• 451
    milli takım aralarından sonra genel olarak olduğu gibi yine puan kaybettiğimiz maç.

    kalecimiz ve sağ bekimiz muhtemelen assunçao ile uçakta tanıştı. halil geçen sene bizde oynamasa onunla da uçakta tanışacaklardı. luyindama afrika'dan yine kafası dağınık geldi. * zaten yeni kurulmuş bir ekibin maç taktik idmanını bile tam kadro yapamadığı bir maçtan çok çok iyi oyunlar beklemek hayalcilik olur.

    bizim için bu maçın gösterdiği en önemli olaylardan biri , bizim de zaman zaman rakiplerimize topu bırakıp geçiş oyunu oynamaya çalışacağımız gerçeği. bunun üzerine çalışmak özellikle öne geçtiğimiz maçları bitirme konusunda çok fazla işimize yarayabilir.

    her maç bir derstir. biz de bu maçtan olumlu ve olumsuz dersler çıkardık. marcao'nun yaptığı aptalca hareket ilk burada olumsuz olarak meyvasını verdi. umarım daha fazla vermez.
  • 453
    bu deplasmana dair umut besliyordum: (bkz: #3243637)
    uçuyor kaçıyor denen trabzon'a kolay lokma olmayacağımızdan da emindim.
    maç öncesinde yazdığım gibi, önemli olan derli toplu olmamız, hemen yelkenleri suya indirmememizdi.

    şimdi sakin kafayla düşününce aslında bunu da başardık. herkes trabzon handikap yapar derken biz kafa kafaya oynadık. 2-0 da öne geçtik. ancak yarım saatte trabzon'u varoluşsal sıkıntılara gark edecek kadroyu ve oyunu ortaya çıkaran hoca sonrasında da 3 puanın ikisini altın tepside iade etti. işin kötüsü maç sonundaki arda ve feghouli göndermeleri sorunu hala görmediğini de gösteriyor.

    bu galatasaray kadrosu tabanca gibi. kontrol edilemeyen, dizginlenemeyen at gibi. ancak fatih hoca ne yapıyor ediyor dizginliyor. uyuşuk bir hale getiriyor. buna çözüm bulamazsa biz daha çok 2-0'dan maç veririz.
  • 456
    maç öncesi için kötü skor değil, fakat 0-2'den sonra kötü skor. bireysel hatalardan yediğimiz golleri en azından %50 oranında azaltmamız gerekiyor. her sene oyuncular değişiyor fakat sistem bir türlü değişemiyor. kulübede hocanın kulağına bunu fısıldayacak en az 2 tecrübeli hocaya ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. bütün hafta idmanlarda hiç çalışılmamış gibi görünmesi artık çok canımı sıkıyor.

    geriden gelip bizden puan almaması gereken takımlara puan vermeye devam ettiğimiz sürece, 1 golle kaçan şampiyonluklara alışmamız gerekecek. hadi ülkece reform yapamıyoruz, daha küçük bir topluluk olan galatasaray camiası yönetim ve bakış açısı olarak bir adım attı. bunun sahaya tesir etmesi için çok fazla beklemek zorunda değiliz diye düşünüyorum.
  • 457
    maç yazılarında takımı iki ayrı takım olarak incelemekten ben bıktım, ancak değerli hocamız fatih terim bıkmamış olacak ki yine kasımpaşa maçının aynısı oldu.

    yani trabzonlu oyunculara kasımpaşa forması giydirsek bire bir dejavu olacak. ama çaresiz yine ikiye ayırarak bulacağız farklarımızı. hatta üçe ayıracağız.

    öncelikle başlangıç - 35. dakika arasına bakacağız. oyun doğru mu?
    benim görüşümce eldeki kadro ile oyun doğru. kısa çıkmaktan vazgeçip uzun atıp rakip alsa bile doğru pres ile topa daha etkili gitmek. niketim golü de 20. dakikadaki rakip hatasından buldun. pres o kadar doğru ki rakibi hataya zorladın ve gol geldi. golün hemen peşine yine doğru pres ile pozisyon bulmaya devam ettin, yine hareketli oyunun nimetleri ile 2. golü de buldun.

    35 - 45 arası oyun doğru değil. bu noktada trabzonspor'un oyuncu değişiklikleri ile dinamizmi ve fizik gücünü arttırması etkili oldu. nitekim trabzon da bunun meyvesi olarak golü buldu.

    devre arası sonrasını ise literatüre ayrı bir oyun olarak sokacağım.

