1
standart sınıflandırmaya göre bir üst nesli* olduğum kuşak.
hep şunu söylerim; 70 yıllık galatasaraylıların yaşayamadığı hisleri daha çok genç yaşta, defalarca yaşadık. bir çoğumuz daha tam olarak neyi ifade ettiğini bilemeden avrupa kupalarını kazanmanın mutlululuğunu tattı, devlere kafa tutmanın hatta onları ezip geçmenin gururunu yaşadı. en basitinden, daha dün youtube’da fitbolkolik kanalının euro 96 elemeleri videosunu izledim. oradaki sevinç, inanılmazı başarmanın şaşkın gururu, alışık olmadığımız seviyelerdeki muazzam başarı ile şimdikiler asla bir değil. o zamanlar bir isviçre galibiyeti sokaklara dökülüp tur atmamıza yeterken şimdi örneğin euro 2020’ye katıldığımız maçı bir kafede arkadaşlarla izleyip 15 dk sonra sıradan muhabbetimize dönüyoruz. 80’lerin ikinci yarısından başlayıp 2000 ve 2002’de zirve yapıp günümüze kadar -sürekli olmasa da- gelen görece başarılar silsilesi yok sayılmayacak bir şımarıklığa da sebep oldu. hiç haddimize olmamasına rağmen bugün bir isviçre maçını küçümseyebiliyoruz misal. işte y ve z kuşağı diye tabir edilen yaş gruplarına mensup insanların ana sorunu kısa zamanda yaşananların standart olduğu yanılsamasına kapılmasıdır. bu, galatasaray taraftarı özelinde, sayıca ne kadar üstün olursak olalım, kendimize yaptığımız anlamsız baskıyı artıran ana unsur. tabi en büyük enstrüman, kitlelerin kendilerini çok çok rahat ifade edebilecekleri bir çok mecraya sahip olması ve muhataplarına doğrudan ulaşabilmesi.
gelelim esas mevzuya. bazen sosyal medyada garip garip taraftar* sayfalarına denk geliyorum. altındaki yorumlar hakikaten fecaat. geçenlerde gözüme takılan bir şey oldu. son zamanlarda, sahalarında kupa kaldırmanın hezeyanını en derinlerinde hissetmeye devam eden, kongrelerinde dahi bu yüzden birbirine giren güruhun, “2007’de biz de sami yen’de kupa kaldırabilirdik ama saygımızdan kaldırmadık.” safsatası iyiden iyiye dillendiriliyor. fenerli bir genç yine bunu yazmış, bizimkiler türlü türlü cevaplar vermiş fakat bir tanesi de çıkıp dememiş ki, “kardeşim sezonun son maçı değildi, öyle kafana göre kupa kaldıramazsın, kaldıracak olsak 2013’te yine sizin sahanızda kupa kaldırırdık.”. bu bilgiden ve bilinçten yoksun olmak gerçekten garip. üstelik eskisi gibi ansiklopedilerden araştırmaya, arşivlere dalmaya, bir bilene danışmaya falan da gerek yok, aç bak en fazla 1 dakikada erişebileceğin bir bilgi.
1960’lı yılları biz de yaşamadık ama beşiktaş’ın 1960’ta demokrat parti maliye bakanı hasan polatkan’ı başkan yapmak istediğini, olmazsa adnan menderes’in işaret ettiği birinin başkan olmasını, başvekile yazılan mektupla beyan ettiğini, şampiyon olduktan sonra tüm siyaset erkanını şampiyonluk albümünde “büyüklerimiz” diye andığını, ardından darbe olur olmaz bunları unutup bir sonraki kupa maçında cemal gürsel tişörtleriyle çıktığını kısa bir araştırmayla bulabilirsiniz.
https://twitter.com/...971517177331712?s=21
semra özal’lı yılları biraz araştırıp “mehmet ağar, haluk ulusoy bıdıbıdı” diyenlerin ağzına esem terlikle vurmak da öyle zor bir iş değil. o dönem tribünlerin artık semra özal’a doğrudan sövmeye varana kadar nasıl illallah ettiğini, özal’ın göstere göstere beşiktaş’ı desteklediğini, 3 sene üst üste şampiyonluğun nasıl geldiğini gazete manşetlerine bakarak bile anlayabilirler.
2000-2001 sezonunda sadece serkan aykut’un verilmeyen gollerine bakıp bile şampiyonluğumuzun nasıl gasp edildiğini görebilirler. çamur deryasında sadece serkan örneği bile yeterli olur bakın. erol ersoy’lara, gaziantep’lere, cihan oskay’lara falan girmeye hiç gerek yok.
2002-2003 sezonundaki, “ben seni korurum kuddusi” videosu hala youtube’da, twitter’da duruyor. 2004’te çıkan tepelerdeki alaattin çakıcı-sinan engin görüşmesine, çakıcı’nın neden ve neye karşılık beşiktaş antetli kağıtla pasaport alıp yurtdışına kaçtığına da kolaylıkla erişim sağlanabilir.
bu örnekler fazlasıyla çoğaltılabilir. demiyorum ki her şampiyonluk yarışında hakkımız elimizden alındı. illa ki kötü oynayıp şampiyon olamadığımız tonlarca sezon var. fakat aldığımız her şampiyonluğa leke sürmeye çalışan arsız ve şuursuz kitlelere karşı en azından geçmişteki pislikleri dobra dobra yüzlerine vurabilecek donanıma sahip olmak lazım. tabi bunun yanında imkan buldukları anda aynı pislikleri yapabileceklerinin de bilincinde olmak ve bunu engellemek için sürekli teyakkuzda olmak da şart.
