bu maçla beraber iyice ayyuka çıkan tribün düşüşleriyle alakalı bir ufak kelamım olacak;
bundan yaklaşık 20 yıl önce, ben henüz 9-10 yaşlarındayken başladım galatasaray'ı yaşamaya, aktif olarak tüm sezonu ilk takip edişim o dönemlere denk geliyor aşağı yukarı. sami yen'e ilk gidişim ise sanırsam 98'de olan 6-0 kazandığımız
bursaspor maçındaydı. aynı dönem izlediğim
delle alpi'deki
juventus maçı ile başlamıştı bu aşkın kıvılcımı ise, o zamanlar 60 yaşlarında olan, asker emeklisi, futbolla zerre alakası olmayan dedemi ilk kez böyle heyecanlı ve sevinçli gördüğüm gündü. açıkçası örüntüye bakınca insan bu aşkın kıvılcımının başarı ile gelen bir şey olduğunu görebiliyor. benim gibi 90'larda çocukluğunu yaşamış taraftarlarda bunun getirdiği bir vasata tahammül etmeme hali var. bizim
14 sene şampiyonluk göremediğimiz olmadı, fakat
uefa finalinde tivoli'de meydanlarda polislerle, rakip taraftarlarla kibarca itişip kakışan babam o dönemi yaşamış, büyük bir tevazu ile ilk şampiyonluğu beklemiş yıllar sonra. bu iki jenerasyonun birleşimi de bana kalırsa taraftarımıza altın çağını yaşattı. hem her koşulda destekleyen hem de genç, dinamik ve başarıyı kültür haline getirmek isteyen bir kitleye sahip olduk. zira bendeki kıvılcımı koca, kor bir ateşe dönüştüren de ilk takip ettiğim 2002-2003 sezonunda her yediğimiz golden sonra stadyumda yükselen moral ve destek tezahüratlarıydı, mondragon daha topu almaya filelerin oraya gitmeden başlardı bu. ne kadar etkilendiğimi dün gibi hatırlıyorum. çocuk aklımla vazgeçmemeyi orada öğrendim, tribündekiler ise bunu
derwall'den,
terim'den,
alp yalman'dan,
mustafa denizli'den. küçük bir kardeşim var, 13 yaşında ellerinizden öper. şimdi ne bir maçı 90 dk izler, ne bir futbolcuyu tanır, fakat her taşa takıldığımızda en kötü senaryo onun aklından geçer. elbet bunun da bu jenerasyonla ilgili sosyolojik bir açıklaması vardır. fakat bana kalırsa bize burada büyük bir görev düşüyor, en azından o gün stadyumda olan 50.000 civarı yol arkadaşımıza; bizi biz yapan şey vazgeçmemek, umut kesmemek ve her zaman her fırsatın her şansın, her yolun sonuna kadar gitmek. çok büyük bir
kültürün bir parçasıyız, her zaman düştüğü yerden en kuvvetli kalkan da biz olduk bu sebeple. fakat genç arkadaşlarıma bir ricam,
tarihlerini öğrensinler madem gönül veriyorlar ise bu armaya. galatasaray taraftarının, ülkenin bu
ekonomik durumunda 15 dk içerisinde, iki pas hatasıyla bir kötü sonuçla takıma, oyunculara küsmeye hakkı yok. bizi bu günlere getiren
birlik ve beraberlik oldu, bundan sonra da başarılı olacaksak ancak yine bu şekilde olabiliriz. farklı bir senaryo maalesef mümkün değil 500 milyon euroluk kadrolar kuracak bir güce sahip olmadıkça, kimsenin gösteri izler gibi oturup 2 saat boyunca göz ucuyla bakıp, ses çıkartmayıp oturarak sonrasında başarı beklemeye hakkı yok, keza bu mümkün de değil.
tanım: ilk 30 dk'daki oyun hocaya, sonrasında yenilen gol ve kötü performans ise önce taraftara, sonra muslera'nın yaptığı hatalara yazar.