    45-90+ arası galatasaray ryan babel futbolu oynamaya başladı.

    bu artık apayrı bir kavram olarak futbol sözlüğüne eklenmeli. başka bir açıklaması yok bunun.

    ilk 35 dakika, hatta 45 dakika orta sahanın ilerisindeki herkes ne yapması gerektiğini bilip elinden geldiğince yapıyor ve oyunu doğru oynuyor. 2. yarı babel ile başlayınca bütün oyun şeması da değişiyor ileri uçta. her topa mutlaka dokunacak. muslera bile degajı merkeze yapıp orada pres yapmaktan vazgeçip babel'e yapıyor.

    dün maç içerisinde (dakikasını tam hatırlamıyorum not almamışım hastalıktan gözümü zor açıyordum ki halen de öyleyim. onu da belirtmiş olayım ciddi grip salgını var aman maskeye - mesafeye dikkat gözünüzü seveyim) sol tarafa bir top attık. ceza sahası ile taç çizgisi arasında kalan alana. babel aldı bu topu. bekliyor. ciddi bekledi bir 10 saniye falan, karşısındaki oyuncu da bekliyor. sonucunda topu van aanholt'a öyle bir oynadı ki van aanholt olsam küfür ederdim.

    babel futbolu topun çaresiz ryan babel'in ayağına gelmesi ile oynanan, durağan, rakip savunmanın sete oturmasına en hızlı hücum planında bile fazlasıyla zaman verilen ve oynayan takımın başarılı olmasının 2021 yılında mümkün olmadığı bir futboldur.

    peki biz neden inatla bunu oynuyoruz? bende yok cevabı. yani iyi oynayan takım babel ile neden bozulur? bulamıyorum.

    allah saklasın abdullah avcı olsam bu maçı baz alarak öyle bir ilk yarıdan sonra bana "terim ne yapsın istersin?" diye sorsalar "morutan çıksın babel girsin merkeze de emre kılınç sakatlanmış aytaç girerse tadından yenmez" derdim.

    anlamıyorum. maç sonunda da değerli hocamız "arda ve feghouli olsaydı" falan demiş. e hocam geçen seneki oyunu oynayacaktık madem babel - arda - feghouli ile biz neden morutan - cicaldau için yatırım yaptık? neden gençleşme çabası? almasaydık bunları babel - arda - feghouli ile oynasaydık madem öyle?

    çıldırmamak işten değil. morutan'ın defansif katkısı yokmuş. soruyorum babel'in ya da aytaç'ın ne gibi bir defansif katkısı oldu? hadi defansifi geçtim bak babel'i sol açığa alıyorsun ofansif ne katkısı oldu? cicaldau - halil ile 3'e 2 gidiyoruz babel soldan bindirse 3'e 3 olacağız ve büyük olasılıkla golle sonuçlanacak pozisyon beyimiz hareketlenmedi. çıldırdım ya televizyonun karşısında, halil topu kaybetti trabzon çıkarken kamera orta sahaya geldi ve işte orada. orta saha çizgisini yeni geçmiş, 2-3 adım belki rakip sahada. bi düşünün o pozisyonda morutan oyunda olsa idi ne olurdu?

    inanamıyorum. 2000 yılı uefa finali öncesi soyunma odasında "en iyi savunma, defans yapmak oyunu oynamaktır" diyen hocanın kilit açması ve ince işler yapması için aldığı oyuncunun yerine bu babel denilen sosyal medya fenomenliğinden başka işi kalmamış adamı sahaya atıp da maç sonunda da "morutan'ın defansif katkısı yoktu" demesini kafamda bir yere ben konduramıyorum.

    kazanırsın - kaybedersin bunlar futbolun doğal sonuçları. ki maçtan önce sorulsa beraberliği çoğumuz kabul ederdik. ama 2-0'ı bulduğun bir maçta saçma sapan hamleler yüzünden 2-2 olup puan bırakınca insan sorguluyor.

    işin en garip tarafı, en üzücü noktası, en sıkıntılı durumu ise şu: bu kadar yatırım yapılan takım x bir teknik direktörün elinde olsa ve bu sonuçlar çıkmış olsa "bu gitsin terim gelsin terim toparlar bu işi" deriz. şimdi ne yapacağız? evet terim toparlayacak bizi, evet bu kadroyu terim istedi ve kendisi kurdurdu. ama oyunculardan sürekli şikayet ediyor. mostafa mohammed'i ne kadar isteyerek aldırdı hepimiz biliyoruz, şimdi "oyuna yeterince katılmıyor" diyoruz. morutan'ı ne kadar istedi biliyoruz şimdi de "defansa yardım etmiyor" diyoruz. ne istiyoruz hocam tam olarak? ronaldo'yu getirsek ona da benzer şeyler söylerdin eminim ki. kimi getirelim sana? mbappe mi yetecek?

