• 645
    olmuyor, ne yapsam olmuyor, bu kaçıncı, ayrılık akşamı
    duvarda, asılı resminle bir benden, bir sen geçiyor

    kaç mevsim? kaç mektup yaktım da bilmedin.

    hasretinden ölmedim, geçecek, bütün bunlar geçecek

    inanma yalan hepsi sevgilim...

    moralim bozukken sıkça dinlediğim şarkıdır manuş baba'nın dönersen ıslık çal şarkısı... "olmuyor, ne yapsam olmuyor" diye umutsuzca başlayıp, "geçecek, bütün bunlar geçecek" diye seni yerden alıp, tekrar savaşman için ayağa kaldırır...

    evet, eksi derecelerde soğuk bir isveç gecesinde sakatların bolca olduğu bir kadro yapısıyla malmö'de galatasaray elinde geleni yaptı üç puan için ama "olmadı, ne yapsa olmadı" uzatmalarda yediği golle bir puana razı olurken, tribünlerde kendilerine ayrılan yeri de aşıp, rakip taraftan da bilet alarak cim bom'a destek olan taraftar da "geçecek, bütün bunlar geçecek" diyerek alkışlarla oyuncuları soyunma odasına yolladı.

    bir aya yakın süre resmi maç oynamasa da malmö "saha" ve "mevsim koşulları" avantajını daha ilk dakikalarda kullanarak galatasaray kalesine geldi. tehlikeli, hatta gol ile burun buruna geldikleri anlar da oldu da "futbol şansı" galatasaray'ın yanındaydı ama trabzonspor'un eski beki larsen'in ortasında botheim, metehan'a bir vucut çalımı attı, bizim stoper pazara giderken, isveçli topçu gol sevinci için kale arkasındaki tribünlere koşuyordu. ilk gol kadar olmasa da uzatmalarda rakibin kaydettiği beraberlik sayısında da genç metehan hatalıydı lakin galatasaray akademisinden yetişen bu çocuğu kazanacaksak, böyle maçlarda kaybedilen puanlar genç topçuların kazanacağı tecrübelere feda olsun diyebilmeliyiz... efe akman'ın sivas maçından sonra bu avrupa kupası maçında sahaya sürülmesi de bu bakımdan değerliydi... lakin, tek taraflı fedakarlık olmaması gerekir bu durum. bu genç oyuncular da kendilerine sözleşme teklif edildiği vakit, kendileri için yapılan "fedakarlığı" hatırlamalılar...

    sivas deplasmanında kırmızı kart ve peşi sıra yenilen golden nasıl dönmeyi bildiyse okan buruk'un takımı, isveç'te de kalesinde gördüğü gol sonrası "savunma bakanı" sanchez'in sakatlanıp oyun dışı kalması sonrası ikinci sarsıntıyı yaşadı. kerem "dayı" oyuna girip, metehan-apo-berkan üçlüsü savunmayı kontrol ederken, jelert ve yunus kanatlarda ileri geri mekik dokumaktaydı. girizgahta yer alan şarkı sözlerindeki gibi "olmuyor, bir türlü olmuyor" hissi yüklenirken beyinlere, bu toprakların çocuğu jelert, kerem demirbay'ın ortasında "klas" bir golcü vuruşu ile eşitliği sağlıyordu... ertesi gün danimarka spor medyasının konuşacağı isim belliydi: elias jelert...
    oyunu "durdurmak" için değil de oynatmak için sahada olan ingiliz hakem brooks, devre boyunca mükemmel bir yönetim sergilerken, devre sonunda attığı golle "fena gazlanan" jelert'in rakip ceza sahasına girdiği bir anda son düdüğü çalması tuhaftı... atak vardı ve atağın bitmesini beklemek esastır...

    ikinci yarıya daha arzulu ve saha ve zemin şartlarına alışmış başladı deplasman ekibi ve de bu ligin yıldızı yunus'un mertens'le "duvar pası" yapıp, ceza sahasına girer girmez şutunda 17 yaşındaki çömez kalecinin de hatasıyla öne geçen golü buluverdi. "2-1 tehlikeli skordur" derler ya, bunun bilincinde galatasaray üçüncü golü de aradı, ev sahibi savunmaya kapandı, uzaktan kerem2le denedi kaleci iyi yer tuttu, batshuayi iki defa fileleri sarstı, ama ofsayttı... gol gelmeyince, dakikalar da nihayete yaklaşınca, malmö hocası elindeki silahları eşitlik sayısı içın sahaya sürdü. okan hoca ise arkasındaki kulübeye bakınca ziyech'i, nelsson'u, efe akman'ı gördü.
    kıyamet de orada koptu, jelert çıkar mıydı? sakatlanıp, çıkmak isteyen her topçu çıkar, bu kadar basit... eşitlik golünü de o kanattan başlayan atak sonrası kalede görünce, öfke kat be kat arttı...

    son haftalarda dayı hedef tahtasındaydı, jelert'e asist yaparak bu gece için yırttı ama metehan başta olmak üzere ziyech ve onları sahaya süren okan buruk "hesabın kesildiği" kişilerdi... acımasız olmam, formayı giyen her topçuya saygı duyarım, onlarla haftayı geçiren teknik adamların kararlarına da karışmam lakin belhanda tecrübesi sonrası ziyech'te "sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer" sözünde bahsettiği gibi çok ama çok dikkatli olmalıydık. olmadık, "şan şöhretine" kandık, şimdi de göndermenin yolları aranıyor. zaha'nın devre arası dönme ihtimali korku salarken kalplere, okan hocaya da hak vermemek elde değil: elinde ziyech varsa, sahaya sürmesen olmaz... bir de bir ihtimal kontratında maç oynama maddesi varsa...

    üç puanı cebe koyup, trabzonspor maçını düşünmeye hazırlanan galatasaray'a soğuk duş 90+2de pena'dan geldi. peru'lu oyuncu plase vurdu, muslera parmak uçlarıyla dokundu ama bu topun filelere girmesine yetmedi... 2-2 maçın skoruydu...

    skorboardda ne yazarsa yazsın, kim ne söylerse söylesin "duvarda, asılı resminle bir benden, bir sen geçiyor" ey şanlı galatasaray ve ne diyoruz en yüksek sesimizle: "geçecek, bütün bunlar geçecek"

    kaynak ve maçtan fotoğraflar: https://ultrasmovement.blogspot.com/...o2-2galatasaray.html
App Store'dan indirin Google Play'den alın