick de bizim oynamak istediğimiz pozisyon oyununun en uygun beklerinden birisi olduğu için geldi bu takıma. burası tamam. ama "biraz orta saha özellikleri var" diyerek sen bu adamı orta sahaya koydun, yanında alpaslan ile. planın şu, alpaslan dinamizm katsın patrick topu cica'ya ya da kerem'e ulaştırsın yeter, oradan akarız.
ama alpaslan ile bu düzenin işlemeyeceği fizan'dan belliydi maalesef. alpaslan orta saha merkezde oynadığında resmen 10 kişi oynadık, daha iyi anlatma şansım olmadığı için böyle anlatıyorum. savunma için orada yanlış isim çünkü yapmaya çalıştığı hamlelerde halen stoper olarak davranmaya çalıştı, topu aldığımızda da toplu oyuna hiç katılmadı ya da hiç doğru yerde olmadı. özellikle ilk yarıda bu bağlantının tutmayacağı çok belliydi her hali ile. 64 dakika sahada kalmış, 34 kere pas bağlantısına katılmış görünmesine rağmen alpaslan oradaki o bağlantıyı kuramamış.
e alpaslan'dan destek yok, böyle olunca top sol taraftan akıyor. tamam, soldan kerem ile gideriz. aa, rakip kapattı orayı da değil mi? ne oldu, açmak için cica o alana doğru kayıyor, ortadan gidemiyoruz. e ortadan gidemeyince, solu da kapattılar. tek çare sağ kaldı. e sağda da alpaslan ve yedlin var, topu morutan'a aktaramıyoruz?
yani sorunumuz bu maç özelinde 2. bölgeden 3. bölgeye geçişti. ki bu takımın sorunu aslında sene başından beridir buydu, bu yüzden avrupa'da geçiş oyununa dönerek başarılı olduk ama türkiye'de bu oyunu oynayamadık. bu maçı düşünelim mesela, 2 kere bu geçiş şansını yakaladık. birisinde halil golü attı, diğerinde kerem direğe nişanladı (2. yarı, ön alanın sağ tarafında doğru pres ile topu kapıp bir an önce sonlandırmaya gittiğimiz pozisyon) ve bu 2 pozisyon dışında bunu oynayamadık. e pozisyon oyunu da işlemeyince, ne kaldı geriye? sahada 11 tane insan, sadece aynı formaları giymişler ama ne yapmak istedikleri hakkında en ufak bir fikirleri yok. taktiksel birliktelik anlamında bahsediyorum elbette bundan ve bu maç özelinde. çünkü bağlantı yok.
şimdi ben burada domenec torrent'e eleştiri getirmiyorum. yani onu eleştirebileceğim tek nokta alpaslan ile başlayıp bu oyunun tutabileceğini düşünmesi, diğer noktalar takımın zaten problemli olduğu yerler.
dün yellow red wall yayınında da söylendi, galiba hasan abi söylemişti: burası kaynıyor ve bu ortamın içerisine torrent'i attık, adamın böyle bir tecrübesini bırakın daha önce böyle bir şey yaşamışlığı bile yok diye. katılmamak elde değil. hele ki 1. adam olarak böyle bir kaosu galiba hiç görmemiştir. ne yönetimin durumu belli, ne oyuncuların durumu belli, federasyon bir yandan doğruyor yani bu adama denilecek bir şey yok. ha bu adama saha içini söyleyebiliriz sadece, o da dün alpaslan yerine atıyorum bartuğ ile başlasaydık ya da assunçao ile çok da farklı olmayacaktı bence. çünkü bu durum bizim ve rakibimizin oyun planı ile doğrudan bağlantılı.
kasımpaşa'nın oyun planı bizim diğer rakiplerimizden çok da farklı değildi. önde kalabalık pres, doğru alan kapatma ve terse oynanan toplarla oynamak istediler ve oynadılar. biz buna ne önlem alabileceğiz, burası önemli. aslında bunun önlemi de basit, topu rakibe bırakmayacağız. şimdi "e bırakıp geçiş oynayalım, oyun bu diyordun" diyecekler olacaktır, kendilerince haklılar ancak kadro (stoperler, bekler, hücumcular ve eldeki tek forvet halil dervişoğlu ile) pozisyon oyunu kadrosu, tek eksiğin olan yer 2 tane orta sahan, hatta belki 1 bile (cica'nın yanında berkan dinamizminin gerisine bir regista ya da taylan regista rolünde olduğunda onu rahatlatacak bir 8 numara) ve bu düzene göre kurulmuş bir takımsın. geçişe dönemiyorsun, çünkü rakibin topu ya almıyor ya da rakip aldığında sen geçiş fırsatını yaratamıyorsun kalabalık arka bloğa yapılan presle. yani topu rakibe bırakmak yerine topu biz tutacağız, ama pas bağlantıları çok çok çok önemli olacak bu düzende de. yani 1. bölgeden çıkarken bile sorun yaşayan bir takımın bunu nasıl çözeceği, bende yok. hele ki artık bu kadar kritik bir süreçte, çözülmesi imkansıza yakın gibi.
saha içi yeter bu kadar.
bir diğer konu: luis campos.
kimse ismin büyüklüğünü inkar edemez burada diye düşünüyorum. monaco ve lille'de başardıkları ortada adamın. yapılanma yapacaksak eğer doğru isim kendisi, bunu herkes kabul eder. ancak campos ile torrent birbirlerinin zıttı iki isim bana kalırsa. yıllarca guardiola'nın yanında kalmış ve pozisyon oyununu bilen torrent, bu oyunu hiç sevmediği tüm dünyada bilinen campos. bu iki adam nasıl olacak da çalışacaklar, bilmiyorum.
