• 26
    içinde kocaman bir otoban geçer bu stadın. istediğiniz zaman gidip ziyaret etmeniz mümkündür. ziyaretiniz sırasında önce atletico store'a gidin derim. süper şeyler var içeride. çubuklu efsane forma mesela. eski yeni her futbolcunun adının yazıldığı çubuklu formalar. çok sevdiğim milinko pantic'in bile formasını bulmuştum orada. üstüne bir de bayrak almıştım kendime. stada giderken taksi şöförü şöyle buyurmuştu: "neden atletico? real madrid'in stadına gitmeyecek misin?". ben de demiştim ki, "real madrid bizim ülkedeki bir takıma benziyor. atletico ise benim takımımı andırıyor." demiştim. adam çok sevinmişti. daha sonra store işimiz bitince stadın içine girdim. muhteşem gözüküyor öncelikle. kocaman bir yer ve tribünler resmen tarih kokuyor, tıpkı bizim sami yen gibi. daha sonra tribünlere çıktık. jesus gil'in koltuğuna oturdum. tam 2 dakka geçmemişti ki çimleri sulayan adam ispanyolca küfürler ederek bana doğru koşmaya başlayınca kaçtım. meğersem oraya oturmak yasakmış. jesus gil de orada millitin babası gibi olunca, halk da ister istemez gözü gibi koruyor onu ve simgelerini. daha sonra biraz daha içeride turladık. kalelere gittik geldik. resimler çektirdik. ve böylece avrupa'da her zaman severek tuttuğum, tarihine ve duruşu bayıldığım atletico'nun stadını gezmiş oldum.

    cthulhian madrid'den bildirdi
  • 28
    çılgın akustiğe sahip olan staddır. 18 şubat 2010 atletico madrid galatasaray maçında gördüğüm ve işittiğim kadarıyla gollerin olduğu kalenin arkasında bir ateşli taraftar grubu vardır. toplasan bizim eski açık kadar etmezler ama öyle bir ses geliyor ki karşıya sanki 50000 kişi bağırıyormuşçasına.

    onun dışında tuvaletler ali sami yenden kötü. büfesi çok kötü. avrupa da olan ama pek avrupayi olmayan bir staddır.
  • 33
    ingiliz basın mensubu ve atletico madrid taraftarı garreth nunn, 2017 yazında yıkılacak olan takımının stadına bir veda mektubu yayınlamış.

    --- alıntı ---

    hoşçakal, canım arkadaşım!

    "stada çıkan dik tepe bittikten sonra aşağıya inip sağa dönün ve yüz metre kadar yürümeye devam edin. sonra tekrar sola doğru kıvrılın."

    bu geçmişte birçok kez yapmış olduğum bir yürüyüş. köprüden geçerken sol tarafta bir nehir olur aslında, ama sağ tarafınıza baktığınızda çok geçmeden unutuverirdiniz. çünkü orada uzun boylu ve görkemli duran vicente calderon olur. malesef, 6 mayıs günü, bana bu kadar çok harika anı veren eski bir arkadaşın son kez görülmesi adına ayrı bir önem taşıyordu.

    2003 yılı bir eylül ayı sabahı, babamın "madrid'in kemergah sarayı" diyerek tanıştığım yerdi burası. o sabah uykusuz bir gece geçirdikten sonra ısınmaya, alışmaya çalıştık. alışkın değildim, beklediğim en son şey futbol stadyumuydu. ama şoför tarafından oraya doğru gittiğimizi farkettiğimde şaşkına dönmüştüm. orada doğal olarak, kendiliğinden var olmuş olduğunu sandığım 55.000 koltuklu bir zemin vardı.

    bazıları santiago bernabeu'yu gördüğümde de aynı şeyi hissedeceğimi iddia edebilir, ancak calderon'daki gibi o stadın da mahalledeki derme çatme evler arasında bulunduğunu ve hatta bu evlerin üzerinden geçebilecek bir yolu bulundurduğundan şüpheliyim. böyle bir şeyi dünyada nerede görebilirdiniz ki? orada hayran olunmayacak ne eksikti? inanılmaz heybetli bir yerdi, ve bu yüzden atletico için bir cazibe merkezi oldu. madrid'e geldikten birkaç gün sonra rafael benitez'in valencia'sının, diego simeone ve fernando torres ile donatılmış atletico'sunu bozguna uğratmasına şahit olmak üzere stattaydım. ilk bakışta aşk yok derler, ama gerçekten öyle.

    küçükken, bir arsenal meraklısıydım, fakat highbury'ye veya günümüzde emirlik stadyumunda bulunan harika statta bir şeyler eksik olmalıydı. neydi ki bu? buldum! atmosfer. madrid sıcağında o gece, los che, ikinci yarıda sahayı terk ederken muazzam bir şey gördüm. filelere giden üçüncü golde calderon ayağa kalktı ve oyunculara protesto edip küfürler savurmak yerine, takımı delicesine alkışladılar, onlara desteklerini belli ettiler. alkışladılar ve sevinç gösterilerine başladılar. bu da neyin nesiydi böyle? bundan sonra, geri dönüşüm yoktu benim için!

