• 401
    bein sports'ta 3 dakikalık özetini tekrar izledim. düşündüğümden daha da kötü bir futbol oynamışız. hatta üzerine analiz yapılamayacak bir maç olarak geride kaldı benim için. inşallah böyle bir maç ilk ve son olur. ikinci yarı o kadar baskılı oynayıp bir tane bile pozisyona girilmez mi? pozisyoncuk bile yok yaa. penaltı desen o da verilmeyebilir. diagne güzel almış. bu maçtan geleceğe umutla falan bakılmaz ama güzel dersler çıkarılır. yapmamamız gereken her şeyi yapmışız bu maçta. izleyenler daha iyi anlayacaktır; 3 dakikalık özetin yarısı faul pozisyonları ve tekrarları, çeyreği karagümrük'ün ofsayt nedeniyle iptal olan golleri, diğer çeyrekte atılan goller. varın siz düşünün, baskılı futbolu.
  • 402
    herhangi bir oyun planı ile çıktığımızı düşünmediğim bir maç. ilk yarı kaleye şut bile çekemedik herhalde. maçın başında oğulcan ile girdiğimiz bir pozisyon harici bir pozisyon yoktu.
    bir hafta maç oynamadan tekrar maça çıkmak tabii ki zor, ona asla bir lafım yok; fakat, meslek olarak bu işi yapan insanların da buna göre hazırlanmasını (futbolcusundan teknik ekibine) beklemek de bizim en doğal hakkımız. maçın başından sonuna herkes, fatih terim de dahil, geçen sezonun ilk yarısındaki kimliğe geri dönmüştü resmen. 1-0 geriye düştükten sonra oyundan oğulcan’ın alınması, arda’nın oyuna sürülmesi falan başlı başına bir facia. hoca resmen, benim planım yok bu maç için, kaos olursa orayı çevirecek futbolculardan medet umuyorum dercesine oyuncu değişiklikleri yaptı. bu sezon da muhtemelen aralıklı galibiyet serileri ve keskin performans düşüşleri ile geçecek bu artık iyiden iyiye belli oldu.
    bu takıma en az 3-4 tane takviye şart. dün artık herkesin de anladığını düşünüyorum. rakibin orta sahasındaki 34lük biglia tek başına bizim orta sahaya yetti. yanında n’diaye falan olsa halimiz iyice harapmış.
  • 403
    karagümrük savunmasını bir türlü çözemediğimiz, geriden oyun kurmakta çok zorlandığımız bir maç oldu. ozellikle alparslan ve alassane ndao'nun iyi performası kanatlarımızın etkinliğini bitirince pozisyon üretemeyen, tehlike yaratamayan bir galatasaray izledik. kanatlarımızın etkinliğini bitirmesi derken hem beklerimizin (özellikle saracchi'nin) bir türlü istenen çıkışları yapamamasını hem de emre akbaba ve oğulcan'ın bir türlü topu alamamalarını, aldıkları nadir anlarda da tutamamalarını kastediyorum. geriden oyun kurmaya çalışan donk, marcao hatta soso bir türlü opsiyon bulamadılar. 64. dakikadaki değişikliklerle belhanda oyuna girip diagne'nin arkasına geçtikten sonra bu pozisyonlardakiler daha fazla topla buluşmaya başladı ancak buna rağmen maçı 1 (yazıyla bir, yanlış yazmadım) isabetli şutla tamamladık.

    özellikle böyle maçlarda, geriden oyun kurulmasına müsaade etmeyen, hücum geçişlerine izin vermeyen ve 4-4-2 ile iyi kapanan takımlara karşı bir target man olsa keşke düşüncesine tekrar kapılıyorum ama elde olmayanın şu an kimseye faydası yok. eldekilerle de nasıl bir çözüm üretilir bilmiyorum, bu konuda yorumları okumak isterim.

    ek: mağlubiyetin bahanesi kesinlikle değil ama değinmek gerek; hakem berbat bir maç yönetti. standarttan yoksun hatalı kararları sebebiyle bir noktadan sonra maçın kontrolünü komple yitirdi.
  • 404
    sabo ve ndiaye gibi 2 önemli eksikle yakaladığımız karagümrük'e karşı maalesef gram top oynamadan haklı bir yenilgi aldığımız maç oldu. bir şeyler oynamaya çalıştığımız bölüm hepi topu 20-25 dakikaydı, onun adı da kaos futbolu. böyle zor maçları 20-25 dakika oynamaya çalışarak kazanamazsınız ve kazanmayı da bekleyemezsiniz.

