maçlar başlamadan evvel futbolcuların ısınma hareketlerini gösterir yayıncı kuruluş ve ekranın altında akan bantta takımların kadroları verilirken, ekranın sol alt köşesinde de iki takımın o maça kadarki son 5 karşılaşmasının neticeleri kısaltma olarak verilir. sezonun ilk yarısında galatasaray'ın şampiyonluk adayı bir takıma yakışmayacak şeklinde bir grafiği vardı bir çok kez: g-b-m-b-b şeklinde... acayip moral bozan bir istatistikti... bereket fatih terim söz verdiği üzere ocak ayında yaptığı revizyonlarla "takımı bir silkeledi" de pazar geceki maç öncesi g-g-g-g-g şeklinde bir seriye gururla şahit olduk... ve bu serinin devamı için iç sahada oynanacak olan "kağıt üzerinde kolay" bir malatya maçı vardı...
evet, kağıt üzerinde kolay bir maç olacağı bekleniyordu renktaş malatya karşılaşması ama oyun başladıktan sonra herkes farkına vardı ki, hiç bir maç oynanmadan kazanılmıyor. bir kaç hafta evvel bir diğer renktaş kayserispor'un yaptığı gibi "kalesini koruyarak" başlamadı kemal özdeş'in takımı, aksine "baskın basanındır" mantığı ile yüklendiler ve daha on beşinci saniyede gökhan töre ile de zorladılar uruguaylı file bekçisini. ev sahibi galatasaray'ın onlara cevabı ancak 9. dakikada onyekuru'nun "kendin pişir kendin ye" rakipten çaldığı topla ceza sahasına girip, yaşanılan karambolde kaleyi bulmayan plase vuruşu ile oldu. son maçlardaki komple oyununu oynamaktan uzaktı galatasaray, istediği baskıyı rakip kaleye kuramıyordu ve burada da sağ tarafta mariano'nun eksikliği göze çarpıyordu. brezilyalı futbolcunun yerine görev alan şener mevkidaşını hiç bir şekilde"yedekleyememişti"... orta yok, feghouli ile ikili oyunlar yok, topu sürekli garanti olsun diye savunmaya atma vardı şener'de, mariano'nun yaptıklarının aksine. hal böyle olunca zaten fatih terim de ikinci yarıya şener-linnes değişikliği ile başladı ki, sağ kanatta üretkenlik artmış oldu.
belki oyunun ilk 20 dakikası beklenilen performanstan uzaktı ev sahibi oyuncular ama zamanla ipleri eline aldılar ve özellikle sol kanatta ömer bayram ve onyekuru'nun başlattığı ataklarla rakip ceza sahası içinde etkili oldular. adem büyük'le golü de buldular da hakem var kontrolü sonrası ofsayt kararı verdi, oysaki topa son temas eden deplasman takımı oyuncusuydu ve ofsayt bozulmuştu. heba oldu galatasaray'ın golü... bir kaç dakika sonrası ise onyekuru'nun ortasında emre akbaba'nın şutu kalenin az farkla yanında gidiyordu...
soyunma odasına girmeden arzulanan golü atıp, rahatlamak isteyen fatih terim'in takımı, feghouli'nin başlattığı atakta, adem emre'yi savunmanın arkasına kaçırıp kaleciyle karşı karşıya bırakınca, robin yalçın'ın tek yapacağı rakibini düşürmekti,o da beklenileni yaptı ve galatasaray penaltı kazandı... senaryo bilindikti; topun başına adem büyük geçti, hep yaptığı gibi kalecinin sağına attı, kaleci önceki meslektaşları gibi yine köşeyi tahmin etti ama topu tutamadı ve galatasaray 1-0 öne geçti. önceki yazılarda da belirttim, adem "n'olur" artık farklı tarafa atsın, bir gün kaçıracak penaltıyı... umarım bu pazar kadıköy'deki maçta yaşanmaz bu istenmedik hadise...
