• 48
    ankara'daki terörist eylemde hayatını kaybedenler için yapılan saygı duruşu sırasında tribünlerden duyulan ıslık ve "ya allah bismillah allahuekber" seslerinin bir çok kişinin kafasında "bu adamlar ne demek istiyor, neye tepki veriyor acaba?" sorusunun oluşmasına sebebiyet veren maç.

    umarım tribündeki o güruhu biz yanlış anlamışızıdır. umarım bizim içimiz fesattır.
  • 33
    sabah sosyal medyayı "bugün ülkenin neresinde katliam oldu?" korkusuyla açmak, şehir merkezinde "bomba patlar mı?" korkusu ile yürümek, havanın kapalılığını ülkenin kötü gündemi ile ilişkilendirmek, her ambulans sireninde "acaba mı?" demek, gün içinde olabilecek her gürültüde "patlama oldu" endişesi taşımak, evladını ülkeden kaçırmaya dayalı orta ve uzun vadeli çıkış yolları aramak... şu son zamanlardaki ruh halim bu şekilde... terörün en büyük hedefi de bu olsa gerek. yenilmesi gereken bir ruh hali tabi!
    "belalı zamanların (80ler) nesliyiz" ya; terörü, depremi, doğal afeti, yolsuzluğu, arsızlığı, rüşveti, torpili ... her ne ise en beterlerini gördüm şu yaşıma kadar ama bu son zamanların farkı var... vatandaşlık bilgisi derslerinin, anayasa hukukunun en fazla aklımda kalan cümlesi, "millet/ulus, tasada ve kıvançta birlik olan insan topluluğudur" tanımı pek de bizi anlatmıyor artık. birlikte yaşama gayesi ve hevesi olan bir topluluk olmamaya başladık. korkutucu... nobel ödüllü bilim insanının etkin kökenini kıyasıya tartışan, ülkenin en az yarısının milli takım galibiyetine sevinmediği/mağlubiyetine üzülmediği, geçmişte erovizyon başarılarında, naim halter kaldırdığında falan oluşan mutluluğun ne olduğunun giderek unutulduğu keyifsiz, gergin, birbirine düşman bir topluluk olduk. hadi bunları geçtim; "terör saldırılarında ölenler kimdendir, ona göre üzülelim?", diye iğrenç bir anlayışın normalleştiği, belki de felaketimizin son aşamasını hazırlayan büyük bir sorunla karşı karşıyayız.
    bu mantık aşılmalıdır! bu mantık rezildir, insanlık, medeniyet dışıdır!
    bu ülke; bizim vergilerimizle ödeneği tahsis edilen koltuğunda, makam aracında kurulan, tek ayrıcalıkları hak ve hukukumuzu korumak olması gereken bir avuç devletlunun, "dolar pahalı yatırım yapamıyoruz, dövizi ucuz verin!", diye ağlaşan üç-beş kodamanın, dili tuvalet kağıdı işlevi gören bir takım yalakanın, karanlıkla semiren ama ışığı açınca kaçan korkak hamam böceklerinin ve en önemlisi de besleme fikirlerini dönemin şartlarına göre tespit ve tanzim edip köşelerinden, ekranlarından dışkılayan, kusan her devrin adamı sümüksü liboş (liberal değil!) entellerin değil! ülke "biziz" dediğimiz, dememiz gereken ulusumuzun! tasayı ve kıvancı bırakın, ortak değerleri sıfıra yakınsayan halkımızın, toplumumuzun.
    ortak tek gündemimiz, ortaklaştığımız tek etkinlik başımıza gelen felaketlerde tv, internet başında ölü saymak, daha beteri "o ölü sizden, bizden de şu kadar ölmüştü!" diye cenazelere kimlik biçmek oldu. düşünebiliyor musunuz?
    bölünme toprak, sınır bağlamında değil ama anlayış olarak gerçekleşti, hadi "iyimser" olayım gerçekleşmek üzere. mani olmalıyız bölünmeye, şu ülkenin bir tane insanının bırakın felaketlere kurban gitmesini, ihmal nedeniyle burnunun kanamasına bile tahammülümüz olmamalı! senden, benden derken sıra hepimize gelecek. felaketimizden dönmek için ortak değerlere; saf haliyle siyasal demokrasiye, özgür düşünceye, birlikte barış içinde yaşama ülküsüne, hukukun üstünlüğü ve adalete, başkalarına tahammüle, fikir ve vicdan özgürlüğüne ve en önemlisi koşulsuz kardeşliğe sarılmalıyız.
    bir kısmınızın katılmayabileceği öngörüleri, yöntemleri, anlayışı olan (hepimizin dünya görüşü için geçerli) dünya görüşüm dışında yazıyorum; bunların hepsi hangi fikirde olursak olalım sarılmamız gerken hasletler, unsurlardır. işte bu yüzdendir ki haydi bastır türkiyem.
    bu yaz biz de ay yıldızımız ile fransa'da olmalıyız. bayrağımızı çekemeyenlere inat.

    edit: imla
App Store'dan indirin Google Play'den alın