    şimdi benim değinmek istediğim 2 konu var:

    birincisi yediğimiz goller; ilki ikinci yarının hemen başında daha 15 saniye olmamışken rakibin savunma arkasına sarkması ve içeriye pasta kaleciyle karşı karşıya pozisyon verebiliyor olmamız. bu kabul edilebilir bir hata değil. savunmanın o kadar dağınık olması ayrı, saracchi'nin ndao'yu kaçırması ayrı hata. ikinci golde de rakip ceza sahasına yığılmışken ali yavuz'un diagne'ye vermek isterken rakibe verdiği top kontratak yedirdi bize. hak etmediğimiz 1 puanı da alamamış olduk ama keşke alsaydık.

    diğer değinmek istediğim konu hocanın emre akbaba faydasızından hala ısrarla medet umması. emre futbol ve form olarak kariyerinin belki de en kötü döneminde. bitiriciliği yok, kontrolü berbat, gücü yerinde değil. belhanda ise tam aksi yönde, kendisinden zamanında aşırı nefret eden biri olarak şu an takımda en çok fark yaratan isim belhanda.

    son olarak hakeme diyecek söz yok gerçekten. linnes'e faul yapılan pozisyonda düdüğü çalmadığı için gördüğü yoğun baskının sonucu olarak diagne penaltısını uydurdu. penaltıyla uzaktan yakından alakası yok. fatih hoca'yı atması ise dikkat çekme çabasından başka bir şey değil.

    sonuç olarak ligin dişli takımlarından biri olan karagümrük ile oynamak için bundan daha iyi bir zaman olamazdı. ama biz uydurma penaltımız dışında isabetli şut atamadan maçı bitirdik. benim duyduğum utancı umarım oyuncular ve teknik ekip de duyuyordur.
  • 405
    sadece galatasaray'ımız kötü oynadı diye yenilmedik, karagümrük hayli güzel çalışmış takımımıza ve çalıştıklarını da sahaya çok güzel yansıttı. aslında karagümrük'ün de aksadığı ve lakayt oynadığı bölümler de oldu. oyuncularımızın ve takımımızın kötü performansını sadece kendilerinden kaynaklı olduğu gibi yanılgı olmamalı. bu rakibimize hakaret sayılır.

    oyunu değerlendirirken belki de ilk yarı ve ikinci yarıyı ayrı ayrı değerlendirmek gerekir. gerçi topyekun değerlendirme ihtimalimiz vardı. çünkü iki takım da sahaya hiçbir değişiklik yapmadan başladı. fark ikinci yarının hemen başında yediğimiz golün oyunu, devre arasında konuşulanları değiştirmesiydi.

    öncelikle ilk on birimize bakalım. dün buralarda da çok konuşuldu. "kazanan on bir bozulmaz!" raconundan dem vuruldu. açıkçası ben bu racona karşıyım. ama tamamen yanlış olduğunu da düşünmüyorum. neden değiştirilsin ki? ortada iyi giden bir şeyler var. oyununuzu rakibinize dikte ederek oynuyorsunuz. rakibinizin size nasıl hazırlandığını bilmiyorsunuz ki "istihbarat" faaliyeti göstermediğiniz sürece de bilemeyeceksiniz.

    bu durumda akla iki seçenek geliyor. ya kendi takımınıza güvenip oyununuzu devam ettirmeye çalışacaksınız ya da rakibinizin size çok iyi hazırlandığını düşünüp bir sürpriz faktörüyle sahaya çıkacaksınız. ikisinin de artı ve eksi yönleri var. birincisinin artı yönlerini bundan önceki maçlarımızda görürken eksi yönünü bu maçta gördük. ikincisinin eksi yönüyse bir şeyler yapmak isterken olanı da bozma ihtimaliniz.

    bu ikinci kısma bir örnek vereyim. tudor'la fırtına gibi başladığımız sezonu hatırladınız mı? peki ya o sezonda tudor takımla sürekli oynayıp yeni bir şeyler denediğini ve sonuç olarak her şeyi allak bullak ettiğini hatırladınız mı?

    biri diğerinden iyidir demiyorum. elimde net bir veri yığını yok. sonunda her şey kazanımlarınıza bakar.

