1
samimi olarak gözlemlediğim gerçeklik. açık konuşmak gerekirse 2000 yılında uefa kupasını aldıktan sonra "aha şimdi boku yedik" demiştim. bir daha elimize kolay kolay düşmeyecek yabancılar, alt yapıdan gelen başarılı jenerasyon ve türk futbolunun gördüğü en büyük teknik direktör, bütün bunların bir daha bir araya gelemeyeceğinin farkında olmanın yanı sıra "her zirveye çıkışın, bir inişinin olacağı" gerçeği ve bunların üstüne en büyük rakibimizin geleceğe yönelik yatırımları beni oldukça tedirgin etmişti.
bu tedirginliğin tamamen boşuna olmadığını gördük ileriki yıllarda ama en azından korktuğum kadar kötü olmadı. mali sıkıntılara rağmen şu zamana kadar üç şampiyonluk çıkardık bu sürede. ve en önemlisi o korktuğum sürecin sonunu artık görebiliyorum. hatta görmek bir yana o, dört senelik saltanatın tek getirisinin müzemizdeki kupalar olmadığını, aslında geleceğe yatırımın tesisleşmeden çok daha önemli şeyler içerdiğini ve bunların bir "marka" yaratmaktan geçtiğini şu günlerde çok net görebiliyorum.
yaklaşık bir on yıllık süreçte kral, hagi, imparator, avrupa fatihi, uefa cup, super cup, şampiyonluklar, üst üste şampiyonluklar, eze eze şampiyonluklar gibi kavramlar, galatasaray markasına bizler farkında olmadan öylesine hizmet etti ki, tarafsız bir çok insan galatasaray sempatizanı olurken, çocuklar direk taraftarı, bağımlısı oldu. şimdi o çocuklar 20 li yaşlarına geldi ve her yerde görülebiliyorlar. kısa dönem askerliğimi yaptığım bir anadolu şehrinde uzun dönem askerler güruhunu o zamanın çocukları oluşturuyordu. yetmiş kişilik bir bölüğün abartısız kırk kişisi galatasaray'lıydı. belki tesadüf eseri burada çok fazlaydı ama girdiğim bir çok ortamda görüyorum ki şimdi yaşları 19-20 olan bir nesilin ciddi bir kesimi galatasaray'lı. seneye yapımı bitecek olan yeni statın zaman olarak, bu nesilin "maçlara gitme zaman"ına denk gelmesi ise ayrı bir güzellik. artık yapılması gereken, yönetimin "pazarlama" işini ciddiye alması. şu an galatasaray markasının sahip olduğu potansiyel ile aldığı verim hiç orantılı değil. adnan polat'ın söylemlerinde bunun farkında olduğunu göstermesi en azından bana umut veriyor. bu nesilin futbola ve galatasaray'a olan aşkına sahip çıkılmalı. onlar bize hagi'lerden, kral'lardan armağan.
bu tedirginliğin tamamen boşuna olmadığını gördük ileriki yıllarda ama en azından korktuğum kadar kötü olmadı. mali sıkıntılara rağmen şu zamana kadar üç şampiyonluk çıkardık bu sürede. ve en önemlisi o korktuğum sürecin sonunu artık görebiliyorum. hatta görmek bir yana o, dört senelik saltanatın tek getirisinin müzemizdeki kupalar olmadığını, aslında geleceğe yatırımın tesisleşmeden çok daha önemli şeyler içerdiğini ve bunların bir "marka" yaratmaktan geçtiğini şu günlerde çok net görebiliyorum.
yaklaşık bir on yıllık süreçte kral, hagi, imparator, avrupa fatihi, uefa cup, super cup, şampiyonluklar, üst üste şampiyonluklar, eze eze şampiyonluklar gibi kavramlar, galatasaray markasına bizler farkında olmadan öylesine hizmet etti ki, tarafsız bir çok insan galatasaray sempatizanı olurken, çocuklar direk taraftarı, bağımlısı oldu. şimdi o çocuklar 20 li yaşlarına geldi ve her yerde görülebiliyorlar. kısa dönem askerliğimi yaptığım bir anadolu şehrinde uzun dönem askerler güruhunu o zamanın çocukları oluşturuyordu. yetmiş kişilik bir bölüğün abartısız kırk kişisi galatasaray'lıydı. belki tesadüf eseri burada çok fazlaydı ama girdiğim bir çok ortamda görüyorum ki şimdi yaşları 19-20 olan bir nesilin ciddi bir kesimi galatasaray'lı. seneye yapımı bitecek olan yeni statın zaman olarak, bu nesilin "maçlara gitme zaman"ına denk gelmesi ise ayrı bir güzellik. artık yapılması gereken, yönetimin "pazarlama" işini ciddiye alması. şu an galatasaray markasının sahip olduğu potansiyel ile aldığı verim hiç orantılı değil. adnan polat'ın söylemlerinde bunun farkında olduğunu göstermesi en azından bana umut veriyor. bu nesilin futbola ve galatasaray'a olan aşkına sahip çıkılmalı. onlar bize hagi'lerden, kral'lardan armağan.