galatasaray soyunma odasına skor tabelasındaki eşitliği bozarak gitti de maçın hakemi alper ulusoy takımların oyuncu sayısındaki eşitliği iki-üç defa da bozmadı. oyuncusunun "sakat" hareketlerini gören kemal özdeş, gökhan töre'yi ikinci yarı maça başlatmadı da, 20. dakikada feghouli'nin serbest atış kullanmasını engelleyen, feghouli'nin kafasına vuran, arkasından koşup, kavga çıkaran gökhan'ı maçın hakemi sarı kart ile ödüllendirirken, marcao'yu çekmesine, ümit vaad eden atakta ömer'i yaka paça düşürmesine de seyirci kaldı. sadece gökhan değildi hakemin "insafına" kalan, penaltıda son adam olarak emre'yi "yere seren" robin yalçın da sarı kartla kurtuluverdi...
ikinci yarı skorun da etkisiyle daha özgüvenli oynayan ve linnes'in oyuna dahil olmasıyla sağ kanadı da etkinleştiren galatasaray, rakip kalede baskıyı iyice yoğunlaştırdı ama kendisini rahatlatacak golü bir türlü bulamadı. özellikle maçın 55 dakikasında muslera'nın da dahil olduğu ve adem'in ayak içi plase ile auta yolladığı "tiki taka" galatasaray'ın oyununun ne kadar ilerlediğini göstermesi açısından önemliydi. bunun yanında ilk devre ve ikinci devreler kazanılan serbest atışlarda seri'nin klasik olarak ceza sahası içine topu şişirmeyip, ömer'le olsun, emre ile olsun yaptığı farklı "varyasyonlar" takımın hafta içleri florya'da ne kadar sıkı ve ciddi çalıştığının bir göstergesi...
1-0 tehlikeli bir skordur ve galatasaray'ın yukarıda anlattığım "harika paslaşmalı" atağının bitiminde malatyaspor kalecisi farnolle'un kullandığı aut atışında bifouma ile kazandığı penaltı az kalsın beraberliği getirecekti de bereket savunmacılar ofsayt hattını düzgün kurmuşlardı da var'dan ofsayt kararı çıkıverdi... sonrası ise iki kalede gollük pozisyonlar seyretti futbolseverler, ömer'in korner atışında donk kafayı "çiviledi" top direkten döndü, arkasından bifouma'nın pasında altı pastan umut'un vuruşunda marcao yatarak golü önledi...kaybedeceği bir şeyi olmayan malatya özellikle 70. dakikadan sonra oyunu tamamen galatasaray yarı sahasına yığarken, ev sahibi topçular da kontra ataklarla "fişi çekmenin" hesabındaydılar da, ne onyekuru, ne falcao oldukça rahat pozisyonda bu işi beceremediler.
öyle ya da böyle kazanmak önemliydi ve üç puan haneye yazılacaktı, derbi maçı öncesi cezalı oyuncu da yoktu derken, lemina kenara değişiklik işareti yapmasın mı? tüm keyfimiz kaçıverdi birden. sistemin en temel taşlarından olan ve takıma "cesaret" veren lemina bir hafta sonra olmayacak mıydı? melo ayağı kopsa oynardı da, lemina ne yapacak, pazar günü göreceğiz. bu arada son dakikalarda yenilen "acayip" gollerle bu sezon çok puan kaybeden fatih terim, lemina'nın yerine ahmet çalık'ı da alarak maçı bitirdi. pek çoklarının aksine ben ahmet'in o kadar da kötü bir oyuncu olmadığını düşünüyorum ve oynadığı her maçta görevini hakkıyla yerine getiriyor, pazar günü de sahada kaldığı kısıtlı sürede girdiği tüm ikili mücadeleleri kazandı...
kaynak ve maçtan fotoğraflar:
https://ultrasmovement.blogspot.com/...eni-malatyaspor.html