    bu durumda bizim kazanan on birimizi bozmama halimiz pek yadırganacak bir şey değil. fakat karagümrük gerçekten bizi çok iyi çalışmış.

    bunu dün de söylemiştim. bizim oyun merkezimiz sahanın ortası. kurgumuz oradan şekilleniyor. marcao ve donk ile, oradan taylan, soso, emre kılınç... içe giren oğulcan, oyun kurulumu için orta sahaya inen emre akbaba... merkez, merkez, merkez... aslında karagümrük öyle ahım şahım, çok agresif bir pres yapmadı bize maçta. marcao da, donk da rahattı. sadece takımı ileri çıkardı karagümrük. takım boyunu kısalttı. ve orta sahada oldukça kalabalık durdu. biz topu orta sahaya geçirebilme fırsatı bulamadık. top o kalabalığa inmiyordu ve kanada mahkum kaldık. bunun sonucunda emre kılınç'ı sürekli sol kanatta top alırken gördük. oğulcan'ı sürekli kanatta gördük. soso'yu sağ bek tarafından top alırken gördük sürekli. oysa bu oyunculardan istediklerimiz bizim farklı.

    karagümrük'ün buradaki rolünü es geçmemek gerekir. evet. oğulcan kötü oynamıştır. emre kılınç kötü oynamıştır. emre akbaba kötü oynamıştır. taylan antalyalı'nın birkaç pozisyon dışında görünmediği bir maçtan bahsediyoruz. şudur budur. bireysel olarak performansları kötü olabilir ama bu bizim takımımızdaki -karagümrük'ün rolüyle- kırılma ve senkron bozulmasından da kaynaklanan bir sorundu.

    ilk devre böyle devam ederken bu sorunu nasıl çözebileceğimiz hakkında bazı fikirler vardı elbette. çok top kaybı yapıyorduk. bu doğru. emre akbaba'yı bir kenara bırakırsak bu durum da bir yerde rakibin bizi bozmasıyla, takımımızın senkronunu bozmasıyla alakalı. yani yüzde 60 takımla alakalıysa yüzde 40 bireyle alakalı. emre akbaba da ise bu tam tersiydi ki bu beklenen bir şeydi. mesela oğulcan da çok top kaybı yaptı ama onunkiler daha çok takımla alakalıydı.

    eğer çok top kaybı yapıyorsak akla hemen ayağında top tutabilecek oyuncular aklımıza geliyor. mesela arda turan... ya da belhanda... belhanda bu konuda ne kadar güvenilirdir bilmem ama bu iki oyuncunun sahada olmasını öneren çok kişi vardı. zaten oyun da bu iki oyuncunun sahaya girmesine neden olacak şekilde evrildi. çünkü bir yerden sonra -golden hemen sonra değil- bir süre daha çalıştığı kurgusunda devam eden karagümrük yaslanmaya başladı. -ki burada bizim agresifleşmemizin de etkisi vardı ve yaslanmanın karagümrük'ün işine geliyor olmasıydı.- aslında o agresifliği de arda turan'ın sarı kart gördüğü pozisyondan sonra kazanabildik. bu da takımımız adına bir "maalesef"tir. golden neredeyse 15 dakika kadar sonra... o dakikadan sonra da bu iki oyuncu oyun için daha idealdi.

    maç oralara gelmeden önce yapabileceğimiz başka hamleler de vardı elbette. dediğim gibi karagümrük defans çizgisini öne çıkarmak zorunda kalıyordu. bu arka tarafta bir boşluk bırakıyordu. o arka alanı tehdit edebilseydik, karagümrük'e "hayırdır?" diyebilseydik ideal oyunumuza geri dönebilirdik. oyunumuzu tekrar merkeze çekebilirdik. ya da karagümrük'ün takım boyunu uzatabilir. o uzayan takım boyu arasındaki boşluklardan daha iyi yararlanabilirdik.

    bir başka maalesef: biz o arka alanları hiç tehdit edemedik. aslında futbolcularımız o arka alanlara koşu yapabilecek pozisyonları buluyorlardı. ama biz o topu oraya atacak vakit bulamadık. bunun da birçok nedeni var.

    mesela çok erken bir sekidika hamlesi gelebilirdi. ya da saracchi'yi biraz daha öne atabilirdik. sadece onların koşu özelliklerinden yararlanmak için... atılan topa koşmaları için...