    eldekiler ile doğru oyunu kurmaya çalışacağımıza doğru olduğuna inandığımız oyuna eldekileri uydurmaya çalışıyoruz, uymayınca da "bunun şu yönü kötü, şunun şu yönü eksik, bu oyuncu ile olmaz şunu alalım" dönüp duruyoruz. hocam olmuyor, olmuyor, ol-mu-yor! senin elindeki takım ilk 35'teki oyunu oynar, son 10 dakikada yedi mi? yesin, ikinci yarıya inanarak aynı takımla çık. bırak çocuklar 2 daha atsın 75'e kadar, sonra ne yapıyorsan yap.

    bak uzun oynadın, önde bastın ilk yarıda "bizi kesin yener" dediğimiz trabzon'a 2 yaptın. vazgeçme işte bundan.

    bilmiyorum nasıl olacak, umut var sürece güveniyorum ancak hem umudum hem güvenim 45'te kenarda babel'i görünce kayboluyor. taraftarla adeta dalga geçen hiç bir katkı sunamayacak bomboş bir ismin her maç en az 45 oynaması inanın ağrıma gidiyor.

    hocam umarım sen de görürsün artık. babel bırak senin istediklerini, futbolun temel istediklerini bile yapmaktan artık çok uzak. geçen seneki o 2-3 haftalık futbolu aldatmasın seni, sırf euro'ya gidebilmek ve son bir transfer koparabilmek için oynadı bu adam. bir daha bunun benzeri bir futbolu asla ama asla oynamaz çünkü o da farkında kariyerinin sonu bu sezon. belki katar - çin falan ama ciddi kariyerinin sonunda. hiç kimsenin kendisine "bedavaya oynarım" dese bile talip olmayacağının farkında. ne olur vazgeç şu adamdan, umutlarımızı bitirme.
  • 458
    maç önü öngörüler, maç içindeki gidişata bağlı değişen beklentiler ve maçın skoru itibarıyla ilginç bir maç oldu.
    açıkçası son form durumumuz göz önünde bulundurulduğunda maç öncesinde "alın 1 puanı, maç oynanmasın" deseler havada kapardım.
    lakin maç başlayıp, takımın isteği ve arzusunu görüp, bunun sonucu olarak da 0-2 öne geçtikten sonra yine anlamsız müdahaleler ve kronik skoru koruyamama hastalığımızın nüksetmesi ile maç 2-2 bitince o, başta 1 puanı havada kapabilecek kadar umudu az olan güruhun (ki içinde ben de varım), kimi ağır ve acımasız, kimi hoşgörülü ve ümitvar şekilde başladık eleştirilere.

    maçı bizim adımıza dramatik kılan yegane sebep, 0-2'den 2-2'ye gelmesi, üstelik bunun henüz 2021-2022 sezonu 3. haftasında oynanan kasımpaşa maçının hemen ardından aynı senaryo ile cereyan etmesi oldu, ve yine aynı hatalar ile oyun rakibe teslim edildi.
    halbuki madem önde baskılı oynadığında rakibi hataya iterek başlamışsın, mümkün mertebe bunu devam ettirmeye çalışsan belki başka bir senaryo ile bitecekti maç. tabii bunlar farazi düşünceler...

    neyse, sezonun 4. haftası bitti henüz, stratejik açıdan bakarsak rakiplerden birinin sahasından yenilmeden çıkabilmek önemli. hatırlayın, alamadığımız "1 puan" ların yasını tuttuk geçtiğimiz sezonlarda bol bol. bu nedenle bu 1 puanlar hedef giden yolda altın değerinde. yukarıyla aramızda 1 maçlık fark var, bu da iyi bir durum.

    amma velakin fatih hoca'nın şu müdahaleler konusunda biraz kendine gelmesi lazım, hadi emre kılınç sakatlandı da çıktı ama morutan'ı rakibe önlem almak için hem de devre arasında çıkarmak rakibe apaçık "üzerime gel" davetiyesi çıkarmaktır. kendisi belki kafaca farklı bir şey düşünse de sahaya, rakibe verilen ana mesaj bu olarak algılanır. bunu gören diğer oyuncular da ister istemez adım adım geri çekilmeye başlarlar. zaten geride gol yemeye hazır bir defans kurgumuz var (maalesef), sen rakibe davet edersen o da gelir o golü atar.