benim bu konudaki teorim şu: campos bize oyuncu satışı konusunda yardımcı olmak ve bağlantıları sayesinde gelecek oyuncularda elimizi rahatlatmak için geldi. yani futbol aklımızı campos'a emanet etmek yerine campos'a bir menajer gibi davranacağız. ki bu da hatadır, campos ile bağlantı kurabilecek seviyedeysen eğer torrent'i getirmeden önce campos'u getirirsin ve campos'u futbol aklı yaparsın. kendi teknik adamını, ekibini, hepsini kendisi kurar, bırakırsın ona yönetir. ki bunu yapabilecek bir isim campos, ama biz bu şekilde faydalanmayacağız bence kendisinden. böyle olmayacağı için de campos hamlesi ne kadar doğru olursa olsun, sonucu yanlış çıkacak maalesef ki.
gelelim yönetime: yoklar.
oy alarak seçilmiş yönetimden kimse fatih terim gittiğinden beridir çıkıp da aklı başında bir açıklama yapmıyor, federasyona karşı durmuyor, camiayı konsolide edemiyor. en son nihat kırmızı çıktı, seçilen yönetimin içinde değil kendisi sportif a.ş.'ye atama ve o bir şeyler söyledi. söylediği de bir etki edecek şeyler değil ya, neyse. güya söke söke haklarımızı alacaktı, gördük kim kimi söküyormuş.
buradaki sorum da şu: beyler napıyorsunuz?
anlamıyorum ya. geçmiş dönemdeki yönetimlere, o zamanki federasyona, bilmem kime ne eleştirileriniz var hepsi çıkıyor ortaya. göreve gelirken en büyük vaadiniz "biz galatasaray'ın haklarını savunacağız"dı, geldiğimiz noktada bırakın hak savunmayı ağzınızı açmıyorsunuz el insaf, neredesiniz? sorulunca "nihat abimiz iyi, çevresi kötü" diyorsunuz, iyi olan nihat abiniz tüm federasyon kurulları ile birlikte içimizden geçerken biriniz ortada yoksunuz? yahu bu adamın açıklaması var "galatasaray'ı affetmeyeceğim" diye, fenerbahçe derbisinde olan olaylardan dolayı federasyona gittiniz çıkınca "nihat abi iyi, çevresi kötü" demekle yetindiniz. sonra "konuşursam ortalık yerinden oynar" dediniz, tek kelime etmediniz.
neredesiniz abi? nerede galatasaray'ı savunmak? nerede hak hukuk adalet? hani fikri hür vicdanı hürdük? hani her alanda dik duracaktık? eğile eğile yeri öptürdüler size, nerede ya omurganız? lafa geldi mi mangalda kül bırakmayanlar, icraate geldi mi mangalı yakmayı beceremedi, napıyorsunuz ya? elinizi ateşe sokmayacaksanız, galatasaray'ı yakanlara karşı ateş açmayacaksanız, bu kulübü sahipsiz bırakacaksanız ne işiniz var yönetimde?
her açıdan ciddi problemlerin içerisindeyiz, bunu kimse inkar edemez.
zurnanın zi bemol dediği son deliği de atama nihat özdemir ve onun bahisçi, rantçı, paracı, deli dumrul federasyonuyla kurulları.
beyler, siz galatasaray'ı hiç tanımıyorsunuz burası belli. galatasaray sizin gençlik, çocukluk kompleksiniz. belki en güzel yıllarınızın katili, belki en güzel günleriniz galatasaray'ın başarıları karşısında üzülmekle geçti. bilmiyorum.
ama sizin aldığınız talimatı, o talimatı aldığınız yeri, seçim çalışmasını, oy kavgalarını, iktidar heveslerini sağır sultan bile biliyor. o talimatı aldığınız yere yakın insanlar bile "ya bu artık seçim çalışması, fener'in davasını iptal ettiler trabzon oylarını kaybetmemek için onlara şampiyonluk veriyorlar işte" durumunu bu ülkede konuşmayan kalmadı.
içinizdeki insan onuruna, sahip olmanız gereken duruşa ve sağduyuya sesleniyorum:
federasyon'un kanun hükmünde yer alan maddeleri utanmadan, arlanmadan, bile isteye aldığınız talimat doğrultusunda utanmadan arlanmadan eziyorsunuz, yok sayıyorsunuz.
size göre hukuksuzluk, kanunsuzluk güzel bir şey ki bunu gururunuza yedirip halen utanmadan o atandığınız koltuklarda gerine gerine oturup ahlaksızca açıklamalar falan yapıyorsunuz.
bakın, bir gün bu ülkeye adalet gelecek. bir gün bu ülkede adalet sarayları, mahkemeler, hakimler, savcılar sadece isimlerden oluşmayacak. bir gün bu ülkede gerçekten adalet kavramının içi doldurulacak. o gün, içi doldurulduğunda siz bu ülkeden ancak kuyruğunuzu kıstırarak kaçabileceksiniz çünkü hukuksuzluk, adaletsizlik o kadar normal ki sizin için, siz adaletten kanundan kaçacaksınız, bu ülkeden değil.
içinizde bir gram utanma duygunuz kaldıysa, bir gram insansanız, bir saniyelik vicdanınız varsa eğer istifa eder, bu atandığınız görevdeki aldığınız talimatları açıklarsınız.
elbette bunu insan olan yapar. sizden beklentim yok bu konuda.