    not: erken oyuncu değişiklikleri oyuncular üzerinde mental olarak kötü bir etki bırakacağı düşünülebilir. bu doğrudur. çünkü alışkanlık öyledir. bunun normal olmadığını kabullenmişizdir. ki alışkanlıklarımız doğrultusunda bakıldığında normal değildir. ama bunu yapabilecek ve oyuncuyu ikna edebilecek bir teknik direktör varsa o da fatih terim'dir.

    bir başka maalesef: karagümrük'ün bize çok iyi hazırlandığını ve takımın tıkandığını görmemize rağmen oyuncu değişikliğine ya da kurgu değişikliğine gitmedik. devre arası dahi... oysa oyun başlangıcının aksine, artık karagümrük'ün bize nasıl hazırlandığını biliyorduk. oyunumuzu oynayamadığımızı biliyorduk. zaten devre arasından çıktıktan sonra golü yiyince çok şey de değişti.

    evet. karagümrük iyi hazırlanmıştı. ama galatasaray da kötü oynadı. bunu göz ardı edemeyiz. uyuşuk pas çok yaptık. oysa gördük ki galatasaray agresif oynamalıydı. agresif pas yapmalıydı. agresif koşular yapmalıydı. agresif pres yapmalıydı. agresifçe ceza sahasında çoğalmalıydık. bu zamana kadar, iyi oynadığımız dönemde bunları yapmıştık. ne var ki bizim en agresif yaptığımız şey, hiç alakamızın olmadığı ortalardı. biz agresif orta yaptık. en agresif olduğumuz dakikaları öyle harcadık. bunu da luyindama ve donk hamlelerini (belki her ikisini birden) düşünmeden yaptık.

    sonuç olarak ilk yarı vasat bir oyun oynadık. ikinci yarı ise genel itibariyle kötü oynadık. bazı anları takımımız adına çok üzücü sinyaller verdi. maçtan tamamen koptuğumuz bir zaman dilimi bile vardı. lakaytlık bile değil, o lakayt olacak kadar bile sahada değildik bazı kısımlarında.

    tıpkı darıca maçı gibi bu maçtan da çıkarılacak çok şey var.

    ve galatasaray agresif oynar.
  • 406
    geçen hafta hatay maçında da, bir önceki hafta rize maçında da neysek, bu maçta da oyduk. rakibimiz bizden daha organize, daha hazır ve daha istekliydi. kağıt üzerinde bu maça dek ligde 5/6 yapmış görünüyorduk ama oynanan oyun bence bu kadar iyi değildi. kaldı ki iç sahada on kişi kayseri gibi bir takımı yenemedik. yendiğimiz maçlar yanıltıcı oldu, sivas deplasmanı, rize deplasmanı yine kağıt üzerinde zor gözüken ama bir numarası olmayan takımlara karşıydı.

    tabi enseyi bu kadar karartmaya gerek yok, bir şekilde devre arasına sağ salim gemiyi ulaştırabilirsek devre arası kampı ve iyi 1-2 transfer ile toparlayabiliriz. kazandığımız maçlarda da söylüyordum, şimdi de aynı şeyi söylüyorum, galatasaray maçı yense de yenilse de belli bir standartta oynuyor. ne uçup kaçtığımız, ne de yerden yere vurulacak halimiz var.

    bu şekilde transfer dönemine kadar gider. yine 2-3 maç kazanıp, alakasız bir yerde puan kaybı yaşar, moralimizi bozarız. üzgünüm ama görünen köy kılavuz istemez.
  • 407
    ilk 20 dakikasını izledikten sonra devamını izlemeye gerek duymadım. durduk yere sinirleneceğimi biliyordum. takımın bir tarafı arşa çıkmış. üst üste farklı kazanılan maçlarda sürekli hareket halinde olan ön taraf yine olduğu yerde beklemeye başlamış, savunmada yine ciddiyetsiz hareketler var. yeteneği için değil temposu için oynatılan oyuncularda ben oldum havası oluşmuş. böyle olursa maçı kaybedersin. fatih terim takımını maça psikolojik olarak iyi hazırlayamamış. maçın devamını izlemediğim için sorumlu budur, sorumlu şudur diyemeyeceğim. ilk 20 dakikaya baktığımda ise ilk hata hocadaydı psikolojik durumdan dolayı. hocanın elindeki kadro iyi değil. as kaleci yok, sol bekler yok, as sağ bek covid, as stoper sakatlıktan yeni çıktı, orta saha zaten yok, forvet yok. takım biraz kıpırdandıysa tempolu, hareketli, dinamik oyun sayesindeydi. ancak hoca bu maçta takımı bu oyuna ikna edememiş.
  • 412
    (bkz: 18 aralık 2020 fatih karagümrük galatasaray maçı)