    galatasaray olarak bırakın 2-0'ı, ilk golü attığımızda dahi rakipte psikolojik olarak "gitti bu maç" havasını oluşturmamız gerekirken, son 2 maçtaki gelişmeler, maçların bir şekilde dönmesi gibi süreçler bizi psikolojik olarak bir süre yoracak gibi.
    düşünün 2-0'da maçı koparamayan takım yarın 3-0, 4-0 öne geçtiğinde dahi rakibin gardını kolay kolay indiremez, onları sürekli "1 gol atsam belki galatasaray'ı paniğe sevk ederim" tipi düşüncelerle oyunun içinde tutar.
    ha bunun ilacı tabi ki, önümüzdeki maçların bir iki tanesinde net 3-4 gollü galibiyetler olarak gözükmekte.
    ancak her maç bırakın 3-4'ü belki 2 gol bile atamayacağımıza göre, bizim bir an önce zaman zaman bize 1-0, 2-1'lik galibiyetleri getirecek takım savunması bütünlüğünü sağlamamız elzem ...
  • 459
    yediğimiz ilk goldeki hata berkan ile cicaldau'nun merkez savunması ile ilgili yaşadığı anlaşmazlıktan gelmiş. cicaldau berkan'a gitmesi gereken yeri gösterirken kendi eşleştiği adam (bakasetas) yılan gibi bir ceza sahası koşusu yapıyor. cicaldau duruma uyanıp geri koşmaya çalışıyor ama o saatten sonra geçti borun pazarı. burada nelsson ya da luyindama'lık bir durum yok ki ikisi de olması gereken yerdeler, luyindama olası bir nwakaeme koşusu için yedlin'e yaklaşmış, nelsson da cornelius ile eşleşmiş, pva arkadaki alanı ve adamı kolluyor. luyindama koşuyu yapan adama yönelse baba nwakaeme'yi bizden mi sandın diye sorarız, nelsson cornelius'u boş bıraksa you had one job deriz falan. neyse...

    ...ancak ikinci gol maalesef net luyindama'ya yazar. en büyük artısı rakip forvetin üzerinden buldozer gibi geçmesi dediğimiz adam önce cornelius'a uzun top indirtip, sonraki boğuşmada da topu ıskalamış. ayrıca savunmanın tam oturmamasından dolayı yedlin bakkala gittiği anda topa doğru koşup ortayı bomboş bırakan 3 futbolcumuz var (nelsson - luyi - aytaç).

    iki golde de takımdakilerin henüz birbirlerini ve pozisyonlarını tanımamasının ve merkezi dolduracak net bir 6'nın eksikliği bariz. bununla beraber, maç boyunca özellikle hamsik'in sürekli half space'e sızmasını bir türlü önleyememiz üzücüydü. böyle pozisyonların verilmemesi ve gollerin yenmemesi için takımda rollerin iyi oturması, bunun için de aynı kadronun üst üste maç oynaması lazım. ona da pek sabredeceğiz gibi durmuyor maalesef.
  • 460
    oyuncu değişikliklerinden sonra kanat oyuncularını çizgiye yaklaştırarak trabzonspor daha etkili olmaya çalıştı. galatasaray golü bulduktan sonra skoru koruma refleksi ile geride verilen boşlukları kapatsa da, galatasaray beklerinin ileride de oynamalarından dolayı ileri çıkışlarda aksamalar oldu. maçın tekrarını izlerken dikkatimi çeken durumlardan biri de bekler topu alan kanat oyuncusuna baskıya gelmesi yerine alanı korumayı düşünseydi o dakikalarda 3. golü bile bulabilirdik. trabzon çok ağır eleştirilebilirdi çünkü merkezde boşluklar veriyordu aslında, galatasaray merkezden de veya 18 çevresinden oyunu kilitleyebilir, mücadeleyi kendi kalesinden uzak bir noktada başlatabilirdi çünkü trabzon yerleşik bir düzende çıkmıştı sahaya. aslında galatasaray yapmak istedikleri açısından çok doğru yolda bu oyun tarzı oynanıyor artık evet bizim ligde 4-2-3-1 default olarak oynanıyor zaten biraz da taraftar kamuoyu desteği ile şampiyon olursun ama dışarda farklı orada bir planın olmak zorunda, güncel hareket etmek daha doğru.

    https://gss.gs/QtJ.png
App Store'dan indirin Google Play'den alın