    bir sene sonra madrid'e taşınmak için, taşındığım günün sabahının 05.00'inde aileye veda ederek tekrar bu efsane stadı görmek üzere yola koyuldum. gideceğim yer hakkında pek bir bilgim yoktu, tek bildiğim vicente calderon'a yakın bir yerlerde konaklayacağımdı. belki maçta olmasam bile, odamdan calderon'u duyabiliyordum. calderon hiç kimsenin hayal edemediği şekilde hayatımın bir parçası olmuştu.

    atletico sayesinde pek çok arkadaş kazandım ve birkaç tane de kaybettim! başta benden yaşça büyük bir arkadaşım ve ben her maça giderek, kapıda biletleri alabilmek için saçma fiyatlar ödedik. gerçekten önceki yönetimler bu açıdan hırsız gibilerdi. sonrasında bir şey oldu ve kulübün düzenlediği bir çekilişte birer kombine kazanma hakkına eriştik. kulübün bana bir sezonluk bilet alacağımızı söylemek için aradığı günü hatırlıyorum, kulüp acele etmediğini söylese de, her şeyin yolunda gitmesi için madrid şehir merkezinden koştum. o gece masamın başında sezon biletleriyle yattım. zira en azından bir yıl boyunca, calderon'daki bir koltuk benimdi! bu her şeye bedel olabilirdi.

    o çekilişten itibaren o koltuk onbir yıl boyunca tarafımdan işgal edilecekti, çünkü atleti hakkında ingilizce koştuğum bir blog için kulüp tarafından bir basın izni verildi bana. yıllarca calderon'a hayranı olarak, daha sonra basın mensubu olarak gittim. başlangıçta bu durum acımasız gibi duruyordu. zira fabiano eller ve mariano pernia'yı sevmeyen veya hatırlamayan herkes şanslıdır. neden mi? isterseniz bir kariyer geçmişlerine göz atın derim. hayatımda gördüğüm en tuhaf iki oyuncu, atletico madrid kariyerine başlarken, ben de orada basın mensubu olarak başlıyordum.

    her şeyin aslında yeni başladığı ve oldukça ürkütücü gibi durduğu günlerdi. lakin ne olduysa yine o andan sonra oldu, çünkü korkunç kadroya rağmen takımı sonuna kadar destekleyen atletico hayranlarının en iyi yaptıkları şey, sadakatti. şöyle söyleyeyim, milenyum zamanı atleti küme düştüğünde, her sezon sattığı ortalama bilet sayısının çok üzerine çıktığı dönemler o yıllardı.

    calderon demek, insana aidiyet duygusunu hissettiren yer demek, sevgiyi aşılayan yer demek, ve yine sevgili takımınızı destekleyip, sonuna kadar arkasında durduğunuz yer anlamına gelen bir yer demekti. ispanya'da hemen her kulüp gibi, diktatörlük sırasında demokrasinin az sayıdaki yerlerinden biriydi. bu anlamda futbol ve sevgi dışında da bir anlama sahip oluyordu; adalet!

    fakat o calderon gün geçtikçe yaşlandı, eski formundan düştü. değişim kaçınılmaz olmaya başladı. aslında iki sezon sürecek bir restorasyon çalışması bunu bir süreliğine daha erteleyebilirdi, fakat kulüp hem bunun oldukça maliyetli olacağından, hem de yeni ve heyecan verici yeni bir stadyum planını açıkladığından bunun pek bir anlamı kalmıyordu.

    hoşçakal güzel evim. benim sırrımı paylaştığım, bana aidiyet ve desteğin ne demek olduğunu gösteren, bu insanların birlikte toplandıkları yer.

    aupa atleti!

    --- alıntı ---

    http://gss.gs/xo2.jpg

    düzeltme: benim entrylerimi neden okumuyorsunuz :(
  • 34
    ali sami yen'deki efsane atmosfer ve kazandığımız onca başarı elbette ki kıstas kabul etmez. o sebeple her zaman gönlümdeki bir numaralı staddır.

    ancak asy stadı ardından, gidip maç seyrettiğim en güzel stad burasıdır. bir tribünün altı araçlar için yol/alt geçit olarak kullanılır, staddaki insanlar genelde birbirini tanır, bilet fiyatları gerçekten çok makuldur ve stad hep full olmasına rağmen giriş çıkışlarında asla yoğunluk olmadan kolayca geçişler yapılır.

    yıkılacağı için çok üzülüyorum ama yıkılmadan evvel dünya gözüyle gidip maç seyredebildiğim için de kendimi şanslı addediyorum.
App Store'dan indirin Google Play'den alın