    herhangi bir yazar değinmiş mi bilmiyorum ama görmedim açıkçası. bu maçı kaybetmemizin en önemli sebebi, hatta belki de tek sebebi 10 günlük arada yapılan kondisyon yüklemesi. o kadar belli oluyordu ki. yükselen takım boyu, savunma geçişlerinde yaşanan sıkıntılar, kaliteli bir pres yapamamamız...

    serdar elmas da değinmiş bu konuya. çok güzel bir flood hazırlamış ve durumu benden daha da iyi anlatmış; https://twitter.com/.../1340000592895291393

    belli ki bu maçtaki olası bir kaybı göze almışız ve uzun vadeyi kazanmak istemişiz. bu kesinlikle doğru bir plan. artık mart ortasına kadar ara falan yok, hatta sürüyle hafta içi maçı var. bu maçları çıkarabilmek için bu yükleme gerekliydi. bu puan kaybı da ağır yüklemenin bir sonucuydu. yoksa bir önceki deplasmanı olan 28 kasım 2020 çaykur rizespor galatasaray maçı'nda affedersiniz kıçlarında motor varmış gibi pres yapan ve hücumda koşan, takım boyunu 35 metrede tutan ve pas hızını maksimuma çıkaran oyuncularımız bu maçta bu kadar düşük tempoda kalmış olabilirler miydi?

    o yüzden enseyi karartmaya hiç gerek yok, bu mağlubiyet planda olmasa bile hesapta vardı. umarım bu maçı bize kaybettiren ağır kondisyon yüklemesi ocak ve şubat aylarında bize derbi zaferleri kazandıracaktır ve açık ara liderliğe taşıyacaktır.

    scott piri'ye güvenelim arkadaşlar, adam işinin piri*.

    (bkz: hedef 23)
    (bkz: konsantrasyon)
  • 413
    gerçekten tat kaçıran bir maçtı. fenerbahçe mağlubiyetine bile sevindirmedi. 6 haftada 4 kere kaybeden fenerbahçeyle aynı puanda olmak cidden bana büyük bir hezimetmiş gibi hissettiriyor. belki öyle değildir ama bende uyandırdığı bu.

    geçen sene ilk yarı saçma sapan verilen puanlar şampiyonluktan etmişti. sonra 10 maç kaybetmedik gene de lider olamadık. ondan ders çıkarılmıştır dedim ama gene yok. aynı tas aynı hamam.

    en basitinden alanyadan 90+5 de karagümrükten 90+10 da gol yemesek +2 puan daha cepteydi hatta liderdik şuan.
  • 414
    kötü oynadık, hakem yüzünden kaybetmedik, fakat hakem maçı gereksiz yere gerdi ve bunun sonucunda yine cezalar alacağız. asıl kafama takılan, iç saha maçı değildi, karagümrük deplasmani da çok kolay bir yer değil, neden 1 puanı riske attık. bir puanımızı alıp dönmek çok kötü bir sonuç olmazdı. hatta 1 puanı korumaya kalksak, üstümüze gelebilecek olan karagumruk'e aynı şekilde biz gol atabilirdik.
    bazı deplasmanlarda bir puanı korumak, puan kaybı olarak görülmez. büyük takım olmamız illa yenecegimiz anlamına da gelmez.
  • 416
    bir lig maçıydı, rakip bizden iyi hazırlanmıştı, oyunumuzun eksiklerini iyi biliyorlardı ve bizde ufak detaylardan maçı kaybettik. oldu bitti deyip devam etmemiz gerekiyor buraya kadar bir sıkıntı yok.

    beni tedirgin eden ve anlam veremediğim neden maçın sonunda topyekün herkesin ceza sahasına girdiği bir telaş yaşandı. yani mecazen konuşuyorum okan dahil herkes içeri girecekti neredeyse. maç 1-1 olmuş işte. kaybedeceğin 1 puan var. riski kontrol etmek gerekiyorken elimizdeki bir puandan olduk.