hep şunu söylerim; 70 yıllık galatasaraylıların yaşayamadığı hisleri daha çok genç yaşta, defalarca yaşadık. bir çoğumuz daha tam olarak neyi ifade ettiğini bilemeden avrupa kupalarını kazanmanın mutlululuğunu tattı, devlere kafa tutmanın hatta onları ezip geçmenin gururunu yaşadı. en basitinden, daha dün youtube’da fitbolkolik kanalının euro 96 elemeleri videosunu izledim. oradaki sevinç, inanılmazı başarmanın şaşkın gururu, alışık olmadığımız seviyelerdeki muazzam başarı ile şimdikiler asla bir değil. o zamanlar bir isviçre galibiyeti sokaklara dökülüp tur atmamıza yeterken şimdi örneğin euro 2020’ye katıldığımız maçı bir kafede arkadaşlarla izleyip 15 dk sonra sıradan muhabbetimize dönüyoruz. 80’lerin ikinci yarısından başlayıp 2000 ve 2002’de zirve yapıp günümüze kadar -sürekli olmasa da- gelen görece başarılar silsilesi yok sayılmayacak bir şımarıklığa da sebep oldu. hiç haddimize olmamasına rağmen bugün bir isviçre maçını küçümseyebiliyoruz misal. işte y ve z kuşağı diye tabir edilen yaş gruplarına mensup insanların ana sorunu kısa zamanda yaşananların standart olduğu yanılsamasına kapılmasıdır. bu, galatasaray taraftarı özelinde, sayıca ne kadar üstün olursak olalım, kendimize yaptığımız anlamsız baskıyı artıran ana unsur. tabi en büyük enstrüman, kitlelerin kendilerini çok çok rahat ifade edebilecekleri bir çok mecraya sahip olması ve muhataplarına doğrudan ulaşabilmesi.
gelelim esas mevzuya. bazen sosyal medyada garip garip taraftar* sayfalarına denk geliyorum. altındaki yorumlar hakikaten fecaat. geçenlerde gözüme takılan bir şey oldu. son zamanlarda, sahalarında kupa kaldırmanın hezeyanını en derinlerinde hissetmeye devam eden, kongrelerinde dahi bu yüzden birbirine giren güruhun, “2007’de biz de sami yen’de kupa kaldırabilirdik ama saygımızdan kaldırmadık.” safsatası iyiden iyiye dillendiriliyor. fenerli bir genç yine bunu yazmış, bizimkiler türlü türlü cevaplar vermiş fakat bir tanesi de çıkıp dememiş ki, “kardeşim sezonun son maçı değildi, öyle kafana göre kupa kaldıramazsın, kaldıracak olsak 2013’te yine sizin sahanızda kupa kaldırırdık.”. bu bilgiden ve bilinçten yoksun olmak gerçekten garip. üstelik eskisi gibi ansiklopedilerden araştırmaya, arşivlere dalmaya, bir bilene danışmaya falan da gerek yok, aç bak en fazla 1 dakikada erişebileceğin bir bilgi.
1960’lı yılları biz de yaşamadık ama beşiktaş’ın 1960’ta demokrat parti maliye bakanı hasan polatkan’ı başkan yapmak istediğini, olmazsa adnan menderes’in işaret ettiği birinin başkan olmasını, başvekile yazılan mektupla beyan ettiğini, şampiyon olduktan sonra tüm siyaset erkanını şampiyonluk albümünde “büyüklerimiz” diye andığını, ardından darbe olur olmaz bunları unutup bir sonraki kupa maçında cemal gürsel tişörtleriyle çıktığını kısa bir araştırmayla bulabilirsiniz.
https://twitter.com/...971517177331712?s=21
semra özal’lı yılları biraz araştırıp “mehmet ağar, haluk ulusoy bıdıbıdı” diyenlerin ağzına esem terlikle vurmak da öyle zor bir iş değil. o dönem tribünlerin artık semra özal’a doğrudan sövmeye varana kadar nasıl illallah ettiğini, özal’ın göstere göstere beşiktaş’ı desteklediğini, 3 sene üst üste şampiyonluğun nasıl geldiğini gazete manşetlerine bakarak bile anlayabilirler.
2000-2001 sezonunda sadece serkan aykut’un verilmeyen gollerine bakıp bile şampiyonluğumuzun nasıl gasp edildiğini görebilirler. çamur deryasında sadece serkan örneği bile yeterli olur bakın. erol ersoy’lara, gaziantep’lere, cihan oskay’lara falan girmeye hiç gerek yok.
2002-2003 sezonundaki, “ben seni korurum kuddusi” videosu hala youtube’da, twitter’da duruyor. 2004’te çıkan tepelerdeki alaattin çakıcı-sinan engin görüşmesine, çakıcı’nın neden ve neye karşılık beşiktaş antetli kağıtla pasaport alıp yurtdışına kaçtığına da kolaylıkla erişim sağlanabilir.
bu örnekler fazlasıyla çoğaltılabilir. demiyorum ki her şampiyonluk yarışında hakkımız elimizden alındı. illa ki kötü oynayıp şampiyon olamadığımız tonlarca sezon var. fakat aldığımız her şampiyonluğa leke sürmeye çalışan arsız ve şuursuz kitlelere karşı en azından geçmişteki pislikleri dobra dobra yüzlerine vurabilecek donanıma sahip olmak lazım. tabi bunun yanında imkan buldukları anda aynı pislikleri yapabileceklerinin de bilincinde olmak ve bunu engellemek için sürekli teyakkuzda olmak da şart.