    bu telaş bizim maç sonlarındaki bütün oyun düzenimizi bozuyor. bunu çözemezsek büyük sıkıntı. işin taktik, teknik tarafı dışında gözüme çarpan en büyük problem buydu.
  • 418
    ilk önce takımın gereğinden fazla gömüldüğünü söylemeliyim.
    rakibimizi ilk defa bu maç 90 dakika izledim ve eksik olmalarına rağmen beğendim.
    yani kayseri, rize ve hatay’dan daha iyi takımlar.
    aslında maçın belli bölümlerinde skoru bulabilecek pozisyon ve tehlikeli girişler yapabildik ama takımda gereksiz bir telaş vardı.
    bu tarz rakiplere karşı sabırla ve dikkatli pas yapmak zorundasınız.
    biz bunu yapamadık ve kaptırdığımız toplar tehlikeli oldu.
    takım telaşlı olduğu gibi, hoca gereksiz sinirliydi ki bence kafası bir yere takılmıştı.
    muhtemelen de 17 aralık 2020 tarihinde pfdk’nın sergen yalçın’a vermediği cezayla ilgili...
    kaide ile konuşurken 4-4-2 oynayan rakiplere karşı tıkandığımızı söyledi.
    hoca oyuncu değiştirmediği gibi, oyunu ve hatta oyuncuların yerini de değiştirmedi.
    en basiti emre kılınç’ı sağ, oğulcan’ı sol kanada atıp emre akbaba’yı diagne’nin yanına koyabilirdi.
    oğulcan sola geçtiği anda ndao’nun etkinliği azabilirdi.
    veya akbaba’yı çıkartıp luyindama’yı alır, 3-5-2’ye dönerdi vs vs.
    bide son dönemde sıklıkla yaptığı bir şey var. çok oyuncu değiştirdiğinde takım iyice çorbaya dönüyor.
    5 oyuncu değişikliğinin bize yaramadığını söyleyebilirim.
    hoca aslında oyuncu değişikliği ile değil, genelde oyun ve oyuncuların yerini değiştirerek sonuç alır.
    bütün olumsuzluklara rağmen enseyi karartacak bir durum yok.
    tabii hoca ve marcao’nun atılması biraz kötü oldu.
    ligde her maçı kazanamayız, mağluyetlerde olacak.
    ilk defa yenilmiyoruz, son defa da olmayacak.
    ben takımın hırsı ve mücadelesini beğendim. bazen oynamak isterseniz ama o gün istediğiniz gibi olmaz.
    eğer ruhsuz ve umursamaz tavır içinde olsak işte o zaman üzülürdüm.
    takımımız bir dönüşüm içinde, gidecek oyuncular olacağı gibi gelecek oyuncular da olacak.
    bu geçiş sezonunda şampiyonluk bizim için çok önemli ve sabır gerekiyor.
    bazı şeylere daha toleranslı bakmamız gerektiğini düşünüyorum.

    (bkz: 2020-2021 sezonu)

    edit: https://twitter.com/...603702781030401?s=21
  • 420
    oyunumuzun en azından bir taktik temele dayandığı ve ne oynamaya çalıştığımız bir hale büründü. ancak ön tarafta yetenekli olmalarına rağmen bir türlü sonucu alamayan oyuncular yüzünden sonuca gidemiyoruz. emre kılınç'ın ve emre akbaba'nın kontrol edemediği toplar, martin linnes'in son paslardaki inanılmaz kötü tercihleri bizi yoruyor. takım atamadıkça strese giriyor. akan oyunda pozisyona girmemize rağmen kaç maçtır açılışı penaltı ile yapıyoruz. son tercihlerimiz gittikçe yerine oturursa daha da güzel olacak inşallah. bir de takıma bazı arkadaşların ısrarla istediği takım oyununa yatkın bir target man alırsak demeyin keyfimize. karamsarlığa gerek yok yola devam.
  • 424
    paralel evren bu ya, şayet 1-1 berabere kalmış olsaydık veya bir şekilde galip gelseydik şurası kesin ki şampiyonluk yolundaki rakiplerimiz bambaşka motivasyonlar ile sahaya çıkacaklarından onların maçları daha farklı sonuçlarla bitecekti, yani çok büyük ihtimalle... o yüzden diğer rakiplerimizin maçları her nasıl bittiyse hiç şüphesiz bizim bu maçtan 2-1 yenilgiyle ayrılmamızın da psikolojik bir etkisi vardır, yani dolaylı olarak...
App Store'dan indirin Google Play'den alın